Hayalleri, umutları ve amaçları olan, dünya görüşünü oluşturmaya başlamakla birlikte içinde fırtınalar koptuğunu hisseden, bu fırtınaları dindirmesinde, ona doğru yolu bulmasında yardımcı olacak bir model arayan, Lise 1'e devam eden genç bir kız. Başarılı bir öğrencidir. Arkadaşlarıyla yaptığı sohbetlerin ona yetmediğini fark eder. Öğretmenlerine döner model bulmak için. Bir sene sonra da bölüm seçecektir, seçmek özgürlük ya(!) Kararını çoktan vermiştir genç kız, dil bölümünü seçecektir. Buna en çok İngilizce öğretmeni sevinir. Bir gün İngilizce sınavından sonra kağıdına bakar genç kız. Oldukça iyi bir puan almıştır. Ama sınıfında sayısal bölümü seçecek başka bir arkadaşı vardır, onunla aynı puanı almışlardır. Genç kızın dil bölümünü seçeceğini bilen öğretmeni şöyle der kıza sessizce : "Sen 2 puan az almıştın ama; sayısalı seçecek arkadaşından düşük almana üzülürsün diye 2 puan da ben verdim sana."
Çok teşekkürler, öğretmenim(!) Çok iyisiniz(!)
Yukarıda bahsettiğim genç kız bendim. Sayısalı seçecek olan ve benden 2 puan fazla alan arkadaşımı da çok severdim. Niye üzülecektim ki onun benden yüksek puan almasına?!! Biz öğrencilere dayatılan bu sınavlar yetmiyormuş gibi niye bir de bizim hakkımızda karar verirler ki bu sistemin sadık(!) bekçileri?
Bu yıl üniversite son sınıfta okuyorum. Tam 16 senedir sayısız sınava girdim. Sayısız sınava da girmek zorunda kalacağım sanırım. Peki bu sınavların "asıl" amacı ne? Bu kadar fazla sınavın eğitime katkısı ne?
Kapitalizm sadece kazanç ve kârla ilgilenen bir sistem. Üretim araçları kime aitse o kazanır. Üretim araçlarını kullanarak üretimi yapan işçi sınıfı ise kendi ürettiği ürüne yabancılaştırılır. Kendi ürettiği ürünü pazar ekonomisi dahilinde tekrar satın alır çalışan kişi. Kazanan zaten parası olandır yine. Bir BM raporuna göre, dünyadaki en zengin 200 kişi son dört yılda servetlerini iki katına çıkardı. Bu ultra-zengin kişiler servetlerinin %1'ini bağışlayacak olsa, dünyadaki bütün çocuklara temel eğitim imkanı sunabiliriz. Fakat, kapitalist düzenin koruyucuları ve başrol oyuncuları sadece kazanmakla ilgilenirler, kazanmak, daha fazla kazanmak, çok daha fazla kazanmak
Eğitim sisteminin ayrılmaz bir parçası haline getirilen sınavların asıl amacı da kazananları seçmek, kaybedenleri ise gelecek yaşamlarına, kapitalist düzenin kaybetmek zorunda bırakılacaklar safındaki yerlerine hazırlamaktır sadece. Böylece, kaybedenler de onları bekleyen zor çalışma koşullarına hazırlanırlar gizliden gizliye. Sınavlar sorgulanamaz, öğretmeni sorgulayamaz öğrenci sınav yaptığı için, tıpkı çalışanların işverenleri(!) sorgulayamadığı gibi. Sınav günü kahve bardaklarıyla sabahlayan öğrenciler gibi hiç durmadan çalışmak zorundadır kapitalizmin kurbanları, yani, kaybeden taraf. Sadistçe bir oyundur aslında sınavlar. Çalışırsan iyi bir not, öğretmenden övgüler alırsın, çalışmazsan "F." Bu oyunu oynamaya alışan öğrenciler ileride işverenlerinin tuttuğu ateşten çemberin içinden atlamayı kolayca kabul edeceklerdir, sirklerdeki acımasız gösterilerde olduğu gibi.
