JEAN-CLAUDE GRIMAL
Çev. Sibel Özbudun
ETKİ ALTINDAKİ ÜLKELER
Uyuşturucu üreticisi ülkeler giderek daha fazla etki altındaki ülkeler görünümü almaktalar: Yalnızca narko-ekonominin sağladığı kaynaklar değil,
kaçakçıların toplum ve devlet üzerindeki ağırlıkları da daha
fazla göze batar hale geliyor. Uyuşturucu kaçakçılığının
ulusal ekonominin önemli bir bölümünü oluşturduğu Bolivya
örneği, özellikle dikkate değerdir.
Kamyoncular, tacirler, muhafızlar, sürücüler, rehberler; uyuşturucu kaçakçılığı
evreninin kendine özgü bir hiyerarşisi, kuralları ve jargonu var.
Aynı zamanda baskıların bir türevi olarak işlev gören yasak
bölgeleri de: örneğin Chaparé ve komşu Beni'deki
laboratuarlarının bulunduğu yerler gibi. Bolivyalı ve ABD'li
uzmanlar, "sayıları giderek artıyor," diyor ve ekliyorlar:
"Üretici köylü ile gerçek kaçakçı arasındaki sınırlar
gittikçe belirsizleşiyor." Piramidin zirvesinde yılda 4 milyar
dolar olarak hesaplanan bir iş hacmini denetleyen 150 kadar büyük
kaçakçı şebekesi yer almakta. Bunun 6 milyon kadarı Bolivya'da
kalıyor, dolaşıma giriyor, 1985'den bu yana dolarların kökenini
soruşturmama yetkisi verilen La Paz Merkez Bankası'nın
bolsin'inde (Yeşil banknotlar küçük borsası) son derece yasal
bir şekilde aklanıyor.
Altı milyon dolar, Bolivya'nın toplam ihracat değerinden daha fazla. Ülke
ekonomisini istikrarsızlaştıran, devlet aygıtında ve toplumda
yozlaşma tehlikesini gündeme getiren, ama azımsanmayacak bir "getiri."2
NARKO-EKONOMİNİN ZARARLARI
Eldeki hesaplamalar kesin değil ve kısmî3; ancak bir kesinlikten söz edilebilir: uyuşturucu kaçakçılığının Üçüncü Dünya'nın üretici ülkeleri üzerindeki zararlı etkileri, göz ardı edilebilecek gibi değil. Bu, özellikle kaçakçılığın önemli bir istihdam kaynağı olduğu ve ihracatın önemli bir kısmını oluşturduğu en yoksul ülkeler için geçerli.
GÖSTERGELER4
İSTİHDAM İHRACAT TARİFELERİ
ÜLKE SAYI FAAL NÜFUSUN MİLYON DOLAR YASAL İHRACATIN GSMH
YÜZDESİ YÜZDESİ YÜZDESİ
BOLİVYA 500 000 20-25 375 75 6.0
PERU 500 000
7 375 14.5 1.4
KOLOMBİYA -
- 700 13.5 1.8
Kayıtdışı ekonomi (devletin denetimi dışındaki ekonomi) nüfusun yoksulluk ve
azgelişmişlik koşullarında hayatta kalmasına olanak sağlıyor.
Kalay fiyatlarının düşüşü ve dış borcun yıkıma uğrattığı
Bolivya'da, uyuşturucu bir çıkış yolu oluşturmakta.
Bir yerlinin peşin ödemeyle bir Mercedes-Benz ya da bir kamyon almak için eteklerinin altından tomarlarla dolar çıkardığını görmek, La Paz'da
hergün mümkün değil. Ama oluyor. Bugün Bolivya ekonomisinde kayıtdışı ekonominin gücünün (iktisatçılar pek hesaba katmasa da) formel ekonomininkinden daha fazla olduğunu bilmek gerek. Bu durum, ülkenin, Ağustos 1985'de uygulamaya konulan sert
"yapısal uyum" programında nasıl ayakta kalabildiğini de açıklıyor: 1988-1989'da kişi başına düşen gelir resmî olarak 587 dolar olsa da, "kayıtdışı" sektör hesaba katıldığında bu rakam 1230 dolara yükselmekteydi.
Son istatistikler 1987'ye
dayanıyor: o dönemde kentli kayıtdışı ticaret nüfusu yarım milyon kişiyi buluyordu ve yıllık yarım milyar dolar
devşirmekteydiler. Uzmanlar yatırılan sermayeye göre brüt aylık
kârın yüzde 40 dolaylarında olduğunu hesaplıyorlar. Bu kayıtdışı ekonominin yüzde 80 kadarı uyuşturucu ticaretinin dolaylı getirilerinden oluşmaktaydı. İktisatçı Roberto Jordan'ın istatistiklerine bakılacak olursa, yüzde 5'i rüşvet ya da fonların ihtilasına denk düşmekteydi.
Ancak bu, "coke" ekonomisinin yanında hiçbir şey. Koka ekili toprakların belki onda bir kadarı geçtiğimiz yıl diğer tropikal ürünlerin
ekimine ayrılabildi; ancak Kolombiya'dan ithal edilen "teknoloji"
sayesinde bugün köylüler iki kat daha az yaprakla iki kat daha
fazla uyuşturucu üretebiliyorlar. Devlet Başkanı Jaime Paz'ın
danışmanı Samuel Doria Medina bunu itiraf eden ilk kişi oldu:
Bolivya'da yılda 600 milyon dolar aklanıyordu. Bu demektir ki,
"kokain kralları" su başlarını tutmuş durumda. Hem de tedbil-i kıyafetle.5
Kolombiya'da belli başlı kartellerin yöneticilerin devşirdikleri servetler, esasta lüks
harcamaları beslemekte; bu da ithalatı arttırmaktan başkaca bir
işe yaramıyor ve yerel kalkınmaya hiçbir yarar sağlamıyor.
Medellin'in 150 km kadar doğusunda, Magdalena ırmağının yakınlarındaki, Napoles
(Napoli) olarak vaftiz edilen arazinin uyuşturucu kaçakçılarının
en ünlüsü Pablo Escobar'ın hass'ı, en sevdiği malikanesi
olarak bilindiği yıllardayız. Bir hacienda olmanın ötesinde,
ortaçağ tarzı bir mülk. "Şato"nun kendisi belki en
lükslerden biri değil; ama iyi donanımlı: yöre insanlarının
dünyanın her yerinden uçakların indiğine tanıklık ettiği, 3
km. uzunluğunda özel bir iniş pisti. Bir helikopter alanı, çok
sayıda garaj, bir gemi hangarı, onlarca kilometrelik yol ve hemen
her yerde, otlak ve portakal bahçelerine hakim gözetleme kuleleri.
Odaların kapılarının üzerinde mühürler. Ama müzik kutuları ve değerli ahşaptan
masaları, vantilatörler altına yerleştirilmiş yatar
koltuklarıyla bar, kartel üyelerinin burada toplandıklarında
dinlenmeyi bildiklerini gösteriyor. Tenis ve voleybol sahaları, yarış atları ekürileri, don Pablo'nun, gözde boğa
güreşçilerini, bölgenin en iyi boğalarıyla güreşmek üzere davet ettiği arenalar, antika arabalar koleksiyonu: konfor, gusto ve
eğlencenin tüm göstergeleri bir arada.
