Sosyalist Dergi: 7 |  Fatma Şenden |
BOZ MEHMET’İ ANLAMAK

     Mehmet Bozışık’ı anlatmakta kimi kaygılardan ötürü zorlanacağımı düşünüyorum. Bu kaygılardan biri onu, “hakkını vererek” anlatamamak veya birşeyler eksik bırakmak. Mehmet Bozışık’ı anlatabilmek, aynı zamanda onu anlamayı gerektiriyordu ve ayrıca ondan öğrenmeyi. Mehmet Bozışık’ı en iyi anlamanın yolu ise, bana göre, padişahlık dönemini ve iki dünya savaşını ve bununla birlikte uzun hapislik ve sürgün yıllarını ateş çemberinden geçercesine geride bırakarak yaşadığı döneminin koşullarında üstlendiği rolü incelemekten geçiyor.

     Mehmet Bozışık’ı yalnızca TKP’li eski kuşak değil, aynı zamanda onu “Türkiye’nin en yaşlı komünisti” olarak yeni kuşağın gençleri, TKP dışındaki sosyalist ve devrimci çevrelerden gençler de tanıyordu. O, bu anlamda bir inanç ve mücadeleye bağlılık sembolüne dönüşmüştü. Bu yönü, onu, şu ya da bu sebeplerden ötürü mücadeleden kopmuş, kendi kabuğuna çekilmiş, hatta karşı saflara geçmiş tövbekar ve döneklerden ayırıyordu.
     Boz Mehmet’in TKP saflarında geçen mücadele dolu yaşamı tutuklamalar, hapishane ve sürgün yıllarıyla dolu. Onda var olan ayırtedici bir özellik komünistlerin aleyhine gelişen koşullar altında hayata sıkı sıkıya bağlı kalması ve var olan olumsuz koşullar altında dahi mücadele edecek araçları yaratabilmesiydi. Bir asırlık yaşamı fazlasıyla bunun örnekleriyle dolu. O, bir mahpusluğun hemen ardından tekrar TKP ile bağ kurup mücadelesine kaldığı yerden devam ediyor, partinin ona ihtiyacı olduğu bir zamanda bulunduğu sürgün bölgesinden kaçıyor, hapis yattığı koşullar altında bile -ne kadar mümkün olabilirse- yoldaşlarıyla parti işlerini yürütüyordu.

