1917 yılının yeni
takvimle 7 Kasımında Rusya'da, işçi sınıfı ile onun doğal
müttefiki yoksul köylüler tarafından, Lenin'in önderliğindeki
Komünist Partisi'nin yönetiminde gerçekleştirilen tarihin ilk
sosyalist devrimi. İnsanoğlunun özgürlük yolundaki en büyük
zaferini meydana getiren bu devrim sonucunda burjuva ve toprak
ağaları egemenliği ortadan kaldırıldı ve işçi ve köylülerin
Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti iktidarı kuruldu.
Ama önce geçmişe göz
atalım.
1905 Devrimi
Üçyüz yıldan beri Rusya imparatorluğunun kaderini elinde tutan Romanof Hanedanı,
çeşitli Slav halklarıyla sayısız yerel ırkların yanyana
yaşadığı bu dağınık ve karmaşık ülkeye bir dil birliği ve
siyasal bir bütünlük empoze etmeyi başarmıştı. Tek başına
bütün Avrupa'ya kafa tutacak çapta görünen bu imparatorluğun
temelleri, resmi dil olan Rusça'nın kullanımı, bütün ülkeye
ağını örmüş bulunan bürokrasinin kudreti ve kulların
imparatora karşı dürüstlüğünü garantileyen Ortodoks
Kilisesinin her yerde hazır ve nazırlığıydı.
1905 yılındaki olaylar,
hem halk yığınlarını hem de komünistleri 1917 yılındaki
devrime hazırlıklı girmelerini sağlayacak deneylerle doluydu:
başkentte popülist bir papaz olan Gapon tarafından düzenlenen
kargaşalıklar; Kışlık Saray Meydanının Çar'ı işçi
kitlelerinin sevgisinden eden Kanlı Pazar günü (9 Ocak 1905)
yüzlerce işçinin kanıyla sulanmış hali; Kızıl Horoz'un
toprak ağalarını yakılıp yıkılmış "yuvaları"ndan
kovduğu köylülerdeki kaynaşma; ve hepsinin üstüne baharda
Port-Arthur çekilmesi ile (Nisan 1905) sonu iyice belli olmuş bir
savaşa tam rengini veren Tuşima Deniz Savaşında (15 Mayıs 1905)
uğranılan felaketten sonra başlayan ve çarlığın varlığını
bile tehdide yönelen genel grev.
1894'te tahta çıktığında
liberallerin ürkek isteklerini bile "saçma hayaller" olarak
niteleyen hükümdar, şimdi ödün üstüne ödün veriyordu: Genel
oy hakkıyla yurttaş hürriyetlerinin verileceği ve bundan böyle
onayı olmadan hiçbir kanunun yürürlüğe girmeyeceği bir
parlamentonun -Duma- kurulacağı vaad ediliyordu. Yani imparatorluk
kapıyı çalan devrimin tehdidinden yasal bir devrimi kendisi
gerçekleştirerek kurtulmaktaydı. 19 Ekim'de Moskova'da sona
eren grev, Petersburg'da da, bir çeşit ayaklanma karakterine
bürünen hareketin yöneticileri olan İşçi Sovyetinin
tutuklanmasından sonra 9 Kasımda bastırılmış oluyordu. Ve,
1898'deki Minsk Kongresinden beri bir parti halinde belirmiş
bulunan Sosyal Demokratlar, genel grevi yeniden başlatmak üzere
girişimde bulununca çağrıları cevapsız kaldı. Moskova'daki
ayaklanma girişimi ise (7-17 Aralık 1905) kanlı bir şekilde
bastırıldı.
