10 eylül dergisi kapaklarndan oluşan kolaj

Sayı 6 Şubat 1990 TBKP Merkez Komitesi’ne açık sesleniş

TBKP Merkez Komitesi’ne açık sesleniş

Suphi Ormancı, Naim Atar, Erol Alkan, Şeref Sadık, Ayşe Bahar, M. Güneş, Halil Danışman, Eren Yılmaz

Yurtdışından 8 arkadaşın ortaklaşa TBKP Merkez Komitesi'ne Açık Sesleniş olarak kaleme aldıkları yazının serüvenini, yazıyı kaleme alan arkadaşlar girişte aktarıyorlar 10 Eylül Marksizm-Leninizm konumlarını savunan bu arkadaşların yazılarına sayfalarında yer vermeyi görev biliyor.

10 Eylül Dergisi Yöneticilerine

Size gönderdiğimiz bu yazı önce Adımlar dergisine şöyle bir notla gönderildi.

"Bu yazının altında imzaları olan biz TBKP üyeleri partinin şu andaki durumu ile ilgili görüşlerimizi belirtiyoruz. Söz konusu yazının iki bölüm halinde ve ilk bölümünün hazırlanan ilk sayıda yayınlanmasını istiyoruz. Parti üyeleri olarak buna hakkımız olduğuna inanıyoruz."

Yazının basılması konusunda bir yanıt alabilmek için, Adımlar dergisi görevlilerinden Semih Gümüş ile görüşüldü. Semih Gümüş yazının ellerine geçtiğini ve kendisinin de gönderdiğimiz yazıyı okuduğunu, ancak basılma kararının Zülfü Dicleli tarafından verilebileceğini söyledi.

TBKP yöneticisi olarak kendini tanıtan Zülfü Dicleli ile yapılan görüşmede ise bu yazının basılmayacağını öğrenmiş olduk. Zülfü Dicleli ya zının basılmama nedenini özetle şöyle açıkladı:

"Bu yazı samimi değildir, bu nedenle basmamaya karar verdik"

Bizler ve bizim gibi düşünenler açısından bu tutum şaşırtıcı olmadı. TBKP program taslağını ilk ortaya çıkışından bu yana, parti içinde yürüttüğümüz ideolojik, politik kavgada da adım, adım şu görüldü ki, TBKP yönetimi, bütün parti içi demokrasi nutuklarına rağmen, eşit olanaklar temelinde yapılacak bir açık tartışmadan yana olmadı, olamıyor. Parti üyesi olan biz ve bizim gibi insanların görüşlerinin yayılmasının önüne konulan barikatlar TBKP yönetiminin "SAMİMİYETİNİ" gösteriyor.

Yeni Açılım arşivinde TBKP yönetiminin sağ oportünist politikasına karşı çıkan yazıların bekletilmesi ve basılma ması, TBKP'nin "azınlık görüşlerin, çoğunluk olma hakkına" ne kadar "Samimiyetle" yaklaş tığını gösteriyor.

TBKP yöneticilerinin kendi hazırladıkları parti tüzüğüne bile saygısı yoktur. TBKP tüzüğünde, "farklı görüşleri olan bir parti üyesi bu görüşlerini parti basınında yayınlayarak genel tartışma isteme hakkına sahiptir." diye yazıyor. Biz genel tartışmadan vazgeçtik, parti basınında görüşlerimizi duyurma hakkının bile engellenmesi ile karşı karşıyayız.

Böyle bir durumda parti içinde safların belirginleşmesi azınlığın çoğunluk olabilmesi olanaklı mı? Biz olanaklı olmadığı görüşündeyiz. Reformculuğa karşı kavga, sınıf düşmanına karşı kavganın bir parçası olduğu için, bu savaşım başka düzeylerde ve başka biçimlerde şüphesiz yine sürecektir.

Adımlar dergisinde yayınlatamadığımız bu yazıyı 10 Eylül dergisine gönderiyoruz. Yayınlayacağınızı umuyoruz.

19.1.1990

Tersi söylensede biliniyor ki TKP ve TİP'in birliğinden oluşan TBKP ilkesiz bir birlik anlayışı sonucu oluşmuştur. Uzun süren üstten yapılan pazarlıklarla yönetim yarı, yarıya paylaşılırken, bir partinin temeli olan program taslağında anlaşma böyle bir "mücadeleyi" gerekli kılmadan çok kısa sürede kabul edildi. Parti tabanına bu birlik sunulurken de "Marksizm - Leninizm temelinde, önce ideolojik-politik konularda uzun bir tartışmadan geçerek anlaşmaya varıldığı" söylendi, iki partinin tabanı da önlerine bir taslak program çıkıncaya kadar nelerin tartışıldığını, kimin neyi tabir ettiğini bilemeden, ideolojik-politik her konuda anlaşıldığını öğrendiler. Taslak program da bu anlaşmayı somutluyordu.

Artık parti üyelerine düşen görev bu taslağı "özümseme temelinde" tartışmaktı. Yoksa birliğe zarar gelirdi. Zaten bu program taslağı ünlü bilim adamlarının "denetiminden" geçmişti, içinde büyük yanlışlar olamazdı. Özellikle yönetim düzeyindeki insanlara düşen görev bu taslağı savunmaktı. TBKP program taslağı yayınlandığında, parti üyelerine verilen hava böyleydi.