     Çocukluk Yılları
     Mehmet Bozışık, 21 Eylül 1901’de Kavala’da doğdu. Onun çocukluk yılları 1908’de İttihat ve Terakki Fırkası’nın ilan ettiği II. Meşrutiyet döneminde geçiyordu. 1789 Fransız devriminin “Hürriyet”, “Adalet”, “Müsavat” (eşitlik) sloganları İstanbul, Selânik gibi toplumsal hareketliliğin yüksek olduğu merkezleri inletiyordu. II. Meşrutiyetin köktenci ıslahat hareketleriyle birlikte Osmanlı toplumunun modern burjuva toplumuna doğru evrilişinin önemli bir adımı atılmış oluyordu.
     Bozışık’ın doğduğu ve yetiştiği bugünkü Yunanistan’daki Kavala şehrinde de padişah Abdülhamit’e karşı gösteriler düzenleniyordu.
     Bu dönemde aynı zamanda özgürlükçü düşünme akımları gelişiyor ve ilk sosyalist ve marksist fikirler Osmanlı devletinin belli başlı merkezlerinde yayılıyordu.
     Türkiye işçi sınıfı tarihinde, 1908 grevleri olarak bilinen işçi ve eylemleri de İstanbul ve Selânik’ten başlayarak imparatorluğun diğer bölgelerine yayılıyordu.
     1914 yılında Osmanlı devleti, çöküş dönemine girmekle birlikte yönünü Doğuya çevirmiş bulunan Alman emperyalizminin güdümünde I. Dünya Savaşına girdi. Osmanlı devletinin yenilgiyle çıktığı I. Dünya Savaşını izleyen yıllar tüm dünyada büyük bir toplumsal sarsıntının ve değişimin yaşandığı yıllardır.
     Ekim 1917 devrimiyle dünya sahnesinde yerini alan proletarya, sosyalizm ve Bolşevik iktidarı, dünyayı derinden etkiliyor ve “mazlum halklar” için esin ve umut kaynağı oluyordu. Anadolu’da da kurtuluş savaşının verildiği koşullar altında işçi sınıfı da kendi mücadele pratiklerini hayata geçiriyordu.
     Mehmet Bozışık, bu yıllarda 1918 yılında kurulan Yunanistan Komünist Partisi’ne bağlı kızıl sendikada ilk defa marksizmle, komünizmle tanışıyordu. Tütün işçiliği yaptığı 1920 ve 1921 yıllarında Kavala’da bir komite kurarak, bu arada para toplayıp Anadolu’daki kurtuluş savaşına yolluyordu. Yunan komünistleri de savaşa karşı çıkan bildiriler dağıtıyor, dünyada savaşın bittiğini, Yunan askerlerinin Anadolu’ya emperyalist savaşa gitmemelerini salık veriyorlardı.
     1920 yılına gelindiğinde Mustafa Suphi’nin önderliğinde Bakû’da Türkiye Komünist Partisi kuruldu. Türkiye Komünist Partisi’nin Onbeşler olarak bilinen önderleri Mustafa Suphi ve yoldaşları, Anadolu’da dağınık halde bulunan komünistleri bir çatı altında birleştirmek ve Türkiye’yi emperyalist işgalden kurtarmak ve Büyük Ekim Devriminin sosyalist idealleri doğrultusunda Türkiye’de toplumsal ve ulusal kurtuluş mücadelesine atılmak üzere 1921’de Türkiye’ye geldiklerinde, onların bu girişiminden korkan kemalist burjuvazi tarafından Trabzon-Sürmene açıklarındaki Karadeniz’de boğduruldular.
     Bu dönem, ayrıca, komünistlerin ve kemalizme muhalif bütün grup ve partilerin sesinin susturulduğu, Halk İştirakiyun Fırkası önderlerinin istiklal mahkemesine verildiği bir dönem. 1923 yılında Cumhuriyet ilan edilir. Bu koşullar altında Mehmet Bozışık 1924 yılında mübadil olarak Türkiye’ye geldi ve İstanbul’da tütün işçiliği yapmaya başladı. Ağabeyi Salih Bozışık’ın da kurucuları arasında bulunduğu Yaprak Tütün Cemiyeti’nin üyesi oldu. İşçi sınıfı için partili mücadeleye can atan Mehmet Bozışık, henüz parti ile temas kuramamıştı.
     Ağabeyi ile birlikte çalıştıkları işyerinde ücretlerin arttırılması ve çalışma saatlerinin kısaltılması yönünde çalışmalar yaptı. Daha İstanbul’a gelişinin 5. ayında ilk tutuklanma ve yargılanma olayını yaşadı, beraat etti.
     Kongreden hemen sonra Şeyh Sait başkaldırısını bahane eden burjuvazi, Takrir-i Sükun kanununu çıkardı ve TKP’ye saldırılarını tekrar yoğunlaştırdı.


