Venezüella, Ortadoğu'da bulunan petrol zengini ülkelerden sonra dünyanın beşinci büyük petrol ihracatçısı, Güney Amerika Kıtası'nda dördüncü büyük ekonomiye sahiptir. Aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin petrol ihtiyacının %13'ünü karşılayan bir ülkedir. İspanyol, Portekiz, İtalyan, Arap ve Alman kökenli halkların yaşadığı Latin Amerika ülkesi Venezüella'da ülkenin şimdiki devlet başkanı Hugo Chavez Frias bu makama ilk olarak 1998 yılında yapılan başkanlık seçimlerinden sonra oturmuştu. Hikâyenin başına dönecek olursak bugünkü devlet başkanı Hugo Chavez Frias 1992 yılında paraşütçü birliklerinin komutanı olan bir albaydı. Dönemin faşist iktidarına karşı bir darbe girişiminde bulundu. Başarısız oldu ve tutuklandı.
Ülkedeki burjuva güçler 1994'te faşist iktidarı devirince serbest bırakılan siyasi tutuklular arasında Hugo Chavez de vardı. Yukarıda da belirtildiği gibi Chavez 1998 yılında devlet başkanlığı makamına seçimle geldi. Chavez 1998'den bu yana iktidarını yaklaşık dokuz kez seçim veya referandum kazanarak korudu. Chavez iktidarı döneminde ülkede işsizlik yüzde sekiz azalırken büyüme hızı yüzde 10'u aştı. Ev kadınlarının emeğini sosyal sigorta kapsamına alan Chavez ülkede okuma yazma seferberliği başlatarak yoksullara ücretsiz eğitim ve sağlık hakkı tanıdı. Küba ve Kolombiyalı devrimcilerle yakın ilişkiler kuran Chavez Latin Amerikanın yoksul halkları için bir umuda dönüştü. İşte bütün bunların üstüne Chavez, bir de kendi ülkesinde çıkartılıp ABD'ye ihraç edilen petrolden yoksul halkın yararına daha fazla pay isteyince emperyalistler harekete geçtiler.
2002'de çokuluslu şirketlerin, ABD yönetiminin ve ordunun oluşturduğu
üçlü, meşru Venezülla hükümetine karşı bir darbe
tezgahladılar ve gerçekten de Chavez'i kısa bir süre de olsa
devirdiler. Ne var ki, yoksul halk kitlelerinin her gün sokağa
çıkması, ilan edilen sıkıyönetimin halkın tepkisi nedeniyle
işlevsiz kalması sonucunda, darbeciler Chavez'i iki gün sonra
yeniden serbest bırakmak zorunda kaldılar. Daha sonra tekrar
iktidara gelen Chavez halkoylamasıyla çoğunluk oyunu kazanarak iki
yıl daha iktidarda kaldı. Ve iki yıl sonra yani 2004'te yapılan
seçimlerde Venezüella'da sol büyük bir başarı kazandı.
Böylece Chavez iktidarını daha da pekiştirdi.
Geçen Kasım ayı içerisinde sandığa giden bir diğer Latin Amerika
ülkesi ise Uruguay oldu. Uruguay'da da seçimleri sol kazandı.
Kurulan geniş cephede liberalinden sosyal demokratına ve radikaline
varıncaya kadar bütün gruplardan oluşan sol, ülkenin 179 yıllık
tarihi boyunca Uruguay'da ilk defa kurduğu geniş ittifak ile
seçimlerden başarı ile çıktı. Uruguay'da 2002 yılında ortaya çıkan ekonomik krizle ülkede işsizlik yüzde 20'lere
çıkmış, ülkenin para birimi peso değer kaybetmiş, yoksulluk
artmıştı. Sol ittifakın başında bulunan ve ülkenin yeni devlet
başkanı seçilen Tabare Vazquez ülkede Irak işgalini en çok eleştirenlerden birisiydi. ABD'ye karşı politikasının ne olacağı sorulan yeni başkanın yeni dönemde daha çok sol iktidarların bulunduğu komşu ülkelerle işbirliğine gideceğini
belirtmesi Latin Amerika'da sol adına yapılacak olumlu işlerin
bir göstergesi olarak algılanabilir.
