Sayı 7-8 Nisan 1990 Perestroyka'dan önce Perestavka (yeniden bilinçlenme) ya da NEP Perestroyka değildir
Perestroyka'dan önce Perestavka (yeniden bilinçlenme) ya da NEP Perestroyka değildir
Orhan İyiler
GORBAÇOV'un danışmanlarından Ogonyok dergisi yöneticisi Vitali Korotiç'in konferansından dönüşümde "demokrasinin erdemleri" konusunda verilen örneklerle iyice aydınlanmış olmama karşın, içimde yine de nedenini kestiremediğim bir tedirginlikle gözümü uyku tutmadığı bir saatte, belki de bir şeyler okumak için, -kesinlikle araştırmak için değil- böyle bunalımlı durumlarda kendi kendime alışkanlık haline getirdiğim bir davranışla ve de bir bakıma gelişigüzel Lenin'in Seçme Yapıtları'ndan bir bölümü açıp okumaya başladım: "Bu günlerde devrimimize yönelik Sukhanov'un anılarını karıştırdım şöyle..." diyordu Lenin. Birden kendimi toparladım. Benim "Birgün Bile Yaşamak" adlı, bolşevik devrimi anlatan romanımda kendisinden alıntılar yaptığım, söylediklerine kulak kabarttığım bir menşevikti Sukhanov, Belki de o nedenle, o güne değin gözümden kaçan Lenin'in Sukhanov'la ilgili satırlarını daha bir özenle okumaya başladım:'Batı sosyal demokrasisinin gelişmesi süresince (Sukhanov'lar) ezberledikleri alabildiğine yavan bir varsayımı ikide bir öne sürerler: Sosyalizm için olgunlaşmamışadır biz. Kendi aralarındaki bilge kimliğinde kimilerinin dediklerine göre: Biz sosyalizm için nesnel ekonomik öncül koşullara sahip değilizdir. (...) "Rusya sosyalizminin inşası için gerekli olan üretim ilişkilerinin gelişmesi aşamasına varamadı." Bu tezi Sukhanov dahil, II. Enternasyonal'in tüm gezginci şövalyeleri hiç çekinmeden ilân edip dururlar. Bu tartışılmaz doğruluktaki tezi tüm tonlarında ağızlarında dolandırıp dururlar ve devrimimizi değerlendirmede tek kesin ölçüt olduğuna inanırlar. (...) Sosyalizmi yaratmak için uygarlaşmış olmak gerektiğini söylüyorsunuz. Çok doğru. Peki de büyük toprak sahiplerini ve Rus kapitalistlerini önce kapı dışarı etmekten başlayarak ön koşulları yaratmak ve hemen sonra da sosyalizme koyulmamız neden olanaklı olmasın? Alışılagelmiş tarih düzeni içinde bu tür benzer değişikliklerin kabullenilemeyeceğini ya da olanaksız olduğunu hangi kitaplarda okudunuz?
"Aklıma sık sık Napolyon’un bir tümcesi gelir: 'Savaş dalınır ve sonra.., sonrası görülür.' Biz de bunu yaptık. Önce, 1917 Ekiminde ciddi bir savaşa daldık, bu gelişimin akışı bize olayın ayrıntılarını sonra gün yüzüne çıkardı. (Dünya tarihi açısından hiç kuşkusuz Brest-Litovsk barış anlaşması, NEP -Yeni ekonomik politika- hep birer ayrıntıdır.) Şu anda işin özünde, zaferi bizim kazandığımızsa kuşkudan uzaktır' (Ed.Progress Moscou/1980. Sf: 772-773-775)
"Aklıma sık sık Napolyon'nun bir tümcesi gelir: 'Savaşa dalınır ve sonra... sonrası görülür.' Biz de bunu yaptık. Önce, 1917 Ekiminde ciddi bir savaşa daldık, bu gelişmenin akışı bizi olayın ayrıntılarını sonra gün yüzüne çıkardı. (Dünya tarihi açısından hiç kuşkusuz Brest-Litovsk barış andlaşması, NEP -Yeni ekonomik politika- hep birer ayrıntıdır.) Şu anda işin özünde, zafer bizim kazandığımızsa kuşkudan uzaktır."
Birden penceremin önünde uzun boyuyla Sukhanov'u gördüm. Dalgın dalgın dışarıya, gecenin sessizliğine bakıyordu. Kendisi hakkında Lenin’in söylediklerini görmesini istemezmiş, kendisine anımsatmaktan kaçınırcasına Seçme Yapıtları hızla kaparken, Sukhanov bakışını dışarıdan hiç çevirmeden: -Gerek yok dedi... Ama Lenin’in adını ettiği zafer hiçbir zaman kazanılmazdı. Kazanılsaydı sen böyle gecenin ileri bir saatinde odanda bir menşevikle konuşma gereğini duymazdın... Bu kez alaylı bir biçimde yüzünü dönerek: -Hem de her zaman bolşeviklerle konuşmayı, yaşadığın olayları bolşeviklerin ve Leninistlerin temel görüşleriyle sınamayı alışkanlık haline getirmiş sen... diye parmağını beni birilerine göstermek istercesine uzattı... Ama artık, yaşanan son olaylardan sonra başka çareniz de kalmadı: Komünist partiler bir bir yıkılıyorlar yetmiş yıllık egemenliklerinden sonra. Polonya'da Dayanışma Sendikası halkın başkaldırısına öncülük ederek siyasal erki ele geçiriyor, Macaristan Komünist Partisi kendini feshediyor, bununla da kalmıyor, komünist bloktan ayrılıp Sosyalist Enternasyonal'e başvuruyor, öteki ülkelerde kırk yılı aşkın ülkelerini yöneten Komünist partiler öncülüklerine, yani yönetmeye son verdiklerine kongrelerinde kararlar alıyorlar, Moskova'da Ekim Devriminin 72. yıldönümünde kızıl bayraklar alan köşelerinde yakılıyor, Polonyalılar görkemli Lenin yontusuna saldırıyorlar, güvenlik güçleriyle çarpışmalarda göz gözü görmüyor, ulusçuluk akımlarında devrimin Anayurdunda insanlar birbirlerini boğazlıyorlar, dikenli teller, aşılamaz sanılan duvarları insanlar yüz binlerce, milyonlarca aşarak batıya, kapitalizme kaçıyorlar. "Kazanılan zafer" bu mu? Ya komünizmin yeni ideologları ne diyor? Perestroyka-nın ünlü ideologu Bay Vadim Medvedev atandığı ideoloji bürosundaki ilk toplantısında soluk soluğa gazetecilere: "Yeniden Yapılanma'nın (PERESTROYKA'nın) potasından nasıl sosyalist bir toplum çıktığını görmek istiyoruz?" diye soruyor ve yanıtını yine kendisi veriyor: "Biz artık çok ciddi modern-sosyal demokrasi'nin pratiğini çok iyi kavramış bulunuyoruz" diyor.O Bu gece seni alabildiğine tedirgin eden Bay Korotiç, Lenin eleştirisine ne zaman başlayacaksınız sorusunu doğrusu ya pek diplomatça yanıtlıyor: "Ben İslâmi düşünceyi tartışmayı Muhammed'den değil, Humeyni'den; Hıristiyanlığın eleştirisini de İsa'dan değil Vatikan'dan başlatırım." Alabildiğine yoğunlaştırdıkları Stalin eleştirisinden sonra Lenin eleştirisinin gündemini saptadıkları besbelli değil mi?
Tüm bunlar olurken Lenin’in, yapıtlarında bizleri "İkinci Enternasyonal'in gezginci şövalyeleri", "korkaklar", "kıvırtıcılar" diye nitelendirmesiyle; sizin gibi geri kalmış ülkelerin, kendilerine yarım yamalak bilgileriyle Marksist yaftası asmış aydınların "Leninizm bugün de yolumuzu aydınlatıyor" diye çırpınmalarının artık ne anlamı var... Kimi kandırabileceğinizi sanıyorsunuz? Biz kitaplarda yenildik belki. Lenin’in yapıtlarında... Ama yaşamda değil. Yaşamda yenilen Lenin’in kendisi oldu. Ve öncü parti anlayışı...
Bay Korotiç, Lenin eleştirisine ne zaman başlayacaksınız sorusunu doğrusu ya pek diplomatça yanıtlıyor: "Ben İslâmi düşünceyi tartışmayı Muhammed'den değil, Humeyni'den; Hıristiyanlığın eleştirisini de İsa'dan değil Vatikan'dan başlatırım." Alabildiğine yoğunlaştırdıkları Stalin eleştirisinden sonra Lenin eleştirisinin gündemini saptadıkları besbelli değil mi?
Odamda kaçak kaçak içtiğim sigara dumanlarından boğulacakmışım gibi balkon kapısını açtım, gecenin kendi kendinde dinlenen diri havasını göğüs geçire geçire solukladım.