Bu sınavların amacı bilgiyi ölçmek, öğrencinin öğrenmesine katkıda bulunmak değildir. Bu sınavların amacı kapitalizme katkıda bulunmaktır. Öğrencinin, ileride karşılaşacağı çalışma koşullarından hiç şikayetçi olmadan her şeyi kabullenmesine katkıda bulunmaktır. Bu sınavların amacı, öğrenciyi özel mülkün ve hiyerarşinin temel alındığı bir yapılanmanın hakim olduğu bir topluma hazırlamaktır.
Bu sadizmin, bu hiyerarşinin okullarda, eğitim yuvalarında, üniversitelerde ne işi mi var? Kapitalizmin patronları bu düzeni nasıl koruyor sizce? Sadece iş hayatında, holdinglerde, büyük(!) şirketlerde değil hayatın her alanında sistem saat gibi çalışıyor; tik tak, tik tak, tik
Her bir "tik" ve "tak" sesi balyoz gibi iniyor öğrencinin başına. Despotizmin "tik tak"ları, bilginin yerini alıyor.
Amaç öğrenciyi gündemdeki olaylar hakkında bilgilendirmek ya(!) konferanslar düzenlenir AB ile ilgili. Konu, AB'ye nasıl daha güzel uşak olabiliriz. Onların suyuna gitmek için ne yapabiliriz? Müstakbel patronlarımızı memnun etmek için ne yapmalıyız? Öncelikle, konferans salonunu doldurmalıyız ki patronlarımız onları canla başla dinlediğimizi görüp memnun olsunlar. Bunu sağlamanın yolu da ders saatinde konferanslara gidip, patronlarımız bize ilerleme raporumuzdan söz ederken yoklama kağıdı dolaştırmaktan geçiyor. Patronlarımız bize ilerleme notu verirken biz de yoklamamızı veriyoruz. AB, bize daha fazla özgürlük getirecek ya konferansa gitme özgürlüğümüzü(!) böylece kullanmış oluruz sonuna kadar. Tik tak, tik tak..
Üniversitede okuyan hemen hemen her gencin hayalidir fırsatlar ve özgürlükler ülkesi Amerika'ya gitmek. Mevcut eğitim sisteminin oyuncuları da sorgulamak yerine teşvik eder öğrenciyi daha fazla sınava girip daha fazla kazanmak için. Türkiye'de eğitim görmenin vazgeçilmez bir uzantısıdır sanki ABD'de eğitimine devam etmek. Kendini geliştirmek(!), Türkiye'ye döndüğünde sadistçe sürdürülen oyunu daha iyi oynamak için vazgeçilmezdir ABD'de eğitim. ABD'nin Irak topraklarına özgürlük ve demokrasi götürmek adına işlediği cinayetleri sorgulamaz kimse bu sırada. Tam aksine, özgürlük(!) ve demokrasi dersi almaya gider ABD'ye. Acımasızca can almak mı, işkence etmek mi
özgürlük bunun neresinde, diye sormaz kimse kendine. Belki de, vereceği cevabı duymak istemez, itiraf edemez kendine.
Peki bu özgürlük; despotizmin, hiyerarşinin, korkunun özgürlüğü nereye kadar sürecek? Kazananları ve kaybedenleri belirleyen bu sadistçe oyun daha ne kadar devam edecek? Kişiye saygı duymayı gerektiren, her şeyden önce profesör, doktor, doçent, öğretmen, öğrenci olmaktan önce - hepimizin insan olduğu gerçeğine dayanan, eşitlik ilkesini bu gerçek üzerine kuran özgürlük için savaş vermenin zamanı geldi de geçiyor. Bu sadistçe oyuna son vermek için el ele vermenin zamanı geldi de geçiyor artık. Patronlara kolaylık olsun diye öğrencileri "A"larla, "F"lerle sınıflandıran eğitim sistemine son vermenin hayalini kurarak başlayabiliriz belki, ama bu hayali gerçeğe dönüştürmeye karar vermeyi unutmayalım. Tik tak, tik tak, tik
Bu düzene son vermek için tükenen sabrımızın "tik tak"ları bunlar