Evet, ne Venezüella'da yapılan seçimler sadece Venezüella'yı ne de
Uruguay'da yapılan seçimler sadece Uruguay'ı ilgilendiriyor.
Bu seçim sonuçları öncellikle bütün Latin Amerika'da
yankılanıyor. Uruguay'da kazanılan bu seçimle Bush'a ve
ABD'ye olan karşıt duyguların çok güçlü olduğu Latin
Amerika da sol tarafından yönetilen ülkeler listesine;
Arjantin, Brezilya, Bolivya, Ekvador, Paraguay, Şili ve
Venezüella'dan sonra Uruguay da katılmış oldu. Latin Amerika'da
kazanılan bu sol iktidarlar kıtanın ABD emperyalizmi tarafından
sömürülen yoksul halkları için bir umut kapısını da
beraberinde aralıyor diyebiliriz.
Brezilya'da Lula'nın, Venezüalla'da Chavez'in, şimdi de Uruguay'da
Vazquez'in seçilmesinin anlamı büyüktür. Ancak, başa seçimle
gelen bu iktidarlardan devrimci bir hükümetin atması gereken
adımları bekleyenlerin yanılma payının yüksek olduğunu bilerek
hareket edilmelidir. Bu ülkelerin hiçbirinin Küba olmadığı da
akıldan çıkartılmamalıdır. ABD emperyalizminin "arka
bahçemiz" olarak nitelediği ve büyük askeri gücüyle her an
müdahaleye hazır halde beklediği bu kıtada, yoksullara ve
ezilenlere yönelik politikaların sonuçları tüm dünya solu
açısından öğretici olmaktadır. Ayrıca, halkla bütünleşmeyi
başarmış yönetimlerin, gerektiğinde emperyalistlere nasıl geri
adım attırdığı da alınacak dersler arasındadır.
Bu kapsamda Latin Amerika'daki dönüşümlerin niteliğini Venezüella
deneyimi ışığında ayrıntılı olarak inceleyelim.
Venezüella'daki Son Gelişmeler
Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez Frias 16 Ağustos saat beşte Başkanlık
Sarayı'nın dışındaki göstericilerin oluşturduğu kalabalığa
bakarak taraftarlarının dört gözle beklediği şeyi bir
deklarasyonla açıkladı: "Bir yöneticinin azledilmesini
sağlayacak olan bu referandum, sadece Hugo Chavez için yapılan bir
referandum değildi. Bu referandum devrimci sürecin geleceğiyle
ilgili bir referandumdu ve de Venezüella halkının ezici çoğunluğu
devrime desteklerini sundular! Şimdi zaman devrimi derinleştirme zamanıdır."
Bu açıklamayla Venezüella'daki devrim deneyi yeni bir evreye girdi.
Hem Chavez'in hem de Bolivarcı devrimin halkın %60'ı tarafından yeniden onaylanması Venezüella'da uygulanan radikal
politikaların nereye doğru evrileceği sorunu açısından tarihi
bir ana işaret etmektedir. Daha önce ne Chavez veya el proseso'
[devrim süreci] Venezüella'da böylesine destek görmüştü ne
de gönülsüzce de olsa- uluslararası toplum tarafından böylesine onaylanmışlardı.
Bir çok kişinin beklentisine göre, Ekim ayının sonuna doğru yapılması
planlanan yerel seçimler devrimi daha da sağlamlaştırma için bir
ilk fırsat niteliğinde. (Bu arada seçimler yapıldı ve
beklenildiği gibi Chavez seçimlerden iktidarını güçlendirmiş
olarak çıktı) Muhalefetin içinde bulunduğu başıbozukluk ve
referandumun sağladığı ivme sayesinde Chavez'ci adaylar
seçimlerde önemli bir politik mevzi kazanabilecek potansiyele sahipler.
