10 eylül dergisi kapaklarndan oluşan kolaj

Sayı 2 Ekim 1989 “Artizanlığa son” verilebildi mi?

“Artizanlığa son” verilebildi mi?

Ahmet Şahin

Ahmet Şahin, bu yazısında TKP'nin 1973 atılımıyla girdiği tarihsel dönemde örgütsel dönemeç noktaları itibariyle Leninci yeni tipten partileşme sürecine girmeyi başarıp başaramadığını ve bunun nedenlerini irdeliyor. Ülkemiz sol hareketinde birlik sorunlarının tartışıldığı günümüzde TKP'nin 1973 atılımının bu bağlamda irdelenmesi özel bir önem taşıyor. 10 Eylül, bu süreci değişik boyutlarda yaşamış tüm kadroların değerlendirme ve tanıklıklarına sayfalarını açıyor. Bu süreçte değişik alanlarda ve değişik düzeylerde görev almış herkesi, deneyimlerini ve değerlendirmelerini aktarmaya çağırıyor.

Eylül ayında Görüş dergisinde Vedat Türkali, Yeni Açılım dergisinde Haydar Kutlu ve Toplumsal Kurtuluş dergisinde Haluk Yurtsever, TKP tarihiyle ilgili yazmışlar. Geçen yazımızda komünist ve işçi hareketinin tarihi konusunda genel yaklaşıma ilişkin satır-başlarından sonra, özellikle TKP'nin 1973 atılımına değinmiştik. Haydar Kutlu ve Haluk Yurtsever de aynı dönemi ele almışlar. Bu yazılarda dile gelen görüşlerin eleştirisinin, yazarları kendilerini bütünüyle ifade ettikten sonra yapılmasının yararlı olacağı açıktır. Ancak geçerken Haydar Kutlu'nun yazısındaki bir noktaya açıklık getirmenin öncelikle zorunlu olduğu görülüyor. H. Kutlu, aynen şöyle diyor: "Partide ortaya çıkan İşçinin Sesi muhalefeti gerçekte partide egemen olan sol sekter çizgiyi vulgarize ederek kendince teorileştirmişti.• Yani aslında partinin ideolojik çizgisinde var olmayan şeyler söylüyor değillerdi. Ancak sol sekter çizgiyi öylesine basitleştirmişlerdi ki, parti bir bakıma aynada kendisini gördü ve irkildi. Parti için o somut durumda sol sekter mi, yoksa sağ eğilimin mi tehlikeli olduğu tartışılmaya başlandı; fakat 1980 darbesine kadar parti buna karar vermedi." (H.Kutlu, Yeniden örgütlenme Görevi, Yeni Açılım, s.: 17, sf.:16, abç). H. Kutlu yanlış anımsıyor; parti kararını vermişti. Bu konuda TKP Merkez Komitesi Politik Bürosunun yöre sekreterleriyle ve yığın çalışmaları sorumlularıyla düzenlediği toplantıdan sonra 3 Haziran 1979'da yaptığı açıklamaya bakalım: "...Günümüzde ideolojik çalışmayı her alanda daha da geliştirmek partimizi güçlendirmede tutulacak ana halkadır. İşçi hareketinin ideolojik düşmanlarına, sağ ve sol oportünizme karşı savaş aralıksız sürüyor. Bu savaşta günümüzde baş tehlikeyi sağ oportünizm oluşturuyor. TKP bu tehlikeye karşı savaşmadan sol oportünizmin yenilemeyeceğini belirtiyor. Marksizm-Leninizm ve proleterya enternasyonalizmi ilkelerinin ışığında yürüyor. Toplantı, sağ oportünizm tehlikesine karşı uyarı yaptı. Her türlü sağ ve sol yanlış görüşleri eleştirdi. Parti belgelerini, MK Genel Sekreteri İ. Bilen yoldaşın görüşlerini, parti politikasını çarpıtan, vardığı sonuçlarla bugünkü koşullarda serüvenciliğe yol açan, ulusal demokratik cephe politikasının gereklerini atlayan yanlış tutumlara karşı savaş zorunluluktur. Öte yandan Leninci parti normlarının göz bebeği gibi korunması, titizlikle uygulanması için savaş, sağ oportünizme karşı savaştan ayrılmıyor." (Savaş Yolu, 14 Haziran 1979, s.: 16, sf.:4-14, abç).