Aslında Lenin kendi yenilgisini, daha doğrusu yenilgisinin başladığını kendisi çok kapalı bir biçimde yapıtlarında itiraf da eder. Üç yıllık bolşevik uygulamanın getirdiği yıkımı en önde kendisi kabul eder. Biz ne diyorduk: "Sivil toplum ve kapitalist ilişkiler aşaması yaşanmadan geri bir tarım ülkesinde doğrudan sosyalizmin inşasına geçmek hem de hiçbir kapitalist ülkede devrim henüz gerçekleşmemişken- çılgınlıktır, zaman yitirmektir!' İşte bak Lenin de üç yıl uygulamadan sonra aynı şeyleri söylüyor. -'1921 baharında sosyalist üretim ve bölüşümü 'saldırı* yöntemiyle kurmak, yani en kısa yoldan, en ivedi biçimde ve en doğrudan kurmak girişimimizin yenilgiyle sonuçlandığını gördük. (...) 1921 baharında politik durum bize gösterdi ki birçok sorun üzerinde Devlet Kapitalizmi konumuna doğru geri çekilmek gerekiyor."(2) Ve de 1921 baharında uygulamaya konulan Yeni Ekonomik Politika, yani ünlü adıyla NEP pazar ekonomisine dayalı, kapitalist ekonomi ve tecim özgürlüğünün Lenin ağzından resmen kabulü anlamına gelir. Bugün, 70 yıl sonra aynı şeye yeniden yapılanmayla, perestroyka ile dönmeye çalışanların temel felsefesinin alanını oluşturması gibi. "Tecim özgürlüğü kapitalizme yeniden dönüşten başka birşey değildir. (33/228) "Sorun çok kez şöyle ortaya konuyor: Bir komünist parti tecim özgürlüğünü tanıyabilir, onu uygulayabilir mi (...) Partimiz iktidardadır. Kongrenin alacağı karar tüm Cumhuriyet için uygulama zorunluluğunda olacaktır. Kendi ilkesi içinde bu sorunu çözmek zo-rundayızdır (...) Çünkü kapitalizmin büyük tekniği olmadan sosyalizmi çözmek olanaksızdır. Ekonomik görüş açısından devlet kapitalizmi içinde bulunduğumuz ekonomiye oranla sonsuz de-derece üstündür?" (Lenin 32/354)
Yeniden Yapılanmanın ideologu Vadim Medvedev "Savaş komünizminden (yani sen bunu Lenin’in "saldırı" diye nitelendirdiği üretime doğrudan el koyma diye anla, işte bu komünizmden) NEP'e geçişte (yani pazar ekonomisine ve tecim' özgürlüğüne geçişte) bizzat Vladimir Ilyiç'in görüşleri son derece önemli bir dönüşüme uğradı" derken, aslında bu köklü değişikliğin bizlerin, yani, Lenin’in yapıtlarında lanetler yağdırdığı biz menşeviklerin görüşlerinin bugünkü kadrolarca da artık resmen tanındığı anlamına gelmiyor mu? Öyleyse bu yitirilen koskoca zaman ne ve temel yanılgı nerde? Yanlış başlatılan bir tarihi sürecin bugüne değin nasıl yuvarlana yuvarlana geldiğini şimdi okuyacağım tümcelerin, örneğin Gorbaçov'a mı, Lenin'e mi, Medvedev'e mi, yoksa ünlü yeni yapılanmanın ekonomist düşünürü Aganbegyan1 mı ait olup olmadığını bulup çıkaramayışından da kestirmen olası:
1)Ulusal ekonominin her branşını (artık) kişisel çıkar ilişkisi üzerine oturtmamız gerektiğini söylüyoruz. Hep birlikte tartışalım, ama sorumluluk bireyde olmalıdır. Bu ilkeyi gerçekleştirmeyi bilemediğimizden, her adımda acı çekiyoruz.
2)Girişimci ve inisiyatifçi karakter yerel kademelerde desteklenmeli ve ne pahasına olursa olsun, bütün biçimleriyle geliştirilmelidir.
3)Sovyet Rusya ve Komünist Partisi içindeki toplantıların, konferans, kongre ve kurulların kimliğinin artık önceki dönemlerde olduğu gibi olmadığını, her şeye karşın sürekli yinelemeliyiz. Ne denli alışılmış olursa olsun Parti toplantıları bu girişimci espriyle yakından ilgilenmek zorundadırlar.
4)Kapitalist devletler sistemi içindeyiz. Bir yandan bize yardım edemeyen kolonyal ülkeler, öte yandan düşmanımız olan kapitalistler. (...) Yaşamak istiyorsak, bu gerçeğe gözlerimizi kapayamayız.
5)Ekonomik politikada en büyük yenilgi, bu politikanın tabandan kopuk oluşu ve parti programının en ivedi temel çaba olarak tanıttığı üretim güçlerinin ilerlemesine yol açamaması olayı ile en üst düzeyde kendini gösterdi.
6)(Ekonomiyi) köylünün kişisel çıkarı üzerine kurmak gerek (...) Toprağın özel mülkiyetini kaldırdık (...) Zorluğumuz kişisel çıkar yaratmada düğümleniyor. Eşit biçimde, her uzmanı, üretimin gelişmesinde kendi çıkarı da olduğu biçiminde harekete geçirmeliyiz: (...) Donetz kömür havzasının başlıca ekonomik alanlarımızdan biri olduğunu biliyorsunuz (...) ve yine hepiniz biliyorsunuz ki, bu kömür havzasında büyük sanayi işletmelerinin kurulması başlıca çabalarımızın başında gelmiştir. Az bir işçiyle Donetz endüstri işletmelerinde çalışmak bizim için son derece kolayken (...) bugün ne görüyoruz? Tam karşıtı bir olay: Köylülere kiraya verilmiş küçük maden ocaklarında üretim hızla ilerliyor. (...) Bu maden ocakları çok iyi çalışıyor ve ocak kirası olarak devlete çıkarılmış kömürün %30'nu kazandırıyorlar. (...) Eğer biz kendimiz doğru sonuçlar çıkarmasını bilir, bu politikayı akıllıca geleceğe uygulayabilirsek sonuçlar verimliliklerini sürdüreceklerdir.
7)Başlıca mülkiyet biçimi bilindiği gibi kamu mülkiyet biçimidir; toprağın altı, üstü, fabrikalar, işletmeler devletin yani tüm toplumundur. Bu tür mülkiyette tehlike, bu mülkiyetin adeta herkesin malı ama hiç kimsenin malı olmayışı biçimindeki algılamadan kaynaklanmaktadır. Bireyin ya da toplulukların sahiplik duygusu sönüşmekte, körleşmektedir. Hiç kimse hiçbir şeyden sorumlu değil. İşte tüm bu kötülüklerin kaynağı. İşçiler kaynaklar kendilerinin olmadığı ölçekte kamu kaynaklarını hovardaca harcıyor, devlet işletmelerinde kendilerine ait olanlardan çok daha kötü çalışıyorlar.
8)Toplumsal mülkiyet uzun zaman sorumlusu olmayan ve "sahipsiz mülkiyet" biçimde gelişti. Sosyalist mülkiyetin insana yaklaştırılması değil, tersine devletleştirilmesi onun olgunluğunun ölçütü sayıldı.
Sukhanov "Evet dedi, bu örnekleri çoğaltmak kolay. Ama söyle bakalım, birbirine benzeyen bu tümceler kimin?" durdum. "Bilemiyorum" dedim, "sanki bir kişinin konuşmasından ya da tek bir metinden alınmış, ayrı ayrı alıntılar gibi..." "Evet", diye sürdürdü konuşmasını Sukhanov, "bir kişinin ya da bir tek metinden alıntılara benzeyen bu tümceler 70 yıldan beri uzaya uzaya Neplerle perestroyka'larla önümüze konan bir tarihi yanılgının sürgitliğinin en belirgin örnekleri işte... Bu tarihi yanılgı artık bugün gitmiyorsa, nereden başladığını bulmak size düşer... 1,2, 3,4, 5,6. tümceler Lenin'e ait. (Sırasıyla 33/64, 32/462, "X. Kongre Nep'e Yönelik Karar Tasarısı", 32/459-461, 32/522, 33/63-64 ve 33/90-91). 7. Tümce bugünün yeni NEP'çisi ünlü Abel Aganbegyan'nın ("Sovyetler İki Kat Meydan Okuyor" Ekonomica / 1987, 219 ve 220. sayfalarından) 8. tümce de Vadim Medvedev'in Kommunist dergisindeki yazısından (Dünya Solu'nun 2. sayısından alınma). Bu iki şeyi kesinlikle kanıtlar: a) Bizim söylediklerimiz, yani Rusya gibi geri kalmış üretim güçleri gelişmemiş bir ülkede sosyalizmin inşasının kapitalist aşamaya geçilmeden gerçekleşemeyeceği gerçeğini; b) Kapitalist ilişkilerin geliştirilmesi için NEP' le uygulamaya konan politikaların 70 yıldan beri birbirine benzeyen tümcelerle dürtüklenmesine karşın, pazar ekonomisinin bir türlü geliştirilip serpiştirilmemesi...
Oysa NEP'le birlikte konan pazar uygulaması politikalarının başarıya ulaşma olanağı vardı. Pazar ekonomisinin kaçınılmaz bir sonucu olan siyasi demokrasi anlayışı da onunla birlikte uygulamaya konutabilseydi... Devlet kapitalizmiyle sağlanacak birikimlerin keşfi gerçekten de önemli bir keşifti ama bu keşfi en yanlış biçimde uygulamak da Bolşeviklerin büyük yanılgıları oldu. Lenin yapılması gerekenin tam karşıtını yaptı. Siyasi demokrasi olmadan pazar ekonomisinin beklenilen, istenen sonuçlan vermesi olanaksızdı. Oysa Lenin’in soruna ne denli aykırı ve tarihsel bir yanılgıyla baktığını şu tümcelerde bulması bile olası: "Dışarıdaki menşeviklerle sosyalist devrimciler, 'kapitalizme doğru geri çekildiğinizi söylüyorsunuz bize, iyi, biz de aynı şeyi söylüyoruz, sizinle uyum içindeyiz' diyorlar bize. Ardı arkası kesilmez bir biçimde duyuyoruz bu sözleri. Dışarıda şu tema üzerinde korkunç bir ajitasyon var: Bolşevikler kapitalizme izin vermelerine karşın menşeviklerle devrimci-sosyalistleri hapishanelerde tutsak etmeyi sürdürüyorlar. İster istemez kapitalizme izin vereceğiz, ama köylüleri? gerektiği ölçüde. Bu ona gerekli. Yoksa köylü ne yaşayabilecek, ne de çalışabilecek" (33/315).