Şu anda kilit noktalarda bulunan mevcut muhalefet üyelerinin çoğu
aslolarak 2000 yılında yapılan yerel seçimlerde Chavez yanlısı
adaylar olarak seçilmişlerdi. Bunlar 2002-2003 yıllarında politik
atmosferin Chavez'e karşı döndüğünü sandıkları için taraf
değiştirenlerden oluşuyor. Bu yöneticiler tahminlerinde
yanıldılar ve dolayısıyla yanlış bir seçim yaptılar. Şimdi
ise geçmişte sergiledikleri bu fırsatçı davranışlarından
dolayı bulundukları mevkileri kaybedebilirler.
Chavez'ci adaylar şu anda zaten geçen 4 yıl boyunca da kendilerine ait
olması gereken mevkileri yeniden elde etmekten daha fazlası için
mücadele yürütüyorlar. Geçen ay Chavez'in azledilmesi için
yapılan referandumda, 24 eyaletin 23'ünde "HAYIR" oyları
kazandı. Bu eyaletler arasında, her ne kadar iki tarafın oyları
birbirine yakın olsa da, halen muhalefet tarafından yönetilen 8
eyalet de vardı. Eğer Ağustos ayında "hayır" oyu verenler
Ekim ayında da Chavez adaylarına oy verirlerse, bu durum bu
eyaletlerdeki muhalefetin durumunu zorlaştıracaktır.
Ancak, gittikçe daha açık bir şekilde görünüyor ki süreç bizim
aktardığımız gibi sonuçlanmayabilir. Chavez karşıtlarının
ulusal birliği olarak muhalefet güçleri referandumda yenilgiye
uğratıldılarsa da, valiliğe ve belediye başkanlığına
adaylığını koyacak olan tek tek kişiler yerel destek elde
edebilirler. Ayrıca, her ne kadar Chavez taraftarlarının büyük
bir bölümü yerel seçimlerde resmi adaylara oy vermek yanlısıyken,
sayısı bilinmeyen bir Chavez destekçileri grubu var ki, bunlar
topluluktan topluluğa değişiyorlar ve gösterilen adaylara oy
vermeyebilirler.
Bu, kökleri Nisan 2002'de Chavez'e karşı yapılan darbe
girişiminden bu yana Venezüella'ya hakim olan günü kurtarmaya
yönelik savunmacı politikalarda yatan bir problem sayılabilir.
Darbe boyunca, Venezüella halkının ülkenin bütün sokaklarına
aktığı ve yüz binlerce insan "Chavez Geri Dön" sloganı ile
başkanlık sarayını kuşattığı zaman, bir kuşatılmışlık
anlayışı egemen hale geldi. Bu anlayış, sonraki aylarda
Venezüella ekonomisi petrol sanayinin durması neticesinde büyük
ölçüde çökertildiği zaman daha net göründü.
Bolivarcı devrime karşı tehdit, Venezüella'nın korporatist sendika
konfederasyonu (CTV) ile en büyük Ticaret Odası federasyonunun
öncülüğünde yapılan "genel grevden" beri özellikle daha da
tehlikeli bir hale geldi. Bu ikisi aralarında anlaşarak 2003
yılında petrol üretimini aylar boyunca etkili bir biçimde
çökertebileceklerdi. Hiç kimse, özellikle bu devrimden yararlanan
Venezüella halkının tümü, "el proseso"un [süreç':
Venezüellalılar devrime giden aşamayı süreç' olarak
niteliyorlar] olanaklı kılınmasında petrol zenginliğinin asli
öneminden kuşku duymadı
Muhalefetin Chavez için yaptığı bu devrimle bağlantılı olarak bütün
kötülüklerin cisimleşmiş hali tanımı, taraftarlarının
gözünde Chavez'in eşsizliğinin ve onun peygamber gibi
kurtarıcılığının teyit edilmesi yönünde bir etki sağladı.