1907 Stolipin'in 2. Dumayı kapatmasından işçi ve köylülerin temsil imkanını büyük ölçüde sınırlayan yeni seçim şartlarıyla 3. Duma seçimlerine
gitmesinden sonra gericilik dönemi diye adlandırılan dönem başladı. Sosyal demokratlar hâlâ legal yayın çıkarabiliyor ve
belirli sınırlar içinde örgütlenebiliyorlardı. Ancak Bolşeviklerin can güvenliği ve örgütlenme özgürlüğü
kalmamıştı. 1907-1910 arasındaki Stolipin diktatörlüğü boyunca 5000 idam cezası verilmiş, bunların en az 3500'ü
uygulanmıştı.
Rusya tarihindeki en büyük kitle ayaklanması olan 1905 devrimi Rusya sosyal demokratlarına iki
önemli kazanç sağladı: Yasallık ve kitlesellik. 1907'ye gelindiğinde üye sayısı 150.000'e çıkarken Bolşeviklerin
RSDİP'in (Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi) çoğunluğunu oluşturdukları ortaya çıktı. 1907 Kongresine katılan Bolşevik
delegeler arasında işçilerin oranı % 36.2. Bolşevik önderliğin yaş ortalaması 34. Menşevik yaş ortalaması ise 44'tü, bu da
gençliğin devrimci dinamizminin tarihteki göstergesidir.
Çarlığın doğrudan halk egemenliğine gözünü dikmiş halk kitlelerini yatıştırmak
amacı ile oluşturduğu temsili kurumlar olan Dumalar için yapılan seçimlerde marksistler boykot taktiği de izleseler seçimlere de
katılsalar devrimci ajitasyon için elverişli zeminler ve kürsüler buldular.
Dumaya seçilen milletvekilleri yasama faaliyetlerine devrimci müdahalelerde
bulunarak çalışma şartlarının kötülüğünü, halkın sıkıntılarını dile getirdikleri gibi yasal propaganda
imkanlarını elde ettiler. Bolşevikler Rusya'nın toplumsal ve siyasal hayatına geri dönülmez bir meşruiyetle girmiş oldular.
Bolşevikler devrimci bir partinin, proletaryanın öncü rolünün, kitlelerin kendi
mücadelesini ele alması için sovyet örgütlerine ve ayaklanma sanatının bilgisine sahip olmanın gerekliliğini öğrenmiş
olarak 1905'ten çıkarken, 1905'in bir genel prova olduğunu söylemekte haklı olduklarını 1917'de kanıtlamaya
hazırlanıyorlardı.
Savaş Öncesi
Birinci paylaşım savaşı yaklaşırken Rusya'daki iktisadi canlanma devrimci hareketteki
canlanma ile eşanlı olarak gelişti. Sanayi üretimi ile birlikte işçi sınıfı sayıca çoğalmış, ekonomik mücadele ritmi
yükselmiş, öğrenci hareketleri yeniden devrim sahnesinin açılışının habercileri olarak uç vermeye başlamıştı.
Bolşevikler 4. Duma için
yapılan seçim çalışmaları sırasında olağanüstü bir etkinlik göstererek Dumaya yeniden 6 milletvekili göndermeyi
başardılar.
Bolşevikler 1 milyon 114 bin işçiyi temsil eden milletvekilleri ile işçi hareketi içinde
artan bir nüfuz sağlamayı başardıklarını kanıtladılar. Öte yandan seçimler sırasında olağanüstü aktif bir kampanya yürüten
Bolşevikler seçim çalışmalarını grevlerle birleştirerek faaliyetlerini sendikalara kadar genişletmeyi başardılar.
Petersburg ve Moskova'da parti örgütlerinin tabanını genişlettiler, yasal bir günlük gazete olarak yayınladıkları
Pravda (Gerçek) ile işçi hareketini sürekli olarak sosyalist fikirlerle aydınlattılar. Savaş patlak verdiğinde Bolşevikler
yeniden kitlesel bir proleter partisi olma yolunu tutmuşlardı.