"Kapitalizme izin veriyoruz ama köylülere yettiği ölçüde..." İşte Lenin’in bu tümcesi bu derin yanılgı anlayışıyla, bizim sivil toplumdan amaçladığımız üç saç ayaklı yapılanmanın, yani; siyasi demokrasi, pazar ekonomisi ve sosyal devlet anlayışının siyasi demokrasi ayağının nasıl görmezlikten geldiğini, onun aslında hiç kavranmadığının ya da çok yanlış kavradığının en belirgin ortaya kokuşudur. Böylesine kaba bir yaklaşımın ister istemez parti totalitarizmine yol açacağı kaçınılmaz bir gerçekti. "Köylülerin işine yarayacak kadar kapitalizm!' Sonuçta Kapitalizme BİZ İZİN VERİYORUZ. (...) Komünist kongrenin karar verdiği gibi devlet kapitalizmine proletarya devleti tarafından izin verilmiştir. (Çünkü) Şimdi DEVLET BİZİZ" (33/317) anlayışına uzanacağı, orada konaklayacağı kaçınılmaz bir gelişmeydi. Nitekim öyle de oldu. Lenin’in adını ettiği kongrede, yani X. Kongrede "DEVLET BİZİZ" anlayışı Parti içi demokrasiye son verecek bir biçimde gerçekleştirilerek tam bir totaliter rejim anlayışına geçildi. O güne değin varlığını koruyabilmiş olan hiç olmazsa parti içi demokrasi anlayışı NEP uygulamasıyla birlikte, Kronştand denizcilerinin silahlı ayaklanması bahane edilerek tümüyle ortadan kaldırıldı, izlenmesi gereken yolun tam karşıtı, ama çıkmaz bir yola sapıldı. Bu yolda ilerlemek zaman aşamasında sosyalizme 60 yıl kazandırdı ama sonunda çıkmaz bir yolla, duvarla karşı karşıya kalındığı anlaşılınca yeniden yapılanma politikası yani Perestroyka, bu kez glasnost ile takviye edilerek yeniden gündeme getirildi; yolun başına dönüldü.
Bu savımın doğruluğunu kanıtlamam için X. Kongre kararlarının 6. ve 7. maddelerini sana göstermem yeter de artar bile. Öteki maddelerin hepsi Parti'de Birlik'in sağlanması konusunda alınmış ve alınması gereken önlemleri, fraksiyonların varlığını, tanımını falan içerir.
Parti totalitarizmini gerçekleştiren Rusya Komünist Partisi X. kongre kararlarına Sukhanov'un bakışı
Madde 6- Keza kongre, istisnasız, şu ya da bu program üzerine kurulmuş tüm grupların, "İşçi Muhalefeti" ve "Demokratik Merkeziyetçiler" de dahil fesihlerini ve doğrudan feshedildiklerini ilân eder. Kongrenin bu kararının uygulanmaması partiden doğrudan çıkarılma sonucunu getirir (İşte bu madde parti içi demokrasinin tüm solunum yollarını tıkamıştır).
Madde 7- Partinin iç yapısında ve Sovyetlerin tüm eylemlerinde katı bir disiplin'ın egemenliğini sağlamak ve fraksiyonel tüm eylemlerden partiyi arıtarak elde edilebilecek en üst düzeyde birliği elde etmek için Kongre, Merkez Komitesini tam yetkili kılar. Şu nedenle ki: Parti disiplininin bozulması, fraksiyonel eylemin yeniden canlanması ya da hareketlenmesi durumunda; Merkez Komitesi üyeleri dahil, onların geri saflara çekilmesi ve en son önlem olarak partiden atılmalarını da içerecek tüm yaptırımları uygular. Merkez Komitesi üyelerine, Merkez Komitesinin yedek üyelerine ve Denetim Komisyonu üyelerine bu son yaptırımın uygulanabilmesi için Merkez Komitesi üyelerinin tamamı ile yedeklerinin ve denetim komisyonu üyelerinin tamamının hazır bulunacağı bir toplantı çağrısı yapılması gereklidir. Eğer Partinin en sorumlu yöneticilerinin bu toplantısı, oyların üçte iki çoğunluğuyla bir merkez komitesi üyesinin geri saflara çekilmesini ya da partiden atılmasını kabul ederse, bu önlem hemen ivedilikle, yerine getirilir (32/252-255 "Rusya Komünist Partisi X. Kongresi'nin Parti Birliği üzerine Karar Tasarısı'ndan)
Ama bence, diye sürdürdü konuşmasını Sukhanov, X. Kongre kararlarının Birlik adına tüm demokratik işleyişi tıkayan temel görüşü 3. Madde'de görmek olasıdır. Bu madde Lenin'in tüm vesveselerini içerir.
Madde 3- "Birlik konusunda" yapılacak propaganda bir yandan fraksiyonel espirinin, temelde, partinin birliği ve proletarya öncüsünün istencinin birlik istemini gerçekleştirmede ne denli yıkıcı tehlikeli olduğunu açıklamak, öte yandan, Sovyet iktidarının düşmanlarının son manevralarındaki taktiklerin özgün kimliğini açığa çıkarmak zorundadır. Karşı-devrimci beyazların bayrağı altındaki girişimlerinin kesinlikle yenilgiye uğratıldığına inanan bu düşmanlar, artık bu kez Rusya Komünist Partisi içindeki ayrımcılıklara tüm güçleriyle çengel atabilmek için olağanüstü çaba göstermektedirler ve böylece de şu ya da bu biçimde Sovyet erkine en yakın benzerlikler taşıyan gruplara siyasal iktidarı kazandırabilmek için karşıdevrime ivme kazandırabilmeyi düşünmektedirler!'
"Her yerde karşı-devrimci görmek, partideki eleştirileri bile karşı-devrimcilerin kendilerine çengel atması olarak nitelendirmek, sonuçta NEP'le birlikte geliştirebilseydi olumlu sonuçlar getirebilecek bir girişimi tümüyle kısırlaştırmıştır. NEP, siyasal demokrasinin öğelerini oluşturan "insan hakları", "düşünce özgürlüğü" ve "özgür seçimler"le desteklenebilseydi gerçekten kalıcı bir sosyalizmin inşasına Marksist ilkeler doğrultusunda başlama olanağını bulabilirdik. Ama kapitalizme dönüşle birlikte, yani temelde o adını ikide bir ettikleri bireyci inisiyatif ve girişimcilik siyasal demokrasiyle birlikte desteklenmez, tam karşıtı parti totalitarizmiyle betonlaştırılmaya çalışılırsa sonuçta, bu betondan despotik ayak, insanın edilgen direnişine dayanamayarak yıkılır... hem de öylesine ki, gerçekleştirdiğinizi sandığınız pazar ekonomisini de, sosyal devlet anlayışını da kendi üzerine çekerek çöker. Stalin döneminde daha da betonlaştırıldığı sanılan bu ayağın batı yakasında göçüşüyle binlerce, yüz binlerce insan da şimdi batı ya doğru bilinçsizce, panik içinde yuvarlanıp git inektedirler işte."
Keza kongre, istisnasız, şu ya da bu program üzerine kurulmuş tüm grupların, "İşçi Muhalefeti" ve "Demokratik Merkeziyetçiler" de dahil fesihlerini ve doğrudan feshedildiklerini ilân eder.
Sukhanov, gitmeye hazırlanırken, döndü masamın üzerinde kendisiyle ilgili Lenin satırlarına bir göz daha attı: -'Aklıma sık sık Napolyon’un bir tümcesi gelir... BENİM DE" dedi, alaylı bir biçimde. "Savaşa dalınır ve sonra... sonrası görülür. Napolyon’un, pardon, Lenin’in büyük Moskova bozgunu... yüz binlerin, milyonların ricatı..."
GECENİN sabaha uzanan yalnızlığında çalışma masamın üzerine benim mi, Sukhanov'un mu indirdiğini kestiremediğim Lenin’in Tüm Yapıtları'na, özellikle de bu konuyu içeren 32. ve 33. ciltlerde Sukhanov'un gösterdiği satırlara daldığım sırada çalışma masamın hemen yanındaki, az önce Sukhanov'un oturduğu koltukta Mraçkoviski yoldaşın oturmakta olduğunu gördüm. Kendisinin öyküsünü, "Birgün Bile Yaşamak" da anlattığım katıksız bolşevik Mraçkoviski... Tarih kitaplarında Troçkist olarak geçen Mraçkoviski XV. Kongre'ye gitmeden önce yapılan kendi aralarındaki gizli toplantıda "gelecek kuşaklara Stalin-Troçki savaşımının yanılgılarında bolşevik ilkelerin unutulup gitmemesi, bu ilkelerin gözden kaçırılabilmesi olasılığına karşı bir bildiriyle Troçki-Zinoviev-Kamanev üçlüsünün birlikte oluşturdukları politikaları desteklemediklerini açıklamayı" önermiş, ancak bu önerinin XV. Kongre sonuçlandıktan sonra gündeme alınması kararlaştırılmıştı. 1936 yargılamalarında Stalin'in kurşuna dizdirmeden önce iki kez Mraçkoviski'yi Kremline hücresinden çıkartarak getirdiği, ona Urallar bölgesinin endüstri işletmeleri genel direktörlüğüm önerdiği, Mraçkoviski'nin bu önerileri Stalin'in politikasını desteklemediği için geri çevirdiği hep bolşevik devrimi yakından izlemişlerin yazaklarında vardır. Ve bu yazaklarda Stalin'in gerçekten kendisine derin bir saygı duyduğu da belirtilmiştir.
Kıpkırmızı bir yüzle:
Kendisinin öyküsünü, "Birgün Bile Yaşamak" da anlattığım katıksız bolşevik Mraçkoviski... Tarih kitaplarında Troçkist olarak geçen Mraçkoviski XV. Kongre'ye gitmeden önce yapılan kendi aralarındaki gizli toplantıda "gelecek kuşaklara Stalin-Troçki savaşımının yanılgılarında bolşevik ilkelerin unutulup gitmemesi, bu ilkelerin gözden kaçırılabilmesi olasılığına karşı bir bildiriyle Troçki-Zinoviev-Kamanev üçlüsünün birlikte oluşturdukları politikaları desteklemediklerini açıklamayı" önermiş, ancak bu önerinin XV. Kongre sonuçlandıktan sonra gündeme alınması kararlaştırılmıştı.
Mraçkoviski yoldaş, dedim... ilk kez başıma geliyor., yani bir menşevikle devrimin yazgısını konuşmam..
Mraçkoviski, hafifçe gülümseyerek:
Anlıyorum, dedi... Ama Sukhanov gerçekten nitelikli bir menşevikti. Karısı da katıksız bir bolşevik: Ve, biliyorsun, Ekim Devrimi'nin silahlı ayaklanma kararı Sukhanov'un evinde alınmıştır. Zavallı Sukhanov o gece sabaha dek eve girememişti.