Chavez'e yönelik olarak 2002'de girişilen darbenin etkisiz hale
getirilmesini ve muhalefete karşı bir saldırıya dönüştürülmesini
Chavez'cilerin inanılmaz seferberliği sağlamıştı. Bu durumun
etkisiyle de, önce Chavez'ci sonra da devrimci olan, çok
hareketli ve giderek daha radikal hale gelen insanlar yaratıldı.
Chavez kendi rolünün abartılması yüzünden devrimin maruz kalabileceği
tehlikeyi çok iyi anlamıştı. İktidara geldiğinden beri
Bolivarcı bir devrim projesi uygulayan Chavez yönetimi, devrim için
aşağıdan yukarıya otonom/özyönetimci bir yol açılması için
insanları temelden donatmayı hedefledi. Bunun için de tüm
Venezüellaların okur yazarlıktan üniversiteye kadar her düzeyde
eğitim imkânına sahip olmasını ve toplumu esas alan güç
odakları yaratılmasını hedeflediler.
Bununla birlikte, son 5 yıldır devam eden savaş koşullarında toplumsal
güçlere dayalı iktidar yapılarına verilen bu önem büyük
bölümüyle es geçildi. Hatta, kimi durumlarda bu tehditlerle
yüzleşmenin aciliyetinden dolayı, Chavez'in gözünü budaktan
esirgemeyen önderliğine ihtiyaç duyuldu. Ve tabii ki, bu devrimin
4. cumhuriyet dönemini yaşayan 1998 devrimi öncesi Venezüella
devletinin rüşvet, yolsuzluk ve felç olmuş bir bürokrasiye sahip
kapitalist devlette olduğu gerçeği de karşımızda durmaktadır.
Mevcut Bağlantı
Bolivarcı devrim projesini sınırlayan engeller nasıl aşılacak?
Varlığına karşı süregelen tehditlerin olduğu bu şartlarda devrim nasıl derinleştirilecek?
Kalıcı devrimci yaratıcılığın yararına, bir seçim sınavından bir
başka seçim sınavına geçilmesinden oluşan bu model nasıl dönüştürülecek?
Ağustos'un 20'sinde, kampanya koordinasyon ekibi Comando Maisanta'nın
ideolojik kanadının başı William İzarra "Bolivarcı Devrimi Derinleştirme" başlığı altında bir konferans düzenledi.
Kendisine yöneltilen, Seçim Mücadele Birlikleri (SMB) ile (referandumda "hayır" oyu için kampanya yürüten aktivist
gruplardan oluşan) "Devriyelerin" referandum bittikten sonraki rolleri ne olacak sorusunu şöyle yanıtladı: "Şu anda
kesinleşmiş bir görüşümüz yok, fakat, Devriyeler ve SMB'ler şimdilik seçim müfrezeleri olarak devam edecekler. Daha da ötesi,
henüz belli değil..."
Zaten, SMB'lerin ve devriyelerin üyeleri de Ulusal Comando Maisanta'nın
onlara talimat vermesini beklemiyorlar. İzarra'ya sorulan soruların cevaplarının ne olabileceği de ülke çapında oluşan
bu topluluklarda tartışılıyor. Şimdiye kadar devam eden tartışmalarda en azından bir konuda uzlaşıldı. O da,
demokrasinin kökleşmesi için şimdiden harekete geçilmesi ve bunun için de asla yerel seçimlerin beklenmemesi gerektiği
konusunda görüş birliğine varıldı.
Sonuç olarak, devrimin gelinen bu yeni aşaması başlarken, kuruluşu
oluşturacak katılımcı yapıların ve koordinasyonun nasıl yaratılması gerektiğine dair bir dizi plan ortaya çıkıyor. Bu
tartışmaya yerel seçimlerde adayların etrafında dönen tartışmalardan dolayı özel bir aciliyet veriliyor.