Savaşa Doğru
Büyük işçi gösterilerinin, siyasal grevlerin yılı olan 1914, aynı zamanda
savaşın devrimin yerini aldığı yıldı. 1914'deki kitle gösterilerine, işçi eylemlerine Petersburg ve Moskova'da yer yer
önderlik etmeye başlayan Bolşevik partisi, tarihinde ilk kez
teorik ve pratik örgütsel bağımsızlık içinde davranıyordu. 1
Ağustos 1914'deki savaş ilanı Bolşeviklerin, daha doğrusu tüm
Avrupa marksistlerinin siyasal gündemini radikal biçimde
değiştirdi.
Rus marksistleri içinde
tartışmanın esas alanı, savaşa karşı alınacak tavır konusuna
kaymıştı. Savaşı devrimle sona erdirme yanlısı olan Lenin,
istilasız, galibi ve mağlubu olmayan barış yanlısı Troçki ve
Enternasyonal Menşevikler ve Alman militarizmine karşı çarlık
devletinin yanında yer almayı savunan Plehanovların kutuplarını
belirleyecekti.
Devrimci Durum ve Çarlık
Lenin, egemen sınıflar
için kendi egemenliklerini herhangi bir değişiklik yapmaksızın
sürdürmek imkânsız hale geldiğinde, üst sınıflar arasında şu
ya da bu biçimde bir bunalım, egemen sınıfın politikasında
ezilen sınıfların hoşnutsuzluk ve öfkesinin açığa çıktığı
bir çatlağa yol açan bunalım ortaya çıktığında bir devrimci
durumun doğduğuna işaret etmişti. Bunun bir devrime yol açması
içinse yalnızca aşağıdaki sınıfların eskisi gibi yaşamayı
sürdürememeleri yetmez, aynı zamanda yukarıdaki sınıfların da
eskisi gibi yaşamayı sürdürememeleri gerekir, diye eklemişti.
Çarlık Rusyası, girdiği
savaşın yarattığı koşullar ve etkilerle birlikte nesnel olarak
hızla bir devrimci durumun eşiğine doğru yaklaşmaya başlamıştı.
Çarlık ordularının cephede uğradıkları başarısızlıklar ve
bunun sonucunda karşılaşılan insan kayıpları cephe arkasında
ciddi bir açlık ve sefalet dalgasının yükselmesi ile birlikte
gelişiyordu.
1916 bir kriz yılı oldu.
İki yıldır uğranılan yenilgiler ve katlanılan yoksulluklar
ordunun Romanoflara olan bağlılık ve saygısını tüketmişti. O
zamana kadar rejimin belkemiği olan ordu, şimdi iki açıdan
sarsılmış bulunuyordu. Bir yandan savaş boyunca uğradığı
hesaba sığmaz kayıplarıyla güçsüz duruma düşerken, öte
yandan da kadrolarının yenilenmesiyle zayıflıyordu. Yılın son
aylarında kaçak asker sayısı bir milyon olarak hesaplanıyordu.
Yani gene Lenin'in eşsiz deyişiyle askerler artık barış
isteklerini ağızlarıyla değilse bile ayakları ile haykırmakta'
idiler.
Yaşanmakta olan bunalımın
bir yönü savaştan bunalmış olan ve gittikçe yoksullaşarak
yaşamak zorunda kalan ezilen sınıfların bu durumdan duydukları
rahatsızlığın had safhaya varmış olmasıydı. Bunalımın diğer
yanını ise egemen sınıfların egemenliklerini sürdürmekte
zorlanmaları ve hatta sürdürememeleri oluşturuyordu.
1915 ve 1917 arasında bir
dizi hükümet değişikliğinin yaşanmasının bunalımı
azaltmaması, hatta çarın beceriksizliklerine karşı saray
darbelerinin planlanması bu duruma ilişkin işaretleri
oluşturuyordu. Lenin'in deyişi ile egemen sınıflar için bir
değişiklik yapmadan egemenliklerini sürdürmenin mümkün olmadığı
noktaya hızla yaklaşılıyordu. 1915 yazında toplumsal yardımlaşma
örgütleri olarak adlandırılan savaş sanayi komiteleri kuruldu.