Bu yazıda TKP'nin 1973 atılımıyla girdiği tarihsel dönemde örgütsel dönemeç noktaları itibariyle Leninci yeni tipten partileşme sürecine girmeyi başarıp başaramadığı ve bunun nedenleri irdelenecek.

Herkesin birleştiği bir nokta, TKP'nin 1973 atılımından sonra partiye bir kadro akışının olduğu ve partinin ülke topraklarında kök salıp yığınsallaştığı. TKP'nin 1973 atılımının yapılışındaki eksiklikler, teorik düzeydeki yetersizlik ve eklektiklik, izleyen süreçte partinin yüz-yüze geldiği sorunların kaynağı olarak görülüyor. Doğrudur, ancak bunları aşmak bakımından önemli bir nokta gözden kaçırılıyor. 1977 Ulusal Konferansı'nın örgütsel çağrısı: "Artizanlığa Son!". Bugün gözden kaçırılmaya çalışılan bu çağrı, ilk yapıldığında da yeterince kavranamamış, bu da TKP'nin yeni tipten Leninci partileşme sürecine girip ilerleyememesinde belirleyici etkenlerden biri olmuştur. Birlik sorununun, yani değişik çevreler halinde örgütlü kesimlerin birlikteliğinin sağlanması, sorununun gündemin ön sıralarında yer aldığı günümüzde, TKP’nin 1977 Ulusal Konferansının bu çağrının anlamının irdelenmesi özel bir önem taşıyor.

Birlik sorununun, yani değişik çevreler halinde örgütlü kesimlerin birlikteliğinin sağlanması, sorununun gündemin ön sıralarında yer aldığı günümüzde, TKP’nin 1977 Ulusal Konferansının bu çağrının anlamının irdelenmesi özel bir önem taşıyor.

TKP'nin 1973 atılımına 1977 döneminde yurtiçinden ve yurtdışından çok değişik geleneklerden gelen çevreler katılmıştı. Bu çevrelerin her birinin farklı programatik anlayışları, çalışma üslupları, kadro normları vardı. Ayrıca çevre olmalarından kaynaklanan bir içsel ilişki biçimini yaşamışlardı. Aynı dönemde TKP'nin ve uluslararası komünist hareketin saygınlığının artışına paralel olarak tek tek çok sayıda işçi, kadın, genç, aydın TKP sıralarına girmişti. Bunların bir çoğu sosyalizmle ilk kez TKP içinde temasa gelmişti. Yukarıda belirtildiği gibi, bu akışta TKP'nin merkezi örgütlenme faaliyetinin yanı sıra ve belki de onu aşan ölçüde uluslararası komünist hareketin saygınlığının artışı rol oynamıştı. Geçen yazıda da vurgulandığı gibi, proletarya enternasyonalizmi anlayışı TKP'nin 1973 atılımı ertesinde artık ülkemiz komünist ve işçi hareketi içinde somut bir ilke düzeyine yükselmişti. "İkinci Kuvayı Milliyeciler", "millici güçler", "Vietnam'daki Amerika'ya da, Çekoslovakya'daki Rusya'ya da karşıyız" söylemleriyle milliyetçiliğin değişik tonlarını taşıyarak biçimlenmiş kadrolar, proletarya enternasyonalizminin güçlü rüzgârı altında bir süre kuru bir yaprak gibi uç noktalara savrulmuş, kadiri mutlak bir güç olarak, hatalardan bağışık bir uluslararası komünist hareket yaklaşımını benimsemişlerdir. Bu durum, komünistlerin ülkemiz gerçekleri yeterince tahlil edip buna uygun savaşım hedeflerini saptayarak davranmalarında olumsuz bir etken olmuş, dogmacı yaklaşımların doğmasında kendini hissettirmiştir. Ama öte yandan, uluslararası komünist hareketin ülkemiz komünist ve işçi hareketinde etkisini güçlü bir biçimde duyurması, bugün birlik arayışlarında ortak düşünsel zeminin oluşumunda belirleyici bir rol oynamıştır. TKP'nin 1973 atılımının ülkemiz komünist ve işçi hareketine getirdiği enternasyonalist soluk, yalnızca TSİP ve TİP'in konumlarının değil, aynı zamanda THKP-C ve THKO geleneklerinden gelen kimi çevrelerin ve Kürt komünist ve devrimci-demokrat hareketleri içindeki parti ve çevrelerin de konumlarının netleşmesinde dolaysız bir etken olmuştur. "Resmi parti" yakıştırmaları, bu anti-komünist kampanyanın etkisi, TKP'nin kendisi bakımından olumsuzluk olmuşsa da, giderek uluslararası komünist hareketle ilişkisini netleştirme durumunda kalan parti ve çevreler bakımından sorunun kavranışında olumlu bir işlev de görmüş, bu söylem gitgide TKP'den çok uluslararası komünist harekete karşı tutumu ifade eder olmuştur.