Evet... kuşkularını anlıyorum. Sukhanov'un ileri sürdüğü tezleri bugünün ideologları da beş aşağı beş yukarı benzer biçimde ileri sürüyorlar. Özellikle de Lenin’in NEP'e dönüşle birlikte düşüncelerinde köklü bir değişim olduğu, pazar ekonomisiyle birlikte bireysel girişimciliği taçlandırdığı, bundan cayılmasıyla herşeyin yüzüstü kaldığı gibi savlar... Durumu yeniden saptayalım; eğer yorgun değilsen ve beni dinleyecek kadar konuyla ilgiliysen...
İnsanı en çok yoran yaşanan korkunç savrulmalar Mraçkoviski yoldaş, dedim... İşte insanı asıl yoran ve çökerten...
Bolşevik devrimin gerçekleşmesinden sonra diye sürdürdü konuşmasını Mraçkoviski, tıpkı zamanı son derece sınırlı insanların netliğiyle... "kitlelerin olağanüstü kahramanlıkları sayesinde üç yıl ayakta kalabildik. Bu üç yılın bitiminde küçük üreticinin yıkımı daha da ağırlaştı; büyük endüstrinin gelişmesi daha da geriledi, gecikti. Buna karşın küçük üreticinin işgücünün bozulması ve savrukluğu üzerine kurulmuş olan üstyapı, Sıkıyönetim kalıtı bürokrasi tümüyle gelişip büyüdü" (32/374-375). "Rusya'da bu olumsuzlukların egemenliği söz konusuyken sosyalizme doğrudan geçiş olanağı var mıydı? (32/372). "Evet. Devlet kapitalizminin gerçekleşmesiyle. İşçi sınıfı devlet düzenini, küçük mülkiyetçiliğin anarşik anlayışına karşı savunmayı öğrendiğinde, devlet düzeyinde üretimi, devlet kapitalizminin temelleri üzerinde örgütlenebilmeyi bildiğinde, işte o zaman, şöyle söylememe izin verirseniz, yani tüm kozlar kendi (işçi sınıfının) elinde olduğunda, sosyalizmi güçlendirmesini güven altına almış olacaktır..." (32/354).
Devlet kapitalizmine dönüşün 1921 baharındaki ilk uygulama; köylülerin elinden ürettiklerine doğrudan el koyma yönteminin terk ediiişiyle aynı vergilendirilmeye geçilişi, ikinci aşama yalnızca işi bu noktada tutmayıp özel girişimciliği öne çıkaran tüm kapitalist ilişkiler ağının geliştirilmesi aşaması.
Şimdi, Sukhanov'un söyledikleriyle yukarıdakileri birleştirirsen devlet kapitalizmine dönüşün tüm gerekçeleri beş aşağı beş yukarı ortaya çıkar. Sukhanov'un sana söylemediği -belki de kasıtlı değil- bir gerçeğin altını kısaca çizeyim: Devlet kapitalizmine dönüşün 1921 baharındaki ilk uygulama; köylülerin elinden ürettiklerine doğrudan el koyma yönteminin terk edilişiyle aynı vergilendirilmeye geçişi, ikinci aşama yalnızca işi bu noktada tutmayıp özel girişimciliği öne çıkaran tüm kapitalist ilişkiler ağının geliştirilmesi aşaması.. Parasal düzenleme ve tecim özgürlüğü gibi. 1921 baharına geldiğimizde "işçilere ekmek ve yakacak bulabilmek", "işçi sınıfının tümden fiziksel olarak eriyip gitmesini önlemek için" bir yandan köylülüğün aynı vergilendirmeyle kırsal kesimde özel mülkiyet hakkının tanınmasını, Öte yandan kooperatifçilik ve özel girişimciliğe olanak tanıyan düzenlemelerle de kentlerdeki sanayi üretiminin içinde bulunduğu ölümcül koşullardan çıkmasını sağlamayı düşünüyorduk. Bu temellere dayanan Yeni Ekonomik Politika'nın yani ünlü adıyla NEP'in aşağı yukarı kestirilebilen hedefleri de somut bir biçimde saptanmıştı. "Önümüzdeki yılın pratik ve emredici çalışmasına bağlı olarak (...) ağır endüstriyi kalkındırmak ve eleketrifikasyon planına işlerlik kazandırmak için en azından 400.000.000 pound(*) buğdayın toplanmasını sağlamak" (32/464-Yeni Ekonomik Politika'ya ait Karar Projesi, mad/8). Bunun 240 milyon pound'u aynı vergilendirmeden, 160 milyon pound'u da köylülerin ürettiği malla, yani buğdayla kentteki işçilerin fabrikalarında ürettikleri, örneğin tekstil fabrikalarındaki bir işçinin ürettiği bezle buğdayın değiş tokuşundan sağlanacaktı. Ve biz bunu gerçekleştirdik. Menşeviklerin tüm şamataları da buradan kaynaklanıyordu. Yani biz nasıl onların, sosyalist-devrimcilerle birlikte iktidarda bulundukları sürede bir türlü gerçekleştiremedikleri demokratik burjuva devrimini tüm içeriğiyle, hem de en ileri kapitalist ülkelere bile örnek olacak biçimde nasıl gerçekleştirmişsek, bunu da öyle gerçekleştirdik. Ve tıpkı örnek olduğumuz demokratik burjuva devrimindeki ilkeleri yaşama geçirişimiz gibi; yani: "hiç kimsenin yapamadığı biçimde monarşik düzenin içini boşaltmamız", "ciddi bir biçimde dinle savaşmamız", "Rus olmayan tüm uluslara kendilerine ait cumhuriyetlerini ya da otonom bölgelerini kendilerine verişimiz", "gezegenimizin istisnasız tüm ülkelerinde açgözlü burjuvazi ve küt kafalı şaşkın küçük-burjuvazi tarafından örtbas edilen kadın haklarının eşitsizliği ya da kadın haklarının olmayışı gibi feodalitenin ve ortaçağın insanı isyan ettirici bu bayağı, yüzkarası, utanç verici ayıbından Rusya'yı arındırışımız", gibi "...hiçbir ülkede, en ilerlemiş olanlarında bile, bu sorunlar, demokratik burjuva anlamında çözülebilmiş değil''ken, (33/44-45-46), tüm bunları, hem de iç savaşın en boğucu üç yılı içinde çözüşümüz gibi NEP'le de elektrifikasyon sorununu ve ona dayalı ağır sanayi kurma sorunumuzu çözeceğimizi biliyorduk. Birinciyi çözenler ikinciyi de çözeceklerdi. "Tüm sorun teori ve pratikte, (belli bir yere ve belli bir zaman için), kapitalizmin kaçınılmaz gelişmesini devlet kapitalizmi yolunda yönlendirebilmeyi sağlayacak doğru yöntemleri bulmak, gerekli koşulları gerçekleştirmek ve de yakın gelecekte devlet kapitalizminin sosyalizme dönüşümünü güvence altına almayı" becerip becerememizde düğümleniyordu. (32/376). Çünkü "Gerçekten demokratik ve devrimci bir devlette, devlet monopolist kapitalizminin, kaçınılmaz, kesin bir biçimde sosyalizme doğru atılmış bir adım gösterdiği"nin, "devlet monopolist kapitalizmi(nin), sosyalizmin en tam maddesel hazırlığı, sosyalizmin artichambre'ı (gidiş odası), sosyalizmden ayrılmayan tarihi geçiş aracı aşaması" olduğunun -işte şimdi- bilincine ermemiz gerekiyordu. Yani demokratik burjuva devriminden sonra hemen ona bağlı kapitalist ilişkiler sürecini kendi denetimimizde geliştirmemiz gerekiyordu. Ancak bundan sonra sosyalizmin inşama başlayabilecektik.
Şimdi burada çok önemli bir çarpıtmanın yapıldığını söylemeliyim. Tarih içinde yaşamlarını canlı bir biçimde sürdüren Sukhanov'lar bunu bilerek yaparlar. Tarihin izlerini yaşamın genel yasalarında irdelemeyi unutmuş olanlar gözden kaçırır. Kimileri de bile bile az sonra adını edeceğim çarpıtmayı gündemlerinde sımsıcak tutarak Leninizm’in ve bolşevik uygulamanın eleştirisine dayanak yaparlar. Bu çarpıtma şudur:
"1921 baharına gelindiğinde" Lenin’in ve bolşeviklerin, menşeviklerin genel politik görüş açılarını ve devrimci -sosyalistlerin ekonomi- politikalarını kabul ettiği savıdır. Perestroyka'nın uygulayıcıları ve ideologları bunu "1921 yılına gelindiğinde Lenin’in düşüncelerinde köklü bir değişim oldu" diye nitelendirmektedirler. Bu köklü değişimin de üstü kapalı "sosyal-demokrasiye ve kapitalizme inanışta" düğümlendiğini vurgulamak istemektedirler.
Oysa gerçek hiç de böyle değil. Gerçeğin hiç de böyle olmadığını, Leninizm’i ve bolşevikleri gerçekten doğru irdelemek ve deneyimlerini yaşamlarınızda somutlaştırmak istiyorsanız açığa çıkarmakla yükümlüsünüzdür. Biz nasıl 1905'in, 1871'in, 1848'in yaşanmışlıklarını doğru irdelemeye son derece büyük önem göstermişsek...