Üretimi yükseltmek ve çarlık bürokrasisinin ellerinden kurtarmak
hedefi ile örgütlenen bu komiteler ilerici Duma bloku adı altında
birleşmiş olan Kadetler ve Oktobristler tarafından teşvik
ediliyordu.
Şubat Devrimi
Durum Çarlık açısından
hiçbir zaman 1917 yılının ilk günlerindeki kadar tehlikeli
görünmemişti. Ocak 1905 günlerinin yıldönümü anısıyla
beslenen kargaşalıklar yeniden başlıyor ve işçi yığınları
uzun yıllardan beri unuttukları bir hırçınlık ve sertlikle
harekete geçiyorlardı. 1905'in Kanlı Pazarını anmak amacıyla
sadece Petrograd'da 150 bin işçi greve başlamıştı. Mitingler
ve gösteriler taşrada da büyük yankı uyandırmıştı ve
Moskova, Bakü, Harkov, Nijni-Novgorod gibi işçi kaynaşmalarının
geleneksel merkezleri hareketi hemen benimsemişlerdi. Kaynaşma
gelecek ay da devam edecek ve onbir yıldan beri ilk olarak genel
grev söylentileri ortalığa yayılacaktı.
Gösteriler artık daha
çok hükümete yönelmeye, asker ve polis ile küçük çatışmalar
yaşanmaya başlanmıştı. Gösterilerde artık "kahrolsun savaş"
sloganları yükselmeye başlamıştı. 13 Şubat'tan 25 Şubat'a
kadar gittikçe artan gösterilerde göstericilerin ellerindeki kızıl
bayrakları artık görmemek mümkün değildi.
25 Şubat'ta fiilen
genel grev başlarken göstericilerle polisler arasındaki çatışmalar
da artıp sertleşti. Öğrenciler de okullarından çıkıp
sokaktaki gösterilere katılmaya başladılar. Petersburg'da
tramvaylar işlemez, gazeteler çıkmaz oldu. En önemli işçi
bölgelerinden olan Viborg ayaklanmış olanların elinde
bulunuyordu. Polisler karakollara sığınmış, karakollar ise
kalabalıklar tarafından kuşatılmıştı. 26 Şubat önemli
gelişmelerin ilk işaretlerini verdi. Askeri birlikler içerisinde
ilk ayaklanmalar görüldü. Ancak bu ayaklanma çara bağlı
birlikler tarafından bastırıldı. Petersburg'da 160.000 kadar
yedek asker vardı. Bu üniformalı kalabalığın Petersburg'da
yarattığı sonuçlar gösterilerle birlikte ortaya çıktı. İlk
büyük gösteride işçilerle askerler ilişki kurmaya başladılar.
Göstericiler sorunlarını askerlere anlatıyor ve onları kendi
yanlarına çekme çabası veriyordu. Öte yanda çar, gösterilerin
şiddetle bastırılmasını talep etti ve göstericilerin üzerine
ateş açılmaya başlandı. Polisler ve atlı polisler büyük bir
vahşetle kalabalıklara saldırdılar.
Ağır makinelilerle
silahlanmış olan polisler evlerin damlarından mevzilenerek gösteri
yapan işçilere ateş açıyorlardı. İşçiler arasında 40-50
kişi öldü. Ancak göstericilerin şehrin kenarlarından merkeze
doğru akın akın gelmeleri engellenemiyordu. Halkın öfkesi
artmış, çekingenlik iyice kırılmıştı. İhtiyat olarak şehirde
hazır tutulan iki Kazak atlı alayı ise çekingen bir tutum
içindeydi. Bu gelişme yeni bir eğilimin hızlanmasına yol açtı.
Askerler saflarını değiştirmeye ve yavaş yavaş işçilere
katılmaya başlamışlardı. 26 Şubat'a kadar gittikçe yükselen
mücadele bir dönüm noktasına gelmişti.
