2005 yılı birçok açıdan ilginç bir yıl. Bu yıl Türkiye Komünist Partisi'nin 85. yıldönümü. Kapitalist sömürgeciliğe karşı en kararlı mücadelenin yolunu açan Doğu Halkları Kurultayı'nın da 85. yılı. Yirminci yüzyılın en büyük olayı olan 1917 Ekim Devrimi'nin provası niteliğini taşıyan ve başta Türkiye, İran ve Çin olmak üzere Doğu halklarının devrimlerine ilham veren 1905 Rus Devrimi'nin 100. yıldönümü. Faşizme Karşı Zafer'in 60. yılı. Dünyanın ve Türkiye'nin kaderini etkileyen bütün bu çağ açıcı olaylar, 21. yüzyılı yeni sosyalist devrimlerin ve ulusal kurtuluş devrimlerinin yüzyılı yapma mücadelemizde bize güç veriyor. Köklü bir devrimci geçmişimiz var, çok daha köklü zaferlere zemin oluşturacak, sömürü ve zulme bu kez kesin ve geriye dönüşsüz biçimde son verecek birikimimiz var.
Hükümetin ve sermayenin büyük tantanalarla giriyoruz dedikleri Avrupa Birliği'nde ayaklar suya ermeye başladı. Zaten en iyi ihtimalle 10-15 yıl sonrasına atılan üyelik, nihai olarak da AB ülkelerinin "keyfi kararına" terk edildi. Küçük ve orta ölçekli üreticilerin, küçük tarım işletmelerinin, hayvancılığın yıkıma uğrayacağı anlaşıldıkça toplumdaki mırıldanmalar artmaya başladı. AB'ye karşı yakın bir gelecekte daha da yoğun tepkilerin gelmesi kaçınılmaz.
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs'ın bu yıl ülkemizde adına yaraşır şekilde, geçen yıldan farklı olarak, birlik içinde kutlanması için elimizden geleni yapıyoruz. 1 Mayıs emperyalizmin boyunduruğuna, kapitalist sömürüye, şovenizme, savaş ve işgal yardakçısı politikalara karşı mücadelemizi yükselteceğimiz bir gün olacak. Ortadoğu Devrimci Çemberini oluşturma yolunda Irak, Filistin, Afganistan halklarıyla dayanışmamızı güçlendirdiğimiz bir gün olacak. Haydi 1 Mayıs'a, alanlara!
ABD yönetimi, dünyanın kendilerinden niçin nefret ettiğini anlamakta zorlanıyormuş. Bu alanda ülkemiz halkının birinciliği aldığını sevinerek gözlemliyoruz. ABD'nin Irak, Suriye, Filistin ve tüm Orta Doğu'ya ilişkin emperyalist politikalarının doğrudan bir sonucu olan bu nefreti, fiili bir işgal karşıtlığına dönüştürme göreviyle karşı karşıyayız. Bu anlamda da komünistlerin sorumluluğu artıyor.
İşgalcilerin silahlarının gölgesinde yapılan göstermelik Irak seçimleri Amerika'nın yarasına merhem olamadı. Seçmen sayısını bile açıklamadıkları bu "seçimde", ne hikmetse seçime katılım oranını tespit edebildiler.
Geçen sayımızda verdiğimiz Irak direnişine dair birinci elden röportajların aydınlatıcı ve ön açıcı olduğu yorumlarını ileten dostlarımıza teşekkür ediyoruz. Gün geçtikçe gücünü artıran yurtsever direnişçilerle ilişkimizin röportajlarla sınırlı kalmaması en büyük dileğimiz.
SSK hastaneleri sessiz sedasız Sağlık Bakanlığı'na devredildi. Kuyruklar uzadı, ilaç yokluğu başladı. Dediklerimizin hepsi bir bir gerçekleşti. Hastaneler bizimdir, gasp edilemez, sloganına her zamankinden daha çok sarılmalıyız.
Türk-İş içindeki gerici sendikacıların ısrar etmemeleri nedeniyle yeni sendikalar yasası halen görüşülemedi. Kararlı, ısrarcı ve inatçı olunduğu takdirde nispeten olumlu bir yasa çıkartılabilir. Öncü işçiler görev başına, diyoruz.
En güçlü göründüğü zamanda, AKP'den kopuşlar başladı. Seçimler yoluyla Meclise giremeyen partiler birer ikişer boy gösteriyor. İMF ve Dünya Bankası'nın sözünden çıkmayan bu Hükümetin ömrünün uzun sürmeyeceğini söylemek kehanet olmasa gerek. Sosyalistlerin şimdiden kalıcı ve kurallı bir emek, barış, demokrasi bloku hazırlığına girişmesi talebini yükseltelim.
Bu sayımızla birlikte 24. Ürün'ümüzü çıkarmış olduk. Böylelikle 4. cildimiz de tamamlanmış oldu.
Her zamanki çağrımızı yineleyerek tüm okurlarımızdan fabrikalarında, okullarında, köylerinde, mahallelerinde yaşadıklarını, duygu ve düşüncelerini, eleştiri ve önerilerini iletmelerini bekliyoruz. Dostça selamlarımızla.