Her 24 Nisan'da olanlar bu yıl da tekrarlandı. Türkiye'yi yönetenler ve onların destekçileri, ABD Başkanı'nın "Ermeni Anma Günü" dolayısıyla yayınlayacağı mesajda "soykırım" sözcüğünü kullanıp kullanmayacağını kalpleri sıkışarak beklediler.
Gelenek olduğu üzere, Amerikan başkan adayları seçim kampanyaları sırasında "Ermeni soykırımını tanıyacağız" sözünü verirler; başkan seçildikten sonra ise, yayınladıkları 24 Nisan mesajlarında
Türkiye'yi yönetenler açısından yenilir yutulur olmayan şeyler söyleseler de "soykırım" tanımını kullanmazlar. Tabii bu arada Türkiye Amerikan lobi şirketlerine müthiş paralar akıtır,
Türkiye'den üst düzey heyetler Amerika'yı ziyaret eder, Türkiye'nin stratejik önemi ve Amerika'nın ne kadar sadık bir müttefiki olduğu vurgulanır, sonunda ABD'nin etkili isimlerinin
de devreye girmesiyle başkan "gerçekçi" davranıp Türkiye'yi "küstürmeyecek" bir mesaj yayınlar. Laik-dinci ayrımı olmadan yatık medya "Zafer kazandık! ABD Başkanı soykırım
demedi!" manşetleri atar. ABD "soykırım" dememenin karşılığında Türkiye'den zaten tüle dönmüş ülke bağımsızlığını daha da eriten yeni ödünler alır. ABD'ye büyük bir silah ihalesi verilir, uçaklar, helikopterler, tanklar, toplar, gemiler ısmarlanır. İncirlik üssü komşu halklara ölüm yağdırmakta kullanılır, ABD'nin savaş planları doğrultusunda yurtdışına asker yollanır, İsrail'e yeni askerî kolaylıklar sağlanır vb. Türk ve Ermeni halkları birbirine diş bilerken, ABD bu kârlı "tavşana kaç, tazıya tut" taktiğiyle bir sonraki yılın hesabını yapmaya başlar.
Obama da Clinton ve
Bush'un daha önce yaptığını yaptı. Adaylığı sırasında soykırımı açıkça tanıyacağını söylediği hâlde, dün yayınladığı mesajda soykırım demekten kaçındı. Obama şöyle
dedi: "94 yıl önce 20. yüzyılın büyük mezalimlerinden biri başladı. Osmanlı imparatorluğunun son günlerinde katledilen veya ölüm yürüyüşüne çıkarılan 1.5 milyon Ermeni'yi her yıl
anıyoruz. Meds Yeghern [Büyük Felaket] Ermeni halkının kalbinde
yaşadığı gibi bizim hafızamızda da yaşamalıdır."
Türkiye'yi yönetenler, Obama'nın Ermenice'de soykırımı anlatmak için kullanılan Meds Yeghern [Büyük Felaket] sözüne yer vermesini ağır bulsalar da, açıkça soykırım denmediği için derin bir nefes aldılar.
"Bu yılı da atlattık" havasındalar.
Egemen sınıf ve uzantıları ABD'yi "racon kesen mafya babası" konumunda tutan bu bayat oyunu sürdürmekte iki nedenle yarar görüyorlar. Birincisi, emperyalizmin işbirlikçisi olarak ABD'ye muhtaçlar; onun gündeminin dışına çıkma niyetleri de, iradeleri de,
güçleri de yok. İkincisi, bu oyun sürdükçe körükledikleri
şovenizm kampanyasıyla geri bilinçli kitleleri kendi yönetimlerine
sıkıca bağlayabiliyorlar. Böl-yönet oyunu tarih boyunca
egemenlerin kozu olmuştur.
Bizim tutumumuz ise
egemenlerin tutumuyla taban tabana zıttır. Biz etnik köken, ırk,
dil, din, mezhep, kültür farkı gözetmeden bütün halkların
kardeşliğini ve dostluğunu savunuyoruz. Emperyalist, kapitalist,
şovenist ve militarist yaklaşımları reddediyoruz. Ermeni sorununa
yaklaşımımızı şöyle özetleyebiliriz:
Birincisi, gerçekler
gizlenemez. Türk burjuvazisi Ermeni ulusal sorununu İttihat ve
Terakki yönetimi aracılığıyla kökünden çözme yoluna
gitmiştir. Tehcir ve katliam, Ermeni ulusunun eşit haklar, özerklik
ve bağımsızlık taleplerini toptan ortadan kaldırmak üzere
uygulanmıştır. Bir ulus yaşadığı toprağından koparılmış,
fiziksel olarak yok edilmiştir. Birinci Dünya Savaşı bu politika
için elverişli bir ortam yaratmıştır. Dönemin büyük
emperyalist devletleri olan İngiltere, Fransa, Rusya, ABD ile
Almanya'nın rekabeti ve iki bloka ayrılmış olması, bu "çözüm"ü
kolaylaştırmış ve kışkırtmış, İttihat ve Terakki yönetimi
Almanya'nın desteğinden ve korumasından yararlanmıştır.