Parti örgütlerinin çoğunluğu bu "psikolojik etkilemenin" etkisi altında tartışmaya başladı. Bu "psikolojik etkilenmeyi" aşıp programı toplantılarda açıkça eleştirenler için de şöyle bir çözüm yolu bulundu: Üyeler eleştirilerini saklı tutarak, parti program taslağının "doğrultusunu" onaylayacaklardı. Doğrultunun ne olduğunun yorumu da insanlara bırakılıyordu. Zaten kongreden sonra da program tartışmasının devam edeceğine dair politik büronun karan vardı.

Şu noktayı bugün artık kendi adımıza net olarak görüyoruz: Program taslağına çok boyutlu eleştiri getirenlerin, bu eleştirileri saklı tutarak herkesin kendine göre anladığı "doğrultuyu" onaylaması partinin yarattığı bir çelişkiydi. Bu çelişkiye ortak olmak doğru değildi. Partinin verdiği güvencelere (program tartışmasının kongreden sonra da süreceği gibi) bel bağlamak yanlıştı. (Biliniyor ki parti bu kararını, kongreden sonra pratikte ortadan kaldırdı.)

Devam edelim, eleştirilerini saklı tutanların bir kısmı, bu tutumlarını sürdürdüler, TBKP'nin politikasının gittiği sağ yön belirginleştikçe haklı olduklarını daha iyi anladılar. Bir kısmı ise saklı tuttukları eleştirileri sakladıkları yeri unuttular, taslağın hemen hemen aynısı olan programın "devrimci" olduğunu anladılar, onu savunmaya başladılar. Partinin geneli, eleştirilerini saklayabilecek durumda bile olamadı. Parti program ve politikada yavaş yavaş reformcu bir çizgiye oturmasına rağmen TKP için konuşursak onun tabanının önemli ağırlığı 5. kongre çizgisini savunduğu gibi kısa bir zaman içinde bu yeni çizgiyi de aynı "parti ruhuyla" savunmaya girişti. Partilerin tarihini incelemeye meraklı bilim adamları insan beyninde bu kadar çabuk bilinç sıçramasının nasıl yapıldığını merakla araştırmalıdır.

* * *

Bugün gelinen yer, parti basınında yazılanlar ve program birlikte ele alındığında, TBKP devrimci çizginin dışında, reformcu zemine oturuyor. Bu zemin hızla da daha sağa kayıyor. Bu reformcu anlayışın en temel programatik ve politika örneklerini (hepsini değil) sıralayalım.

1- TBKP, işçi sınıfının iktidarı için savaşımım "bilinmeyen bir zaman"a erteleyip, işçi sınıfının bugünkü savaşımını reformlarla daraltıyor. K.P.’nin zorunlu olarak yürütmesi gereken demokrasi için savaşımını burjuva demokrasisi amacıyla sınırlıyor. Doğal olarak, demokrasi için savaşımı yanlış anladığından, bu savaşımı iktidar için savaşımdan koparmış oluyor.

TBKP, reformları, devrim için savaşımın yan ürünleri olarak göremediğinden iktidarı gerçek dışı, reformları gerçekçi görüyor. Böylece işçi sınıfının bilincini bulandırıyor. TBKP, burjuvazinin "iktidardaki konumlarını geriletmeyi" (TBKP Prog. sy. 36) bugünün temel amacı sayıyor.

TBKP, "reformların yerine getirilmesi için, öne konan politik amaç, egemen burjuvazinin (büyük ve tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin) siyasal iktidarına son vermek değildir" (TBKP I. Kong. belgeleri sy. 71) diyerek devrimci çizgiden uzaklaşıyor.

Gerçekte, iktidar için savaşmadan radikal reformlara bile ulaşamayacağını anlayamıyor.

2- İktidar için yapılan savaşım, burjuvazinin erk'ten düşürülmesi için yapılan savaşımdır. TBKP, iktidar sorununun üzerinden bugün atladığı için burjuvaziyle kavga yerine, uzlaşmayı tercih ediyor. İstediği reformlara, burjuvaziyle yapacağı "ulusal uzlaşma" (Prog. sy. 45) ile varabileceğini düşlüyor. Reformları gerçekleştirecek hükümetin "geniş sanayici ve işadamı çevrelerinin desteğini alacak bir hükümet" (Prog. sy. 37) olduğunu söylemesi, bu anlayışı açık kılıyor. TBKP'nin istediği reformları "geniş sanayici ve işadamları çevreleri de." destekleyip, istiyorsa, o zaman istemeyen kim, sorusu doğuyor.

3-TBKP, sosyalizme reformları üst üste koyarak ulaşabileceğini düşünüyor. TBKP için "devrim" reformların toplamı oluyor. Bu anlayışa uygun olarak burjuva demokrasisini "ulusal mutabakat" ile kazanıp, onu adım adım genişleterek sosyalizme varmayı tasarlıyor. TBKP'ye göre sosyalizme başka yoldan gidilemiyor.

"Demokrasinin sınırları genişlediği ölçüde sosyalizme giden yol açılmış olacaktır," (Prog. sy. 47) denmesi bu yanlış anlayışla bağlıdır. Sosyalizme gitmek istiyorsan "burjuva demokrasisinin sınırlarını genişletmekle" uğraşacaksın. Sosyal demokratların en az yarım yüzyıldır bununla zaten uğraştıkları, sosyalizme gitmek değil, kapitalizmi koruma sonucuna vardıkları unutuluyor.

