Irak savaşına karşı çıktığı için pek çok çevre tarafından saygıdeğer bulunan Başbakan Schröder, uzun zamandır bu saygın konumunu yitirmiş durumda. Schröder, artık daha önce sertçe bozuştuğu Bush ve takımı ile arayı düzeltmeye çalışıyor. Ama bu arada Irak saldırısı öncesinde, görün-tüdeki cesaretiyle elde ettiği olumlu havayı Almanya'nın o gıpta edilen sosyal sistemini paramparça etmek üzere kapsamlı bir programı devreye sokmak amacıyla kullanıyor. Alman-ya'nın sosyal sistemi kısmi gerileme ve iler-lemelerle birlikte tarihte ta 1880'lerde başta bulunan muhafazakâr Bismark dönemine kadar giden bir refah sistemidir.
Daha önce her durumda Schröder'e muhalefet eden sağcı partiler tarafından al-kışlarla karşılanan işsizlik parasının kesilmesine, sağlık harcamalarının asgariye indirilmesine, emeklilerin elde ettiği gelirlerin iyice azaltılmasına ve benzeri planlara gerekçe olarak ekonomik kriz gösteriliyor. Almanya'da işsizlerin sayısı dört milyonun üzerin-de; bunun doğu Almanya'ya yansıması ise çalışabilecek durumdaki insanlar arasında yaklaşık yüzde 20 düzeyinde bir işsizlik oluyor. Schröder hükümeti-nin uyguladığı bir diğer acı reçete ise sözde "vergi indirimi" adıyla yaptıkları numara. Bu numarayla, orta sınıflardan çok cüzi miktarlarda indirim yapılırken, zenginlere alabildiğine indirim sağ-lanıyor.
Parlamentodaki milletvekili sayısı ikiye düştüğü ve iç tartış-malarla boğuştuğu için iyice sessizleşen solcu Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) bir yana bırakılacak olursa, hükümetin sosyal hakları buda-yan planlarına ana muhalefeti Alman Sendikalar Birliğinde (DGB) örgütlü sendikalar yapıyor. Her ne kadar sen-dikaların kimisi eski alışkanlıklarıyla tepelerden baskılar uygulayarak soru-nu halletmeye çalışıyorsa da, iki bü-yük sendika bütün gücüyle mücadele yürütüyor. Sendikalardan birinin adı VER.Dİ. Hemşirelerden çöpçülere, postacılardan demiryolu işçilerine ve yazarlara varıncaya dek beş kamu çalışanı sendikasını bir araya getiren bir federasyon. Diğeri ise metal ve elektrikli aletler imalat sektöründe ör-gütlü İG Metal. Bu sendika geleneksel olarak militan mü-cadele yürütür. Aynı zaman-da dünyanın en büyük işçi sendikalarından biridir.
Şu anda ise İG Metal, en azından geçici olarak, iki muhalif kanada ayrılmış vaziyette. Emekliliği gelen başkan Zwickel, yıllar içerisinde gittikçe daha az mücadeleci bir tarz tutturmuştu ve Schröder ile Sosyal De-mokrat-Yeşil koalisyonunun planlarının büyük bir kısmını kabul etmeye istekli gibi görünüyordu. Ancak, son yapılan yönetim kurulu toplantısında, Juergen Peters adlı mücadeleci başkan yar-dımcılarından biri örgütün Ekim ayında seçilecek yeni başkanı olabilmek için çok uygun bir pozisyon elde etti. Muh-temelen de yeni başkan seçilecek.
Ama bu esnada, şimdi doğu Alman-ya olarak adlandırılan eski Demokratik Alman Cumhuriyeti'nde bir grev ilan edildi. Doğu Alman işçiler, ilhak öncesi ve sonrasındaki bütün taahhütlere rağ-men hala batıdaki meslektaşlarından çok daha fazla çalışıp daha az kazanı-yorlar. Grevin sonucunda çelik işçileri daha yüksek ücret hakkı elde ettiler, ama, yıllardır Batı Almanya'da uygula-nan 35 saatlik çalışma haftası hakkını alamadılar. Doğu Alman metal işçileri genellikle 40 saat çalışıyorlar. İşçiler çalışma saatleri için altı yıla yayılan tedrici bir iyileştirme talebinde bulun-dular ama başaramadılar. Çok daha uzun çalışanlar için bu talep biraz lüks görünebilir ama, özellikle Doğudaki yoğun işsizliği azaltmak için uygun yöntemlerden biri olduğu için bu konuda ısrarcı olunmuştu.