Her iki taraf da ya geri
çekilecek ya da ileri atılacaktı. Bu noktada artık silahlarını
ellerinde tutan askerlerin kitlesel olarak oynayacakları rolün
gündemdeki önemi arttı. Ya halka ateş açılacaktı, ya da
halktan yana bir tutuma girilecekti.
İsyanı ayaklanmaya
çevirmek için halkın silaha ihtiyacı vardı. Oysa halk son defa
olarak silahsız bulunuyordu. Proletarya nihai bir çarpışma için
güç topluyordu. Ve her tarafta bolşevikler ön saflarda kitleleri
mücadele için yüreklendiriyordu. Askerlere seslenen özel
bildiride asker yoldaşlar, unutmayın ki köleleştirilmiş halk
ancak işçi sınıfı ve devrimci ordu arasındaki kardeşçe bir
ittifak yoluyla özgür kılınacak ve bu anlamsız kardeş
katliamına son verilecektir.' deniyordu. Askerlerden gelen yanıt,
27 Şubat akşamına kadar Petrograd garnizonundaki askerlerin
600.000'den fazlasının işçilerin tarafına geçmesi idi.
Devrimci işçiler ve
onlara katılan askerler demiryolu istasyonlarını, postaneyi,
telgrafhaneyi, Peter ve Paul kalesini ve köprüleri ele geçirdiler.
Zindanların kapılarını açtılar ve birçok siyasi tutukluyu
serbest bıraktılar. Çarlık bakanları tutuklanarak Taurida
Sarayında gözetim altına alındı.
Böylece Rusya'da
çarlığın devrilmesiyle tarihte benzeri olmayan garip bir durum
ortaya çıktı. Bu durum, iki diktatörlüğün iç içeliğiydi:
Geçici hükümetin temsil ettiği burjuva diktatörlüğü ve
sovyetlerin temsil ettiği proletaryanın ve köylünün devrimci
demokratik diktatörlüğü.
Yukarıda belirtildiği
gibi, kendiliğinden gelişmiş olan kitlesel devrimci harekete
örgütlü bir biçim vermeyi hedefleyen iki merkez oluştu.
Bunlardan birisi Duma komitesi, diğeri ise Sovyet kurumu idi. Duma
komitesi, çarın 27 Şubat'ta Duma'yı feshettiğini bildiren
kararnamenin yayınlanmasından sonra Duma üyeleri tarafından
geçici olarak oluşturuldu. Böylelikle Şubat-Ekim arasındaki
süreçte ikili iktidar durumu olarak adlandırılan yapıların esas
olarak burjuvazinin çıkarlarını savunacak olan tarafı kendini
şekillendirmiş oluyordu.
Ekim'e Doğru
Lenin Rusya'ya döner
dönmez açıkladığı ünlü Nisan tezlerinde sovyetlerin tüm
devlet gücünü nasıl ele geçireceğini açıklıyordu. Lenin
Rusya'daki ikili iktidarın oluştuğu özel koşulları gözönüne
alarak Geçici Hükümete karşı derhal bir silahlı ayaklanmaya
gidilmesi için çağrıda bulunmadı. Şubat Devriminden sonra
Rusya'da geçerli olan durum ve sınıfsal güçler dengesi böyle
bir yol izlemeye elverişli olduğundan Bolşevik Partinin devlet
gücünü barışçıl yollardan Sovyetlere devrini sağlamaya
çalışması gerektiğini söyledi.
Ancak Temmuz günleri
geldiğinde uysal gösteriler devri artık kapanmıştı. Şubat
devrimi yeniden canlanmış gibiydi. Sosyalistlerin politikası,
aşırı uçlara yönelen halkta yeterli bir destek bulamadığı
için, gittikçe biraz daha laftan ibaret kalıyordu. İşte Temmuz
günleri, uzlaşma yolunu kesinlikle kapayacak ve can çekişmekte
olan hükümete öldürücü darbeyi vuracaktır.