4-TBKP bugünkü aşamada "kapitalizmin sınırlarını aşmayan ve burjuvazinin egemenliğine son vermeyen ekonomik, sosyal, kültürel ve politik hedeflere ulaşmak için mücadele edeceğini" (TBKP 1. Kong. bel. sy. 71) belirttiği için, yapılacak iş, egemen burjuvaziye "emeğin korunması politikasına geçişi zorlamak" (Age. sy. 72. ) oluyor. Emeği koruyabilecek bir egemen burjuvazi düşü görmenin ilk sonucu da, istikrarlı bir kapitalizm yaratmak için çalışmak oluyor. Kapitalizmin istikrarının bozulmaması için burjuvazi "sopa taktiğinden", "havuç taktiğine" geçmeli, işçi sınıfı da sömürüyü ortadan kaldırmayı şimdilik unutup "barışçı koşullarda" sömürülmeyi kabul etmelidir.

Bu politika açısından kapitalizmin demokratik istikrarını devrimci tarzda kim bozmak isterse artık sadece burjuvazinin şiddetine hedef olmayı değil TBKP'nin eleştirilerine de hedef olmayı göze almalıdır. Hiç şüphemiz yok ki böyle bir politikaya sahip olanlar, sözde de olsa öngördükleri gelecekteki "sosyalizm" için savaşımda devrimci bir rol oynayamazlar. Çünkü gelecek ancak bugünden, bugünkü iktidar savaşımı içinde hazırlanabilir.

5- TBKP, bugün iktidar için savaşmayı gerçekçi bulmuyor ama gelecekte, savunduğu burjuva demokrasisi tüm kurum ve kurallarıyla işlemeye başladığında iktidara gelmeyi hiç de düşünmüyor değil! Nasıl? Seçimler yoluyla! Parti, kamuoyuna defalarca iktidara "seçimle geleceğini" (örneğin, sosyalist sol konuşuyor sy. 185) açıkladı. Böylece TBKP programındaki kapitalizmden sosyalizme "devrimci süreçle" "devrim yoluyla" geçileceğine dair ifadelerin içeriği böylece doldurulmuş oldu. Sivil toplumda "ideolojik hegemonya kazanma" espirisi de, seçimle iktidara gelecek TBKP'nin teorik arka planını oluşturuyor. Eğer, parlamentarizm denen anlayış bu değilse, parlamentarizmi yeniden tanımlamak gerekiyor. Haksızlık etmezsek, tabii ki parlamenter yoldan gerekli oy miktarını sağlayarak iktidara gelecek TBKP'ye, bu seçim sonuçlarına rağmen burjuvazi iktidarı vermezse "bu durumun yaratacağı sonuçların sorumlusunun da" TBKP olmayacağı "devrimci bir tutumla" ifade ediliyor. Sınıf savaşımı tarihinde seçimler yoluyla iktidara gelip, sosyalizmi kurmayı başarmış bir parti henüz yok. TBKP belki de bu durumu değiştiren "ilk parti" olarak tarihe geçme hayaline kapılmış olabilir ama bu yola giren partilerin sosyal demokratlaşma belasından kurtulamadığını kabul edip tarihsel süreci uzunca yaşamadan siyasi kimliğini şimdiden belirginleştirilmesi gerekiyor.

6- TBKP'nin savunduğu yakın strateji her alanda burjuvazinin kabul edebileceği sınırlara göre çiziliyor. Demokrasi savaşımı, burjuvaziden kavgayla "neler kopartabilirim" mantığına göre değil, burjuvaziyle ulusal uzlaşma yaparsam "bana ne verir" mantığına göre ayarlanıyor. TBKP'nin legalleşme anlayışında ve diğer politik sorunlara bakış tarzında bu tutumu görmek mümkün.

TBKP'nin legalleşme anlayışını ilerde ele alacağız. Politik sorunlarda bu tutumun belirginleştiği önemli bir örnek, Kürt sorununa bakıştır.

TBKP bu sorunda ince bir taktik izliyor. Programında, Kürt sorununun "adil, demokratik ve barışçıl" bir çözüme kavuşması gerektiğini, bu çözümün ise TBKP'ye göre Kürt ulusunun ayrılma hakkını tanımak anlamına geldiğini belirtiyor.

Güncel politika içinde konuşurken ise TBKP, "Kürt ulusunun devlet kurma" hakkından çok, Kürt halkının, Türk halkıyla birlikte sahip olması gereken "eşit haklarından" bahsediyorlar. Kürt ulusunun, ayrılma da içinde kendi geleceğini belirleme hakkını kayıtsız şartsız savunma yerine, Kürt sorununun çözümünü burjuvazinin ayrılma sorununa karşı daha az hassas olduğu ancak bir devletin çatısı altında anlamı olan "eşit haklar savaşımına" indirgiyor.

Bu ince taktiğin anlamı şuradadır: "Kürt ulusu, Türk ulusuyla eşit haklara sahip olsun" demek burjuvazinin kabul sınırlarına yaklaşmayı, "Kürt ulusu isterse ayrı devlet kurabilir" demek burjuvazinin kabul sınırlarından uzaklaşmayı ifade eder. Eşit haklar, bir devletin sınırlan içinde olup bitenle ilgilidir. Ayrılma hakkı ise ayrılma yönünde kullanılırsa devletin sınırlarının bozulmasıyla ilgilidir. Burjuvazinin hassas olduğu nokta da tam budur.