     Partiye Katılış
     17 Eylül 1927 tarihi, Mehmet Bozışık için kendi değişiyle hayatımın en mutlu günü saydığı, Kavalalı Çakır Hasan’ın onu “partilediği” gün. Bozışık bu tarihte TKP’ye üye olur. Partiye üye olur olmaz aktif mücadele hayatına başlayan Mehmet Bozışık, Mustafa Suphi’lerin katledilişleri olayının derin etkisi sonucu birlikte yaşamlarının sonuna kadar parti saflarında mücadeleye bağlılık andı içtikleri kardeşi ve yoldaşı Salih Bozışık’la bir dönem aynı parti hücresinde çalıştı. Ancak, Salih Bozışık’ın yaşamına, 1937 yılında onu gözaltına alan ve işkence yapan polis tarafından son verilecekti, böylece Salih Bozışık, Mehmet Bozışık’ın yüz yaşına yaklaşan yaşamının son döneminde katıldığı Cumartesi anneleri eylemlerinde Türkiye’nin ilk kayıpları arasında anılacak ve aranacaktı.
     Artık partili lakabıyla Boz Mehmet, TKP’nin saflarında mücadeleye atılır. 1927 yılında Sovyetler Birliği’nde Ekim devriminin 10. yıldönümünde TKP’nin yayınladığı bildiride Rus işçilerinin ve halkının 10 yıl önce bu devrimi nasıl yaptığı, ne gibi haklar elde ettiği açıklanıyordu. 6 Kasım 1927’ye tekabül eden yıldönümünde işçiler işi bırakmaya ve çalışmamaya çağırılıyordu. Boz Mehmet de TKP’nin bu çağrısına uyarak iş bırakmayı örgütlüyordu.
     Boz Mehmet’in partiye girdiği 1927 yılı TKP’ye karşı yeniden bir tutuklama kampanyasının açıldığı yıldı.
     Boz Mehmet de TKP’nin üyesi olarak ilk defa 14 Ağustos 1928 tarihinde bu tutuklamalardan nasibini alır. Tutuklanmasının ve ceza görmesinin nedeni TKP’nin bildirilerini dağıtmaktır. Bildiriler, Amerikan Tobakos Şirketi’nin Arnavut Köyündeki 600’ü aşkın işçinin çalıştığı imalathanesinde işçilerden Tayyare Cemiyeti’ne aidat kesilmesi ile ilgiliydi. Bunu protesto etmek ve önüne geçmek için parti bir bildiri yayınlayıp işçiler arasında dağıtılmasına karar verdi. Bildirilerin bir bölümünü Boz Mehmet kendi işyerinde dağıtacaktı. Bildirileri dağıttıktan sonra üzerini değiştirmeye giden Boz Mehmet, ceketinin cebinde MOPR’nin (Kızıl Yardım Örgütünün) bildirilerinin de bulunduğunu farkeder. Bunları atarken istifçibaşına yakalanır. İşyerine gelen siyasi polis Boz Mehmet’i de götürür, bildirileri kimden aldığını ve nerede basıldığı konusunda işkenceli sorgudan geçirilir.
     17 Ağustos 1928’de Sultanahmet cezaevine getirilir. Burada TKP önder kadrosundan Şefik Hüsnü, Hikmet Kıvılcımlı, Hüsamettin Özdoğu ve Sarı Mustafa (Börklüce) ile tanışır. Aynı yıl, TKP 1 Mayıs’a yönelik bildiri dağıtmış, bunun üzerine İstanbul’da ve Ankara’da tutuklamalar yapılmış, hapis cezaları verilmişti.
     Aynı yılın ortalarında Sovyetler Birliği’nden yasadışı yollarla yurda giren Nazım Hikmet ise, Laz İsmail (İ. Bilen) ile birlikte 1928 yılının son beş ayını hapiste geçiriyordu. Önce Sultanahmet cezaevinde yatan iki komünist, daha sonra sevkedildikleri Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 23 Aralık 1928’de tahliye edildiler.
     Boz Mehmet, Nazım Hikmet’le ilk defa bu cezaevinde tanışır. Boz Mehmet tutuklulara yaptırılan koğuş temizleme işinde gönüllü olur ve Nazim Hikmet’le İsmail Bilen’in kaldığı koğuşa girer. Nazım’a komünist olduğunu söyler. Koğuştan kurtulmak için onlar bir ara hapishane doktoruna muayeneye giderler. Doktordan dönüşlerinde gardiyandan görüşmeleri için izin alırlar, Boz Mehmet, Nazım Hikmet ve İ. Bilen tel örgüden parmaklarıyla tutuşarak mücadele yemini ederler. Boz Mehmet’in sözleriyle, yeminleri şöyledir: “Türkiye Komünist Partisi’nin saflarında işçi sınıfının kurtuluşu, köylülerin ve halkın demokratik hak ve hürriyetleri için hayatımızın sonuna kadar savaşacağımıza...”. Tarihin kaydettiğine göre, TKP’nin bu üç yılmaz savaşçısı bu antlarına uyacak ve her üçü de yaşamlarının sonuna kadar TKP saflarında savaşlarına devam edecekti.