Ama malikanenin en can alıcı yeri, hayvanat bahçesi. Her türden beş yüz kadar hayvan
(ve bir o kadar da görevli) bu mafiosi beldesinin yalnızlığını,
kendi gürültüleriyle şenlendiriyor.
Don Pablo'nun hayvan sevgisi, tıpkı suçları gibi, yaşam öyküsünün bir parçası.
"Disneyland" mafioso arasındaki ciddi dayanışma ruhuna tanıklık eden bir kalıntılar
sergisiyle tamamlanıyor: kurşunlarla delik deşik olmuş 30'lu
yıllara ait bir Amerikan arabası -Al Capone'un çetesine ait olduğu rivayet ediliyor-; giriş kapısının üzerinde bir arma
gibi duran ve ilk kokain nakliyatında kullanıldığı rivayet edilen bir küçük uçak.6
Ancak şu saptamayı vurgulamak gerek: uyuşturucudan elde edilen gelirler, pek çok
sektörü doğrudan ya da dolaylı olarak beslemekte.
Kolombiya'da uyuşturucu gelirleri, kuşkusuz bir zamanlar söylendiği kadar istikrarlı
olmasa da, yine de devasa bir avantaj sağlıyor: topluma
derinlemesine dağılıyor. Örneğin, koka ekimi, onbinlerce köylü ailesine, kakao ya da tütünün getirileriyle kıyaslanamayacak
gelirler sağlıyor - genellikle içinde yaşadıkları kendine yeterlilik koşullarındaki tek nakit kaynaklarını oluşturuyor.
Öte yandan, söylendiği üzere, mafyacıların gelirlerinin yalnızca üçte birinin ülkeye
döndüğü doğruysa, bu bir milyar kadar dolar, inşaat gibi sektörlere yatırılıp çok sayıda iş yaratıyor.
Narko-dolarların ülkeye dönüşünü sağlayan başlıca devrelerden biri, (Venezuela, Panama vb. çıkışlı) çok-biçimli
bir kaçakçılık ağı, fiyatların düşmesini sağlayarak gündelik yaşamı ucuzlatıyor. Nihayet, uyuşturucu kaçakçılığı,
tıpkı kendileri de küçükten başlayan şimdiki "capo"lar gibi, içinde bulundukları sefalet çemberini kırmaya kararlı
sayısız genç insan için düşler fabrikası işlevi görüyor.7
Uyuşturucu, en büyük kokain kartellerinden birinin merkezi Medellin örneğinin de
gösterdiği gibi, kimi bölgelerin refahının kaynağını oluşturuyor.
Mafya üzerine birkaç kitabın yazarı, Medellin'in belediye danışmanı Mario Arango, yerel toplumda uyuşturucu parası patlamasını iktisatçı ve
sosyolog gözüyle tahlil ediyor: "Elli yıl boyunca, 1970'e dek, Medellin duraganlık içindeydi," diyor. "Yeni bir girişim yoktu
ve Antiquia burjuvazisi aynı kaldı; kendi içine kapanıktı. Kokain parasıyla kent bir patlamaya sahne oldu, yirmibeş yıl kadar
önce tümü beyaz olan ekonomik elitler melezleştiler. -Tüm ülkede 1 700 000 kişiyi istihdam eden- uyuşturucu kaçakçılığı, yeni
toplumsal tabakaların yükselmesine olanak sağladı. İşsizleri, suçluları, toplumun düşkün sektörlerini toparladı. Çıkarlarına
aykırı olduğu için komünizme duyduğu nefret dışında belirgin bir ideolojiden yoksun, yontulmamış bir burjuvazi oluştu."
Kokain baronlarının ülke ekonomisini canlandırdıklarından kim kuşku duyabilir?
Hayvancılığa büyük yatırımlar yaptılar, ve kimi kaynaklara
bakılırsa, ekilebilir toprakların yüzde 60'ı onlara ait.
Gayrımenkul fiyatlarında bir sıçramaya yol açtılar, seyahat
acentaları, otelleri, turizm tesisleri var. "Bankalar onlarla
pazarlık yapıyor," diyor Mario Arango. Haksız değiller:
Medellin karteli şefleri 1984'de Betancour hükümetine, bir vergi
ve ceza affı karşılığında faaliyetlerine son verip uçak ve
laboratuarlarını devretmeyi önerdiklerinde, örgütlerinin yılda
2 milyar dolar kazandığını ve yurtdışındaki mevduatlarını
ülkeye getirmeye hazır olduklarını bildirdiler; bu Kolombiya'nın
dış borçlarını ödemesine olanak sağlayacaktı.8
Geleneksel servetlerle
kokain parası arasındaki bağlar kuşkusuz, pek çok, ama
kanıtlaması oldukça zordur. Bir Medellin ünlüsüne bakılırsa,
yerel malî ya da sınaî eşraftan hiç kimse kuşkudan bağışık
değildir. Ama egemen sınıflar bu ziyafetten ikiyüzlü bir
biçimde, mafya şeflerini bünyelerine kabul etmeksizin, gizlice
sebepleniyorlar. Dolayısıyla bu sonuncularda, yer yer açıkça
"savaşılacak düşman" ilan edilen oligarşiye karşı,
yeterince işbirlikçi olmayan gazeteci ve yargıçlara duyulana
benzer bir burukluk söz konusu.
Tıpkı köle emeğinin
sömürüsünde olduğu gibi- uzun süredir donmuş bir toplumda yeni
toplumsal sınıfların ortaya çıkmasına olanak sağlayan tipik
kapitalist bir olgu: kendisinin Marksist olduğunu söyleyen Mario
Arango gibi analizcilerin ağzından uyuşturucu kaçakçılığı
soyluluk ünvanının yanısıra, açıklamasını da buluyor.9
Yeraltı ekonomisinin
önemli olduğu ve yasal ile yasadışı faaliyetler arasındaki
sınırların giderek belirsizleştiği bir ortamda uyuşturucunun bu
ülkelerin ekonomisindeki rolünü değerlendirebilmek, zordur.
TOPLUM ÜZERİNDEKİ
EGEMENLİK
Latin Amerika, Güneydoğu
Asya, Afrika'nın bazı bölgelerinde, kaçakçıların toplum
üzerindeki egemenliği, farklı biçimler alsa da giderek
belirginleşiyor. Kimi kaçakçılar herşeyden önce çete reisleri,
yani savaş şefleri olarak kalmayı yeğliyor; örneğin gerçek bir
kişisel orduya sahip olan Khun Sa gibileri.
O, kendini baskı
altındaki shan ülkesinin büyük savunucusu ilan ediyor; oysa çok
sayıdaki düşmanları onu yalnızca kendi ve Hongkong gökdelenleri
arasında göze batmadan yaşayan birkaç malî baronun servetini
güvence altına almak için shan yoksullarını manipüle eden bir
uyuşturucu kaçakçısı, bir afyon taciri olarak görüyorlar.