Komünistlerin genelde, parçalanmış devletlerden değil, birleşik devletlerden yana olma ilkesi, ayrılma hakkını sadece birleşme hakkı olarak yorumlamaya yol açarsa, ezen ulusun milliyetçiliğine ödün verilmiş olunur. Şüphesiz ki ezen ulus açısından ise bunun anlamı güvensizliktir.

TBKP, programında duran ayrılma hakkını, güncel politikaya sadece "birleşme hakkı" olarak çevirip, artık her yöne çekiştirilebilecek bir formülasyon olan "Kürt ulusal sorununun adil, demokratik, barışçı çözümünü" eşit hakları savunma olarak algılıyor. Kürtlerin varlığının tanınması, bölgedeki özel askeri birliklerin geri çekilmesi, Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasakların kalkması gibi doğru demokratik istemler sadece "eşit haklar savaşımını" anlatıyor. TBKP, buraya kadar gelebiliyor ama bu "eşit haklar savaşımını" aşıp, Kürt ulusunun ayrı devlet kurma hakkını ve bu hakkın bağımsız devlet olmayı da içerdiğini, propaganda etmiyor. TBKP için "ayrılma hakkını" savunmak, onu sadece bir belgeye yazmak ve bir daha oraya dönmemek oluyor.

Bugün ortaya çıkan Kürt ulusal direniş hareketi burjuvazi açısından ciddi bir sorundur. Bu yangım söndürmek için sadece askeri yöntemler yetmiyor. Burjuvazinin politik çözümler de üretmesi gerekiyor. Kürtlerin varlığını tanımak, günlük yaşamda Kürtçe konuşma üzerindeki yasağı kaldırmak, Kürt kültürünün gelişimine izin vermek gibi kısmi haklar burjuvazinin ilerdeki kendi politik çözümleri arasında yer alıyor. Zorlandığında ve zamanı geldiğinde bunları tanımaya hazır olacak. ABD ve Batı'nın emperyalist devletleri de Kürt sorununun reformcu çözümlerinin bulunmasından yanadır. Deneyimli uluslararası burjuvazi Türkiye burjuvazisinin önünden gidiyor, yol gösteriyor. TBKP Kürt sorununun çözümünü "eşit haklar" düzeyinde ele aldığı zaman ise ABD'nin ve Batı'nın reform önerilerinden ancak bir adım ileri geçmiş oluyor.

Kürt sorununun devrimci yoldan çözümüne şiddetle karşı olan burjuvazi, devrimci çözümü isteyen, destekleyen her siyasi harekete de şiddetle karşı olacaktır. Her şeyini legal çalışmaya bağlamış olan TBKP için, burjuvazinin bu tutumunu dikkate almak zorunluluk oluyor. TBKP Kürt sorununun çözümünü "eşit haklar savaşımı"na indirgerken, dikkate aldığı bu zorunluluktur. TBKP'den sorumlu düzeyde yükselen önemli bir sesin "Ezilen, baskı altında bir halkın, başkaldırı en doğal hakkıdır" görüşüne karşı çıkması aynı tutumla bağlıdır. Kürt ulusunun başkaldırısı politik istikrarı, "iç barışı" bozduğu, burjuvaziyi de daha fazla şiddete yönelttiği için TBKP böyle bir başkaldırıya karşı oluyor.

İnanıyoruz ki, TBKP yeni hazırlayacağı "kısa programında" Kürt sorununu ve çözümünü, burjuvazinin kabul edebileceği şekilde yemden düzenleyecektir.

Güncel politikasında da, legal alana sığmayan Kürt hareketlerini, bu alana sığdırabilmek için, kendisini örnek almalarım isteyecek, burjuvazinin kabul ettiği sınırlan aşmayan tutumunu kamuoyuna daha açık gösterecektir.

* * *

Ülkemizin, Türkiye işçi sınıfı hareketiyle sosyalist hareketi birleştirebilecek, Marksizm-Leninizm'den kaynağını alan devrimci bir programa sahip komünist partisine dünden daha fazla gereksinimi var. Leninizm'den uzaklaşmanın ve onu geliştirmek bir yana deforme etmenin bir sonucu olarak bugün ortaya çıkan reel sosyalizmin bunalımı koşullarında işçi sınıfına, emekçi halklara umut olabilecek,işçi sınıfının kurtuluşunu kendi eseri olarak gören ve bu doğrultuda burjuvaziyi erkten düşürmek için çalışan, üretimden gelen güce dayalı yığın demokrasisi temelinde, gerçek bir sosyalizmi amaçlayan, her türlü savaşım biçimim götürebilecek tarzda örgütlenen bir komünist partisine erişebilmek devrimcilerin en önemli görevidir.

Ülkemiz somutunda böyle bir parti :

  • Kapitalizm içinde reform için savaşımı kabul eden, ama K.P. nin yürüyen bugünkü savaşımını reformlarla sınırlamayan,

  • Demokrasi savaşımını sosyalist devrim savaşımına bağlayan,

  • İktidar için savaşımı bugünün sorunu olarak gören (Bugün devrim olacağı hayaline kapıldığı için değil, yarının devrimine bugünden yığınları hazırlamak için)

Devrimin yolunu, barışçı yolla, seçimlerde %51 oy almakla sınırlamayan,

  • Ülkemizde devlet-tekelci kapitalizmin, finans kapitalin, finans oligarşisinin olduğunu kabul eden,
  • Ülkemizdeki iktidarın tekelci burjuvazinin elinde olduğunu görerek, Demokratik devrimi değil, sosyalist devrimi savunan,