İkincisi, bu politika
Türk burjuvazisinin ilkel sermaye birikimi sürecinin çok önemli
bir bileşeni olduğu ve kapitalist sınıfın ekonomik, siyasal ve
kültürel hâkimiyetini kolaylaştırdığı için, sonradan
Cumhuriyet yönetimi boyunca da desteklenmiştir.
Üçüncüsü, halklar
arasındaki sorunların çözüm yöntemi enternasyonalizmdir. Egemen
ulusun proletaryası baskı, cinayet, katliam ve savaşı ulusal
sorunun çözüm yolu olarak asla kabul etmez. Ulusların eşitliğini
tanır ve kendi kaderlerini tayin hakkına saygı gösterir. Türk
burjuvazisinin Ermeni halkına karşı işlediği suçları Türk
komünistleri şiddetle kınamış ve Nâzım'ın deyişiyle, Türk
halkının alnına bu karayı sürenleri affetmemiştir. Türk
halkının alnına sürülen bu lekeyi hatırlamak, Ermeni
kardeşlerimizin acısına ortak olmak, onların kayıplarına saygı
göstermek, vahşetten ders çıkarmak ve tekrarlanmasına izin
vermemek, enternasyonalist bilinci bıkmadan usanmadan yaymak
vazgeçemeyeceğimiz bir görevdir. Nitekim, Hrant Dink'in
katledilmesini "Hepimiz Ermeni'yiz" sloganıyla yürüyerek
protesto eden büyük kalabalık şovenizme karşı enternasyonalist
dayanışmanın güzel bir örneğini verdi ve karanlıkta bir ışık
oldu.
Dördüncüsü, ABD'nin
emperyalist yayılma politikasının ilk hedeflerinden biri Osmanlı
imparatorluğunda yaşayan halklar olmuştur. Ermenistan, ABD'nin
etki alanları yaratma politikasının ilk uygulandığı yerler
arasındadır. Dolayısıyla, Ermeni ulusal sorununu emperyalist
rekabetin bir nesnesi hâline getiren ABD'nin de Ermeni halkının
imhasıyla sonuçlanan büyük felakette önemli bir sorumluluğu
vardır.
Beşincisi, ABD'nin
kendisi tarih boyunca katliam ve soykırım uygulamıştır. Üstelik
bu vahşi emperyalist politika geçmişte kalan bir olgu değildir,
bugün de uygulanmaktadır. Şu anda Irak'ta ve Afganistan'da
soykırım yapan, Filistin'de İsrail siyonizminin yürüttüğü
soykırımı destekleyen ABD'nin Ermeni soykırımına sahip
çıkması ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Bu politika,
ABD'de yaşayan Ermeni toplumunun oylarını kazanmak gibi pratik
bir işlevi olmasının yanı sıra, ABD'nin Kafkasya stratejisi
bağlamında Ermenistan'ı Rusya'dan koparmak, soykırım
karşıtıymış gibi görünerek kendi soykırımlarını gizlemek
ve Türk egemenlerini kendisine daha sıkı bağlamak için uygun bir
yöntem olarak benimsenmiştir.
Altıncısı, Ermeni
halkıyla dayanışmak için ABD'nin veya başka bir emperyalist
odağın himmetine, desteğine ve gündemine ihtiyacımız yoktur.
Emperyalizme elini veren kolunu kaptırır. Biz işçi sınıfı
olarak, emekçiler olarak kendi bağımsız gündemimizi
oluşturabilir ve uygulayabiliriz. Zaten emperyalizmin gündemi asla
bir halkın temel çıkarlarını karşılamaz, hep küçük bir
kapitalist grubun sömürü, baskı ve hâkimiyetini sağlamaya
yöneliktir.
Bu noktada ABD ve Obama
hayranı liberallerin imza girişimine değinelim.
"Özür Diliyorum"
kampanyası
Ülkemizin gayriresmî
liberal partisinin önde gelenleri arasında yer alan iki sağcı
aydın Ali Bayramoğlu ve Cengiz Aktar ile iki solcu aydın Baskın
Oran ve Ahmet İnsel, bir süre önce 1915 soykırımıyla ilgili
olarak "Özür Diliyorum" adlı bir imza kampanyası başlattılar.
Hatırlanacağı gibi kampanya metni iki cümleden oluşuyordu:
"1915'te Osmanlı
Ermenileri'nin maruz kaldığı Büyük Felaket'e duyarsız
kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu
adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu
ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum."