     Doğu Halkları Emekçi Üniversitesi
     Şefik Hüsnü ile tanıştıktan sonra Boz Mehmet’in yaşamında önemli bir yeri olacak bir karar alınır. Şefik Hüsnü, teorik bilgisini arttırması için Moskova’ya Doğu Halkları Emekçi Üniversitesi KUTV’a okumaya gitmesini önerir. Boz Mehmet için bu çok büyük bir sevinç kaynağıdır.
     Sultanahmet cezaevinden çıktıktan hemen sonra Hüsamettin Özdoğu’nun düzenlemesiyle aynı yılın Kasım ayında Kabataş’tan kalkan bir tekne ile yaptığı zorlu bir Karadeniz yolculuğu sonucunda önce fırtınadan kurtulmak için Romanya’ya zorunlu olarak sığınır, sonra Odessa’ya, oradan da Moskova’ya varır.
     KUTV’da gördüğü öğrenimle Boz Mehmet teorik bilgisini arttırmanın yanı sıra, oraya değişik milletlerden gelen öğrencilerle tanışır. Türkiyeli komünistler arasında Zeki Baştımar, Ahmet Fırıncı (Dede Ahmet), Hüsamettin Özdoğu’nun kız kardeşi Sıdıka ve onun eşi Elektrikçi Nihat gibi isimler de vardır. KUTV’da Çinli, Hintli, Madagaskarlı, Japon, Afrikalı hangi milletten olursa olsun, yan yana sıralarda oturarak milliyetçi önyargıları kırarlar, halkların kardeşliğini, enternasyonalist dayanışmayı doğrudan öğrenme olanağına kavuşurlar. Derslerde Fransız Devrimi, Ekim Devriminin yanı sıra ekonomi-politiği, diyalektik ve tarihi materyalizmi öğrenirler.
     KUTV’daki öğrenim 4 yıl olmasına rağmen, Boz Mehmet öğrenimini 2 senede tamamlamak zorunda kalır. Çünkü 1929 İzmir tevkifatıyla TKP kadroları yeniden büyük bir tahribata uğrar, çoğu partili tutuklanır. Bu kadroların yerini doldurmak üzere Boz Mehmet’e yeniden Türkiye’ye dönüş yolu görünür. 1931 yılının ortalarında Türkiye’ye döner.
     1929 tevkifatında öncekilerden farklı olarak komünistlere karşı o vakte kadar görülmedik sertlikte bir tutum alınır. Tek parti yönetiminin baskıcı tutumu altında İzmir Ağır Ceza Mahkemesindeki mahkumiyet kararının açıklanmasından sonra henüz temyiz aşamasında Mustafa Kemal Temyiz Mahkemesi üyelerine tutukluların ezilmeye mahkum oldukları şeklinde yönlendirici bir konuşma yapar.
     İzmir’de ceza alanlar arasında Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Hüsamettin Özdoğu, Laz İsmail de olmak üzere 27 komünist vardır. En fazla bu üç komünist olmak üzere, komünistler 4,5 seneye varan hapis cezalarına çarptırılırlar.