  • İşçi sınıfının öncülüğü, hegemonyası ve egemenliği konseptinin bugün de geçerli olduğunu kabul eden;

  • Global sorunları sınıfsal bakış açısıyla ele alan,

  • Kürt ulusal sorununun çözümünü sadece eşit haklar savaşımına indirmeyip, kayıtsız şartsız Kürt ulusunun ayrı devlet kurma hakkını tanıyıp, propaganda edeni,

  • Reel sosyalizmin bugün içinde bulunduğu bunalımdan dersler çıkararak kitle demokrasisine dayalı, dünya devrimi perspektifiyle bağlı bir sosyalizm anlayışını savunan,

  • Proletarya enternasyonalizmini, dünya devriminin çıkan açısından ele alan reel sosyalizmin tüm eksik ve yanlışlarına açık olarak tutum almayı proletarya enternasyonalizminin gereği olarak kabul eden, ideolojik-politik anlayışlara sahip olmalıdır.

Dünya komünist hareketindeki ve yaşayan sosyalizmdeki bunalımın yarattığı demoralize durumu aşmanın, Marksizm-Leninizm'in yaşayan canlı özünü tekrar ortaya çıkarmanın ve bu, özü her ülke somutunda geliştirmenin ilk adımı, bu zor görevleri başaracak örgüte ulaşmaktan geçiyor. Türkiyeli komünistlerin bu görevi başaracağına inanıyoruz.

Komünist partileri, kapitalizmi yıkıp, iktidarı ele alarak evrensel sosyalizme ulaşmak isteyen örgütlerdir. İşçi sınıfının tarihsel misyonunu yerine getirme yolunda bir araç olan parti, bu tarihsel amaca bağlı olarak emekçi yığınlara devrimci düşünceleri götürmeye, tüm sömürülenleri kendi öncülüğü etrafında toplamaya çalışır. Hiç bir sosyo-ekonomik yapı, kendini yıkmak isteyen düşünceleri ve eylemi kendinde pratik olarak içselleştirmez, bu türlü görüşleri düzeninin bir parçası olarak kabul edip, kendi varlık şartıyla uyumlaştıramaz. En gelişmiş burjuva demokratik düzenin sözcülerinin sözleriyle, pratikteki tutumu arasındaki çelişkiye bakmak yeter. Bu anlamıyla, kapitalizmi reforme etmek değil, yıkmak isteyen her komünist partisi düşünceleri ve eyleminin içeriği açısından düzen dışıdır. Komünist partisinin düzen dışı olması legal veya illegal olmasıyla dolaysız ilişki halinde değildir. Tarih, legal ya da yarı-legal konumda olup da devrimci konumdan taviz vermeyen partilerin olabileceğini gösterdiği gibi, illegal durumda olan reformcu, liberal partilerin de olabileceğini gösterdi, gösteriyor. Bu nedenle, illegal parti olmak düzen dışı olmanın güvencesi olmuyor.

İllegal komünist partileri tercih sorunundan dolayı değil, zorunluluktan dolayı illegal konumda örgütleniyorlar. Görmek gerekiyor ki komünist partisinin legalleşme hakkını, aşağıdan yığın desteğiyle, onların demokrasi savaşımıyla sökerek alması, kendi program ve politikalarından taviz vermeden bunu başarabilmesi burjuva düzende açtığı bir gediktir. Böyle legalleşen parti her şeyini yasalara uydurmak için, kendini budamış "yasalcı" legal bir partiden farklıdır. Yığınların gücüyle legalleşen bu tip komünist partisi "zorunlu olduğu kadar gizli, olanaklı olduğu kadar açık." örgütsel çalışma anlayışından vazgeçmeye gerek duymaz. Böyle bir parti, en geniş legal çerçevenin devrim yapma, düzeni yıkma, sosyalizme gitme özgürlüğünü şimdiye kadar pratikte içermediğini bilerek, parti faaliyetini düzen dışı fikirlere uydurur, düzenin olanak tanımadığı alanlarda yapması zorunlu olan gizli çalışmayı, legal faaliyetiyle ustaca birleştirir. Hem legal, hem de illegal parti açısından gizli çalışma, örgütlü savaşımı her koşulda sürdürebilmenin ve devrim yapabilme özgürlüğünün garantisidir.

* * *

Politik varlığımızı içinde sürdürdüğümüz TBKP hareketinin legalleşme anlayışının, yukarda belirttiğimiz demokrasi ve devrim savaşımının bir parçası olan legalleşme kavgasıyla ilgili olmadığım 3. 12. 89 tarihli TBKP MK genişletilmiş 3, toplantısının kararlarıyla, daha açık görmek mümkündür.

Geçmişe dönüp baktığımızda iki sekreterin ülkeye dönüşünde rol oynayan temel güvencenin, yığınlara dayanan iç etken değil, ülke burjuvazisinin AET'ye girme planları çerçevesinde araya sıkışmak olduğu anlaşılıyor. Burjuvaziye "uslu bir komünist partisinden" yana olduğumuzu göstermek için bilimsel sosyalizmin ilkeleriyle uyuşmayan ideolojik politik örgütsel transformasyon süreci bunu kanıtlıyor. Artık "demokrasinin süs çiçeği olan bir komünist partisi istemiyoruz" gibi açıklamaların, "Partinin gelecekle ilgili güvenceleri alınmıştır" gibi gizemli lafların birer demagoji olduğunu devrimci kadrolar görüyor. Burjuvazi uzun vadeli planları açısından kapitalizme teori ve pratiği ile uyumlaştırılmış, düzen içi, isminden başka komünist bir yanı olmayan bir partiye gereksinim duyuyor. Binlerce komünist insanın kanına elleri bulaşmış Evren, Özal gibilerinin TBKP gibi bir komünist partisinden yana oldukları açıklamaları, burjuvazinin tutumunu anlamaya yardım ediyor. Demirel de komünist partisinin hemen kurulmasını istiyor. Ama eklemeyi de unutmuyor "önemli olan partinin programında ne yazacağıdır" (11. Aralık 1989 Hürriyet)

