10 eylül dergisi kapaklarndan oluşan kolaj

Sayı 7-8 Nisan 1990 Kadın neyle ilgilenmemeli?

Kadın neyle ilgilenmemeli?

Yaşar Yıldız

Bu yazıyı kaleme alış nedenimi özetleyerek başlamak istiyorum. Y.Açılım’ın Şubat/90 sayısında bir yazısı yer alan Feminist Dergisi yazarlarından Ayşe Düzkan’ın bir cümlesine takıldım: “çünkü, reform ve devrim ikilemi sadece işçi sınıfı için değil, (mesela, ezilen ulus da dahil) tüm ezilenler ve bu arada kadınlar için de geçerlidir. Bende bu kavramları tabi ki, kadınlar açısından ele alıyorum. Yoksa diğer ezilenlerin kurtuluş politikaları bir kadın olarak beni doğrudan ilgilendirmiyor.”

Sayın Düzkan’ın sosyal ve ekonomik durumunu bilmiyorum. Bu nedenle, yalnızca bir kadın olarak neden ve nasıl kurtulmak istediği anlamakta zorluk çekiyorum. Üstelik kadın kurtuluş hareketin de radikal konumlara sahip olduklarını iddia eden bir grup feminist kadının, cezaevlerindeki direnişle re destek amacıyla "siyah protesto"yu gerçekleştirdiklerini ve bu uğurda bir süre de tutuklu kaldıklarını bilen biri olarak, bu cümleyi anlamakta zorluk çekiyorum.

Biz erkeklerin kadınları, çeşitli biçimlerde ve ideolojilerle ezdiğimiz sürece özgür olamayacağımız açık bir gerçekliktir. Ama bunu sağlamaya çalışırken ve bu uğurda mücadele ederken, kadınlarla birlikte olmalı, onların uyarıcı çabalarına gereksinimimizi kaybetmememiz gereklidir. Aynı zamanda bu mücadele içinde yer aldığımız sınıfların çıkarlarını düşünmeli, sınıf çıkarlarından azade olmamız da beklenmemelidir. Bunu, herşeyin başı-sonu sınıf çıkarıdır anlamında ele almadığımı belirtmeliyim. Fakat hiçbir şeyde, sınıfların ideolojik, politik ve ekonomik çıkarlarından azade ele alınıp çözümlenemez. Alınmaya çalışılırsa egemen anlayışın dümen suyundan kurtulması mümkün olamaz.

Bugüne dek hiçbir toplum projesi (ilkel komünal toplumun çok kısa bir evresi dışında) kadın sorununun çözümünü pratik olarak ve kuramsal olarak gerçekleştirememişlerdir. Ne kapitalizm öncesi, ne kapitalizm, nede sosyalizm kadın sorununu çeşitli boyutlarda yaşamış, yaşamaya devam ediyor. Ancak, toplumsal yaşamda kadının rolünün ve eşitliğinin arttığı, gelişmesinin ve özgürleşmesinin görece en fazla gerçekleştiği sistem sosyalizm olmuştur. Hemde bu olguyu, yapılan tüm hata ve yanlışlara rağmen söyleyebiliyoruz.

A.Düzkan’ın yazısından aldığım kısa alıntıdan yola çıkarak, kadın hareketi konusunda kesin yargılara varmaya çalışmıyorum. Fakat şuda bir gerçekliktir; feminizmin kadının kurtuluşunu yalnızca kadın sorunu olarak algıladığı ve bu nedenle bir dünya görüşü olarak, sol ve sosyalist hareketçe “bölücü” bir akım olarak görüldüğü de bir vakıadır. Sayın Düzkan’ın söz- konusu cümlesi de bu eleştiriyi doğrular bir nitelik taşımıyor mu? Ben merak etmekteyim, sosyal, sınıfsal, dinsel, kültürel, politik, ekonomik ve tüm bunların ortaya çıkardığı egemen ideolojiden soyutlanarak, feminist arkadaşlarımız kadın sorununun nasıl çözümleneceğini düşünüyorlar?

Feministlerin sorunlarının zorluğunu anlamaya çalışıyorum. Yüzyılların birikimi olan kalıtları değiştirmek gibi köktenci bir işe soyunduklarını ileri sürüyorlar. Onların taleplerini yürekten desteklemekteyim. Ama “nasıl?” sorusunun da yanıtını feminizm açısından çözmüş değilim. Bu elbette benim sorunum. Fakat benim gibi bu konuya, -bu biçimiyle- çözüm göremeyenleri aydınlatmakta feminist arkadaşlara düşer diye düşünüyorum.

Bu güne dek, sınıfsal veya sosyal çıkarlar doğrultusunda politik partiler, gruplar aracılığıyla her sınıf kendi düzenini, sistemini kurmuştur. İşçi ve emekçi sınıflar ve diğer ezilenler sorunlarının çözümünü sosyalizm, komünizmde gördüler. (Reel sosyalizmin kimi hataları ve yanlışlarına rağmen) Ezilen sınıfların sorunlarına en radikal çözümler komünizmdedir. Yaşanabildiği kadarıyla bile, sosyalizmin, en demokratik kapitalizmden dahâ demokratik o olduğu görülmüştür.