2000 yerel seçimlerinde yaşananlar, çoğu kimse açısından, adayların seçimi konusunda alternatif ve tutarlı bir seçim şekline ihtiyaç
olduğunu gösterdi. Geçen Nisan ayında seçim tarihi ilan edildiğinde (gerçi ondan sonra seçim tarihi iki kez değişti),
adaylar delegeler (primaries) tarafından değil, Comando Maisanta'nın felakate yol açan selefi Comando Ayacucho tarafından
seçilmişti. Delegelere olan ihtiyacın artması, Comando'nun toplumda tabanı olan adaylar yerine kendilerinin katı Chaveizm
tanımına uygun adayları tercih etmelerinden doğdu. Bunun sonucu olarak da Chavezci adayların bir kesimi, Chavezci platformdan
ayrılmamakla birlikte resmi Chavezci adayları desteklememeyi tercih ettiler.
Chavez adaylarının yerel seçimlerde tam bir avantaj kazanabilmelerinin
tek yolu birlik olmalarından geçiyor. Oyların bölünmemesi için
adayların seçiminde mutlaka yeni bir yöntem geliştirilmeli (ve
uygulanmalıdır). Maalesef, tabanın boşvermişliğinden ve sırf
Comando Ayacucho işaret ettiği için gösterilen adayların
insanlarda yarattığı isteksizlikten ders almak yerine, Chavez aynı
hatayı tekrarlıyor gibi görünüyor. Geçen pazar haftalık Ulusa
Sesleniş (Alo Presidente) konuşmasında, Chavez "Biz adaylarımızı
zaten açıkladık. Bizim adaylarımız bunlardır. Kim ki birliği
istemiyor muhalefet saflarına "escualidos" geçebilir." diye ilan etti.
Bu arada ise, bu sorunu çözebilecek heyecan verici, yenilikçi tabandan
yükselen bir çok inisiyatif örnekleri ortaya çıkmaya başladı.
Aşağıda bu konuda iki farklı yaklaşımdan bahsedilmektedir.
Delegeler
Farklı Chavezci belediye başkan adaylarının topluluklara danışmak üzere
birlikte çalışmaya karar verdikleri, ülkenin iç taraflarında
bir kent var. Bu adaylar, topluluğa üç aşamalı bir süreç
dahilinde danışmak amacıyla, üzerinde uzlaştıkları üyelerden
meydana gelen bir komisyon oluşturdular.
Bu süreçte ilk önce her adayın kendini ve fikirlerini halka tanıtacağı bir
halk meclisinin çağrısı yapılacak. İkinci olarak, zaman
darlığından dolayı sadece referandumda Chavez'i en yüksek
oranlarda destekleyen bölgelerle sınırlandırılacak bir anket
düzenlenecek. Üçüncü aşamada ise, sözkonusu adayları
destekleyenlerin sunum yapacağı bir başka halk meclisi toplanacak.
Bu son aşama, komisyona adayların tabandaki desteği hakkında bir
fikir vermesi için gerçekleştirilecek.
Komisyon, ancak böylesi bir danışma sürecinden sonra her aşamanın
sonuçlarını değerlendirecek ve daha sonra bir tek aday lehine
açıklama yapacaktır. Bundan sonra, diğer üyeler ise birliği
güçlendirmek üzere kazananın kampanyasında yer alacaktır.
Halk Katılımı
İkinci örnek Chavez yanlılarının kalesi, KarakasBarrio'dan. Buranın
sakinleri resmi Chavez adayını desteklemeye karar verdiler, fakat
şartlı olarak. Onlar "Birinci Halk Katılımı İçin Belediye
Forumu: Halk Gücünü İnşa Etme" adıyla bir sempozyum
planladılar. Üç günlük bu sempozyumda bir dizi atölye çalışması
yapılacak, çeşitli tartışmalardan sonra da halkın gücünü
arttırmak için ihtiyaçların çerçevesinin çizileceği bir
manifesto yayınlanacak. Bu manifesto daha sonra, toplumun desteğini
almasının ön koşulu olarak, resmi Chavez adayının imzasına sunulacak.
