“Burjuva toplumunun içinde eylemde bulunan komünistler şu veya
bu özel durumda burjuva demokrasisiyle yanyana yürümeden politikaya katılamaz.
Asıl sorun, liberal ve monarşist burjuvaziyle onun içinde eriyerek değil,
devrimci ve cumhuriyetçi burjuvaziyle, onun içinde erimeden yürümektir.”
V.İ. Lenin-1905 RSDİP 3. Kongre
Konuşması
ÜRÜN dergisi, 1973 yılında yayın hayatına başladığında, sıradan
basit bir bakış ve öngörüyle yola çıkmamıştı.
Günlük yaşamdaki çelişkili gerçeklerle karşılaştığınızda, saçma
bir şeyden kaçıyormuşcasına, bu gerçeklere sırt çevirir ya da çelişkinin bir
yanını kesinleştirerek o yana şiddetle yüklenirseniz, herşeyi ya kara ya da ak
veya herşeyi düzenli ve basit sıralanmış olarak algılarsınız. Böylelikle, ancak
düz bir çizgi üzerinde düşünme eğilimi gösterirsiniz. Ya evet ya da hayır,
zekanızı aşan herşey mutlak şeytan işidir.
Oysa, düşünce eğitimi, önceki kuşakların mirasını, bütünlüğü
içinde kendine maletmek, sonra da aklın yaratıcı enerjisi ve silahı haline
dönüştürmek için eleştirici bir yeniden değerlendirmeye tabi tutmaktır.
Sosyalist kültür, sahibi belirsiz bir zenginlik değildir.
Uygarlığın doğuşundan bu yana insanlık tarafından biriktirilen damıtılmış
enerjidir. Tam da burada sorun bu enerjinin, yani toplumsal enerjinin, insan
enerjisi haline nasıl dönüştürüleceğidir. “İnsanlar, her yolla anılarını,
bilgilerini çoğaltmaya ve dil ustalıklarını kullanmaya çalışıyorlar. Ama,
zekalarını, düşünme eğitimlerini geliştirmeyi çok azı akıl ediyor. İnsanlar
mantıki olarak akıl yürütmeye uğraşıyorlar, ama önce mantıki olarak düşünmeye
çok az özen gösteriyorlar, ya da hiç göstermiyorlar. Çoğunlukla bu ikisini
birbirine karıştırıyorlar.” (Antoine de Saint-Exupery)
Vperyod gazetesinin 14. sayısında Lenin, “Otokrasi,
feodalizm ve toprak köleliği düzenine karşı 1. Liberal büyük burjuvazi-anayasalı
monarşi için, 2. Radikal küçük burjuvazi-demokratik cumhuriyet için, 3.
Proletarya-sosyalist devrim için savaşmaktadır” demektedir.
Yine Lenin, RSDİP’in 3. kongresinden, “Demokratik devrim bir
burjuva devrimidir. Kayıtsız, şartsız, kuşkusuz arkaya bakmadan, tek devrimci
sınıfın temsilcileri olan bizler, demokratik devrim ödevlerini bütün halkın
önüne olanağı kadar geniş, yürekli ve aktif olarak koymasını bilmeliyiz. Bu
görevleri küçümsemek demek, teori alanında marksizmi bir karikatür haline
getirmek, onu esnafça değiştirmek demektir. Pratik siyasal bakımdan ise bu,
devrimi ardıcıl sürdürmekten yüz çevirmesi kaçınılmaz olan burjuvaziye devrim
davasını teslim etmek demektir” diye seslenmektedir.
Tarih her zaman oldukça dolambaçlı ve çoğunlukla çelişkili bir
yol izlemiştir. Toplumun bilimsel olarak yönlendirilmesi açısından, geçmişin
özenle analiz edilmesi ve çağdaş toplumsal gelişmenin nesnel mantığı yönünden,
günü geçmiş eskimiş olan her şeyin, yeterli biçimde ve eleştirici bir gözle
değerlendirilmesi gereklidir.
“Parti politikası, ancak, hem tüm halkın, hem de çeşitli
sınıfların ve toplumsal grupların çıkarlarını tam olarak gözönüne alır ve onları
bir tek ortak yolda yönlendirirse, istenen sonuçları verir... Eski formüllerin
tekrarlanması ve yeni sorunlar karşısında yeni yaklaşım biçimleri benimseme
yeteneksizliği ya da bunun savsaklanması, davaya zarar verir ve
Marksçılık-Lenincilik’in revizyonist taklitlerinin yayılmasına yol açan
olanaklar yaratır.” (Brejnev, SBKP 24. Kongresi)
Yaşadığımız günün gerçeklerini, ancak gelecekteki dönüşümlerden
sonraki koşullara göre yorumladığımız an, günümüz koşullarının ortaya koyduğu
somut ve nesnel görevlerden sapma tehlikesine gireriz. Özlemlerle, gerçeklerin
tam anlamıyla mekanik bir uygunluğu, metafizik bir özdeşliği yoktur. Böylesi
formüller, toplum dinamiğiyle uyuşmayan ütopyacı formüllerdir. Hayalleri gerçeğe
dönüştürme çabası, bulutlarda şatolar kurma sonucunu doğurmamalıdır.