Khun Sa ilk silahlarını,
olasılıkla Kuomingtang (KMT)'ın, komünistlerin 1949'daki
zaferi sırasında Birmanya'da bozguna uğrayan 93. birliğindeyken
edindi. Komutanları Çin'i yeniden ele geçirecekleri anı
düşlüyorlardı. Kısa sürede, -Tayvan'ın iyi bir ücret
ödediği- istihbarat işleri, -kısmen Tayland'da yaşamalarına
olanak sağlayan- Tayland Komünist Partisi'ne karşı mücadele ve
dahası, bölgenin başlıca zenginlik kaynağı olan afyon ekimi
arasında günlerini geçirmeyi öğrendiler. Ancak Khun Sa'nın
kişisel hırsları vardı. Kendi ordusunu devşirdi, Rangoun
yetkeleriyle bir bağlaşıklığa girdi ve en iyi haşhaş
tarlalarına giriş yetkisini elde ederek, ondan her zaman çekinen
gerçek shan bağımsızlıkçılarına karşı elini güçlendirdi.
Birliğini Birleşik Antisosyalist Ordu olarak vaftiz edecek ölçüde
antikomünistti.
KMT'nin benzer
çıkarlarıyla giderek daha sık karşı karşıya geliyordu.
1967'de yüzlerce kurban veren "afyon savaşı" patlak verdi.
İki yıl sonra Khun Sa Birmanyalılar tarafından tutuklandı.
1969'da ASU10 Sovyet doktorlarını kaçırdı. Birmanya güç bir durumda kalmıştı.
Doktorlar kısa sürede salıverildiler - Khun Sa'yla aynı
zamanda. Hükümet iki olay arasındaki her türlü bağlantıyı
reddediyordu.
Khun Sa ve ordusu bölge üretim ve rafinerilerinin yüzde 70'inin denetimini elinde tutmaktaydı. KMT ile bir antlaşma imzaladılar. Zengindi, sekiz
çocuğuna mükemmel bir eğitim sağladı (birkaçı Amerikan üniversitelerinde okuyacaktı), halen Bangkok'ta lüks bir
villası, Chiang-Mai'de bir yeşimtaşı mağazası ve hepsinden önemlisi, Tayland'ın siyasal dünyasında birkaç iyi ilişkisi
bulunmaktadır.
Bölgenin en önemli kervanlarının sahibidir. Bu katır katarları (her bir hayvan 50
kilo afyon taşıyabilmektedir) ASU'nun en önemli varlık
nedenlerinden biridir: aynı sektörde iş gören yarım düzine
kadar diğer orduya karşı değerli yükün güvenliğini sağlamak
gerekmektedir. Ancak pek azı, Khun Sa'nın kaynaklarına,
silahlarına ve ültra-modern iletişim araçlarına11 sahiptir.12
Buna karşın, kimi
kaçakçılar bazen ekabiran arasına katılmaya, hatta siyasal oyuna
karışmaya gayret gösterirler. Fortune dergisinin dünyanın en
zengin insanları arasında saydığı, Medellin kartelinin en ünlü
şeflerinden Pablo Escobar bunlara örnek gösterilebilir.
Medellin karteli
capo'ları, Pablo Escobar ve Ochoa biraderler yerel ekabiran
açısından her zaman gizli sayılmazdı. Bir otelci, "Karım
Pablo Escobar'ı üç yıl kadar önce bir süpermarkette gördü,"
diyor. Bu bayların rahatsız edilmekten çekinmeksizin bayramlara
katıldığı anlatılır. O zamandan bu yana, koğuşturuldukları
ise bir gerçek.
Uzmanların görüşüne
göre, gazetelerin iki haftadır portrelerini Western katilleri gibi
çizdiği babalar iki tane çok önemli hata yaptılar: servetlerini
sergilediler ve siyaset yapmaya kalkıştılar.13
Medellin Belediye
danışmanı, Mafya üzerine birkaç kitabı bulunan Bay Mario
Arango, "Bir zamanlar yoksul olan ve şimdi gösterişli bir
servetleri olan kişilerin hataları," diyor. Suçlarının
yanısıra, Pablo Escobar'ın iddialı mülkleri ve belediye
girişimi, kişiliğini ortaya çıkartmakta: lojmanlar, spor
alanları inşa ederek, yoksul mahallelerde alışveriş merkezleri
kurarak 70'li yılların sonlarına doğru tanınmaya başladı.
Luis Carlos Galan'ın kurduğu yeni liberalizmde geleceğin, ülkeyi
yönetebilecek hareketini görüyordu; bir milletvekilliği koltuğu
kazanabilmek için desteğini istedi. Ama Galan "hayır" dedi.
1983'deki bir kent mitinginde şiddetle telaffuz edilen bu "hayır"ı
herkes hatırlar. Hakaret hiçbir zaman bağışlanmadı. Galan'ın
katli, açıklamasını kısmen bu noktada bölgeyi iyi temsil ettiği
söylenen bir adamın erkekliğinde açılmış bu yarada
bulmaktadır.14
Ancak bu kişiler
çıkarlarını korumanın kendine özgü bir tarzına sahiptirler:
ayakçıları genellikle terör estirmektedir15. Saygıdeğer babanın
arkasında, "tetikçi"nin ürkütücü gölgesi durur.
Toplumun marjinalleşmiş
kesimlerinden devşirilmiş katil, ya da "tetikçi"nin silüeti,
beyaz çorapları ve briyantinli saçlarıyla Sicilya
mafiosi'lerininki kadar nettir: bir kez silahı eline, koruyucuları
da arkasına aldıktan sonra, cezasız kalacağı güvencesiyle, kent
sokaklarında, altın madalyonunu sergileyen göğsü bağrı açık,
bozuk ağızlı gürültücü rodeolara kalkışan genç bir işsizlik
ve suç kaçkını. Patlayıcı imali ve otomobil uçurma konusunda
eğitilmiş daha yüksek düzeyli paralı askerlere de sahip olan bir
örgütün en ilkel unsurudur. Son haftaların soruşturmaları,
yabancı eğitimcilerin 1987'den itibaren Orta-Magdalena bölgesinde
mafyanın finansmanı ve kontrolü altında büyük tarım
işletmelerini gerillaya karşı koruyacak özsavunu gruplarını
eğittiğini ortaya koydu.16
Şiddet gündelik yaşamın
bir parçasını oluşturuyor ve sürekli katillerin tehdidi altında
yaşayan yargıçlara karşı ayrıcalıklı bir tarzda kullanılıyor.
Bogota'nın merkezindeki
bir gökdelenin birkaç katı: ulusun başsavcısı ve çalışma
arkadaşları burada çalışıyor. Herhangi bir ülkede, neredeyse
anonim, gösterişsiz bürolar sözkonusu olurdu; ama Kolombiya
farklı. İnsan bunu daha girişte, bir buçuk yıl önce katledilen
dönemin başsavcısı Carlos Mauro Hoyos'un anısına
yerleştirilmiş plaketi gördüğünde ayrımsıyor. Katlarda,
ellerinde mitralyözlerle burayı koruyan blucinli genç adamları
gördüğünde, durumu daha iyi kavrıyor. Burası, uyuşturucu
mafyasının en fazla ilgilendiği yerlerden biri. İki yıl boyunca
askıya alınan, ancak şimdi yeniden gündeme getirilen kaçakçılara
karşı sınırdışı etme işlemleri buradan geçiyor. Oysa hiçbir
şey, "narko"ları bu konuda başlıca talip olan ABD'ye
gönderilme kadar korkutmuyor; burada kendilerini ömür boyu hapis
cezasının beklediğini biliyorlar.