     Merkez Komitesine Seçiliş
     1932 yılının Şubat ayında Zeki Baştımar’ın Haliç Defterdar’daki evinde 4. parti kongresi toplanır. TKP, 7 yıldır kongre yapmamış, partiyi güçlendirmek, yeni kararlar almak, sonuç alıcı faaliyetler yürütmek istiyordu.
     Kongreye katılan delegelerin tümü aynı zamanda merkez komite üyeliklerine de seçildiler. Boz Mehmet de bu kongrede merkez komitesine seçildi. Kongreye Komintern gözlemcisi olarak Reşat Fuat’ın Alman eşi Margareta Wilde de katıldı. Kongrede ayrıca Kürtler için ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi benimsendi. Önceki yıllarda partiye zarar veren Vedat Nedim ve Şevket Süreyya partiden atıldılar. Boz Mehmet’in anlatımına göre, 1929’da Pavli Adasında toplantı yaptığını öğrendikları Nazım Hikmet ve arkadaşları hakkında hiçbir ağır karar alınmamasına karar verdiler. Çünkü temel görüş olarak onlarla kendi aralarında derin ideolojik bir farklılılığın bulunmadığı, sadece çalışma usullerinde bazı farklılıklar ortaya çıktığı kabul edildi. Yine Boz Mehmet’in açıklamasına göre, Merkez Komitenin çoğunluğu Nazım’a karşı değildi. Ancak partinin kimi birimlerinde Nazım’lar hakkında ağır ithamlar bulunan bildiriler yayınlanmıştı.
     Kongrenin hemen arkasından birbirinin peşi sıra tutuklamalar başladı.
     Boz Mehmet de İstanbul’da bir görüşmeye gideceği sırada Tünel’de iki polis tarafından yakalanır. Ona çok işkence yapılır. Ayak parmaklarından ikisinin tırnakları kopar. Sorgulardan sonra diğer tutuklananlarla birlikte Sultanahmet cezaevine atılırlar. Reşat Fuat da aynı cezaevindedir.
     Duruşmalar çok olaylı geçer. Mahkemenin gizli yapılması kararı alınınca, “sükut grevi” yaparlar ve hiçbiri konuşmaz. Mahkeme sonuçlanıncaya kadar tutuklular bu defa 9 gün açlık grevi yaparlar. Karardan sonra başta Reşat Fuat olmak üzere bir bölüm tutuklu Ankara’ya sürülür. Boz Mehmet, Zeki Baştımar ve Babaeskili Cevat beraat ettikleri halde bırakılmayınca bu defa 14 gün olmak üzere ikinci kez açlık grevi yaparlar. Verilen cezalar, 1933’de çıkarılan “10. yıl Affı”na girince 1 Ocak 1933’te tahliye olurlar.
     1933, 1934, 1935 ve 1936 yıllarında komünistlerin ağır koşullar altında büyük fedakârlıkla sürdürdükleri mücadeleyi söndürmeye yönelik bu tutuklamalar devam eder.
     1933’deki tahliyesinin ardından Boz Mehmet parti tarafından Samsun’a gönderildi. Burada parti faaliyetlerini yürüten Boz Mehmet, 1936 yılında yakalandı ve yargılanıp 4 yıl hapse mahkûm oldu. Tutuklanma nedenleri arasında TKP Samsun İl Örgütünün Türkiye işçisi için 8 saatlik iş kanunu, sigortalarının oluşması, emekli sigortalarının kabulü, 1 Mayıs’ın serbestçe kutlanması hakkının iktidar tarafından tanınması istekleri ile beraber parti tarafından Samsun kent telgraf direklerine orak çekiçli kızıl bayrakların asılması ve bu bayraklarda “Komünist Partisine Özgürlük” ve diğer sloganların dile getirilmesinde baş sorumlu olarak görülmesiydi.
     Samsun’da hapis yattıktan sonra tahliye olan Boz Mehmet, ayrıca mahkemeye hakaretten Amasya’da yargıç önüne çıkarılır ve 78 günlük bir hapis cezası daha alır. Çünkü, Samsun Ağır Ceza Mahkemesinin onun hakkında verdiği karardan sonra mahkeme salonunda ayağa kalkmış ve gür sesiyle “İşçi haklarının elde edilmesi için, komünizmin yurdumda kurulması için 4 sene değil, idam verseniz vız gelir” diye haykırmıştı.
     Samsun’da hapis yattıktan sonra, 78 günlük cezadan kaçarken yakalanıp bu defa Sultanahmet cezaevine atıldı. O sırada Donanma Davasından mahkûm edilen Nazım Hikmet, Dr. Hikmet Kıvılcımlı ve Kemal Tahir de oradaydılar. Onlar da bir Anadolu hapishanesine gönderilecekleri günü bekliyorlardı. 1938’de Nazım Hikmet ve Hikmet Kıvılcımlı dahil birçok TKP üyesi ağır cezalara çarptırıldılar. Boz Mehmet önce Samsun’a sevkedilince onlardan ayrıldı. Cezası bittikten sonra tekrar İstanbul’a döndü. 1941 yılı Mayıs ayında parti tarafından görevli olarak Sovyetler Birliği’ne, Komintern’e gidip geldi.
     1939 yılında patlak veren II. Dünya Savaşı sırasında TKP üzerindeki baskılar daha da şiddetlendi. Faşizme karşı yoğun bir teşhir kampanyası yürüten TKP üyeleri ve yöneticiler işkenceli sorgulardan geçirildiler ve zindanlara kapatıldılar.
     Naziler Sovyetler Birliği’ne saldırdıktan bir süre sonra Boz Mehmet de tekrar Türkiye’ye döndü. Reşat Fuat’la tekrar gizli faaliyete geçti. O sıralarda İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı, komünistleri, yazarları, sanatçıları Sansaryan Hanı’na toplayıp oradan Anadolu’ya sürgün ediyordu. 1942 yılının Mayıs ayında Boz Mehmet İstanbul’da tramvay tamircisi olarak çalıştığı Şişli tramvay deposunda polisler tarafından yeniden tutuklanır. Tutuklama sebebi, onun anlatımına göre, o dönem TKP MK üyesi İ. Bilen’in Moskova radyosundan Hitler faşist ordularının Sovyet topraklarında ilerlemesine karşın Stalin’in “Zafer bizim olacak”, “Pubet Budet Naşa” sözlerinin Türkiye işçi sınıfına ve halkına ilan edilmesiydi. Bu hareket Türkiye burjuvazisini çileden çıkarıyor, İstanbul’da ne kadar TKP’li üye ve sempatizan varsa tümü Anadolu’nun çeşitli illerine mahkeme kararı olmadan sürgün ediliyorlardı. Boz Mehmet de Sansaryan Hanı’na kapatılanlar arasındaydı, oradan aynı yıl Mucur’a sürgün edildi.