TKP'nin 1973 atılımıyla akan çevre ve kadroların oluşturduğu mozaikle 1977'ye gelindiğinde parti önüne "Artizanlığa Son!" hedefini koydu. Ne demek "Artizanlığa Son!"? Tek sözle, grup yapısının kırılıp, parti yapısının kurulması. Bu hedef içinde bulunulan nesnel duruma uygun muydu? Değişik çevre ve kadrolardan oluşan mozaik, nesnel durumun parti bakımından zaten bunu zorunlu kıldığını gösteriyor. Ya parti kadrolarının öznel durumu? Partinin ana yığınını oluşturan kadroların bu hedefin önemini o günlerde yeterince kavrayamamalarının altında, kendilerinin bu mozaikten habersiz oluşları ve belli bir grup yapısını zaten reddederek ya da hiçbir zaman böyle bir grubun üyesi olmadan partiye tüm varlıklarıyla katılmış olmaları yatıyordu. Gerçekten de partinin ana yığınını oluşturan kadrolar bakımından, özellikle uluslararası komünist hareket ve TKP konusundaki idealizasyon psikolojisiyle de bağlı olarak, esas itibariyle ideolojik-politik doğrultuda bir netleşme, örgütsel yapıda bir yetkinleşme beklentisi vardı. Ancak bu mozaikten haberi olan, parti içinde belli yönetsel konumlarda bulunan ve çevre ilişkilerini sürdüregelenler bakımından öznel durum alabildiğine farklıydı. Bugün 1977-1983 ve hatta 1977-1987 sürecini yaşamış olanlar bakımından nesnel olguların başka bir açıklaması yoktur.

İşte partinin içinde bulunduğu böylesi nesnel ve öznel koşullarda TKP'nin 1977 Ulusal Konferansı'nda öne konan "Artizanlığa Son!" hedefi, TKP'nin Leninci yeni tipten bir partileşme sürecine girip giremeyeceğinin kavşak noktasını oluşturdu. 1977'nin ülkemiz sınıf savaşımında nasıl bir dönemece işaret ettiğini hatırlamak da TKP'nin bu aşamada böylesi bir hedefi önüne koymasının ne denli doğru olduğunu ayrıca göstermektedir. 1975 demokratik hak ve özgürlük mitingleri, 1 Mayıs 1976 ve 1976 Eylül DGM direnişlerinin ardından bir yanda Milliyetçi Cephelerin kuruluşu, 1 Mayıs 1977'nin kana bulunmasıyla başlayan ve Kahraman Maraş kırımıyla doruk noktasına yaklaşan faşist saldırganlık, öte yanda yığınsal MESS direnişiyle ülke çapında faşizme ihtar eylemleriyle sınıf savaşımında toplumsal muhalefetin başını çekmeye aday ve muktedir işçi sınıfımız. Kısa bir bakış bile 1977'ye gelindiğinde sınıf savaşımında gelişen olayların nesnel koşullara uygun bir öznel etmeni, bir komünist partisini gerekli kıldığını gösteriyor. İşte sınıf savaşımındaki bu durumu da dikkate alan TKP "Artizanlığa Son!" hedefini öne koymuştu.