Kampanya hararetli bir
tartışmaya yol açtı. Başbakan Erdoğan, hükümet yetkilileri,
kendilerini milliyetçi-mukaddesatçı olarak adlandıran sağcı,
dinci ve faşist çevreler, kendilerini ulusalcı ve Kemalist olarak
adlandıran sağcı ve ulusalcı solcu laik çevreler, ordu ve devlet
yetkilileri, emekli büyükelçiler, AKP, CHP, DSP, MHP, BBP, SP, İP,
SİP, belirli yazarlar dışında büyük medyanın büyük kısmı,
Cumhuriyet
ile Vakit
ve Millî
Gazete, Ergenekon davasını
destekleyenler ile Ergenekon davasına karşı çıkanlar büyük bir
"millî birlik ve beraberlik" tablosu oluşturarak imza
kampanyasına karşı çıktılar, metne imza koyanları vatan
hainliğiyle suçladılar. Cumhurbaşkanı Gül, önce kampanyayı
"bu tartışmaların yapılmasının Türk demokrasisinin olgunluğa
eriştiğinin göstergesi" saydığını belirterek "her görüşün
tartışılabilmesi devlet politikasıdır" dedi. Gül'ün
kampanyayı kınamamasına kızan CHP İzmir milletvekili Canan
Arıtman, "Gül'ün bu kampanyayı desteklediği görülüyor.
Gül, cumhurun, yani Türk milletinin cumhurbaşkanlığını yapsın,
etnik kökeninin değil" dedikten sonra "Gül'ün anne
tarafından etnik kökeninin Ermeni olduğunu" iddia etti.
Arıtman'ın bu iddiasından alınan Gül, resmî bir açıklamayla
"Ailemizin yüzyıllara uzanan kayıtlı geçmişi Müslüman ve
Türk'tür" diye cevap verdi. Yani Arıtman da, Gül de Türk ve
Müslüman değil de, Ermeni olmanın kötü, eksikli bir şey olduğu
konusunda mutabık kaldılar. Irkçı zihniyetlerini açığa
vurdular; bütün ırkların, milletlerin, halkların eşit ve kardeş
olduğu anlayışından ne kadar uzak olduklarını ortaya koydular.
Zaten Gül de bir süre sonra, imza kampanyasının
Ermenistan-Türkiye ilişkileri sürecini olumsuz etkilediğini
söyleyerek çark etti ve genel koroya katıldı.
Liberal aydınların
girişimi sınırlı kaldı ve yaklaşık 30 bin imza toplandı. Bu
imza kampanyasında ABD'nin Irak işgalini açık açık
destekleyen, Bağdat'a yağan bombaları sevinçle karşılayan,
Bağdat düştüğünde "Şimdi Bağdat'ta olmak vardı" diye
yazan, NATO ve İsrail destekçisi, AB hayranı, AKP ve Fethullah
hareketiyle içli dışlı tanınmış simalar yanında az sayıda
devrimci ve sosyalist isim de yer aldı. Devrimci ve sosyalistlerin
isimleri, iyice yıpranmış emperyalizm ve kapitalizm yanlısı
isimlerin özgürlükçü ve soykırım karşıtı bir hava
yaratabilmeleri için kullanıldı.
Bu konuda "Devrimci ve
sosyalistler Ermeni meselesinde üstlerine düşen görevi
yapmadıkları için liberallerin imza kampanyasına katıldık"
şeklindeki savunma kanımca geçerli değildi. Çünkü, örneğin
Türkiye Komünist Partisi, daha kurulduğu yıllarda Ermeni
katliamını incelemiş, vahşetin siyasal, ekonomik ve ideolojik
boyutlarını ortaya koymuştu. TKP'nin birinci ve ikinci program
belgeleri ve açıklamaları ortadadır. İş sadece yazıyla çiziyle
sınırlı kalmamış, örgütsel olarak da Ermeni yoldaşlar
partinin ve komünist hareketin her düzeyinde yer almıştır. Adını
sayamayacağım kadar çok yoldaşımız arasından sadece iki ismi,
A. Saydan ve Jak İhmalyan yoldaşları hatırlatayım. 12 Eylül
faşizminin dizginsiz hüküm sürdüğü 1983'te yapılan 5.
Kongre'de partinin Ermeni kırımını tanıdığı açıkça
yazılmıştır. Bu ikirciksiz tavır, bırakın o yılları, bugün
bile hiçbir liberalin yanına yaklaşamadığı ilkeli ve tutarlı
davranışın göstergesidir.
İP veya SİP gibi
Kemalist-şovenist partilerin Ermeni halkına düşman yaklaşımını
sola bağlamak mümkün olmadığı gibi, solun bu konuda emperyalizm
ve kapitalizm işbirlikçisi liberallerle ortaklaşmasını
gerektirecek bir durum da yoktur.
24 Nisan 1915
kurbanlarının anısına saygı, Obama'larla, NATO'cularla,
AB'cilerle birlikte davranarak değil, Türkiye halklarının işçi
sınıfının öncülüğündeki bağımsızlık, demokrasi ve
sosyalizm mücadelesine katılarak olur.