     II. Dünya Savaşı’nın Ardından
     Daha sürgün dönemini tamamlamadan Boz Mehmet Mucur’da 1944 yılında Şefik Hüsnü’den bir mesaj alır. Mesaj kısa ve nettir: “Yoldaş, partimizin sana ihtiyacı var. Kısa bir zamanda seni İstanbul’da bekliyoruz. İmza Şefik Hüsnü”. Hergün karakoluna gidip imza atmak zorunda kalarak Mucur’da geçirdiği pasif ve üzgün hayatından sonra TKP’nin daveti Boz Mehmet’i birden aktif bir duruma sokar ve canlandırır. Mesajı aldıktan üç gün sonra İstanbul’dadır. Mucur’da bir arabacıyla anlaşmış, hiç kimsenin haberi olmadan Yerköy tren istasyonundan gece yarısı Haydarpaşa’ya giden trenin yolcularından biri olmuştur.
     İstanbul’a vardığında TKP’li yoldaşlarıyla temas kurmakta gecikmez. Birkaç gün sonra Fatih’te bir yoldaşın evinde toplanırlar. Toplantı merkez komitesi adına yapılır ve Şefik Hüsnü’nün önerisi üzerine Mihri Belli de TKP merkez komitesi üyeliğine kabul edilir. Toplantıda ayrıca Ahmet Fırıncı, Halil Yalçınkaya, Dr. Şefik Hüsnü, Hüsamettin Özdoğu, Teyyareci Nuri bulunur. Reşat Fuat, Zeki Baştımar tutuklu olduklarından bu toplantıya katılamazlar.
     İstanbul’da bulunan Boz Mehmet iki seneyi aşkın süre boyunca faaliyet yürüterek, İstanbul ilk örgütünü yeniden kurduğu gibi, kendi deyimiyle, Kızıl İstanbul gazetesini “cayır cayır” basıyor, düzenli çıkmasını sağlıyordu.
     İkinci Dünya Savaşından sonra yeni uluslararası ortamın zorlamasıyla Türkiye’de çok partili sisteme geçiş kararı alınınca TKP legale çıkmayı kararlaştırdı.
     Boz Mehmet bu sıralar, İstanbul’da biten illegal faaliyetinden sonra İzmir’e geçmiş, burada önce Ergenekon gazetesinde, sonra Güzel Demokrat İzmir gazetesinde çalışmaya başlamış ve kendi deyişiyle, “Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi TSEKP’in resmen kurulduğunun haberini gazete satırlarına yazan ilk mürettip” olmuştu. Ancak partinin yasal faaliyeti sona erdikten sonra 1947 1 Mayıs’ında harekete geçti ve İzmir’de TKP’nin il komitesini kurma görevini yerine getirmek için Macit Bilge, Ahmet Bilge ile temas kurarak il komitesini oluşturdu.
     İzmir’de bulunduğu sırada yakalanarak İstanbul’a tutuklu olarak gönderildi. Yeniden Sansaryan Hanı’ndaki polis müdürlüğüne getirildi. Ağır işkenceler altında sorguya çekildi. TSEKP hakkındaki faaliyetlerinden dolayı yapılan bütün suçlamaları gördüğü ağır işkencelere rağmen kabul etmedi. Açılan davada 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 18 Eylül 1948 günü İstanbul Sultanahmet cezaevine atıldı. Başta Dr. Şefik Hüsnü olmak üzere diğer TSEKP sanıkları ile birlikte yine aynı cezaevindeydiler. 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidara geçmesiyle çıkarılan af yasasıyla komünistler serbest bırakıldı.
     Hapisten çıkan merkez komitesi üyeleri tekrar biraraya gelip hareketi toparlamak niyetindeydiler. Cihangir’de tuttukları bir evde bir toplantı yaptılar. Politbüro üyelerinden o dönem Şefik Hüsnü, Reşat Fuat, Zeki Baştımar, Halil Yalçınkaya, Mihri Belli ve Boz Mehmet bu toplantıya katılarak yeniden işbölümü yaptılar. Buna göre üç kişilik bir icra komitesi seçildi ve Zeki Baştımar teşkilat, Mihri Belli neşriyat, Halil Yalçınkaya ise işçi ve sendikal çalışma alanlarında görevlendirildiler.


