Sayı 4 Aralık 1989 İstanbul'da Komünist ve Amele Harekâtı; Ethem Nejat Yoldaş'ın Nutku
İstanbul'da Komünist ve Amele Harekâtı; Ethem Nejat Yoldaş'ın Nutku
Yoldaşlar!
Proletarya öteden beri dünya kapitalistlerinin esiri olan Türkiye'nin Harbi Umumide sermayedarlığının yeni ve büyük bir soygununa hedef oldu. Harp içeride başlayan ve yeni bir sermayedarlık tesis ve hayat pahalılığını ihdas eden cereyan, harpten sonra da devam etti. Mütareke senelerinde bunu İngiliz, Fransız, Amerika ve sair kapitalistler idame ettiler. Bir taraftan takım takım garp kapitalist vekilleri İstanbul'a geldi; diğer taraftan İstanbul'da öteden beri Avrupa kapitalistlerinin merhametsiz ajanları olan Rum, Ermeni, Yahudi, Levanten ve Türk burjuvazisi fakir sınıfı soymaya başladı: Hayat çekilmez hale geldi.
Harp içinde iddiharı servet eden, [servet biriktiren] sermayedar mevkiine geçen Türk burjuvazisinin ekserisi ellerindeki paraları sefihâne sarf etmeye başladılar. Şoven olan garp kapitalistleri Türk sermayedarlığına, mutavassıtlarına, [aracılarına] iş vermiyor; onların siyasetlerini kabul etmiyorlardı.
Harp zenginleri öteden teri iradla tufeyli bir hayatı sefahat süren sınıfı mümtaz, lükse ait eşyalar almak ve sefahat yapmakla büyük israf yapıyorlardı. Bunun için memlekete binlerce balya çikolata, içki, itriyât, ipekliler, tuhafiye eşyası, çorap vesaire geliyordu. Bu suretle proletaryanın alınteri ile kazan(ıl)mış serveti cemiyet sefih burjuvaların zevk, eğlence, hava ve hevesi için Avrupa kapitalistlerinin eline akıyor: Buna mukabil, garbe vâki olan ihracaat onda biri bile tutmuyor ve bu suretle Türkiye halkının sermayesi Avrupa sermayedarlarının eline giriyordu. Vakıa, İstanbul'da icrayı muamele eden yerli ve Avrupa burjuvaları amelenin yevmiyesini pek yükselmeğe sebep olduklarını ve ameleye refah verdiklerini söylüyorlardı. Harpten evvel yevmiye yirmi kuruş alan amelenin yevmiyesi vasati yüz kuruşa çıkmıştır. Bu terfi ile işçi aldatılmak, avutulmak istendi. Fakat hakikatte bu terfi değil, burjuvalar menfaat kârına bir tenzil idi. Burjuvalar bu muğfil [kandırıcı] (siyaseti ?) ortaya koyarak proleterlerin sâyinden [emeğinden] daha çok sirkat ediyorlardı. Çünkü, yerli ve ecnebi sermayedarların yaptıkları inhisar ve ihtikâr hayati maişeti sabıkaya nazaran, yüzde bin beşyüzden iki bine kadar terakki eylemişti. Avrupa sermayedarlarının Türkiye'de soygun vekili olan Düyûn'u Umumiye'nin yaptığı İstatistik, umumi pahalılığın yüzde bin beşyüzelli, bin yediyüz olduğunu gösterdi. İstanbul'un proleter ve yarım proleter sınıfları, kapitalizmin ve kapitalistlerin, menfaatine hizmet eden hükümetin bariz soygunculuğunu tabiatiyle gördü ve anladı. Vaktiyle İstanbul'da proletarya ve nim [yarı] proletaryanının hayat ve maişeti hiç olmazsa asgari bir derecede temin ediliyor, mahmâemkân (olanaklar elverdiğince) giyecek bir şey buluyor ve ailesine ekmek tedarik edebiliyordu. Ve o vakit sınıf zıddiyetini duyamıyor, ezen ve ezilen sınıflar hakkında imalei zihin etmeğe lüzum hissedemiyordu. Fakat harp ve mütareke günlerini müthiş tazyik ve iktisadi esareti (yövmün cedid rızkün ecdid) yaşayanlara sınıf şuurunu, sınıf benliğini, sınıf zıddiyet ve düşmanlığını hissettirdi. İstanbul'un umum proleterleri anladılar ki, iki zıt, iki düşman sınıf daima mevcuttur.
