10 eylül dergisi kapaklarndan oluşan kolaj

Sayı 7-8 Nisan 1990 Köy Enstitüleri

Köy Enstitüleri

İsmail Kaplan

Ülkemizde tek parti yönetiminin eğitim alanındaki en ilginç girişimi olan Köy Enstitüleri, bundan 50 yıl önce, 17 Nisan 1940’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen bir yasayla kurulmuştur. Köy Enstitüleri girişimi, bizzat tek parti yönetiminin başı olan Milli Şef İsmet İnönü’nün ve Milli Eğitim Bakam Hasan Ali Yücel'in teşvik ve desteğiyle gerçekleştirilmiştir. Bu atılınım fiili yürütücüsü ise İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç olmuştur.

Bir Bulgaristan göçmeni olan değerli eğitimci İsmail Hakkı Tonguç, Bulgaristan tarihinde önemli bir rol oynayan ve bir ara iktidara gelen köylü partisi Bulgar Çiftçi Birliği’nin narodnik-popülist uygulamalarından esinlenmişti. Köklü ve yaygın bir köylü hareketine dayanan, ülke çapında güçlü bir kooperatifleşme akımından hız alan Bulgar Çiftçi Birliği, köylerde temel olarak imece usulüne dayalı etkili, başarılı bir eğitim ve kültür seferberliği gerçekleştirebilmişti.

ilk Amaç

Köy Enstitüleri Yasası’nın gerekçesinde, amacın köylerde ilköğretim sorununu yeni ve pratik bir yöntemle çözmek olduğu belirtilmiştir. O sıralarda Türkiye nüfusunun yüzde 81’i köylerde yaşamaktaydı. Buna karşılık 40 bin köyün 31 bininde okul bulunmamaktaydı. İlköğretim çağındaki köy çocuklarının sadece yüzde 26’sı okula gidebilmekteydi. Bu sorunu çözmek üzere acil olarak 20 bin öğretmene ihtiyaç vardı. Yasaya göre köy öğretmenlerini (ve kısmen de, tarıma yönelik diğer meslek elemanlarını) yetiştirmek üzere tarıma uygun arazilerde Köy Enstitüleri açılacaktı. Bu enstitülere sadece köylerden öğrenci alınması öngörülüyordu. Çünkü birçok örnekte kanıtlandığı gibi, kentlilerin köy koşullarına uyum sağlayamayacağı ve kısa bir süre sonra köyü terkedeceği düşünülüyordu. Köylü çocuklarının öğretmen olduktan sonra köyde kalmaya daha kolay razı olacağı varsayılıyordu. Bununla birlikte, tek parti yönetiminin bürokratik ve insana güvensiz mantığı enstitü mezunlarına 20 yıllık mecburi hizmet yükleyerek işi "sağlama bağlamayı" da ihmal etmiyordu. Köylüler enstitü yapılarını ve öğretmen evlerini yapmakla yükümlüydüler. Okulların tamir ve diğer işletme masrafları da köylüler tarafından karşılanacaktı. Bu durumun köylülerce bir tür angarya olarak yorumlanacağı belliydi.

Yasanın çıkmasıyla 1940-1945 yılları arasında 16 yeni enstitü açılmış ve önceki yıllarda kurulan dört Köy Öğretmen Okulu’nun da enstitü haline getirilmesiyle toplam sayı 20’ye ulaşmıştır. Köy Enstitüleri on yıl içinde yaklaşık 25 bin mezun vermiştir.

Enstitülerde “yaparak öğrenme” ilkesi benimsenmiş, teori ve pratik bilgilerin birleştirilerek eğitim, üretimle içiçe yürütülmüştür. Bu eğitim yöntemi Köy Enstitülerinin en başarılı yönü olmuştur.

Genel Amaç

Köy Enstitüleri girişiminin doğrudan eğitime yönelik ilk amacının yanı sıra, daha kapsamlı sosyal ve siyasal bir amacı da olmuştur. Bu amaç, tek parti yönetiminde kırsal bölgelerde partiye bağlı, yeniliklere ve Batılılaşma düşüncesine açık, Cumhuriyet Halk Partisi’nin olası atılımlarını destekleyecek yeni bir güç odağı yaratmaktı. Partinin ve Kemalist rejimin köylerdeki kitle tabanını genişletecek bir adım olarak bakılıyordu bu girişime.

Daha yasanın Meclis’te oylanması sırasında, bu amacı belli belirsiz sezen, kırsal bölgelerin geleneksel hakim güçlerinin (toprak ağaları, tefeci tüccarlar, genel olarak eşraf) temsilcileri yasaya sessizce muhalefet etmişler, hoşnutsuzluklarını ortaya koymuşlardı.

“Bekle-gör” tutumuna giren bu çevreler, uygulamanın ilk sonuçlan görülmeye başladıkça, yani enstitülerden aydınlanmış, çevresini ve yaşamını sorgulayan, değişik açık kadrolar yetiştikçe muhalefetlerini şiddetlendirmişler, enstitüleri “komünist yuvası” olmakla suçlamışlardır.

Yasayla enstitülerin yükünü taşımak zorunda bırakılan ve angaryaya koşulan sıradan köylü halkın desteğini de kazanamayan bu atılım, Cumhurbaşkanı İnönü’nün desteğini geri çekmesiyle önemli ölçüde zayıflamış, 1946 yılında İs­mail Hakkı Tonguç ile Hasan Ali Yücel’in görevden uzaklaştırılması ile de bütün etkisini yitirmiştir. Çok partili düzene geçildikten sonra, 1955 yılında Demokrat Parti yönetimi Köy Enstitülerini resmen kapatmıştır. Böylece dar bir bürokratik kadronun çabasıyla başlatılan bu ilginç deney doğal gelişimini tamamlayamadan tarihe karışmıştır.

Günümüzden Bakınca

Görüldüğü gibi Köy Enstitüleri atılımı çelişik bir yapıya, ikili bir niteliğe sahiptir: yenilikçi ve ileri­ci yön ile baskıcı ve bürokratik yön. Köy Enstitüleri ilerici ve ye­nilikçi yönüyle geleneksel ayrıca­lıklı çevrelerin tepki ve düşmanlı­ğını çekmiş; zaten yoksulluktan kavrulan halka gönüllülük ilkesine hiç kulak vermeden angaryalar yükleyen baskıcı ve bürokratik yönüyle de halk desteğinden yoksun kalmıştır. Sonuçta, deyim yerindeyse “ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabilmiştir". Yazınımızın birçok ünlü kişisini yetiştiren bu eğitim girişiminin baskıcı ve bürokratik yönlerinden arındırılarak günümüze uyarlanması eğitim alanın­da geçerli bir hedef olabilir. Eğitimle üretiminin birleştirilmesi, teori ile pratiğin içiçe yürütülmesi çağdaş eğitim anlayışının vazgeçilmez bir öğesidir.