     1951 Tevkifatı
     Ancak 1950’deki affın ardından 1951 yılında büyük bir tutuklamayla karşılaştılar. Böylece, Demokrat Parti, komünistlere daha önce Cumhuriyet Halk Partisi’nin uyguladığı baskıyı aynen devam ettireceğini kanıtladı.
     1951 yılının Ağustos ayında TKP, Doğu Berlin’de yapılacak Komünist Gençlik Festivaline bir heyet gönderme kararı aldı. 1951 tutuklamaları bu festival dönüşü yapılan bir ihbarla Ekim ayında başladı ve Ankara, İstanbul ve İzmir’de sürdürülen takiplerle genişletildi.
     TKP bu tutuklamalardan çok ağır bir darbe aldı. Boz Mehmet de dahil, yine önder kadroların hemen hemen tümü burjuvaziye tutsak düştü. Sansaryan Hanı’nın tabutluklarındaki hücrelerde yatırıldılar. Burada Boz Mehmet, Şefik Hüsnü, Zeki Baştımar, Reşat Fuat Baraner, Mihri Belli ve Enver Gökçe gibi birçok TKP’li ağır işkencelerden geçirildi. Boz Mehmet, bu tabutluklarda iki yıl yattıktan sonra yine Şefik Hüsnü, Reşat Fuat, Celal Zühtü Benneci, Mihri Belli ile beraber Harbiye askeri cezaevinin taş odalarında tutsak kaldılar. Bu komünist tevkifatında İzmir’den, Eskişehir’den ve İzmit’ten tutuklananların sayısı 186 idi. Sansaryan Hanı’ndaki işkenceler sonucunda 17 komünist akli dengesini yitirdi. Mahkeme, komünistlere 10 yıldan başlayan hapis cezaları verdi. Boz Mehmet de 7 yıl 6 ay hapis ve Sivrihisarda 3 sene sürgün cezasına çarptırıldı.
     Mehmet Bozışık 1960’lar ve 1970’lerde yoğun olarak önemli işçi hareketlerinde yerini aldı. O, artık ilerlemiş yaşına rağmen bir yandan toplantılara, yürüyüşlere katılıyor, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına karşı yapılan protestolara aktif olarak katılıyordu.
     Burjuvazi yeniden yükselişe geçen toplumsal muhalefet ve TKP’nin atılım dönemiyle birlikte artan etkinliğin karşısına bu defa 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesiyle çıktı. Yine komünist avı başladı. Binlerce komünist ve sempatizan kovuşturmaya uğradı, işkencelerden geçti, kaybedildi, uzun hapis cezalarına çarptırıldı. Başta TKP davası olmak üzere, İKD, İGD, DİSK, Barış Derneği davaları açılarak, üye ve sempatizanlar uzun tutukluluk, işkence ve yargılama süreleri sonucunda zindanlara kapatıldılar.