Ülke burjuvazisi bir yandan TBKP'yi, AET'ye karşı şantaj unsuru olarak kullanmaya çalışıyor, bir yandan da TBKP'yi iyice sıkıştırarak onu daha fazla taviz vermeye zorluyor. Şimdiye kadar görülen, TBKP de bu konuda cimri değildir. TBKP'nin cömertliğinin onun legal kurulmasını "mutlaka bir gün" sağlayacağına İnanıyoruz. TBKP'nin girdiği yol, onun legalleşmesini burjuvazinin politik karan çerçevesinde sağlayacaktır, ama bu gerçek bir komünist partisinin legalleşmesi olmayacaktır. Şüphesiz ki burjuvazinin daha şimdiden korkusunu duyduğu, nasıl önlerim diye düşündüğü Marksist-Leninist solun, burjuvazinin planları çerçevesinde açılan gedikten devrimci temelde yaralanacağıdır. 141- 142'nin kaldırılması değil de, şiddet unsurunun eklenerek değiştirilmesinin burjuvazi tarafından arzu edilmesi bu korkuyla bağlıdır. Yine belirtmeye gerek yok ki 141-142'nin ve diğer anti-demokratik yasaların bütünüyle kaldırılması için savaşım, komünistlerin, gerçek demokratların, emekçi halkın görevi olmaya devam ediyor.

* * *

TBKP MK genişletilmiş 3. toplantısının 3.12.89 tarihli karan TBKP'nin nereye gittiğini daha açık görmeyi sağlıyor, dedik. Bu kararın neleri içerdiği üzerinde durmadan önce, bu kararın yangından mal kaçınır gibi parti içi demokrasi üzerine nutuklar atıldığı bir dönemde, partinin bir kesiminde hiç tartışılmadan, dayatıldığını belirtelim.

Söz konusu kararın MK'da oybirliğiyle alındığı bir MK üyesi tarafından bizlere açıklandı.

TBKP şimdiye kadar, parti içinde açıklıktan bahsetmesine rağmen, MK toplantılarındaki tartışmaları, MK üyelerinin farklı görüşlerini parti tabanına iletmekten özenle kaçındı. Kararların birlik halinde alındığını, farklı düşünen MK üyesinin olmadığını parti üyelerine göstermeye çalıştı. Eğer karar "oy çokluğu" ile alınmışsa, sadece "karar alındı" demekle yetindi. Bu doğru olmayan tutum parti kadroları arasında bilindiği için, son TBKP MK genişletilmiş 3. toplantısının tutanaklarının ve toplantıya katılamayan ama tutumlarını bildiren MK üyelerinin görüşlerinin yayınlanmasını istiyoruz. İllegal bir partide bile görüşler üzerinde gizlilik olmaması gerekir, ilkesinden hareket ediyoruz. Şimdi TBKP MK genişletilmiş 3. toplantısının kararlarını inceleyebiliriz. Kararda şöyle deniyor:

"TBKP MK yasal, yığınsal, çağdaş, demokratik KP yaratılması hedefine yönelik olarak, Marksist parti, gurup ve kişilerle birlikte yasal KP kuruluş çalışmalarını başlatmayı kararlaştırır. TBKP yeni düşünceyi içeren, farklı görüşlere açık, kısa bir program temelinde, KP adını taşıyan bir partinin kuruluş hazırlıklarına başlanmasının ülkemiz Marksistlerinin tarihinde yeni bir dönemi başlatacağı inancındadır. "Ayrıca kararın bir basın toplantısı ile kamuoyuna açıklanacağı ve bu basın toplantısında "TBKP'nin illegal çalışmaya son verdiği ilan-edilecektir." deniyor.

Bizler açısından kararla ilgili hemen söylenmesi gereken önemli nokta, uzun zamandır eleştirdiğimiz TBKP'nin ideolojik -politik- örgütsel anlayışlarının varabileceği yeri açık belirginleştirmesidir. TBKP neden kendi programının özeti olacağını söylediği "kısa programa" gereksinim duyuyor? Herhalde yetkili makamların "TBKP'nin uzun programı"nı okumayı sevmediklerini düşünerek değil. Asıl sorun, zaten reformcu olan programın, burjuvazinin istediği yönde biraz daha sağa çekilmesi, Kürt sorunu gibi "tehlikeli" noktaların burjuvaziyi ürkütmeyecek biçimde yeniden düzenlenmesi, kısacası programın burjuvazinin açabileceği maksimum hukuksal alana uygun duruma getirilmesidir. (TBKP üyeleri açısından şöyle bir sorun var: Parti üyeleri, daha henüz bu "kısa programı" okumadılar, bilmiyorlar, özü TBKP programıyla aynı olsun ya da olmasın bu yeni bir program demektir. Tüm parti üyelerini birleştirecek belge olan bir program, formülasyonlarına kadar uzunca tartışılmadan kabul edilemez. TBKP üyelerini bir "oldu bitti"nin beklediğini söyleyip geçelim.)