Tehdit altında yaşamak:
günlerden bir gün önlerine uyuşturucu kaçakçılarının
dosyaları konulan ceza yargıç ve savcılarının gündelik yazgısı
bu.
Bir yargıç bir kaçakçı
dosyasıyla görevlendirildiği gün, kendisini bekleyenleri bilir.
"Kendisini biri ziyaret edip, koğuşturmayı bırakması ya da en
azından bir suçlamaya yol açabilecek kanıtları gözardı etmesi
karşılığında yüklü bir miktar para önerir,"diyor Bay
Antonio Jose Serrano. "Bu alışverişi öneren, genellikle
kaçakçıların avukatlarıdır."
Eğer yargıç rüşveti
geri çevirirse, ölüme mahkûm edilir. Böylesi bir alternatiften
kaçınabilmek için "çoğu istifa etmeyi yeğliyor," diyor
kaynağımız. Böylece hukuk aygıtı yavaşlıyor ve sonunda
tümüyle felç oluyor. Son zamanlarda mafya seçenek önermeyi dahi
bırakmış; doğrudan tehdit ediyor. Daha geçen yıl, yargıç ve
savcılar, korunabilmek için koruma ve kurşun geçirmez otomobiller
talep ettiler. Böylesi önlemlerin yararsızlığını da kabul
ediyorlardı. Dükkanların, bakım merkezlerinin, okulların
bulunduğu, hem çalışıp hem de aileleriyle birlikte
yaşayabilecekleri kapalı devre mahallelerin inşa edilmesini
istiyorlar.
ABD Kolombiyalı
yargıçların güvenliğini güçlendirecek önemli miktarda yardım
vaadinde bulundu. Vaadedilen dolarlar, son çare olarak görülen
hukuki karantina alanlarının inşaında kullanılabilir. Başkan
Barco, son birkaç açıklamasında, misillemelerin önüne
geçebilmek için, başsavcının görüşü ve Yargıtay
kararlarının gizli tutulmasına karar verildiğini bildirdi.
Nihayet uyuşturucu
kaçakçılarına ilişkin talimatlar da gizli tutulacaktı. Hangi
yargıcın bu tür dosyalardan sorumlu olduğunu basından öğrenmek
mümkün olmayacaktı. "Anonim yargıç" yöntemi, adalet sistemini Kızıl Tugaylar ve mafyadan koruyabilmek amacıyla İtalya tarafından benimsenmişti. "Ancak bunun burada başarılı
olabileceğinden kuşkuluyum," diyor Bay Antonio Jose Serrano. "Uyuşturucu kaçakçılarının her yerde muhbirleri var. Dahası, onları kimin suçlayacağını bilmezlerse tüm yargıçları aynı
anda öldürmeye hazırlar."17
Ancak şiddet faaliyetleriyle fazla yakından ilgilenenlerin ya da terör kampanyalarını mahkûm etmeye kalkışanların, örneğin bazı gazetecilerin de peşini bırakmıyor.
Başta ilgililer olmak üzere herkes bunu bekliyordu. Uyuşturucu mafyası on gün kadar önceki bir savaş ilanında -diğerlerinin yanısıra- gazetecilere de saldıracağını duyurduğunda, ilk kurbanlardan birinin Bogota
gazetelerinden El Espectator olacağı biliniyordu. Genel yayın yönetmeni Guillermo Cano'nun üç yıl kadar önce tetikçiler tarafından öldürüldüğü ve avukatıyla taşra muhabirlerinden
birini uyuşturucu kaçakçılarına karşı savaşında yitiren gazete.
Tehdit, 2 Eylül Cumartesi
günü hayata geçirildi. Uyuşturucu kaçakçılarının, terör
kampanyalarının başından itibaren kullandıkları en güçlü patlayıcı (gücü 200 kiloluk dinamite denkti) o gün, sabahın erken saatlerinde gazete binasının bir bölümünü ve komşu
birkaç yapıyı uçurmuştu. Bir ölü ve yetmişi aşkın yaralı vardı.
Aynı akşamüstü, El
Espectador, ilk sayfada denildiği gibi, "yıkıntıların
üzerinde", ertesi gün dolaşıma çıkacak nüshasını
hazırlamıştı. Pazar günü renklerinden yoksun, sayfa sayısı
azaltılmış gazetenin ilk sayfasında harap olmuş binanın bir
fotoğrafı üzerinde dört sütuna bir sürmanşet yer almaktaydı:
"Devam ediyoruz!"
Pazar günü, muhafazakar El Siglo başyazısında başkentin beş-altı gazetesi arasında neden bu meslekdaşlarının hedef oluşturduğunu açıklamaktaydı: "Çünkü o, uyuşturucu kaçakçılarına karşı mücadelede en
cesur, en gözüpek olandı. Çünkü tehditlere karşın, müdürleri, muhabirleri, çalışanları yetkin bir cesaret örneği sergilemişlerdi. Saldırı yalnızca bu çok-biçimli savaşın etaplarından biri değil, yalnızca; her şeye karşın tarafını seçmek gerektiği konusunda, öncekilerden daha açık bir uyarı."18
SİYASAL ÇEVRELERİN YOZLAŞMASI
Kaçakçıların elkoyma iradesi karşısında hükümetlerin tutumu genellikle ikircikli oluyor ve diyalog, daha doğrusu uzlaşma, kaçakçılığa karşı mücadele eğilimleriyle atbaşı gidiyor.
Üçüncü Dünya ülkelerinde kaçakçılarla siyasal iktidar arasındaki ilişkiler kimi zaman, Uyuşturucu Jeopolitik Gözlemevi (OGD) kurucusu Alain
Labrousse'un da belirttiği gibi, oldukça sıkı fıkı bir görünüm almakta.
ALAİN LABROUSSE İLE GÖRÜŞME
- Uyuşturucu mafyaları siyasal iktidara doğrudan yatırım yapmak için güçlerinden
yararlanıyorlar mı? İnsan Üçüncü Dünya'dan böyle bir
izlenim ediniyor.
- Genel bir kural olarak,
mafyalar iktidarı ele geçirmeye değil, yöneticileri işlerine
yarayacak tarzda etkileyebilecek lobiler oluşturmaya çalışıyorlar.
Onları ilgilendiren iktidar değil, para. Ancak, azgelişmişlik
yozlaşma ve eşitsizlik bağlamında, mafyaların siyasal, askeri ve
iktisadî bir güce sahip olduğu oluyor.
1971-1978 döneminde
Bolivya'da o zamanlar Devlet Başkanı olan General Banzer, çok
güçlü bir krizle yüz yüze kaldı. Pamuk fiyatları çok
düşmüştü. Büyük toprak sahipleri koka ekimine yöneldiler;
hatta imalat için ordu çıkışlı kimyasal maddeler
kullanılmaktaydı. Banzer, Devletin gölgesinde bir kokain
ekonomisinin gelişmesine göz yumdu.
Ardından sol iktidara
geçti ama bir darbeyle devrildi; bu uyuşturucu kaçakçılarına
atfedilebilecek ilk darbeydi. Uyuşturucu mafyaları buna katıldılar.