Açının Daraltılması
Ancak, Chavez'in son açıklamaları, katılımcı danışmayı içeren
politikaların bu canlı örnekleri ile tezat oluşturmaktadır.
Adayların seçiminde halk katılımının daha kurumsal hale
getirilmesi gibi deneyimlerin mevcudiyeti, Chavez ve taraftarları
arasında tehlikeli bir açıya işaret etmektedir.
Aslında bu açı çok da yeni değil. Bu durum, bir şekilde Chavez iktidara
geldiğinden beri vardı. Bununla birlikte yerel seçimlerle açığa
çıkan böylesi bir tartışma bunun ilk kez güçlü bir şekilde
dillendirilmesini sağlayabilir. Eğer amaç Bolivarcı devrimin
söylemdeki esasını oluşturan katılımcı politikaları derinleştirmek (ve aslında bu politikaları söylem olmaktan
çıkartıp hayata geçirmek) ise, toplulukların kendi adaylarını
seçme haklarını desteklemek dışında hiçbir seçenek yoktur.
Aynen, seçilen bu adaya oy verme veya vermeme hakları olduğu gibi.
Geçen pazarki programa kadar, Chavez kendisini halktan ayıran boşluğun
herkesten fazla farkındaydı. Demokratik devrim fikri, en azından
başlangıçta, bir seçim zaferi ile elde edilen tek şeyin devletin
liderliğini almak olduğunu söyler. Ama, liderliği almanın tek
başına devletin yapısında kökten değişiklik anlamına
gelmediğini ve bunu başarmaya da gücünün yetmeyeceğini de
söyler. Böylesi bir devrimin elde etmeyi umacağı en stratejik
başarı belki de devleti dönüştürmektir. Bu hedefe de,
Venezüella halkını hükümetin ve hatta ötesinin her düzeyinde
politikalara katılım hakkını bütünüyle kurumsal hale getirmek
üzere seferber etmeden ulaşmak mümkün olmayacaktır. Yani, halk,
politikaya katılım hakkını toplulukları, eyaletleri veya
ulusları çapında bilinçli bir şekilde içselleştirmeden; bu da
yetmez, bu hakkı bölgesel hatta uluslararası düzeye yükseltmeden
elde etmeleri mümkün olmayacaktır.
Chavez seçildiğinden beri katılımcı demokrasiyi güçlendirmek için
-çoğunlukla Chavez'in doğrudan etkisiyle gerçekleşen- her
ilerleme, halk ile yönetim arasındaki bu açıyı daraltmak üzere
tasarlanmıştır. Ülkenin eğitim, sağlık ve istihdam alanlarında
yapılan her şey, doğal yapıları gereği devrimci bir dönüşümde
köprü olamayan mevcut devlet yapısını işlevsiz kılmak üzere
paralel bir devlet yapısı oluşturmak için tasarlandı.
Eğer bu model devam edecekse, adaylar üzerine yapılan tartışmanın halk
tarafından dile getirilmesi ve resmi olarak da cevaplanması
gerekir. Bu tartışmanın yer alacağı bir arena olarak önümüzdeki
yerel seçimler, Nisan 2002 darbe girişiminden bu yana Bolivarcı
devrimin en sağlam şekilde test edileceği bir zemin olacaktır. Bu
tartışmanın sonucu bütün Venezüella halkını değil, asıl
olarak Chavez taraftarlarını ilgilendirmektedir. Bolivarcı
devrimin Chavez'in savunulmasıyla sınırlı anlayışı devrimi
geliştirme yönünde aşma, devrimin bir aşamasından diğerine
geçme, Chavez'cilikten devrime dönüşme kapasitesi tehlikededir.
Bu yazı, büyük oranda, Jonah Gindin'in 3 Eylül 2004 tarihli Znet
mektuplarından yararlanılarak hazırlanmıştır.