Kararlarda "TBKP illegal çalışmaya son verdiğini" belirtiyor. Bu tutumun amacı, daha legal parti kurulmadan illegal yapısını dağıtarak TBKP'nin "ne kadar samimi" olduğunu burjuvaziye göstermektir. TBKP devletin yasalarından dışarı çıkmayacağına, "yasalcı" bir parti olduğuna burjuvaziyi inandırmak istiyor. İnandırmanın ötesinde sanki "burjuvaziden gelecekle ilgili garanti belgesi" almış gibi, kendini onun insafına terk ediyor. Burjuvazinin bir gün saldırabileceğini hesaba bile katmıyor. Bu tutum legalizme .teslim olmaktan başka hiçbir anlam taşımıyor. (Burjuvazinin TBKP'li komünistlere diğer komünistlerden farklı bakması bugün şüphesiz bir güvencedir. Ancak gelecekte "sıcak dönemlerde" burjuvazinin aynı güvenceyi vereceği söz götürür.)

TBKP legaliteye soyunurken, başlangıçta, gizli yapıların geleceğinin bir "sır" olduğu havasını kadrolara yaydı. ilk kez açıkça 14.3.89 tarihli PB genelgesinde "Yasal komünist partisi kurulduktan sonra, illegal örgütsel yapıların kalkmasını savunduğumuz açıklanmalıdır" denerek, şimdiye kadar saklanan, tartışılmak istenmeyen tutum netleştirildi. Altını çizmek istiyoruz, bu kararda bile, yasal komünist partisi kurulduktan sonra, illegal yapıların dağıtılacağı söyleniyor. Şimdi yeni kararla bir adım daha atıldı. Şimdiki karar, yasal komünist partisinin ne zaman kurulup kurulmayacağından bağımsız olarak, şimdiden "TBKP'nin illegal çalışmaya son verdiğim" illegal yapılan dağıttığını (likidasyonu tüm boyutuyla tamamladığını) duyuruyor.

Aslında gerçekçi olmak gerekiyorsa, TBKP gibi legalleşen "yasalcı" bir partiden burjuvaziyi ikna etmek için "daha neler verebilirim" diye düşünen bir partiden, gizli ve açık çalışma konusunda devrimci bir bakış açısı beklemek doğru da değildir. Devrim için değil, reform için yapılanma isteyen bir "seçim partisi" açısından zaten mantıklı olan "kanunlara saygılı" olarak varlığını sürdürmesidir. Söylemeye gerek yok ki burjuvazinin TBKP'nin likidasyonu karşılığı açtığı delikten devrim amacıyla gerçek komünistlerin yararlanabileceği bir ortam da doğuyor. Burjuvazinin, Lenincilere karşı bu deliği kapatmak isteyeceği bilinmesine -rağmen, komünistler bu deliği genişletmenin yolunu bulacaklardır. Burjuvazinin bu işten elde edeceği "kendi kârları" ayrı bir sorundur.

Komünist partisi olarak ortaya çıkan partinin halkın bilincini bulandıracağı, yanlış bir K. P. görüntüsü yaratacağı,"sahte bir demokrasi" yaratma amacına hizmet edeceği de olumsuz yanları oluşturuyor. Bunları da burjuvazinin kâr hanesine yazmak gerekiyor.

* * *

Bizler açısından, TBKP'nin reformcu kendi programı çerçevesinde hatta bu programı bile daha geriye çekerek kurulmasının, gerçek bir K. P. nin legalleşmesin ile ilgisinin olmadığını daha önce belirttik. "TBKP yasal kendi gurup partisini kurabilir" diyoruz. TBKP sol güçlerin dışında kendi "bağımsız" eylemi olarak bu işe başlamıştı, kendi "bağımsız" eylemi olarak da bitirilebilir. Ne var ki TBKP'nin bunu yaparken sol güçlere karşı dürüst, samimi ve ilkeli olarsık tutumunu açıklaması gerekiyor.

TBKP MK genişletilmiş 3. toplantı kararları, ve bugünkü noktaya gelinceye kadar birlik politikasında söylenenler ve söylenen şeylerin tam tersi yönünde yapılanlar TBKP'nin tutarsızlığını, kendi "amaçlarına" erişebilmek için sol güçleri kullanmak istediğini gösteriyor.

Kararlarda geniş Marksist çevre ve guruplarla birlikte, kısa bir program temelinde (bu programın,, TBKP programının özünü taşıyacağı sözlü olarak ifade ediliyor) yeni düşünceyi kabul eden farklı görüşlere açık (TBKP programının bu yeni düşünceyi somutladığı yine sözlü olarak ifade ediyor) bir komünist partisi kurulmak isteği belirtili; yor. Parantez içinde yazdıklarımız TBKP'nin kararlara açıkça yansıtmadığı fakat parti üyelerine verilen bilgiler, dolayısıyla TBKP yöneticilerinin "niyetlerini" gösteriyor. TBKP sözüne değil ama niyetlerine uygun davranarak basının önüne 51 TBKP yöneticisi olarak çıkıp diğer Marksist güçlerle birlikte K.P. kurmak isterilerini açıklıyor. Bu partinin devlete karşı politikasının ne olacağı konusunda açıklamalar yapıyor. Şimdi burada duralım. En geniş Marksist güçlerle K. P. kurmak isteyen bir gurup kendi başına buyruk böyle davranmaz. Siyasi bir parti olarak kendi adına "her şeyi yapmaya" hakkı olmasına rağmen bu hakkını birlikte olmak istediği güçlerle birlikte kullanmaya çalışır. TBKP böyle davranmakla, kendisine yakın düşünen Marksist çevreleri bile karşısına alır. "Ben yapıyorum, ama gelin birlikte yapalım" tutumu ilkeli, üstelik TBKP'nin savunduğu "yeni politik kültüre" uyumlu değildir. TBKP samimi ve ilkeli olmak istiyorsa, parti içinde açıkça ifade ettikleri gibi, başka güçlerle birlikte bir K.P. değil, TBKP'yi kuracaklarını ifade etmeliler.

