1921 yılı Ocak ayının
28'ini 29'una bağlayan gecesi üzerinden tam 76 yıl geçti.
Türkiye komünistleri, işçi sınıfı ve emekçi halkı, yiğit
yoldaşlarını yitirdikleri 1921 yılının o acılı gününü
unutmadılar. Bu tarihte, TKP'nin Başkanı Mustafa Suphi ve 14
yoldaşı burjuvazi tarafından Karadeniz'de barbarca öldürüldüler.
İşçi sınıfının savaşkan politik öncü örgütü TKP,
kuruluşundan çok kısa bir süre sonra en değerli yönetici
kadrolarını kaybetti.
Bilindiği gibi 10 Eylül
1920 tarihinde gerçekleştirilen ve birbirlerinden bağımsız
olarak, değişik kollarda çalışmalar yapan Türkiye
komünistlerini aynı çatı altında toplayan TKP'nin 1. Kongresi,
Ekim Devrimi'nin ışığında devrimci mücadeleye atılmak üzere
program ve tüzüğünü belirlemiş, yöneticilerini seçmişti.
TKP'nin 1. programı ilk sosyalist programdı ve ilk defa bilimsel
sosyalizmin Türkiye'de yayılmasını sağlayanlar, TKP'nin
çatısı altında birleşen komünistlerdi.
Yapılan bu ilk kongrede
Başkanlığa Mustafa Suphi seçilmişti. Ekim Devrimi ve Lenin'in
yaşadığı çağın komünisti Mustafa Suphi'nin ideolojik ve
politik görüşleri, Sovyet devriminin ateşi içinde şekillenmişti.
Türkiye halkının Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında, bu
olağanüstü zor günlerde, o sırada Komünist Enternasyonal'in
Türkiye temsilcisi olarak Sovyetler'de bulunan Mustafa Suphi yurda
dönmek, savaşa katılmak için can atıyordu. Anadolu'da
yeşermeye başlayan sosyalist fikirler, emekçi halkın, sömürüsüz,
özgürce yaşanılan bir dünyaya duyduğu özlem, Mustafa
Suphilerin Anadolu'ya gelmelerini daha da gerekli kılıyordu. Bu
amaçla, Mustafa Suphi, devrimcilerden ve yurtseverlerden kurulu bir
Gönüllüler Alayı'nın başında Bakû'dan yola çıktı. Bu
alay, o sıralar Taşnakların elinde bulunan Ermenistan'dan,
Menşeviklerin egemen olduğu Gürcistan'dan geçmek zorundaydı.
Alay, bu yolu söküp anayurda ulaşamadı. Bu durumda Mustafa Suphi,
en yakın 14 silah arkadaşıyla birlikte Erzurum üzerinden
Ankara'ya gitmeye karar verdi.
Kendisiyle birlikte gelen
arkadaşları arasında Genel Sekreter Ethem Nejat, Merkez Komitesi
üyelerinden Hilmioğlu Hakkı, Nazmi, İsmail Çitoğlu vardı.
15'lerin Anadolu'da görünmesi Ankara hükümetini telaşa
düşürdü. Doğu orduları komutanı Karabekir Paşa'ya hemen
şifreli emir verildi: "Mustafa Suphi Ankara'ya ulaşmamalıdır.
Vaziyete göre hareket ediniz" denildi. Ve vaziyete göre hareket
edildi.
Mustafa Suphi ve yoldaşlarına, Kars'tan Trabzon'a gelene kadar olmadık
engeller, akıl almaz zorluklar çıkarıldı; türlü kışkırtmalar
yapıldı. Ama Suphiler yollarına devam ettiler. 28 Ocak'ta
Trabzon'a vardıklarında yolları kesilmişti. Mustafa Suphi ve
arkadaşları jandarmalar, polisler tarafından yakalandı,
bileklerine kelepçe vuruldu. Sonra önceden hazırlanmış motorlu
bir takaya bindirildiler. Motor denize açıldı. Arkadan bir başka
motor yetişti ve halkımızın bu en yiğit evlatları kiralık ve
tepeden tırnağa silahlı katiller tarafından öldürüldü.
Burjuvazi 15'leri canavarca öldürdü; ama onların uğrunda canlarını verdikleri
davayı, Türkiye işçi sınıfının devrimci hareketini
yokedemedi. Türkiye Komünist Partisi yeni yeni boy atarken gelen bu
kanlı saldırı korkunçtu. Ama, burjuvazi tarihin çarkını geri
çeviremedi. İşçi sınıfının direnişlerini kıramadı. Türkiye
Komünist Partisi'nin gelişmesini durduramadı.
Halkımız emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı, bağımsızlığını
kazandıysa da ulusal kurtuluş toplumsal kurtuluşla tamamlanamadı.
Çünkü burjuvazi, doğası gereği hemen iktidarını kurdu,
yeniden emperyalizme politik, ekonomik her türlü bağlarla
bağlanmaya koyuldu. Çünkü burjuvazi ancak kapitalizmi kurana
kadar feodalizm karşısında ilerici bir rol oynayabilirdi. Halbuki
işçi sınıfı, toplumun bu en devrimci sınıfı, kapitalizmde
burjuvaziyle olan çelişkilerin daha da derinleştiğini gördü.
Burjuvazi, işçi sınıfının öncüsü komünistlere, ilerici ve demokratlara baskı ve terör uygulayacaktı, politik cinayet
dalgaları estirecekti. İşçi sınıfının, emekçi halkımızın yiğit oğulları, kızları, işçiler, gençler uluorta sokaklarda
kurşunlanacaktı, işkence görecekti. "Faili meçhul" cinayetler sıradan günlük olaylar haline gelecekti.
1922 yılında açıkça
çalışması yasaklanan TKP gizli çalışmak zorunda bırakıldı.
Çünkü burjuvazinin ve tarihin geriye doğru saymasında çıkarı
olan gerici çevrelerin sosyalistlere, komünistlere tahammülü
yoktur. Ancak tarihin bize gösterdiği gibi, TKP yasaklanarak,
komünistler öldürülerek yok edilemez. Nazım Hikmet'in dediği
gibi "Döğüşenler ölenlerin tutmaz yasını". Komünistler bu
bilinçle Mustafa Suphi'lerin ardından ağıtlar yakmadılar.
Sosyalizm mücadelesini sürdürdüler. Bu mücadele, kimi zaman
büyük ilerlemeler, kimi zaman gerilemeler yaşadı ama hiç
durmadı.
Mustafa Suphiler, Ethem Nejatlar yaşıyor, savaşıyor.
Onbeşler başlattı, binler sürdürüyor.