Biz siyasal erki aldığımızda, almanın kaçınılmazlığından başka hiçbir gerçek daha gerçek değildi çünkü, 1918 yılının martında ve nisanında, yani: Siyasi erki ile geçirişimizin 5-6 ay sonrasında, daha o zaman NEP'i uygulamaya koyma hazırlıklarımız tamamlanmıştı. Adı NEP değildi kuşkusuz Ama tümüyle Devlet kapitalizmini içeren ekonomik politikalardı. "Günümüzün En Başta Gelen Görevi", "Sovyet İktidarının İvedi Görevleri", "Sol Çocukluk ve Küçük-Burjuva Düşünceleri Üzerine" adlı Lenin’in yapıtlarında sosyalist ekonominin inşası için uzun ve acılı bir yolu, yani devlet kapitalizmi ile köylülerin kendi ürettiklerini satabilme, toprak kiralama, bireysel girişimciliğin özendirilerek artı değer birikiminin ivme kazandırılması politikalarının tümüyle bir bir net biçimde saptandığını görebilirsin. Nasıl bir toplum yapısı devraldığımız 1918 yılındaki "Rusya’nın Bugünkü Ekonomisi" aldı broşürde madde madde bulman olası. Yani: Tarımda geniş çaplı, aile üretimi, küçük ticari üretim, kişisel özel kapitalizm ile devlet kapitalizmi ve bunun yanında başlamış sosyalist uygulamalar (32/351). Biz Devlet kapitalizmini yoğunlaştırarak Öteki üretim biçimlerini sosyalizmin inşasına olanak verecek biçimde geliştirmek, bu uzun ve acılı yolu, her şeye katlanarak, bolşevik iktidarın ilk uygulamalarının başlangıcına koymak istiyorduk. Ama "Yerli burjuvalarımız bizimle birlikte bu yolu aşmak istemediler. Kapitalistlere (şunu) öneriyorduk: Önceki çıkarlarınıza, eski alışkanlıklarınıza ve halkın (devrimden önceki) düşüncelerine uygun düşen koşulları tümüyle ortadan kaldırmamız yerine, devletin düzenlemesine, devletin gücüne razı olunuz. Tüm bunları aşama aşama devlet düzenlemesiyle değiştireceğiz" (33/85) önerimize "kapitalistler yaşama hakkımızı bile ortadan kaldıracak biçimde yanıt verdiler. Kapitalist sınıfın başvurduğu taktik onlara önerdiğimiz ilişkileri sert biçimde kesip atarak çaresiz ve umudsuz bir savaşa bizi sürüklemeyi öngörüyordu. (...) Burjuvalarımızın bu savaşımda çıkarlarına tümüyle uygun ve çıkarcı mantığıyla hareket ettiklerini sürekli söyledim. O zaman biz bolşevikler ne diyebilirdik ki... "Kapitalist beyler, sizden korkmuyoruz. Kurucu Meclis'inizi düşürdüğümüz politik alanda sizi vurduğumuz gibi bu alanda da sizi ikinci kez vuracağız. Başka türlü hareket edemezdik. Başka bir yol izlemek bizim açımızdan tam bir teslimiyet gösterdiğimizi belirleyecekti. (...) Burjuvazinin direnişi ve savaşım mantığının bizi, Rusya'yı üç yıl boyunca yakıp yıkan iç savaş döneminde en uçta, en çetin, en acımasız savaşım yöntemleri uygulama zorunda bırakışının nedenlerini sonuçta anlıyorsunuz" (33/88). Bu savaşımın örneğini de Özel bir ilân gazetesinin devletleştirilmesiyle nasıl patlak verdiğini Lenin tipik bir örnek olarak verir...
Bizi "saldırı" yöntemine itenlerin gerçekten öngördükleri sonuçla karşı karşıya kaldık mı? Evet. Komünist ahlak daima en doğruları kendi savaşımlarında yoldaşlarına aktarmakla yükümlü kılar bizi. Yalnız yoldaşlarımıza değil. Halkımıza da... İşte, bizi yerli ve onların dışarıdaki uzantıları dış sermaye kaynaklarının sürüklediği bu üç yıllık "saldırı" yönteminin sonunda onları beyaz ordularıyla birlikte tümüyle yendiğimizde biz de şu acı gerçekle karşı karşıya kaldığımızı gördük: -"1921 baharında sosyalist üretimi ve bölüşümü "saldırı" yöntemiyle yani: en kısa yoldan, en ivedi, en doğrudan yöntemle inşa etme girişimimizin tam bir yenilgiye uğradığını gördük" (33/88). Yenilgimizin başlıca nedenlerinden biri, bu iç savaşta sınıf olarak işçi sınıfının eriyip gitmesiydi. "Sınıf niteliğini yitirmiş proletaryanın var olduğu bir ülkede komünist talimatlarla, buyruklarla üretimi ve bölüşümü düzenleyebileceğimizi düşünmüştük. 1921 baharında politik durum bize gösterdi ki ekonomik birçok sorunda devlet kapitalizmi konumuna geri çekilmek (yani) 'saldırı' yerine 'kuşatma'ya geçmek gerek" (33/88).
Lenin'in Yeni Ekonomik Politikası (NEP) bir savaş yöntemi olarak düşmanı bu kez kuşatmayla çevirmekti.
1921 BAHARINDA yöntemi değiştiriyorduk. Düşmanı yenememiştik. Ordularını, beyaz terörünü yenmiştik ama asıl kendisi tüm varlığıyla yaşıyor ve bizi de açlık ve sefalete mahkum ederek kendisine avuç açma gerçeğiyle karşı karşıya bırakıyordu.
İşte bak, burada, 33. cildin 78 ve 79. sayfalarında verdiği örnek yeni ekonomik politikamızın stratejisini tümüyle ortaya kor. Moskova Bölgesi VII. Parti konferansında bu yöntemin içeriği ve Leninist diyalektik yapısı çok anlamlı bir biçimde vurgulanır. Lenin, bir büyük savaş dehası olarak nitelendirdiği Japon generali Nogi'nin bize ait Port-Arthur kalesini düşürüşte kullandığı biri birinden tümüyle ayrı nitelikli iki yöntemin kendisini "özellikle ilgilendirdiğini" söylüyordu. "Saldırı" ve "Kuşatma" yöntemleri. "Saldırı" yöntemiyle bu güçlü, iyi korunan seçkin birliklerin savunmasındaki kaleyi düşüremeyen ünlü Japon generalinin bu kez ikinci bir savaş yöntemi kullanarak "Kuşatma"ya geçtiği ve sonunda bu güçlü kaleyi düşürdüğünü tam bir kurmay açıklamasıyla belirtir. Lenin'e göre kuşatma yöntem olarak "saldırı" ile kıyaslandığında bir geri çekilme'ydi. Ama geri çekilme de bir savaş yöntemiydi. Ve de işin şaşılası yanı geri çekilmenin çok daha zor, çok daha güç olduğuydu. Bir ordu geri çekilmeyi "saldırı" yönteminden daha dikkatle, "çok daha disiplinli", "çok daha otoriter" bir biçimde gerçekleştiremezse, düşmanına yenilmemesi, düşmanın karşısında paniğe uğramaması olanaksızdı. Parti konferansına katılmış iç savaşın yengin bolşevikleri deneyimleriyle de çok iyi biliyorlardı ki bu geri çekilme sırasında düşmanın her zaman karşı saldırıya geçerek birlikleri darmadağın etmesi tehlikesi büyük bir olasılıktır.
İşte şimdi bizde Lenin'e göre NEP uygulamasıyla geri çekiliyorduk. Yani kapitalist ilişkilere dönüyorduk. Burada uygulanacak bu geri çekilme yönteminin başlıca zorlukları şu gerçeklerden kaynaklanıyordu.
a) Zorluğun başlıcası hep "saldırı" yöntemine alışmaların geri çekilmedeki kuşatma karşısında aynı beceri ve isteği gösterememesi. Bu doğrudan bizim, devrimci kadroların son derce önemli bir sorunuydu. "Saldırıyı öğrenmiş olanlar durum kötüyken geri çekilmeyi öğrenememişlerse savaştan yengin olarak çıkmaları olanaksızdır. (...) Bu çekilme de bir savaştır; hem de öncekinden daha uzun, daha da vahşi, daha da direngen. Yoldaş Semkov çok açık söyledi: 'Devlet teciminden niye söz edip duruyorsunuz? Hapishanelerde bize ticaret yapmayı öğretmediler.' (...) Peki savaşmayı öğrettiler mi bize cezaevlerinde? Ve de devleti yönetmeyi hapishanelerde mi öğrettiler bize?" (33/99).
Başka bir çaremiz olmadığını söylüyordu Lenin apaçık. Bu yöntemi kadrolar olarak öğrenecektik. "Ticarete, tecim kendinizi uydurmadaki sıkıntılara katlanınız, diyordu Lenin, yoksa parasal sirkülasyon ve trafik sizi gerilerde bırakacaktır?" (33/91).
Yalnızca da bu değil, sana Sukhanov'un bir şaşırtmacayla özel girişimci Lenin tümcelerini ard arda sıralamasını şimdi burada bir kez daha anımsa. Gerçekten de işimizin zorluğunu kavrarsın. Bizim gibi "hep saldırı"ya alışmış, yaşamı "saldırılaşmış"ların şimdi uygulanmak istenen yönteme kendileriyle uyum sağlamakta ne denli güçlükle karşı karşıya kaldıklarını daha belirgin sezinleyebilirsin. Bu bolşevik devrimin, bireysel temelde çok yoldaşımızın gerçekten dramını oluşturmuştur. Şimdi sana bunları anlatmanın sırası değil, ama bu yöntemin kadrolar dışında olanlarca da önemli bir güçlüğü, çok önemle üzerinde durulması gereken bir zorluğu vardı.
b) Bu zorluk bu kez kitleler açısındandı. "Şimdi artık (önceki gibi) herkesin gözü önünde büyük toprak sahipleri yok. Wrangel'ler," Kolçak'lar, Denikin'lerin bir bölümü Romanov'larla birleşebilmek için gittiler, ötekiler de gündem konusu olmak için yabancı ülkelerin güvenceli yerlerindeler. Halk büyük toprak sahiplerini, kapitalistleri, açığa çıkmış bu düşmanlarını önceden olduğu gibi (şimdi) görmüyor" (33/61). "Bizden önceki devrimlerin içini boşaltan düşman (şimdi de) burada bile, içimizde bulunduğu, Kolçak'ların, Wrangellerin, Denikin'lerin yerini aldığı gerçeğinin bilincine halk varabilecek midir? Zira kapitalistler bizi yenerse, bu, bizden önceki tüm devrimlerin deneyiminin gösterdiği gibi geçmişe yeniden dönme anlamına gelecektir." (33/61)
Leninizmi, bolşevikleri yargılayınız. Kendi geleceğiniz için gereklidir bu. Ama bizim yaşadıklarımızı ve Lenin’in söylediklerini şimdiki nesnel koşullar karşısında kendi yenilgilerinize ya da beceriksizliklerinize gerekçe olarak göstermeden. Bu, kargaşayı büyütmektir. "Biz artık Lenin gibi düşünmüyoruz", deyiniz. Ama NEP'le kendi politikanız olan Perestroyka'nın "aynı köklerde" birleştiğini söylemek kendisi için çıkış yolu arayan öteki sömürülen ülke insanlarını ve kadrolarını yanıltmaya götürmektir.