TBKP, kendi ideolojik-politik anlayışı temelinde, kendi partisini kuracaksa "sol güçlere gelin partiyi birlikte kuralım" diye anlamsız çağrılar yapmasına gerek yoktur. Çünkü sol güçlerin hemen hemen hepsi TBKP'nin programını yanlış buldukları için katılmayacaklardır. Sonuçta TBKP kendinin bağımsız eylemine uygun olarak "yasal" gurup partisini kuracak demektir.

Durum böyleyken TBKP hala "birlik sömürüsü" yapmaya devam ediyor. Aslında Kutlu ve Sargın'ın gidişinden bugüne kadar TBKP'nin "birlik sorununda"ki süreci incelendiğinde, sözleri ve pratikleri arasında ilkesiz davranışlarının olduğu hemen görülür.

TBKP iki sekreteri ülkeye gönderirken şöyle açıklama yapıldı. "N.Sargın ve H. Kutlu, iki partinin birleşmesiyle kurulacak olan TBKP'nin çalışmalarını legal olarak başlatmak amacıyla ülkeye dönmüşlerdir." (21.11.87 ortak açıklama) 1 yıl sonra, böyle bir parti kurma işi düşünülenin tersine uzayınca 27.1.89'da Kutlu mahkeme önünüde bir manevra yaparak şu açıklamayı yapıyor.

"Biz geldiğimizin ertesi günü tabela asacak değildik. Marksist sol ve daha geniş demokrasi çevreleriyle görüşüp, görüş ve amaçlarımızı anlattıktan sonra, Marksist sol içinde olabilen en geniş çevre ile birlikte girişimde bulunmayı hedefliyorduk." (H. Kutlu) Birincisinde, TBKP'yi kurma, ikinci tutumda ise "daha geniş" başka bir parti kurma fikri vardır. Bu bir vurgu farkı mı yoksa politika değişikliği midir?

Parti bu politika değişikliğini yaparken parti üyelerine ve kamuoyuna karşı bir özeleştiriye bile gereksinim duymadı. Bu değişiklikten sonra TBKP'yi kurmak değil, daha geniş güçlerle bir komünist partisi kurma fikri yayınlarda, MK açıklamalarında işlenmeye başladı. Bu politikaya bağlı olarak Avrupa'dan dönen 4 MK üyesi, TBKP'yi değil, daha geniş birlik partisini kurma çalışmaları için ülkeye döndüklerini açıkladılar. (TBKP PB'nun 26.6.89 tarihli kararı.)

Yine 11.8.89 tarihli TBKP MK açıklamasında aynı tutum devam ediyor. Üstelik bu açıklamada TBKP'nin ne kadar birlikçi olduğunu göstermek için, "Aynılar ve ayrıların bu birlik partisinde olabileceği" söyleniyor. Bu açıklamada ayrıca "program, tüzük sorunu, partinin nasıl ve ne zaman kurulacağı konusunda, ülkede geniş bir tartışmanın örgütlenebileceği" belirtiliyor. Yine aynı açıklamada birliğin "bir akımın diğerlerini kendi etrafında birleştirmesiyle" olamayacağı söyleniyor. Hiç de TBKP'nin kendi ne kısa, ne uzun programı temelinde bir parti kuracağı söylenmiyor.

Yine Ağustos ayında 18'lerin bir deklerasyonla başlattığı birlik sürecine TBKP programına ters olan deklarasyonu onaylama ilkesizliği ile katılabiliyor. Bu ilkesizliği "birliğin yüce çıkarları" adına yaptığını belirtiyor. Avrupa'da aynı paralelde başlayan sürece TBKP yine katılıyor. Bu birlik süreci devam ederken (bize göre birlik-ayrılık süreci demek daha doğru) MK 3. toplantısının kararlarına bağlı olarak, (üstelik bu tutumu kararlarda açıkça ifade etmeyerek) TBKP kendi başına parti kurmaya kalkıyor.

Şimdi ne oldu? TBKP tekrar başlangıçtaki noktaya döndü. Söylemeye gerek yok ki TBKP ilkesiz "birlikçi" tutumunu daha lafta sürdürmeye devam ediyor ama pratikte başka şey yapıyor.

Burada eleştiri konusu olan TBKP'nin kendi partisini kurması değildir. Eleştiri konusu olan TBKP'nin sol güçlere karşı samimiyetsiz, ilkesiz tutumudur. TBKP artık bu tür "eski politika oyunlarından" vazgeçmelidir.

Aynılar ve ayrıların farklı yerlere, düşünceler ve davranışlar temelinde ilkeli tarzda toplanması için bu önemlidir. Reformistlerin de devrimcilerin de birbirleriyle buluşmasında, birleşmesinde zaman süreci ancak ilkeli tutumlarla kısaltılabilir.

12.12.1989