1917 sonbaharına gelindiğinde tüm ülkede yükselen devrimci hareket dalgası,
benzeri görülmemiş boyutlara ulaştı . İşçi sınıfının 1917 sonbaharındaki yığınsal eylemi, işçi sınıfının ezici çoğunlukla Bolşevik Partiyi desteklediğini ve burjuvaziye karşı
kesin bir mücadelede sosyalizmin zaferi için savaşmaya hazır olduğunu kanıtladı. Uyanan köylüler işçileri izlemeye başlıyordu.
General Kornilof'un başarısız darbe girişimi ve hükümetin çöküşü, imtihandan
başarıyla çıkmış olan Sovyetlerle güçsüz ve itibarsız bir koalisyon rejimi arasındaki bir rekabeti yeniden ön plana çıkarmıştı. Bolşevik ayaklanmayı darbe teşebbüsünden ayıran
haftaya bütün rengini veren, Sovyet iktidarı lehindeki geniş bir bolşevik kampanyası olmuştur. Bu kısa sürede Sovyetler birer birer bolşeviklerin eline geçecektir.
Devrim öncesi bu sıcak
günlerde, belirleyici ve canalıcı vuruşu yapacak eylemleri
başlatma anının tam bir doğrulukla saptanması gerekiyordu. Çünkü
durum çabucak değişiyordu ve bir tek günlük yanılgı bile büyük
bir yıkıma meydan verebilirdi. Bu görevi Lenin cesaretle üzerine
aldı.
16 Ekim gecesi kaleme
aldığı "MK üyelerine mektup"unda daha fazla
beklenemeyeceğini, "her ne pahasına olursa olsun bu işi, bu
akşam ya da bu gece halletmek", Kerenski hükümetini tutuklamak,
askeri okul öğrencilerini silahsızlandırmak ve iktidarı almak
gerektiğini işaret ediyordu. "Tarih bugün kazanabilecek (ve
bugün kesin olarak kazanacak) olan, ama yarın çok şeyi, herşeyi
kaybetme tehlikesinde olan devrimcilerin oyalanmasını, gecikmesini
bağışlamayacaktır."
18 Ekim'de kabul edilen
bir kararla Bolşevikler geçici hükümeti tanımadığını ilan
etti. Devrimci askeri komite başkenti ele geçirmek için harekete
geçti ve 26 Ekim'de başkent ve saray zaptedildi. Artık devrimi,
işçi ve köylü iktidarını bütün ulusa götürmek gerekiyordu.
Bu süreç 10 Temmuz 1918 anayasasının kabul edilmesi, 1922'de
ise S.S.C.B.'nin kurulması ile devam etti.
Sonuç
Sovyet sosyalist devrimi
evrensel bir değer taşıyan genel ilkelerin varlığını ortaya
koymuştur. Bunlar özellikle politiktir. Tekelci kapitalizmin baskısına ve sömürüsüne maruz kalan diğer emekçi katmanlarla sıkı birlik içerisinde proletaryanın iktidara yönelmesi; işçi
sınıfının geçici diktatörlüğü; sosyalist demokrasinin geliştirilmesi; üretim araçlarının toplumsallaştırılması ve halkın hizmetinde sosyalist bir ekonominin inşası; bütün bunlar için ise öncü partinin gerekliliği. Ekim Devrimi deneyimi sosyalizmin zaferi uğrunda savaş veren bütün komünistler için bir güç kaynağıdır. Komünistlerin mücadele sürecindeki kararlı, ısrarcı ve direngen mücadelesi zafer için tek başına yeterli olamaz. Aynı zamanda onların bilgili, içinde bulunduğu koşulları iyi tahlil edebilen ve yaşamın içerisinde devrimci koşulları yaratabilen özelliklere sahip olması gerekmektedir.