Biri eziyor çalıştırıyor; diğeri eziliyor hem çalışıyor; biri bütün ömrünü çalışmak ve istihsal [üretim] ile geçiriyor ve işinden mahram kal(ma)dığı, ihtiyarladığı ve sakatlandığı ve hayatına nihayet verildiği zaman ailesine sefalet ve açlıktan başka bir şey veremiyor; diğeri bütün ömrünü çalıştırmak, ezmek ve çalışanların mahsulü sâyini (emek ürününü) tufeyli olarak yemek ve yutmak ile müsterih ve mes'ut yaşıyor ve öldüğü zaman ailesine ve çocuklarına sefihâne yaşayabilecek ve birçok proleterleri ribka-i (halka) esaretle alabilecek bir sermaye bırakabiliyor.
İstanbul proletaryası çok eskiden beri devam eden iktisadi esareti, sınıf tezatlarını, sanatın düşmanlarını, aç ve çıplak kaldığını ve soğuktan donduğu ve ailesinin açlıktan teverrüm ettiği (verem olduğu) gayri tahammül günde pek derinden öğrendi. Ağızlarda dolaşan «vatan» ve «milliyet» diye bağıranların proletaryayı ezenler olduğunu anladı. Proletaryanın artık sermayedarlığa karşı seferberliğini ilân ederek mücadele, muharebe safına geçmesi lâzımdı. İstanbul işçileri bu hakikatlerin, mürşitleri sosyalistler tarafından tekrar edildiğini duydukları zaman içtimai sınıflardaki mevkilerini hemen tayin ettiler. Ve mübareze [savaşımı] kararlarını verdiler. Teşkilatlar vücuda getirmeye başladılar; binanaleyh, bir taraftan sosyalist efkârı proletarya arasında şiddetle faaliyete hükümrân oluyor, diğer taraftan, «sendikalar, işçi dernekleri ve birlikleri ittihatları» vücuda geliyordu.
Badehu [Ondan sonra] Nejat Yoldaş İstanbul için yeni bir sima-i siyasi olan bu teşkilâtlar hakkında izahata geçiyor:
Sosyalist efkarı proleter sınıf arasında zuhur edince, İstanbul'da muhtelif fırkalar zuhur etti.
1- Türkiye Sosyalist Fırkası, 2- Sosyal Demokrat Fırkası, 3- Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi...
Her nerede amele hareketi görülse, işçiler düşmanlarını anlayıp mübarezeye kalkışsa, orada, proletaryayı iğfal etmek, avutmak için yalancı, hain sosyalist partileri de kurulur. Bunlar tekâmülcü, ıslahatçı demokrat sosyalist olarak meydana çıkar, sermayedarlık esaretinin idamesine sebep ve vesile olurlar. İstanbul'da teessüs edip vilayatta şubeler küşadına çalışan Türkiye Sosyalist Fırkası ile Sosyal Demokrat Fırkası tamamen bu şekilde sosyalistlerdir. Bunlardan birincisi yani Türkiye Sosyalist Fırkası, İngiltere kapitalistlerinin entrikasıyla teessüs etmiştir. Bu fırka son zamanda İngiltere müdafiliği ve meddahlığı ile şöhret bulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası ismindeki burjuva fırkasıyla iştirak-i mesai [işbirliği] eylediğini gazetelerle, ilân etmekle mahiyetini, ortaya koymuştur. Sosyal Demokrat Fırkası da Avrupa'daki sosyal demokrat fırkalarından daha çok sağ ve şuursuzdur. Galata'da toplanan bu Sosyal Demokratlar Ferit Paşa hükümetinin topladığı Şürâyı Saltanatta alenen dediler ki: «Biz Sosyal Demokratlar, Amerika'da sâdayı hakkı çıkaran insaniyetperver Wilson'u takdir ederiz ve onun prensiplerini kabul ve bu prensipler dahilinde hareket edilmesini talep ederiz.» Bu itiraf bir cinnet idi. Bu izahata aziz yoldaşlar, payitahtta teşekkül eden bu iki partinin tamamen yalancı, muğfil opportünist sosyalistler olduğu tezahür eder. Bunların zararı en ziyade proletaryaya dokunduğundan bunlar bizim en büyük düşmanlarımız olmalıdır. Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi'ne gelince... Onlar tamamen Marxistlerdir ve maksat ve gayelerine hareketle sadıktırlar. Yoldaşım Hakkı'nın izah ettiği gibi, bunlar Avrupa'dan, Almanya, Avusturya-Macaristan ve İsviçre'den gelen kol ve fikir işçilerinin, İstanbul'un eli nasırlı ve mahrum zahmetkeşlerinin birleşmelerinden vücuda gelmiştir. Parti İstanbul'a merkezini nakil eder etmez içtimâi inkilâbın vücuda gelmesi için evvelâ: Proletaryanın kat'i sınıf şuuru ve içtimâi inkilâbın hedefleri hakkında vasi malûmat edinmesi ve organize olması lüzumuna kat'iyen kâni bulunduğundan, ilk iş olarak İstanbul amelesini işçi birlikleri etrafına toplamaya sarf-ı mesâi eyledi, [çaba harcadı].