Ancak, sebep ne olursa olsun, büyük şirketler bu grevden yola çıkarak sadece sendika-ların taleplerini reddetmekle kalmadı-lar, bu fırsatı işçi sınıfına bir ders ver-mek için de kullandılar. Müzakereleri sürüncemede bıraktılar, bütün medyayı kullanarak sendikalara karşı iğrenç bir savaş başlattılar, daha sonra da bütün yasal boşluklardan faydalanarak grev-cilerin üzerine grevkırıcıları yolladılar. Batı Almanya emek tarihi açısından bakıldığında grevkırıcı kullanımının çok da yaygın olmadığını söylemek mümkün. Hele Doğu Almanya açısın-dan hiç de bilinen bir uygulama değil.
Daha sonra büyük otomotiv firma-ları bir sonraki aşamayı uygulamaya
sokup 'doğudan parça gelmiyor' gerek-çesiyle Batı Almanya'daki tezgahları kapattılar. Bunun üzerine zokayı yutan kimi Batı Alman sendika yöneticileri, daha önce hiç duyulmamış biçimde, doğulu kardeşlerine karşı saldırıya geçtiler. Kısacası, Alman burjuvazisi sendikaları birbirine düşürme planında başarılı oldu. Zaten grev de beklenme-dik bir yenilgiyle sona erdi.
Buraya kadar dünya sendikal ha-reketi açısından normal sayılabilir. Ama bunun ardından yapılanlar komplo teorilerini haklı çıkarta-cak bir seyir izlemeye başladı. İG Metal sendikasının etki-lenmeye açık pek çok bölge yönetimi, Ekim ayında ya-pılması gereken olağan başkanlık seçiminden önce yeni bir lider seç-mek için özel bir otu-rum yapılmasından dem vurmaya başladılar. Onlara göre grevde başarısız olan Juergen Peters ile başlıca Doğu Alman grevci liderler istifa etmeliydi. Halbuki, grev kararı da, grevin nasıl bir seyir izlemesi gerektiği de ortaklaşa kararla alınmıştı. Holding medyası hızla metal fabrikalarını gezip onların istediği demeçleri verebilecek işçileri aramaya ve televizyona, basına çıkartmaya başladı. İşveren örgütleri tarafgirliği apaçık görünen şekilde 'an-laşmazlığın hızla çözülmesi' gerektiğini belirten açıklamalar yaptı. Hatta Schrö-der bile kendisini hiç ilgilendirmediği halde sendikaların iç işlerine müdahale ederek kimin lider olmaması gerektiğini ima etmeye başladı.
Hedeflerden birine ulaşmayı ba-şardılar. Muhtemelen Ağustos ayında erken bir genel kurul yapılacak. Sonu-cun ne olacağını söylemek için henüz erken. Ama kampanyanın bütününe bakıldığında, gidişatın 1980'lerde Mar-garet Thatcher'ın militan maden işçileri sendikasının desteğini kırmak için yaptığı -ve başardığı- çalışmaya çok çok benzediğini söylemek mümkün. Thatcher, emek hareketi açısından çok stratejik bir konumda bulu-nan madenciler sendikasının gücünü kırdıktan sonra da, partisinin emekçi düşmanı sağ politikalarına muhalefet edebilecek kesimleri sus-turmuş ve işçi sınıfının örgütlü gücünü zayıf-latmıştı.
Şimdi de, eğer 2 milyonu aşkın üyesi bulunan metal işçileri sendikası böylesi kapsamlı bir saldırıya uğrarsa, bu durum Alman işçi sınıfının Schröder hükümetinin sağlık ve sosyal hak kesintilerine karşı muha-lefetine büyük oranda zarar verecektir. Bunun etkileri de elbette sadece Al-manya ile sınırlı kalmayacaktır. Alman işçi sınıfının bu tuzağa düşmeyeceğini umut ediyoruz.