Düşünme eğitimi, bağımsız, yaratıcı ve özgün bir biçimde
düşünme yeteneğidir. İnsan aldığı bilgileri kayıtsızca ve ayrım yapmaksızın
ezberleyen bir araç değildir.
Bilimin ve tekniğin göstereceği ilerleme büyük ölçüde
sosyalistlerin faaliyetlerine bağlıdır. Sosyalistler, enerjileriyle,
kararlılıkları ve coşkularıyla, toplumu sarsıcı bir güç olarak ortaya
çıkmalıdırlar. Sosyalistler, geleceği önceden görebilmeye, toplumun ileriye
doğru gelişiminde ortaya çıkan yeni sorunları çözülmeyebilecek yolları ve
araçları bulabilmeye olanak sağlayan yeteneğe ve yenilik arama duygusuna
sahiptirler. Yenilik duygusuna sahip olan bir insanın günümüzün dinamizminden
korkmasına gerek yoktur. Ortaya çıkacak kaçınılmaz zorlukları ve sorunları yenme
çabasını ilerletmek için, ideallere bağlılık, ağırbaşlılık, sonuna kadar çalışma
ve ülküleri gerçekliğe dönüştürme isteği gerekmektedir.
Geçmişten bugüne uzanan yol konusunda çarpık ve olumsuz bir
görüşe sahip olan bir kişinin, günümüz gerçekliğini doğru olarak değerlendirmesi
çok zordur. Gelecek uğrundaki savaşımı gerektiren engeller konusunda, bilimsel
bir anlayış bu mücadelenin tarihi konusundaki dikkatli bir inceleme temeli ile
kazanılabilir.
“Türkiye Komünist Partisi, 57 yıllık varlığının 55 yılında
illegal çalışma koşulları altında savaşım vermeye zorlanmıştır. Bugün Avrupa’da
yasak olan tek komünist parti TKP’dir. Bu nedenle, TKP seçimlere legal olarak
katılamamıştır. Bu nedenle, bu seçimlerin burjuva parlamentarizmi ölçülerinde
bile demokratik ve serbestçe yapıldığını söyleyemeyiz. Ama, TKP, tüm bu
yasaklara karşın, seçim platformuyla ve parti örgütü aracılığıyla seçimlere
aktif olarak katılmıştır. Partimizin seçim platformunun özü, burjuva partileri
arasında bir ayrım yaparak, seçimlerde, aşırı gericilerle, faşistlerle ve
emperyalizmle işbirliği içindeki politikacılardan oluşan, Demirel koalisyonunun
yenilgisini hazırlamaktı. TKP, faşist önlenlere karşı olan ve demokratik
özgürlükleri savunan ulusal burjuva partisinin kazanmasını yeğlemiştir.” (TKP
Genel Sekreteri İ. Bilen, Unsere Zeit, 11 Haziran 1977)
Ulusal Sorun Üzerine Satırbaşları
“Emperyalizm çağında ezilen ulusların proletaryası, ezen ulusun
proletaryasıyla birleşmeyi savunmalıdır. Ortak çıkarlara öncelik vermek
zorundadır....Etnik etkenlerin abartılması, burjuva milliyetçiliğinin özünü
oluşturur. Kapitalist ülkelerde sınıfsal çelişkilerin gözardı edilmesi için
etnik milliyetçilik kullanılır.” (V.İ. Lenin, Toplu Yapıtlar, C. 20, s.
400).
“Gerçek anlamda ciddi ve derin politik sorunlarda cepheler
uluslara göre değil, sınıflara göre oluşturulur... Ulusal etkenler, değişen,
gittikçe ilerleyen, birleşmeyi kolaylaştıran ve toplumun kollektif gücünü
arttıran biçimde varlıklarını sürdürmelidirler. Burjuva ideologları emekçi
güçlerin etkisini azaltmak için milliyetçiliği abartmaktadırlar. Milliyetçiliğin
işlevlerinden en önemlisi, ayrı milliyetlerden işçilerin oluşturduğu sınıf
cephesinin parçalanmasıdır.” (V.İ. Lenin, Toplu Yapıtlar, C. 39, s. 741)
Farklı uluslardan burjuvazinin ortak hareket ettiği bir
dünyada, Lenin, “her ulusun kendi içindeki şovenizmle savaşmak zorunda olduğu”
tahlili büyük değer taşımaktadır.
Unutmayalım ki, Lenin, 1890’ların sonuna doğru Rusya’ya savaş
açan ve Marksçı olduğunu iddia eden Polonya Sosyalist Partisi’ni amansızca
eleştirmiş, bu partinin Rus işçi sınıfıyla ortak savaşımı reddederek,
milliyetçiliğin gelişmesine olanak tanıdığını ve enternasyonalizme ihanet
ettiğini vurgulamıştır.