“Hayata dönüş” programı zaferle sonuçlandı ve cezaevlerinden
yirmi dördü mahkum 26 kişi ölü, 131 kişi yaralı olmak üzere “kurtarılıp” başka
cezaevlerine konuldu, mezarlığa ve hastanelere konuldu. Daha kaç kişinin
mezarlığa konulacağı belli değil. Onlar herhalde, “büyük yöneticilerimizin”
tasarrufu idi. Ne de olsa yeni açılan “modern” cezaevlerinin kapasitesini de
düşünerek tasarruf yapmalıydık.
Bunları düşünüp, tartışıyorduk ki, birden gündem yine değişti. Gazetelerdeki başlıklar değişmeye başladı. “Teslimiyet belgesi”, “devlet babanın sonu”, “uçurumun kenarı”, “büyük kriz” vb. Acaba hangisini söyleyeceğiz. Devlet, babalıktan vazgeçiyorsa, bizlerden aldığı “vergileri” nerede değerlendirecek.
Gazetelerin ekonomi sayfalarında vergilerin çok farklı adlar
altında “tam gaz” salındığını görmekteyiz. Vergi oranları arttırılmakta,
neredeyse toplumun nefes alması imkânsız hale getirilmekte. Bunun yanında
bizlerin vergileri ile kurulmuş olan kamu için çok önemli ve “kârlı”
kuruluşların “özelleştirilmesi”nin önündeki engeller kaldırılmaktadır.
“Devlet baba” olmaktan “teslimiyet belgesi” ile çıkarılmakta.
Gündemde “cezaevleri” varken, toplum farklı şeyleri konuşurken, tartışırken.
Deprem sonrası da böyle olmadı mı? Bir hatırlayalım. Çok büyük bir felaketle
uğraşırken, “devlet büyüklerimiz” de, “sosyal güvenlik” ve “tahkim” yasası ile
“ulus devlet”imizi yok eden yasalarla uğraş veriyorlardı. “Uluslararası
sermaye”ye, bu ülke insanlarının vergileri ile kurulan, temelinde “emperyalizme
karşı bağımsızlık savaşının” yattığı o büyük “zafer’in yattığı, özvarlığımız
olan kuruluşlarımızın “peşkeş”inin yasalarını hazırlamadılar mı? Bugün, “devlet
yöneticilerimiz”in açıkladığı gibi, “10 yıldır girilemeyen cezaevlerimiz” gibi,
“75 yıldan bu yana girilemeyen ülkemize” “emperyalist şirketlerin” girmelerini
sağlamışlardı ve bunları “kazanım” olarak ve “son sosyalist devlet”in de ortadan
kaldırılması olarak ilan etmişlerdi. Ve o zaferin kazanımlarını da “bu son
zaferden” sonra taçlandırdılar. O zafer ki, korumaları altındaki insanların
“kendilerini yakmaları” ile kazanıldı.
Bundan sonra kutlayacağımız başka “zaferler” var mı acaba diye
düşünüyorum. Şunu öneriyorum: Bütünüyle içi boşaltılan “29 Ekim Cumhuriyet”, “23
Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk”, “19 Mayıs Gençlik” ve “30 Ağustos Zafer”
bayramları kaldırılsın, yerlerine “12 Eylül 1980 zafer bayramı”, “24 Ocak 1980
Ekonomi bayramı”, “Tahkim yasası bayramı”, “Özelleştirme yasası bayramı”,
“Hayata dönüş zafer bayramı”, “Polis yürüyüş bayramı”, “Dünya Bankası’ndan süper
bakan ithal etme bayramı”, “1 milyon lirayı 1 dolara eşitleme bayramı” konulsun
ve kutlansın; bunlara “vurgunculara, talancılara af bayramı”nın ve nihayet
“küreselleşme bayramı”nın da ilave edilebileceğini düşünmekteyim. Bunun
yasalaştırılması için “uyum” içindeki koalisyonun hemen harekete geçmesini
önermekteyim. Ne de olsa, “yeni binyıl”, “ulusal kurtuluş” çağı değil de,
“küreselleşme” çağıdır.
Bunca “zaferi” elde eden milliyetçi koalisyonun yukarıdaki
önerimin altından kalkabilecek güçte olduğunu tahmin ediyorum Nice zaferlere
imza atan koalisyonun geleceğinin de yeni zaferlere bağlı olduğunu düşünmekteyim.