İçişleri Bakanı memurlarına kokain parasıyla maaş ödüyordu.
Pakistan'da Benazir
Butto geçenlerde ülkesinin kaçakçıların elinde olduğunu ilan
etti. Ordu kesimleri uyuşturucu işine bulaşmıştı; uyuşturucu
baronları parlamenter gruplara hükmediyordu. Rio'daki Yeryüzü
Zirvesi'nde Pakistan'ı temsil eden kişi, büyük bir eroin
kaçakçıları ailesinin mensubuydu. Ama bu bir devlet işi değil.
Ordu bu parayı Sihler ve Keşmirliler üzerinden Hindistan'ın
istikrarını bozmak üzere kullanıyor. Devlet ise bunun üzerini
örtüyor.
- Birmanya'da olduğu
gibi mi?
- Eroin üretiminden dünya
birincisi olan bu ülkede kaçakçılık ağı yeniden düzenlendi.
Komünist Parti'nin yenilgisi ve etnik azınlıkların etki
yitiminin ardından hükümet, trafiği kanatları altına alabilmek
üzere, partinin "savaş ağaları"yla pazarlığa oturdu.
Birmanya cuntası güçsüz
ve zaaflı bir devletin stratejisini yürüttü. Uyuşturucuda etnik
azınlıklardan geri alabileceği toprakların yeniden fethini
finanse etmenin bir aracını görmüştü. Jeopolitikten söz
ediyoruz.
- Kolombiya'da
kaçakçıların devlete yatırım yaptığını söyleyebilir miyiz?
- Yakın bir zaman
öncesine dek Medellin babalarının aşırı şiddete dayalı bir
strateji benimseyerek savaş ilan etmişlerse, bunun bir psikolojik
temele dayandığını düşünüyordum: siyasetçiler paralarını
kabul ediyor, ama toplumsal ve ırksal kapalılık nedeniyle
(Medellin karteli mensupları melezlerden oluşuyor) önemli siyasal
konumları ya da oligarşi kulüplerine erişimi onlardan
esirgiyorlardı. İktidara savaş açmayan Cali karteli mensupları
daha refah içindeki tabakalardan geliyorlar.
Şimdi görüyorum ki,
-Pablo Escobar'ın firarı da bunu doğruluyor- şiddet eylemleri
meyvasını verdi. Medellin karteli istediğini aldı: üyeleri artık
kollanıyor ve uyuşturucu parasını ülkeye getirebiliyorlar. İki
yıldır kaçakçılığın getirileri yılda 500 milyon dolardan 1.5
milyar dolara tırmandı. İktidar, ordu ve polis içindeki kişiler
denetimleri altında. Amaçlarına ulaşmak için şiddete
başvurabileceklerini göstermek durumundalar.
- Özellikle Üçüncü
Dünya'daki, uyuşturucu işine giren kişiler suçlu mu yoksa
kurban mı?
- Üçüncü Dünya'da
uyuşturucuya dayanan ülkeler ya güçsüz ya da zaafa uğratilmış
ülkeler. Brezilya ve Arjantin bu işe bulaşmış durumda. Collor
olayında uyuşturucu bağlantıları ortaya çıktı. Carlos
Menem'in çevresi kriz dönemi boyunca Arjantin'de kara para
akladı.
Uyuşturucu devleti
yozlaştıran bir oksijen tüpü. Mafyacılar demokrat değiller.
Genelde aşırı sağ gruplara dayanıyorlar. Birmanya ya da
Pakistan'da rejimler temelde anti-demokratik; ve uyuşturucu da
onları bu yönde destekliyor.19
Medellin karteli gibi kimi
kaçakçılarla birincil siyasal sorumlular -örneğin Panama'da
General Noriega- arasındaki bağlar yozlaşmanın boyutlarını
gözler önüne seriyor.
- General Manuel Antonio
Noriega 1988 Şubatı'nda Tampa ve Miami (Florida) mahkemeleri
tarafından uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlandı. Kendisine
yöneltilen suçlamaların ayrıntıları, şöyle:
Miami'de aynı zamanda
çetelerle bağlantılı olmak ve fonları zimmetine geçirmekle
suçlanan General Noriega'ya yöneltilen başlıca suçlamalar:
Kokain sevkiyatını
korumak, para aklamak ve yasaya aykırı bir şekilde kaçakçıları
korumak için Kolombiya karteli Medellin'den 4.6 milyon dolar
almak;
Kaçakçıların Panama'yı
ABD'ye yönelik uyuşturucu için transit üssü olarak
kullanmalarına göz yummak;
Noriega'nın korumayı
taahhüt ettiği bir uyuşturucu laboratuarına Panama kuvvetlerince
el konması üzerine, Başkan Fidel Castro'nun kendisiyle Medellin
karteli arasında arabuluculuk yaptığı Küba'ya gitmek;
Uyuşturucu kartellerine,
Kolombiya Adalet Bakanı Rodrigo Lara Bornillo'ya 1985 yılında
düzenlenen suikastın ardından, Kolombiya'daki koğuşturmalardan
kaçınabilmek için Panama'da üstlenme iznini vermek;
- General Noriega Tampa
(Florida)'da ise şunlarla suçlanıyor:
Marijuana ithal ve dağıtımında çetelerle işbirliği;
630 tonun üzerinde marijuana ithali teşebbüsü;
Kaçakçılardan 1 milyon dolar rüşvet almak ve Panama topraklarında narko-dolarların
aklanmasına olanak sağlamak.20
Uyuşturucu kaçakçılığının kârlı karakteri kuşkusuz yasadışı ekimleri yasalaştırmaya dek
gidebilen kimi hükümetlerin garip zaafını açıklamaktadır.
Güney Yemen'in sosyalist rejiminin yıkılmadan önce aldığı en anlamlı
önlemlerden biri, khat üretim ve tüketimine ilişkin, 1976'dan
bu yana yürürlükte olan yasağın kaldırılması oldu.
Bu kısıtlama, Güney rejimi tarafından insanları, hem bireysel hem de toplumsal planda
habis addedilen bir alışkanlıktan yavaş yavaş kurtarmak amacıyla dayatılmıştı. Böylelikle Kuzey'de khat ekimi dağ köylerinde
kahve gibi bir zamanlar başlıca döviz kaynağı olan geleneksel ürünlerin yerini almıştı.
Kuzey Yemenlilerin çoğu, bulundukları her yerde, bakanlıklarda, yönetim binalarında, ya da
binbir konunun tartışıldığı özel ya da aile toplantılarının
yapıldığı salonlar olan magaless'lerde, tüm bir öğleden
sonrasını khat yaprakları çiğneyerek geçiriyorlar.
Khat savunucuları bu ağacın yaygın ekiminin salt olumsuz sonuçlara yol açmadığını,
örneğin kırsal nüfusun köylerde kalmasını sağladığını, böylelikle kent merkezlerine göçün önüne geçtiğini ve
kentlerden kırsala doğru bir para akışına yol açtığını ileri sürüyorlar. Ne ki khat tüketiminin zararlı yönleri de ortada.
Daha da vahimi, khat tüketimi yozlaşmaya kapı açıyor; tüketiciler genellikle aylık
ücretlerinin üçte birini oluşturan bu değerli yaprakları satın
alabilmek için her türlü yola başvurmaktan kaçınmıyorlar.