     Sonuna Kadar Mücadele
     Mehmet Bozışık da 12 Eylül’de tutuklananlar arasındaydı. Selimiyeye götürüldü ve polisin sorgusundan geçti. Bırakıldıktan sonra 1981 yılının Nisan ayında yurtdışına gitmeye karar verdi. Bundan sonra Mehmet Bozışık, yurda döneceği 1989’a kadar Almanya, Rusya ve Danimarka’da kaldı. 9 sene gibi uzun bir süre buralarda kaldıktan sonra T.C. Kopenhag konsolosluğuna başvurarak Türkiye’ye gelmek üzere girişimde bulundu. 1989 yılının 22 Eylül’ünde Türkiye’ye giriş yaptı. İstanbul havaalanına gelir gelmez tutuklandı ve Ankara’ya gönderildi. İfadesinin alınması için önce poliste kaldıktan sonra dönemin DGM başsavcısı Nusret Demiral’a çıkarıldı. Nusret Demiral karşısında düşünceleri tüm açıklığıyla savunarak cezası idam bile olsa seve seve katlanacağını bildirdi. Buradan önce Ankara DGM’ye çıkarıldı, daha sonra İstanbul DGM’ye gönderildi. 141. ve 142. maddelerin kalkması sonucunda mahkeme tahliyesine karar verdi.
     Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov başa geçtikten sonra “yeni politik düşünce” uygulamalarına dört elle sarılan Haydar Kutlu yönetimi partiyi likidasyona sürükledi. Likidasyon sürecine birçok komünist karşı koysa da bu tepki örgütlü bir tepkiye dönüşemedi. TİP ile TKP varlıklarına son verdiklerini açıklayarak TBKP’yi oluşturdular. Haydar Kutlu ve çevresinin yurtdışından Türkiye’ye dönüşlerinden sonra yaşanan sürece ise, ayakta kalıp TKP’nin varlığına son verilmesine karşı çıkan ve TBKP oluşumunu destekleyen kadrolar arasındaki tartışma ve çatışmalar damgasını vurdu. Ancak 1991 yılında Anayasa Mahkemesi kararıyla TBKP’nin varlığına da son verildi. Bu sürecin değerlendirmesi daha önceki Ürün sayılarında sıkça yapıldığı için burada yalnızca değinmekle yetiniyorum.
     Bu sürece ve ilerlemiş yaşına rağmen, Mehmet Bozışık “nerede bir partili TKP oradadır” ilkesiyle yaşamını adadığı marksizm-leninizm ve proletarya enternasyonalizmi ilkelerini var gücüyle savunmaya devam etti. Onun yaşamında tövbekarlığa ve dönekliğe yer yoktu. Bir dönemin siyasi koşullarının gereği olarak TBKP kurucu üyeleri arasında yer alsa da, TKP’yi likidasyona sürükleyenlere karşı daima savaş açtı.
     Benim Mehmet Bozışık gibi bir komünistle tanışmış, onunla birlikte yaşamış olmam işte bu açıdan baktığımda büyük bir onur kaynağı. O, TKP’nin yiğit bir evladıydı. Ben de onunla aynı havayı soluyarak, Mustafa Suphi’lerden başlayan geleneğimizin hikayesini o yılları anlatışındaki canlılık sayesinde bir savaşçının ağzından birinci elden dinleme fırsatı buldum. Benim duyduğum heyecan, zannedersem Bozışık için de geçerliydi. Ürün Dergisi 1997 yılında yayın hayatına başladığında, onun Ürün’e tebriklerini sunan ilk yazısını hazırlayışındaki heyecanı hatırlıyorum. Umudu asla bitemezdi, o umudunu yitirecek biri değildi. Çevresinde gördüğü genç yoldaşları, ona, dolu dolu geçen yaşamının boşuna geçirilmemiş olduğunu, TKP için yoldaşlarıyla birlikte gösterdiği en küçük çabanın bile bugün yeniden filiz verdirtecek güçte olduğunu duyumsatıyordu.
     Mehmet Bozışık, yani benim Mehmet amcam ne yazık ki 27 Ağustos 1998 tarihinde yakalandığı prostat kanserine ve bu hastalığın sebep olduğu böbrek yetmezliğine yenik düşerek hayata gözlerini yumdu. Onu, mutlaka şu ya da bu şekilde onunla omuz omuza biraraya gelmiş olan kendi kuşağının yoldaşlarından genç yoldaşlarına kadar binin üzerinde yoldaşı uğurladı.
     Mehmet amcanın sözleriyle “velhasıl kelâm”, Boz Mehmet’in hayatı hakkında anlatılacaklar değil birkaç sayfaya, bir asra sığmaz.
     Rahat uyu, Mehmet amca, “Mücadeleye devam zaferimizin teminatıdır”.
BOZ MEHMET YAŞIYOR SAVAŞIYOR!




     KAYNAKLAR
  • Mehmet Bozışık, “Tutuklanma ve Yargılanmalarım I-II”, Ürün Kitap Dizisi, Sayı 3-4.

  • “Komünizme Adanmış Asırlık Bir Yaşam: Mehmet Bozışık”, Ürün Kitap Dizisi, Sayı 6.

  • Muhsin Salihoğlu, “TKP Tarihine Bakış”, Ürün Kitap Dizisi, Sayı 3.

  • Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 6.

  • Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar I-II, BDS Yayınları.

  • Emin Karaca, “Eski Tüfekler”in Sonbaharı, Gendaş Yayınları.

  •  
    Yazarın Diğer Yazıları
     ÖZELLEŞTİRME
     MEDYANIN BİLDİK YÜZÜ
     GELECEĞE KORKUSUZ BAKABİLMEK
     ÖDP ÜZERİNE
     BATI CEPHESİNDE YENİ BİRŞEY YOK
     LİBERAL FEMİNİZME BAKIŞ
     MEDYA VE KADIN
     SOSYAL GÜVENSİZLİK REFORMU
     BOZ MEHMET’İ ANLAMAK