Nejat Yoldaş İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi'nin İstanbul'daki faaliyetini anlattıktan sonra, İstanbul'da âli Marxist fikirlerini tamim eylemek üzere «Kurtuluş» isminde bir mecmua neşredildiğini söyledi ve ilâve etti.
Tabı [baskı] (ve) kâğıt fiyatlarının pek yüksek olduğu bir zamanda hiçbir taraftan maddi muavenet [yardım] görmeyen Kurtuluş kazançlarını temine kâfi olmayan idealist kol ve fikir işçilerin fedakârlığı ile intişar ediyor ve halka meccanen tevzi olunuyordu.
Parti keza Almanya'da çalışan genç arkadaşlarından birini amele muhiti olan Eskişehir'e yolladı. Orada birçok tazyikat ve müşkülâta [zorluk] duçar olan bu genç arkadaşımız, genç bir sosyalist muallimin arkadaşıyla «İşçi» ismindeki gündelik sosyalist gazetesini neşreyledi. Gündelik bir sosyalist gazetenin Anadolu'da intişarı şayanı dikkat bir hadise idi. Çünkü; İşçi Anadolu'da birinci defa olarak açıktan açığa sosyalist efkârını neşrediyordu.
Bu sosyalist partilerden başka, İstanbul'da bir de bizi buraya gönderen hafi [gizli] Komünist grubu mevcuttur. Maalesef, Komünist grubu İstanbul'daki padişah ve İngiliz hükümetinin mezalimi münasebetiyle alenen icrayı faaliyet edemiyor. Şurasını haber vereyim ki, İstanbul Komünist grubu uhdesine düşen vazifenin ehemmiyetini takdir ederek her yere girmiş, muhtelif amele kitlelerine nüfuz etmiş ve onları kendi lehine kazanmaya çalışmıştır. Grubun derecei faaliyeti memleket serbest bir devreye girdiği zaman görülecektir. Bu münasebetle grubun inkılâpçı Rusya ile münasebeti kabul ettiğini ve Odesa Üçüncü Enternasyonal Bürosu delaletiyle Moskova Üçüncü Enternasyonal'in ikinci Kongresine davet edildiğimizi zikredebiliriz.
Yoldaş bundan sonra, Türkiye'nin ve İstanbul'un işçi dernek ve birlikleri hakkında uzun uzadıya malûmat verdi; ve muhtelif dernek ve birliklerin bünye ve mahiyetini, işçi ve muallimler grevini anlattı ve sonra: İstanbul işçi birlikleri ve sendikaları Meclis-i Meb'usan intihabı [seçimi] münasebetiyle geçen Kânunuevvelde bir içtimâ akdettiler. Bu içtimada üç binden ziyade amele murahhası ve vekilleri iştirak eyledi. Içtimâda intihap münasebetiyle amelenin hukuku, müdafaa ve muhafaza edilmesi lâzım geldiği iddia ve bu münasebetle proletaryanın hukuku intihabiyesini gasbeden iki dereceli intihap hükümet nezdinde protesto edildi. Tevali eden [birbiri ardına yapılan] amele (ve) intihap ve içtimâlarını idare edenler İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi mensupları idi. O zamanın hükümeti bu işçi harekâtından kuşkulanarak içtimaları men'etti. Ve idare edenleri emniyet-i umumiye vasıtasıyla Divan-ı Harb'e verdi.
İçtimâların men'i münasebetiyle her ne kadar amele istediği nüfuzu yapamadı, ise de, İstanbul'un proletaryası Meclis'e amele müdafisi meb'usların girmesi lüzumuna kani ve bu hareket her ne kadar sağlam bir sosyalist değil ise de bir demirci ustasının Meclis'e girmesine vesile oldu. (Alkışlar.)