Güneydeki kısıtlamaların kaldırıldığının duyurulması, özellikle khat üretim ve
tüketiminin şimdiye dek tümüyle yasak olduğu Hadramut ve Mehra
gibi bölgelerde şiddetli protestolara yol açtı. Kazanç kaygısı
-khat ekimi çok kârlı bir iş- Güney'i fethetmişe benziyor.21
Bolivya'da kamu görevlileri, kokain ile sağaltıcı nitelikleri göğe çıkartılan
"mucize ağaç"ın yaprakları arasında incelikli bir ayırım
gütmeye çalışarak bir "koka diplomasisi" yürütmekteler.
Molinalarda herşey kokaya bağlı. Maden suyundan, sofra şarabına, cikletten ilaca kadar.
"Öksürüğe ya da oburluğa karşı, karaciğer, böbrek ya da
göz rahatsızlıkları için; çocuklara, sporculara, hamile
kadınlara canlılık kazandıran" her türden şurup ve bitki
çayı. Molina ailesinin reisi Eguil Paz Lora için "koka yaprağı
evrensel bir temizleyici". Buna o denli inanıyor ki, tüm aile,
aynı zamanda kaçakçılar tarafından kokain imali için de
kullanılan bu "mucize ağacın" yaprağından yapılan tüm bu
ürünleri imal eden, satan ve dağıtan Coincoca firmasının
başarısı için seferber olmuş durumda.
Coincoca Bolivya'da bu türden tek kuruluş. Kuşkusuz boyutları oldukça mütevazı;
üretimi ise, tüm dünyada bu ürünler üzerindeki kapsamlı yasak
nedeniyle22 tümüyle iç pazara yönelik. Ne ki, dört yıllık
görev süresi Ağustos ayında, Başkanlık seçimlerinin ikinci
turundan sonra tamamlanacak olan Devlet Başkanı Jaime Paz Zamora
kişiliğinde güçlü bir bağlaşığa sahip. Bay Paz Zamora iki
yıla yakın bir süredir, "koka diplomasisi" denilebilecek bir
stratejiyi yürürlüğe koydu. Tema, oldukça basit: bu yaprak
önemli bir ulusal kaynağı oluşturuyor ve işlenerek kokain elde
edilme olasılığı bu denli eski bir bitkinin sanayide kullanımını
engellememeli.
Bay Paz Zamora bu yöndeki
girişimlerini çoğaltıyor. Dünya Sergisi çerçevesinde bu
yapraklardan sekiz kiloluk bir paket Sevil'e ulaştığında
itirazlarına karşın, gümrükte alelacele el konuldu. Başkan
Arjantinli meslektaşı Carlos Menem'e bir sandık koka, Brezilya
Devlet Başkanı Itamar Franco'ya da -sıkıntıya düşürmek
pahasına- bir "pro-koka" aşısı armağan etti. Bu simgesel
jestlerin ötesinde, Dışişleri Bakanı da, ürünün sanayide
kullanımı için "tarihsel-kültürel vizyonunu, çevre
sorunlarını, (hükümetin) iktisadî perspektiflerini ve siyasal
bakış açısını" anlatan dört broşür yayınladı.
Bakan, bu broşürlerde
örneğin: "kokanın gerek simgesel, gerek iktisadî bakımdan
inkâr edilmez birleştirici rolünü" vurguluyor ve 19. yüzyıl
sonunda "liberal siyasetlerin ülkede derin bir krize yol açtığını,
Şili ununun Cochabamba'nınkinin, Peru şekerinin ise La
Paz'ınkinin yerini alırken kokanın yerini hiçbir yabancı
ürünün alamadığının" altını çiziyor. Bolivyalı
otoriteler "sert uluslararası kısıtlamalara karşın, Bolivya'da
koka yaprağının kullanılmadığı hiçbir dinsel bayramın ya da
ayinsel faaliyetin bulunmadığını" söylüyorlar. Savunu
"Amerikan yaşam tarzının simgesi olan ve biçimi koka tohumunu
andıran bir şişede satılan o gazlı içeceğe" de gönderme
yapıyor.23
Birleşmiş Milletler
Uyuşturucu Komisyonu'nun Nisan başındaki Viyana toplantısı
sırasında, Bolivya İçişleri Bakanı Carlos Saaverda ülkesinin
hedefinin "koka yaprağının içinde bulunduğu bir çeşit
gözetim altı durumundan kurtarmak" olduğunu açıkladı. "Başka
seçeneği olmadığı için onu üreten yoksul köylünün cani
olmadığını ve uluslararası topluluk tarafından da böyle
görülmemesi gerektiğini" vurguladı.24
UYUŞTURUCU PARASI
Uyuşturucu kaçakçılığına bağlı miktarlar kayda değer ve kârlar her zaman nakit halinde
gerçekleşiyor. Kaçakçıların sorunu, kârlı bir biçimde,
rizikosuz olarak kullanabilmek için bu parayı aklamak ve kayıtlı
(bir banka hesabına yatırılan para) haline getirmek, ona saygın
bir görünüm kazandırabilmekte yatıyor. Kaçakçıların brüt
gelirlerinin yüzde 80 kadarının kullanılabilir kârı oluşturduğu
hesaplanmakta. Bu da her yıl 120-150 milyar doların malî sistem tarafından aklandığı anlamına geliyor. Aklama işlemi az-çok
karmaşık, az-çok gelişkin pek çok biçim alabilmektedir. Eşzamanlı ya da ardışık birkaç aşamadan oluşur. GAFI25
uzmanları belli başlı üç yönteme dikkat çekiyorlar:
· Plasman (nakde çevirmek);
· İstifleme (kaynakların gizlenmesi);
· Entegrasyon (yasal devrelere dahil etme)
Bu farklı yöntemler kimizaman işbirliği içindeki, ama çoğu zaman ihmalci davranan malî
kurumların katılımını gerektiriyor.
1. NAKDE ÇEVİRMEK
Uyuşturucu ticareti esas olarak nakit üzerinden gerçekleşiyor ve banknotlar sayılmaktan çok tartılıyor.
Kaçakçıların hedefi bu kuşkulu, saymaca parayı kayıtlı paraya dönüştürmektir. Bu
genellikle kuşkulu, saymaca paranın öncelikle daha temiz saymaca paraya dönüştürülmesini gerektiriyor. Bunu bir döviz bürosundan
döviz satın alarak, seyahat çekleri ya da bir bankadan hazine bonoları alarak yapmak mümkün.26 Denetimler ve dönüştürülecek
miktarların boyutları göz önünde bulundurulduğunda, kaçakçılar, farklı aracılardan yararlanılan başka yöntemlere başvurmaktadır.
Aklama terimi Al Capone'nin, çeşitli faaliyetlerinden edindiği kaynaklara yasal bir görünüm verebilmek için yararlandığı
aklayıcılardan kalmıştır.
Genel olarak, nakit iş tutarlarının özünü oluşturan tüm alışveriş ve hizmetler
(restoranlar, gece klüpleri, servis istasyonları27 oyun salonları,
kumarhaneler, vb.) kara paranın aklanmasında aracı pratikleri oluşturmaktadır.