Tehlikenin büyüklüğü ortadaydı. Aslında, devrimci tarihin insanlık tarihindeki dönemeçlerini, diyalektik bir yöntemle inceleyenler bizim "savaş komünizminde" uyguladığımız yöntemle NEP’de uyguladığımızın temelde ayrıcalıklar taşımadığını da çok iyi görürler. Taktiklerle, stratejileri biribirlerine karıştıranlar sonunda başa çıkamayacakları sorunlarla baş başa kalıyorlar. O nedenle Vadim Medvedev "Kasım 1920'de Lenin iki toplumsal sistemin tarihsel sürtüşmesini saldırıyla çözmenin olanaksızlığı sonucuna vardı" derken, "çağın temel yasaları alanına geçilmesi" diye nitelendirdiği NEP felsefesini en geniş boyutlarda çözülüşler getiren bir "barış" anlayışına ve Stalin döneminde "dünyanın birbirine düşman iki kale" durumuna getirilmesinin NEP felsefesiyle taban tabana zıt bir kavrayış biçimi olduğunu söylemesi önce yaşadıklarımızın doğru kavranmasını, sonra da yorumdaki derin yanılgıyı ortaya kor. Leninizmi, bolşevikleri yargılayınız. Kendi geleceğiniz için gereklidir bu. Ama bizim yaşadıklarımızı ve Lenin’in söylediklerini şimdiki nesnel koşullar karşısında kendi yenilgilerinize ya da beceriksizliklerinize gerekçe olarak göstermeden. Bu, kargaşayı büyütmektir. "Biz artık Lenin gibi düşünmüyoruz", deyiniz. Ama NEP'le kendi politikanız olan Perestroyka'nın "aynı köklerde" birleştiğni söylemek, kendisi için çıkış yolu arayan öteki sömürülen ülke insanlarını ve kadrolarını yanıltmaya götürmektir. Lenin hiçbir zaman iki dünyanın sonuna değin barış içinde yaşayacağına inanmadı örneğin. Hem de bunu, NEP'i tüm şiddetiyle savunduğu bir zamanda söyledi. Kaç kez söyledi. Yanıldığını söyleyin. Ama böyle söylemedi demeyin. Çünkü dünya ve yaşam tüm çılgınlığıyla ortada daha. Örneğin Lenin NEP'e hiçbir zaman kalıcı bir model olarak bakmadı. Ona hep gerileme gözüyle baktı. Bu gerileme ne kadar sürecek sorusuna da belki de NEP'i temel felsefesi yönünden en iyi ortaya çıkaracak şu tümceyle karşılık veriyordu: "En sonunda saldırıya geçebilecek gücü kendimizde buluncaya dek" (33/91). "Şimdi, her şeyden önce ekonomik problemlerle karşı karşıya bulunuyoruz ve hemen önümüzde atacağımız adımın da sosyalizmin inşama doğrudan geçiş olmadığını da aklımızda tutmak zorundayız. (...) Üç Yıl, problemimizi (ekonomik problemi) çözmemize yetmedi. (...) Bugün biraz daha geri çekilmek zorundayız; yalnızca devlet kapitalizmine değil, ama devletin ticareti ve parasal sirkülasyonu düzenlemesine doğru da" (33/91-92). Nerede duracağımızın da şimdiden kestirilme olasılığı olmadığını söylüyordu Lenin, ama çekilmenin hiçbir zaman düşmana karşı verilen bir savaşım yöntemi olduğunu aklımızdan çıkarmamamızı istiyordu. "Bilemeyeceğimiz kadar uzun zaman ve sağlam temellere dayanan bir karşı saldırıya geçmeye hazır olamayışımıza kadar geri çekileceğiz." (33/103).
Bizim hedefimiz netti. Bu geri çekilmeden kimin kârlı çıkacağını hiç unutmamamızı söylüyordu Lenin. "Sosyalist toplumu inşa etmeye çalışan 'proletarya'mı, yoksa 'Bu sosyalizm düşünüldüğünden de sakıncalı, geri dönelim' diyen kapitalistler mi? İşte temel sorun, var olup olmama sorunu NEP'de buydu. Başarabilmemiz için Lenin insanoğlunun tarihinden süzüle süzüle getirdikleriyle özenle sarılmamız gereken yöntemin altını çiziyordu: "Bir an bile kendimizi devrimci yoldan ayırmamak" (32/518). Bu yolun dışında aç kurtların nasıl üzerimize atılacağının, bizi paramparça edeceklerinin bilincindeydik. Şimdi devrimci safların daha da sıklaştırılması, pekiştirilmesi dönemine giriyorduk.
X.Kongre kararlarının gözden kaçırılan demokratik karakteri
Şimdi safların daha da sıklaştırılması, devrimci çaba ve uyanıklığın daha da yoğunlaştırılması gereken bir dönemde alınan X. Kongre kararlarının o pek becerili (?) eleştirilerine değinmek istiyorum. Bu konunun iki yönden gittikçe belirginleşen önemi var. Bugün içinde yaşadığınız olayların doğru irdelenmesi yönünden bir; dış sömürüye karşı savaşım veren kadroların emperyalizm karşısında kendi devrimci modellerini oluşturmadaki başarısı bakımından iki. Hemen öncelikle belirteyim ki, Leninizm'in en anlaşılmayan, en çarpıtılan yanı bu X. Kongre kararlarıdır. Sukhanov'un X.Kongre kararlarına yönelttiği eleştiri kurucu meclisin dağılmasından sonra kuşaktan kuşağa gevelene gevelene aktarılıp durmuştur. Ve X. Kongre kararlarının, tıpkı mutlu bir antik kentin toprak altında kalıp gitmesi gibi üzerinden silindirlerle geçilip en küçük bir kalıntının yeryüzüne vurmaması için büyük çaba gösterilmektedir. Ellerinde dolaştırdıkları tek kalıt, yarım yamalak bir testiye benzeyen 6. ve 7. maddelerin yorumudur.
Kapitalizmi bir Truva atı gibi içimize aldığımızda, Lenin’in deyimiyle "ricat dönemi başladığında", Lenin, bize apaçık "(işte) tehlike burada alabildiğine büyüktür", diyordu. "Sorun, çekilirken dövüşen bir ordunun, önceleri çok iyi yönetilmesine karşın, bu çekiliş bir kargaşaya, bir paniğe dönüşürse mitralyözlerin ateş edecek duruma getirilmesi ve "ateş" buyruğunun verilmesindedir."(3)
Ve de hemen hemen herkes bu "ateş" buyruğunun X. Kongre kararlan olduğunda birleşmiştir. Hemen bir şeyin altını öncelikle koyu koyu çizmek istiyorum. Aynı partinin 1919 yılında VIII. Kongresinde: "Muhalefetin partide varlığını sürdürebilmesi için komünist partinin programının yazılmasında, tüm parti organlarında temsil edilmesinde", 1920 yılında Lenin’in "muhalefetin blok oluşturma hakkından ve blokların kendi aralarında birleşme hakkından" (4) söz edişleri X. Kongrede alınan kararlarla taban tabana bir zıtlığı değil, tam karşıtı onların derinlemesine çözümlenmelerle bir bütünlüğe, tam bir açıklığa kavuşturulmalarıdır.
Bu konuda tam bir kargaşa yaşandığını biliyorum. Öncelikle hemen bir şeyi kendimizden ayırmak istiyorum. Bugün uygulamalarını gördüğüm Perestroyka ile bizim yeni ekonomik politikadaki demokrasi sözcüğünden anladığımız, örneğin; Aganbegyan'ın adı geçen yapıtındaki diliyle söylersek: "Perestroyka'nın belirleyici koşulunun demokratizasyon" olduğu anlayışıyla hiçbir ilişkimiz yoktur, Leninistlerin ve Bolşeviklerin demokrasi anlayışları burjuva öğelerinden tümüyle arındırılmış Lenin’in deyişiyle "yeni tip demokrasi" kavramına uygun proletarya demokrasisinin öğelerini taşıyordu. NEP uygulamalarıyla birlikte, sana Sukhanov'un dediği gibi, "madem Bolşevikler kapitalizme dönüyorlar, onun ayrılmaz bir parçası olan demokratikleşme uygulamalarını da tüm yapılanmalarda gözden geçirip yerine getirmeliler, örneğin aynı şeyleri söyleyen menşeviklerle, devrimci sosyalistleri cezaevlerinde tutup durmamalıdırlar yaklaşımının gündemde tüm şaşırtıcı canlılığıyla tutulacağını Lenin biliyordu. Bu tehlikenin güncel canlılığını da tüm bolşevikler yaşıyordu. Nerde yaşıyorduk? Örneğin Kronştand denizcilerinin silahlı ayaklanmalarında. Petrograd, denizcilerin ağır toplarının atış alanı içine girmişti. Ve onlar, dışardaki büyük kapitalist MiliykovL un desteğiyle tüm sosyalist devrimcilerle, menşeviklerin kendilerine ulaştırdıkları sloganlarla "Bolşeviksiz bir Sovyet iktidarı"nı ve de "Sovyetlere menşeviklerle, devrimci sosyalistlerin onurlarıyla birlikte iadelerini" istiyorlardı. Demokrasi sözcüğünün, bu dönemde önünden geçmeye hiç kimsenin kolay kolay cesaret gösteremediğini söylemeliyim. Demokrasi sözcüğünün sınıfsal karakterine tümüyle sırtını dönmüş bu insanların amaçlı istemlerine karşı Lenin Komünist Enternasyonal'in III. Kongresi'nde yaptığı konuşmada: "Sosyal sınıflar varlıklarını sürdürebildikleri yere kadar ve tek ülkede baş aşağı edilmiş burjuvazi, uluslararası düzeyde sosyalizme karşı saldırılarını onlarca kat artırdığı sürece proletarya diktatoryası kaçınılmazdır" (32/490-491), diye yanıt veriyordu. Oynanmakta olan oyunun nasıl tarihsel ve sınıfsal karakterli bir oyun olduğunu Engels'ten yaptığı bir alıntıyla netleştiriyordu: "Devrim anında 'katıksız demokrasi' düşüncesi, kısa bir süre için, hem feodal hem burjuva ekonomisinin son kurtuluş yolu olarak, geçici büyük bir önemliliğe ulaşır, 1848'de, Mart'tan Eylül'e değin, tüm bürokratik kadrolar ve feodal kitle, liberalleri, devrimci kitleleri boyunduruk altında tutabilmek için böyle destekledi... Ne olursa olsun, bunalım esnasında ve hemen sonrasında katıksız (tam) demokrasi etrafında toplanmış reaksiyoner kitleler biricik asıl karşıtlarımızı oluşturacaklardır; düşünceme göre bu durumu her zaman göz önünde bulundurmak zorundayız" (32/491).