Türkiye'de bazı memleketlerde olduğu gibi, fikir işçileriyle kol işçileri arasında muhalefet yoktur. Fikir işçileri kol işçilerine iltihak ediyor ve onların haklarını bir ağızdan kabul ediyorlar. Bu sebeple, İstanbul içtimai inkılâbı daha kudretli ve ittifaklı bir sima gösterecektir. İstanbul muallimlerinin yaptığı şuurlu grev -ki on yedi gün devam etmiştir- muhtelif işçi teşkilâtları tarafından kemal-i samimiyetle tebrik edilmiştir. Ahiren Paris'te sol sosyalistlere bütün dünya münevverlerinden mürekkep «Kılarte (Clarté) - Aydınlık» nâmında bir grup teessüs etmiştir. Bu grupta Anatole France gibi inkilâb-ı içtimâinin müdafii Fransız şairlerinden tutunuz da (Tagore) gibi mazlum şarkın halâsını, kurtuluşunu terennüm eder, Hint şairlerine kadar bütün milletin edipleri, muharirleri, hatipleri, muallimleri var.
İstanbul'daki fikir işçisi yoldaşlarımızdan bazı ressamlar, muharrirler, muallimler, gazeteciler bu Aydınlık grubu ile münasebete girişerek, grubun İstanbul'da bir şube küşad etmesini [açmasını] temin ediyorlar. Görülüyor ki, İstanbul'daki fikir işçileri hem bütün dünya mütefekkirlerini proletarya bayrağı altına çağıran grupla temas ediyor, hem kol işçileriyle, sosyalistlerle yanyana çalışıyorlar.
Ethem Nejat Yoldaş bundan sonra nutkunun nihayetine geliyor: Yoldaşlar! İstanbul'da Avrupa sermayedarlarının iktisadi ve askeri esareti altında inleyen mazlum halk, içtimaî inkılâbı bütün helecanı ve bütün isticali ile bekliyor ve kurtuluş ve saadet güneşinin kendi semasında bir an evvel doğmasına intizar ediyor! Bizi İstanbul buraya, bu emelleri size bildirmeğe ve aynı maksat için birlikte çalışmak lüzumunu iblâğ etmeye ve Üçüncü Enternasyonal ile münasebeti takviyeye gönderdi. Buradaki yoldaşlarımızın istanbul'un ihtilalci kalbini kabul edeceklerine şüphe yoktur.
Yaşasın Türkiye'nin İçtimai İnkılâbı (Alkışlar.)
Yasasın Üçüncü Enternasyonal.
Türkiye'de komünist teşkilatlarının birleşmesi hakkında bir teklif
Komünist teşkilâtlarının yek diğerlerinden habersiz ve rabıtasız olarak yahut herhangi bir nazariyat ihtilafından dolayı birbirlerine karşı lakayt veya muhalif vaziyet alarak çalışmaları, inkilabı içtimâi gayelerine vusulü fevkalâde müşkülleştirmektedir. Hollanda ve Almanya Komünistlerinin bu suretle fraksiyonlara ayrılmış olması bu memleketlerdeki inkılâbî hareketlerin inkişaf ve muvaffakiyetine mâni olmuştur. Üçüncü Enternasyonal'in icraiye komitesi Zinovyef'in ikinci kongrede arz ettiği raporda tafsil ettiği veçhile, bu gibi inşikak [çatlak] ve infikaklara [ayrılık] kat'iyen müsade edemeyeceğini bildirmiştir. Kapitalist dünyaya karşı tek ve dik bir ihtilâl cephesi teşkil ederek zaferi kat'iyi ihraz için bir memleket dahilinde müstakilen teşekkül eden komünist gruplarının bir merkez-i umumi etrafında birleşmesi elzemdir. Binaenaleyh, gerek İstanbul'daki komünist gruplarının gerek Anadoiu veya Rusya'da vukuatın tesiriyle yek diğerlerinden ayrı olarak vücut bulan teşkilâtların Türkiye Komünist Fırkası ile ittihat ve hepsi birlikte bir vahidi tam teşkil eylemesi ve Türkiye inkılâbına çalışan yoldaşların müteferrik sahalarda kalarak kuvvetlerini israf ve zayi eylememeleri icap eder. Biz sahib-i selâhiyet delege olmak sıfatıyla İstanbul Komünist grubunun Türkiye Komünist Fırkası ile birleşmeye âmâde olduğunu ilân ve diğer teşkilatların da aynı veçhile hareket eylemelerini büyük gayemiz nâmına teklif ve rica ederiz
Ethem Nejat ve Hilmi oğlu Hakkı,
Bu teklif kongre tarafından ittifak-ı ârâ [oybirliği] ile kabul edilmiştir.