Kumarhaneler, kaçakçılara sağladıkları önemli olanaklar nedeniyle pek çok
ülkede özel olarak gözetim altında tutulmaktadır: nakdin jeton ya da fişe çevrilmesi, fişleri başka bir kumarhanede kullanma ya
da kumarhane çekiyle değiştirme olanağı... Bizzat kumarhane de kimi zaman bazı bireyleri "konsorsiyum"a ("banko tutan"
oyuncular) dahil ederek etkin bir rol üstlenebilmektedir.
Loews'deki Monte Carlo kumarhanesinde, Michele Zaza'nın yakınlarından, bugün
cezaevinde bulunan Giovanni Tagliamento, oyunculara yıllık yüzde 90 faizle birkaç saatliğine kredi vermekteydi. Adam, San Remo'daki
bir krupyenin kayınbiraderi gibi, Prensliğin oyun salonları ve otel donanımlarını satın almada uzmanlaşmış şirketi
Sofextour'un yönetim kurulundaydı. Fransız polisi, Menton kumarhanesini denetimi altına alma girişimini engellemeyi
başarmıştı.
Sofextour'un hedefi büyüktü. Beaulieu ve San Remo'yu ele geçirmek istiyordu.
Dahası, Lyon bölgesi ve kıyıdaki altı küçük kuruluş da
yüksek sosyete oyuncuları için lüks otellere dönüştürülmüştü.
Tümü de tek bir müşterinin, Monte Carlo'da ikamet eden
Napoli'li bir emlakçının hesabınaydı. O kimin adına
çalışıyordu?
Hiçbir zaman nakit
sıkıntısı çekmeyen Monako bankaları kolaylıkla finans ya da
gayrımenkul şirketleri kurup tasfiye edebilmektedirler. Gerçekten
de ellerinde istisnaî bir araç bulunmaktaydı: vergi sahtecileri ve
aklayıcıların gözdesi "Özel Sivil Şirket" (SCP).
Yöneticinin rolü, salt ismini kullandırmaktan ibarettir;
hissedarlar mutlak bir anonimlikle korunmaktadırlar. Tek risk,
şirketin iflas edip Fransa Bankası müfettişlerinin kulağına kar
suyu kaçırmasıydı; örneğin Jean-Marc Faure'un yönettiği
"Yaygın Söylenti" şirketinde olduğu gibi. Kabak Isabelle de
Bourbon-Parme'ın başkanlığını yaptığı kapatılan ve izin
sonunda kazançlarını Lüksemburg'da Cali karteli adına dolaşıma
sokan Franklin Rodriguez Jurado'ya dek sürülmesini sağlayan
Monako Sanayi Bankası'nın başında patlamıştı.28
Polis gözetiminden
sıyrılabilmek için kaçakçılar tanınmış profesyonel
kumarbazların hizmetinden yararlanmaktadır; hatta sahibi oldukları
kumarhanelerin yönetimi için (bazıları ünlü) kimi kişilerin
adlarını kullanırlar.
"Sinatra Bağlantısı",
ya da ünlü şarkıcının yirmi yılı aşkın bir süredir hem
demokratlar hem de cumhuriyetçilerle sürdürdüğü ilişkiler ve
bunun yanısıra, kimi çete patronlarıyla aynı ölçüde ısrarlı
bağlantıları basında her gün daha ayrıntılı haberlere konu
oluyor.
Sinatra'nın çetelerle
ilişkileri yeni değil; daha 1947'de Küba'da, dönemin büyük
mafya patronlarından, ABD'den sınırdışı edilmiş Lucky
Luciano ile buluşmuştu. Ovid Demaris'in, yine ünlü bir
"mafioso" olan Jimmy Fratiano'nun anıları üzerine temellenen
Le Dernier Mafioso başlıklı kitabında, Frank Sinatra'nın
mafyayla bağlarını hiç kopartmadığı29, bir keresinde de
Nevada'da gerçek sahibi Chicago mafyası şeflerinden Sam Giancana
olan Tahoe Gölü kumarhanesinde "paravan" görevi gördüğü
anlatılmaktadır.30
Bir başka yöntem de
nakti işbirlikçi malî aracılara aktarmak için kuryelerin
hizmetinden yararlanmaktır. İsviçreli ya da Luxembourg'lu avukat
ya da malî müşavirler uzun zamandan beri banknot dolu bavulları
numaralı anonim hesaplara yatırmaktalar.
İsviçre basınının
"Lübnan bağlantısı" adını verilen narko-dolar dolaşım
şebekesinin ortaya çıkartılması konusundaki açıklamaları,
Tessin kantonu Kamu Bakanı'nın bir basın açıklamasıyla
taçlandı. "En azından" 1 milyar doların sözkonusu olduğu bu
"iş"in boyutlarının, ilk bilgilerin ortaya koyduğundan çok
daha görkemli olduğu anlaşılıyor. Türkiye, Bulgaristan, İtalya
ve Kaliforniya üzerinden Lübnan'dan İsviçre'ye uzanan çok
sayıdaki uluslararası dalıyla Lübnan bağlantısı yalnızca
"pizza connection"un bir uzantısı olmakla kalmıyor; Kolombiya
kokain mafyasına dek dünyadaki pek çok uyuşturucu şebekesini de kapsıyor.
Tessin adlî makamlarına göre, bağlantılar 1987 Şubatı'nda Bellinzona'da Türkiye'den
gelen bir kamyonda gizlenmiş 100 kiloluk baz morfin ve eroinin ele
geçmesiyle ortaya çıktı. Tessin polisinin kaçakçı şebekesine
sızdırdığı bir muhbir aracılığıyla operasyon, uyuşturucu
dünyasının ünlü Türklerinden Hacı Mirza'nın ve Milanolu bir
tüccar, Nicola Giuletti'nin tutuklanmasıyla sonuçlandı. Hacı
Mirza'nın üzerinde bulunan bir telefon numarası sayesinde
soruşturmalar, 7 Temmuz günü iki Lübnanlı kardeşin, Jean ve
Barghev Macaryan'ın teşhis edilip tutuklanmasına dek sürdürüldü.
Bunlar iki yıldır ne
oturma ne de çalışma iznine sahiptiler. Zürih'deki Nova
Oteli'nin bir dairesine, kambiyo elemanları olarak
yerleştirilmişlerdi. Onlarla Bellinzona'da tutuklanan kaçakçılar
arasındaki bağlantıların kokusunu alan İsviçre polisinin
kuşkuları, ABD'de yürütülen paralel soruşturmalarla doğrulanacaktı.
Kamu bakanı bu konuda 27
Kasım 1986 günü Los Angeles hava limanında içinde yaklaşık 3
milyon dolar bulunan üç bavulun ele geçtiğini açıkladı. ABD'li
soruşturmacılar, bu paranın Kolombiya çıkışlı bir uyuşturucu
kaçakçılığından kaynaklandığını ve Zürih'te yaşayan iki
Lübnan'lı kardeşe gitmekte olduğunu ortaya çıkartacaklardı.
Dahası, ABD'de FBI'la birlikte çalışan DEA (Amerikan
Uyuşturucuyla Mücadele İdaresi), aynı kaynaktan önemli
tutarlarda paranın pek çok kez Zürih'e, Macaryan kardeşlere
gönderildiği sonucuna varacaktı.