Kadın sorunu da dahil, birçok demokratik sorunun, insanlık sorunlarının çözümünü gösteren biricik toplumsal proje sosyalizm, komünizmdir. Bu toplum projesini aşan bir sistemler bütünü henüz ortaya çıkmış değildir.

Diğer feminist kadınlarda olduğu gibi, sayın Düzkan’da da marksizmden bir etkilenme olarak, kadın sorununun aileden gelen bir sorun olduğu teslim ediliyor. Bu doğru, ama eksik; kadın sorunun erkek egemenliğine girişi aileyle birlikte özel mülkiyetledir. Feministler sorunun mülkiyet boyutunu atlayarak çözümsüz kalıyorlar. Bu nedenle de, kapitalizme hapsolmakla suçlanmaya devam edeceklerdir. Özel mülkiyet ilişkilerinden toplumun kurtuluşu sağlanamadıkça, kadının erkek egemen ideolojiden özgürleşmesi mümkün değildir. Bunun için de, özel mülkiyet ilişkilerinden ortaya çıkan hiçbir toplumsal sorunun ideolojik, politik ve ekonomik kopuş olmadan gerçekleştirilebilmesi mümkün değildir diyoruz. Kadının kurtuluşu, özgürleşmesi mümkün olmayınca, erkek insanların da özgürleşmesi mümkün değildir. Bu anlamda, kadının ve erkeğin özgürleşmesine ilişkin en tutarlı, bilimsel toplum projesinin komünizm olduğuna inanıyorum. Feministler, kapitalizmi de, sosyalizmi de kadın sorununu çözemeyen (sosyalizmi bugünkü pratikleriyle veya bugüne dek yaşanan pratikler değil, komünizme giden yolda bir ilk evre olarak düşünüyorum. Feministlerse bugünkü pratikleri ve genel olarak sosyalizm projesini kastetmekteler.) sistemler olarak aldıklarına göre, nasıl bir toplumsal projeyle kadınların kurtulacaklarını, kadının kurtulduğu düzenin nasıl olacağını açıklamalıdırlar.

Feministler, kadınların sorunlarını ayrıntılandırmada önemli bir işlev gördüler. Ayrıntılı saptamalar yaparak, marksistlere de yol gösterici bir işlev gördüler. Kadın kurtuluşu hareketlerinin gelişmesi biz marksistleri de erkek egemen ideolojiden kurtulma konusunda daha ciddi düşünmeye yöneltmiştir. Bizim için bir kazanç olarak değerlendiriyorum. Fakat, kadının nihai kurtuluşu olarak görülen ‘sistemler üstülük’ tanımını anlamak zor oluyor.

Komünistlerle, feministlerin ayrılık noktalarından biri ve en Önemlilerinden biri, sayın Düzkan’ın: "diğer ezilenlerin kurtuluş politikaları bir kadın olarak beni doğrudan ilgilendirmiyor." cümlesinde özetlenmiş. Komünistler, eksik yanları bulunmasına karşın feministlerden bu noktada ayrılıyorlar; çünkü, komünistler, ezilen her sınıfın, her ulusun, her cinsin sorunlarının kendilerini ilgilendirdiğini, komünizmin gerçekleşmesi için, ezilen tüm kesimlerin, sınıfların kurtuluş ideolojisinin diyalektik bir çelişkiler ve çelişki içinde birliğinden geçtiğini bilirler. Komünistler de kadınların ataerkil gelenek ve ideolojiler tarafından ezildiklerini saptıyorlar. Ama onlar -feministlerden farklı olarak- kadının kurtuluşunun yolunu da gösteriyorlar. Ama bunu başarabilmenin yolunun tüm ezilenlerin olduğu gibi, kadınlarında kendi sorunlarına sahip çıkması ve ortak sorunları için diğer ezilenlerle bir- araya gelmesi ve ortak çözümler üretmesiyle mümkün olduğunu belirtiyorlar. Bu nedenle komünistlerin diğer sorunlarda olduğu gibi, kadın sorununda da en doğru çözümleri getirdiklerine inanıyorum.

Kanımca feministlerin en önemli çıkmazları olgucu (pozitivist) olmalarında yatıyor. Çözüm noktasında bir toplum projeleri yoktur. Kadının her düzende, çok çeşitli biçimlerde erkekler ve onu belirleyen erkek egemen ideoloji tarafından ezildiğini, özgür olamadığını saptıyorlar. Komünizmin gösterdiği çözümleri hem reddediyor hemde yerine birşey koymuyorlar.

Sayın Ayşe Düzkan’ın, kendisini ilgilendirmeyen diğer ezilenlerin kurtuluşu/özgürlüğü olmadan, kadının nasıl kurtulacağını/özgürleşeceğini açıklamasını beklerim. Nasıl ki, kadın özgürleşmeden “diğer ezilenlerde özgür olamayacaksa.

Kadınlar Özgürleşin. Ama özgürlüğümüzü de gasp etmeyin.

Tüm feministlerin ve emekçi kadınların 8 Mart’ını kutlarım.

Yaşar Yıldız / Bartın Cezaevi