Burjuva demokrasisinin sınıfsal içeriğini Kurucu Meclis'in kapatılması sırasında çok iyi çözümlemiş olan bizler (çünkü Kurucu Meclis, reaksiyoner grupların toprak ağalarından, büyük burjuvaziden, kulaklardan oluşan temsilcileriyle Sovyet iktidarının varlığını daha ilk toplantısında red etmiş, kendisi büyük toprak sahibi Viktor Çernov'un başkanlığında bir hükümet oluşturmaya başladığı sırada er Sovyetleri tarafından dağıtılmıştır) bu demokrasi kavrayışının başımıza ne çoraplar öreceğini biliyorduk. Sukhanov'un sana verdiği karar taslağındaki 3. maddeye bir göz at şimdi. Demokrasi saldırısına karşı kendimizi aslında nasıl koruyabileceğimizin anlatımını içerir o madde. X. Kongre'nin 1. maddesinde "küçük burjuva toplulukları içinde kararsızlıkların (çalkantıların) tam anlamıyla ortaya çıktığı şu günlerde" parti üyelerine Parti içinde birliğin sağlanmasının ayrı bir önemde olduğunu vurguladığını göz önünde tutarsak, 1. maddenin bu içeriği 3. maddeyle bütünleştirildiğinde bizim içinde yaşadığımız nesnel koşulların tam anlamıyla devinimi ortaya çıkar.
Şaşılası bir şey ama "Parti içinde Birlik" sağlamak amaçlanırken aslında "yeni tip demokrasinin" en geniş anlamda kurumlaşmasına çalışılan örnekler veriliyordu. 1919 ve 20'lerde sözü edilen ne "muhalefet etme hakkı", "ne muhalefetin blok oluşturma etkinliği" ortadan kaldırılıyor; tam karşıtı, X. Kongre kararları bunlara proletarya demokrasisinin en kalıcı somut yorumlarını getiriyordu. Komünizmin yeminli düşmanları bunu bilirler; bildikleri için de tüm güçleriyle bu gerçeklerin göz ardı edilmesini, unutturulmasını sağlamaya olağanüstü çaba gösterirler.
Evet, hiç kuşkusuz X. Kongre'de yasaklanan bir şeyler vardır. Nedir o bilir misin? Fraksiyon. Ve fraksiyonun tanımı o güne değin hiç yapılmamış biçimde gerçekleştirilerek Marksist literatüre kazandırılmıştır. Ve de gözden kaçırılmak istenen de 2. maddedeki bu eşsiz tanımıdır:
Mad: 2- Partinin sendikalar üzerindeki genel tartışmasından bu yana parti içinde fraksiyonel bir esprinin, yani AYRI BİR PROGRAMLA GRUPLARIN BAZI NOKTALARDA KENDİ KENDİLERİNE KAPANMAK VE KENDİ GRUP DİSİPLİNLERİNİ YARATMAK eğilimlerinin ortaya çıktığı görülmüştür.
Bu muhalefet etme hakkıyla fraksiyonların yaşama hakkını birbirine karıştırmaktır. Muhalefet etme hakkının bolşevik partide gerçekten önünü açabilmek için fraksiyonların yasaklanması öngörülmüştür. Kendilerine kendi programlarıyla kapananların partide son derece önem kazanan eleştiri ve muhalefet etme oluşumunun önüne yeni bürokratik bir yapılanma koyarak set çektiklerini sendikalar tartışmasında önerdikleri yanılgılı yöntemle de açıklamak olası. İşte aslında parti içindeki eleştirinin tümüyle önünün açılabilmesi için kesilip atılmak istenen bu yapay ürün 4. madde ile nasıl yorumlandığını apaçık görebilirsin:
Mad: 4- Fraksiyonlara karşı pratik savaşımda partinin her bir örgütünün hiçbir fraksiyonel eylemi hoşgörüyle karşılamamaya kendini en sert biçimde uydurması gereklidir. PARTİNİN! HATALARININ TÜMÜYLE GEREKLİ ELEŞTİRİSİ, SON DERECE NET HİÇBİR KIRTASİYECİLİĞE KAÇMAYAN BİR BİÇİMDE, TÜMÜYLE PRATİK ÖNERİLER OLARAK PARTİ YÖNETİCİ ORGANİZMALARIYLA MERKEZ VE YEREL ORGANLARIN İNCELEME VE KARARLARINA GECİKMEDEN İLETME BİÇİMİNDE ANLAŞILMALIDIR. (...) PARTİNİN GENEL ÇİZGİSİNİN YA DA PRATİK GİRİŞİMLERİN TÜM ANALİZİ -KARARLARININ GERÇEKLEŞTİRİLİP GERÇEKLEŞTİRİLMEDİĞİNİN DENETİMİ- YANILGILARININ DÜZELTİLMESİ FAZLA METODLARININ İNCELENMESİ VS... HİÇBİR ŞEKİLDE, HERHANGİ BİR PROGRAM ÇEVRESİNDE DAHA ÖNCEDEN OLUŞMUŞ GRUPLARIN İNCELEMESİNE DEĞİL, AMA TÜM BUNLAR PARTİNİN TÜM ÜYELERİNİN DOĞRUDAN İNCELEMELERİNE SUNULUR.
Eleştirinin tüm parti üyelerine açık tutulması ve böylesine bir canlılık ve devinimde oluşumunu hızlandırması için bununla da yetinilmemiş, "Partimizde Sendikalist ve Anarşik Sapmalara Karşı" alınan karar tasarısında bu açıklığın ve sorumluluğun altı bir kez daha özenle, yepyeni bir demokratik anlayışla son paragrafta çizilmiştir. "Parti Merkez Komitesi parti kararlarını en katı” biçimde uygulamayla yükümlü kılınırken, Kongre aynı zamanda PARTİ ÜYELERİ ARASINDA EN GENİŞ BİÇİMDE GÖRÜŞ ALIŞVERİŞİNİ SAĞLAMAK AMACIYLA HER TÜRLÜ BASIM-YAZIM VE ÖZEL DOKÜMANLARA YER VERİLMESİ HAKKINI SAKLI TUTAR VE ZORUNLU SAYAR" (32/259).
Rusya Komünist Partisi'nin X. Kongresi'nde Parti Birliği ve Sendikalist ve Anarşist Sapmalar konusunda alınan kararların yaşama ve devrime aktarılan temel görüşü budur. Yasaklanan, tanımı çok belirgin yapılan fraksiyondur. Yani Parti içinde ayrı bir programla, kendi grup disiplinlerini oluşturanların bürokratik bir yapılanmayla kendi kendilerine kapanmaları... Bunu ortadan kaldırmak, bu uru kesip atmak çok gerekli gördüğümüz parti için demokratik devinimin gerçekleşmesini sağlamaktı. Lenin parti için en geniş biçimde görüş alışverişinin sağlanması ve de partinin tümüyle gerekli eleştirisi'nin ne anlama geldiğini kendi politik yaşamının somut örneğinden biliyordu. Şubat devriminden sonra Rusya'ya dönüşünde kendisini kendi örgütünde yapayalnız bırakanların, kendisini Pravda'da bile yazdırmayanların, menşeviklerle birlikte Sovyet'te oluşturmaya başladıkları burjuva politikalarına karşı tüm parti üyelerine 20 gün içinde oluşturduğu tezleri bir bir göndererek ve onlarla en geniş biçimde görüş alışverişinde bulunarak, Nisan ayında olağanüstü kongre toplanmasını sağlamış ve partinin tümüyle gerekli eleştirisini hiç kırtasiyeciliğe kaçmadan, en açık seçik biçimde ortaya koyarak yeniden partinin ve Pravda'nın başına geçmiştir. Çok az sayıdaki batılı yazarlar bu örneğin üstünde dururlar. Ve de duranlar da bolşevik devriminin başlangıç noktasını işte bu olağanüstü kongrede Lenin’in yeniden iş başına dönüşüyle saptarlar. Bizim bolşevik devrimimizin tarihinde parti içi demokrasi yatar. Ve biz bu parti içi demokrasiyi korumaya alabildiğine özen göstermişizdir. Çünkü devrimci kitlelerin istemlerini ancak böylesine bir demokratik yapılanmayla yakalamak, parti içinde bu devrimci ivmenin biçimlenmesini, oluşmasını gerçekleştirmek... ancak bu yolla sağlanabilirdi.