Eylül ayında
Bellinzona'da yaptıkları ilk toplantının ardından ABD, İtalya
ve İsviçre Uyuşturucu timlerinden polisler Macaryan kardeşlerle
uluslararası uyuşturucu kaçakçıları arasındaki bağlantıyı
ortaya çıkartabildiler. Kardeşler tutuklandı, tüm banka
hesaplarına el konuldu.
Yargıçlar kuruluna göre,
Macaryan kardeşler iki yıl içinde Zürih'deki hesaplarından en
az 1 milyar dolar kadar geçirmişlerdi. Paranın bir kısmı banka
işlemlerine girerken yüz milyonlarca İsviçre frangı, Amerikan
doları ya da Batı Alman markı halinde Türkiye'den gizlice
Bulgaristan üzerinden aktarılmıştı. Fonlar Sofya'dan
İsviçre'ye uçakla taşınmaktaydı. Kolombiya kokaini satışından
elde edilen 30 milyon doların Kaliforniya üzerinden Macaryan
kardeşlere ulaştığı da ortaya çıktı. Zürih'te toplanan
narko-dolarlar özellikle Cenevre ve Tessin'deki çok sayıda
hesaba yatırılmaktaydı.
Soruşturma, Bulgaristan
ya da dolaylı yollarla Lübnan'dan gelen muazzam miktarların da
İsviçre'de kurulan şirketlere aktarıldığını ortaya koydu.
Türk adlî makamlarının
da işbirliğiyle, soruşturmalar, Türkiye'deki fon
sağlayıcılarının bir kısmının ortaya çıkartılmasını
sağladı. Tessin Kamu Bakanı, adını açıkça vermeden bu
uyuşturucu parasını aklama işlemine, 1985'de İsviçre'yi de
karıştıran "narko-dolar" aklama şebekesi "pizza
connection"ın babası, Türk armatör Yaşar Avni Musullulu'nun karıştığını ima etti.31
Günümüzde Avusturya Batı Avrupa'nın bankalarında sırdaş hesap açılabilen tek
ülkesidir. Ancak kaçakçılar özellikle banka cennetlerini
kullanmayı yeğliyorlar. Bu malî cennetler pek çok avantaj
sağlamakta: bankaların müşterilerinin kimliklerini ya da
gerçekleştirdikleri işlemlere ilişkin kayıtları elde tutmasını
zorunlu kılan yaptırımların olmayışı, banka otoritelerinin
denetlenmeyişi gibi. Bazı off-shore32 bankalarının gümrük
denetiminden bağışık helikopter pistleri ya da limanlara sahip
olması, kuryelerin işini kolaylaştırmaktadır.
(devam edecek)
Kaynaklar1 Kaynak: L'Economie Mondiale de la Drogue, Jean-Claude Grimal, Le Monde-Editions, 1993.
2 Marcel Nierdergang, Le Monde, 31 Ağustos 1989.
3 Kokain ve Latin Amerika
üzerine incelemelerin çokluğu, Altın Üçgen ya da Altın Hilal eroini üzerine çalışmaların azlığıyla çelişiyor.
4 Kaynak: "The Cocaine Economies", The Economist, 8 Ekim 1988.
5 Nicole Bonnet, Le Monde, 21 Mayıs 1991.
6 Charles Vanhecke, Le Monde, 31 Ağustos 1989.
7 Jean-Pierre Clerc, Le Monde, 16 Mart 1989.
8 Medellin karteli yöneticileri hükümete, suçluların iadesi karşılığında, Kolombiya'nın dış borçlarını (14 milyar dolar) satın almayı dahi önerdiler. Bu öneri uyuşturucu kaçakçılarının malî olanaklarının boyutları konusunda fikir vermeye yetiyor.
9 Charles Vanhecke, Le Monde, 3-4 Eylül 1989.
10 Birleşik Shan Ordusu.
11 1988'de bir ton eroine el konulmasının ardından bir Brooklyn mahkemesi tarafından
suçlanan Khun Sa, ABD'de ürünün tümünü satın almayı önerdiyse de kabul görmedi; Khun Sa bunun kaçakçılığa son vermek için tek çözüm olduğu görüşündeydi.
12 Jacques Bekaert, Le Monde, 22 Ocak 1985.
13 "Yükselen sınıf"ın başlıca temsilcileri, Carlos Lehder ve Pablo Escobar 80'li
yıllarda seçimlere katıldılar: ilki Latino-ulusal hareketin kurucusu, ikincisiyse Liberal Parti üyesi sıfatıyla.
14 Charles Vanhecke, Le Monde, 3-4 Eylül 1989.
15 Çin triadlarında, Sicilya ya da Amerikan mafyalarında, Kolombiya kartellerinde aşağı
yukarı aynı yapı ve aynı yöntemleri görmek mümkündür.
16 Charles Vanhecke, Le Monde, 3-4 Eylül 1989.
17 Charles Vanhecke, Le Monde, 30 Ağustos 1989.
18 Charles Vanhecke, Le Monde, 5 Eylül 1989.
19 Eric Fottorino'nun röportajı, Le Monde des Débats, Aralık 1992.
20 AFP, Le Monde, 5 Ocak 1990.
21 Jean Gueyras, Le Monde, 29 Haziran 1990.
22 Bolivya'nın da imzaladığı 1961 tarihli Viyana Uyuşturucu Sözleşmesi, koka yaprağı ticaretini bir-iki istisna dışında yasaklıyor. Bolivya,
1988'de bu yaprağın kendi bölgesinde tüketilmesi üzerine maddenin "uygulanamaz" olduğunu ilan etti.
23 Koka yaprağı Coca-Cola üretiminde de kullanılıyor; ama bir "kokainsizleştirme"
işleminin ardından. ABD böylelikle her yıl 450 ton yaprak ithal ediyor; oysa Bolivya'nın yıllık üretimi, 45 000 hektarlık bir
alan üzerinde 80 000 ton olarak hesaplanmakta ve 150 000 kişiyi istihdam ediyor.
24 Denis Hautin-Guiraut, Le Monde, 1o Haziran 1993.
25 GAFI: Uluslararası malî eylem grubu. 1989'da G-7'nin Paris zirvesi sırasında
oluşturulan, aklamaya karşı önlemler geliştirmekle yükümlü örgüt.
26 Yeni bir yol, piyangoda kazanmış bir bileti satın almaktır.
27 Lugano'lu bir benzinci, İtalyan sınırında yaşayanlara üç milyar kadar liret
değiştirmişti (Bkz. Le Monde'daki makale, 29 Ocak 1993).
28 D.R., Le Monde, 29 Ocak 1993.
29 1950'de Senatör Kefauver cinayetini soruşturan komisyonuna ifade vermeye çağrılan
Frank Sinatra, o günden sonra beş kez büyük jüri, iki kez vergi soruşturması, bir kez Kongre, bir kez de New Jersey ceza
komisyonuna ifade vermeye çağırıldı.
30 Nicole Bernheim, Le Monde, 20 Ocak 1981.
31 Jean-Claude Buhrer, Le Monde, 11 Kasım 1988.
32 Off-shore (kıyı)
bankacılığı: Adalarda(özellikle Antil adaları) ya da limanlarda kurulan ve kamu hukukunun sınır-aşırı statüsüne sahip
uluslararası finans kuruluşları.