Peki bu hedef gerçekleştirilip TKP'de "Artizanlığa Son!" verilebildi mi? Süreci kısaca hatırlayalım. Önce R. Yürükoğlu ve İşçinin Sesi çevresi, ardından Yelkenci ve bir grup Avrupa'da yetişmiş kadro ve nihayet H. Erdal çevresi TKP'den koptular ya da koparıldılar. İşçinin Sesi dışında hiçbir çevrenin ayrılışı partinin ana yığınını oluşturan kadrolar arasında ciddi bir yankı uyandırmadı, işçinin Sesi çevresi ise ayrı bir gazeteyle partinin ana yığınını oluşturan kadrolara dönük ajitasyon-propaganda yürütmüş ve onların toplumsal psikolojilerine uygun bir söylemi tutturmuş olduğu için kısa süreli bir yankı uyandırmıştır. 1980'i izleyen süreçte ise, "devrimci kanat", "öğretmen hareketi" vb. olaylar yaşanmıştır. 1980 sonrası olaylar, genel sürece ana yığından gelen yöresel ya da mesleki temelli tepkilerden ibarettir. Tüm bu gelişmelerde İ. Bilen ve A. Saydan'ın rolü ayrıca ele alınabilir ama buna belirleyici bir yer ayırmak doğru olmaz.

Partinin ana yığınını oluşturan kadrolar "Artizanlığa Son!" vermeye maddeten ve manen hazırken andığımız çevrelerin öznel tutumları ve parti içindeki yönetici konumlan, TKP'nin Leninci yeni tipten partileşme sürecine girişini engellemiş ve TKP'nin 1977'yi izleyen dönemde bir ayrışma sürecine girmesinde etken olmuştur.

Ortaya çıkan tablo ne? Mozaikten haberli, belli yönetsel konumlarda bulunan ve kendi çevre ilişkilerini sürdüregelmiş olanlardan diğerlerinin esas olarak tasfiyesinden sonra 1983'teki 5. Kongreyle Partizan-H.Kutlu çevresi, diğer çevre ya da kadrolardan kendi darlıklarına aldıkları üyelerle birlikte bir grup olarak, parti yönetimine gelmişlerdir. "Çekirdek grup" 1970 öncesinde önüne koyduğu hedefi 1980 sonrasında gerçekleştirmiştir.

Bunda tasfiyelerin yanı sıra, 1980 sonrası dönemde, özellikle tevkifatlar boyunca yaşanan ve tek tek gibi görülen kimi olayların bu gelişmedeki rolüne girmek spekülatif gibi değerlendirilse de göz ardı edilmemeye değer bir noktayı oluşturuyor. Bunda da nesnel olguların irdelenmesi kimi sonuçların çıkartılmasında ana yöntem olmalıdır.

Özetleyecek olursak, partinin ana yığınını oluşturan kadrolar "Artizanlığa Son!" vermeye maddeten ve manen hazırken andığımız çevrelerin öznel tutumları ve parti içindeki yönetici konumlan, TKP'nin Leninci yeni tipten partileşme sürecine girişini engellemiş ve TKP'nin 1977'yi izleyen dönemde bir ayrışma sürecine girmesinde etken olmuştur. Bu ayrışmada ideolojik-politik doğrultu tartışmalarından çok (H. Kutlu'nun İşçinin Sesi'yle ilgili söylediklerini hatırlayalım), örgütsel sorunların hep ağırlık taşıması ve partinin ana yığınını oluşturan kadroların önüne bu tartışmaların hep sonuçları itibariyle gelmesi de, TKP'nin Leninci yeni tipten partileşme sürecine giriş sorunlarını aşmakta yetersiz kalmasının belirleyici etkenlerden birini oluşturduğunu gösteriyor.