Demokrasi sözcüğünü menşevikler gibi dillerine dolamış, etekleri zil çala çala dolananlar oluşturdukları fraksiyonlarla -İşçi Muhalefeti- ve -Demokratik Merkeziyetçiler- aslında kitlelerle partinin bu geniş gözenekli alışverişinin önünü kestiklerinin bilincinde bile değildiler. Çünkü ne tarihin akışını, ne diyalektiği ne de sınıflar savaşını doğru dürüst anlamışlardı. Sendikalar konusunda önerdikleri ekonomiyi tümüyle sendikaların yönetmesiydi. Sendikalar Konseyi'nin oluşturacağı bir "Merkez Komite" üretimi tümüyle planlayacak ve ulusal ekonomiyi o yönlendirecekti. Oysa parti programı "Sendikaları devletin merkez yönetimiyle, çalışan emekli kitleler arasında, bu kitleyi doğrudan ekonominin yönlendirilmesine katarak, ulusal ekonomiyi gerçek biçimde elinde bulunduran kuruluşlar" (32/257) olarak niteler. Yani birincisi sözde demokrasi taraftarları sendikaları devletin bir kurumu, bir organı, onun bürokratik bir yapısı durumuna dönüştürürken Parti, sendikaları kütleleri doğrudan ekonominin yönlendirilmesine katmakla görevli kılar, "Yeni tip demokrasi"nin bu eşsiz diyalektik yorumlarını bu baylarımız hiçbir zaman anlayamadılar... Sendikalar kitleleri doğrudan ekonominin yönlendirilmesine katmakla yükümlü kılınırken "kendi devletine karşı çıkabilmesi ve bu yolla da kendi devletlerine daha çok sahip çıkmak gibi" (32/17) hiç unutulmaması gereken, yeni tip demokrasinin sınıfsal boyutlarla en geniş anlamda bir örneği veriliyordu. Amaç kitlelerle partinin bağının hiç kopmaması, parti içinde bürokratik urların (yani fraksiyonların) koparılıp atılarak kitle bağlarının hem parti içinde üyelerin, hem de partiyle kitlelerin oluşumunun devrimci akışını hızlandırmak, yolunu açmaktı. Çünkü aslında, "(...) proletaryanın öncüsü komünist parti(nin) tüm ulusal ekonomiyi kendi ellerine alabilmeleri için, önce partisiz işçileri, sonra da köylüleri (komünizmin okulunda) aydınlatarak, yetiştirerek, bilgilendirerek ve eğiterek, bu kitleyi yönetmesi(nin)" (32/43) başka bir yolu da yoktur. Komünizm bize bunu öğretir diyordu Lenin.
Mraçkoviski yoldaş hiç beklemediğim bir biçimde birden sustu. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Hiçbir canlının yüzü Mraçkovisk'nin yüzü kadar anlamlı bir biçimde acıyla gülümseyemezdi. Kendi acısından kendi utanırmış gibi başını kaldırmadan konuştu bu kez:
Ölülerinizi yargılayınız, dedi... ama incitmeyiniz. Vitali Korotiç'i dinlerken, onun çağrılısı olduğu yeni Amerika Başkanı Bush'un yemin töreninde, başkanların böyle seçimle gelip seçimle gitmelerini kıskandığını, kendi ülkesinde de bunları görmek istediğini söylemesi... beni incitmiştir.
Beni en çok üzen demokrasi sözcüğünün gizemine Marksistlerin yakalarını kaptırmaları... Onları ben siren'lerin adasının önünden geçen gemicilere benzetirim. Siren'ler hayra olunası o güzel genç kız sesleriyle adalarının önünden geçen denizcileri "tüm uğradığınız kötülükleri biliyoruz adamıza gel, bizimle birlikte ol... bizi şarkılarımızı dinledikten sonra mutlu, daha zengin ayrılacaksın adamızdan" diye çağırıyorlardı.
Yine bir süre konuşmadık. Yutkunduğunu bile duyumsatmak istemiyor gibiydim Mraçkoviski1 ye bu katıksız, inançlarından hiç ödün vermemiş bolşevik'e... Aramızdaki sıkıntılı havayı dağıtmak yine ona düştü. Birden gülerek: -Korkarım, son Kızılderili sen kalacaksın dedi... bolşevizme inanan..." -Yoo, Mraçkoviski yoldaş dedim, benim ülkemde kendi gerçeklerini doğru dürüst düşünen herkes sizin deneyimlerinize alabildiğine kulak kabartmayı sürdürüyor... Toz duman içinde göz gözü görmese de sayıları az değil...
Beni en çok üzen demokrasi sözcüğünün gizemine Marksistlerin yakalarını kaptırmaları... Onları ben siren'lerin adasının önünden geçen gemicilere benzetirim. Siren'ler hayran olunası o güzel genç kız sesleriyle adalarının önünden geçen denizcileri "tüm uğradığınız kötülükleri biliyoruz... adamıza gel, bizimle birlikte ol... bizim şarkılarımızı dinledikten sonra daha mutlu, daha zengin ayrılacaksın adamızdan" diye çağırıyorlardı. Bu baştan çıkarıcı çağrıya yakalarını kaptıranlar adaya çıkıyor, kendilerine mutluluk, zenginlik vaat eden genç kızlar yerine korkunç devlerle karşılaşıyorlardı. Ve devler onları parçalayıp yiyordu. Sen bu şarkıları dinle... Ama kendini tıpkı Odisesus gibi geminin direğine, yani bilimin ve teorinin doğrularına sımsıkı bağlayarak dinle... Yoksa bu çekici gizemli türkülere kapılıp gitmemek işten değil...
Gerçekten de, diye sürdürdü konuşmasını Mraçkoviski... Parti içi demokrasinin hangi boyutlarda geliştiğini Lenin’in sağlığında katıldığı son toplantı olan XI. Kongre tartışmalarında görebilirsin. X. Kongre kararlarının parti içi despotizme, parti totalitarizmine yol açtığını, böylece NEP uygulamasının siyasi demokrasi ayağının kırıldığını, sirenlerin şarkıları gibi en çekici tonlarında söyleyenler, hem Avrupa sosyal-demokratları, hem bizim yeni ideologlarımızın hiçbiri Lenin zamanında tek bir kişinin bile partiden atıldığını gösteremezler. XI. Kongre'de NEP ve Merkez Komitesinin politikaları alabildiğine eleştiriliyordu. "Bizim Merkez Komitemiz, kadını erkek yapmaktan başka her şeye gücü yettiği söylenen İngiliz Parlamentosu'nda daha güçlüdür, diyordu örneğin Marks-Engels Enstitü başkanı Riyazinov: "Çünkü bizim merkez komitemiz devrimci, dipdiri bolşevikleri yaşlı kocakarılara dönüşmektedir. Ve de bu kocakarılar inanılmaz bir biçimde partimizde üremektedir. (...) Partinin yeni politikaya ayak uyduramamasının nedenini, tüm parti üyelerinin oluşturulan politikaları alabildiğince tartışma olanağını kendisine vermeyen Merkez komitesinin anti-demokratik davranışında aramalıyız: Çünkü Merkez komitesi demokrasinin temellerini partinin bağrında havaya uçuruyor... İşte Lenin’in panik dediği şey aslında burada yatıyor. "XI. Kongre'deki eleştirilerin şimdi vereceğim birkaç örneğinde hangi boyutlarda olduğunu, üyeler arasında muhalefet ve görüş alışverişine hiç mi sınırlama getirilmediğinin tipik örneklerini bulabilirsin. Antonov-Ovseenko örneğin NEP'in temel politikasının yabancı kapitalistlere yatırım yapma olanağı verme görüşüne dayandırıldığını, bunun bir düşten başka bir şey olmadığını, uzun bir süre daha kapitalistlerle çevrili kendi kalemizde mahsur kalacağımızın bilinmesi gerektiğini söylüyor; Preobrojenski kapitalizmin devlet kapitalizmin, özel kapitalizm diye ayrılamayacağını kapitalizmin kapitalizm olduğunu, Skrynik ulusal sorunda Lenin’in bugüne değin izlediği politikaların özellikle ulusal konuda yanlış bilgilendirmelere dayalı olarak yanlış sonuçlar içerdiğini, bu politikalar sonucunda "Tek ve bölünmez bir Rusya" anlayışının çarlık döneminden daha da kötü bir biçimde hortlayacağını, Şiliyapnikov "NEP politikalarının işçiden çok köylüye dayanmasının yozlaşmış bir dünya görüşüne kaydığını, bu geri çekilme manevrasının hiçbir sonuç getirmeyeceğini" kimseden çekinmeden, apaçık vurguluyorlar ve alabildiğine de alkışlanıyordu. Lenin hemen kürsünün dibindeki merdivenlere oturmuş konuşmacıların eleştirilerinin notlarını alıyordu hızlı hızlı... Bu somut açıklamaları yapmayı gerekli görüyorum. Lenin’in katıldığı son parti kongremizin tüm tutanakları 1960 yılında yayınlanmıştır. Bu kongrede kendisini savunan tek bir kişi vardı: Troçki. Ama açık yüreklilikle söyleyeyim, onun savunmasında da ne NEP'i içeren, ne de öteki eleştirilere karşı çıkışında yeni boyutlar getiren görüş açısı bulman olanaklıdır.
Thermidor yıllarının bolşevik partide X. Kongre kararlarının başladığını açıklamaya çalışanlar bir tek kişinin yasaklamacılığıyla bile partiden atılmadığını nasıl açıklayacaklardır?
Thermidor yıllarının bolşevik partide X, Kongre kararlarının yasaklamacılığıyla başladığını açıklamaya çalışanlar bir tek kişinin bile partiden atılmadığını nasıl açıklayacaklardır? Sukhanov'ların nasıl yalan söylediklerinin en tipik örneğini de Şiliyapnikov olayında görmen olası. Lenin, parti X. Kongre kararlarına dayanarak Şiliyapnikov'un "İşçi muhalefeti" fraksiyonunu sürdürdüğü, dışarıdaki menşeviklerle ilişkisinin ve onun uzantısında Kronştad denizcilerin silahlı ayaklanmalarındaki etkinliği gerekçesiyle Şiliyapnikov'un Merkez komiteden atılmasını istemişti. Ünlü 7. maddedeki tüm koşullar yerine getirilerek. Yani: Tüm Merkez komitesi üyeleriyle, Merkez komitesinin yedek üyeleri ve denetim komisyonu üyelerinin tümünün katıldığı, böylesine geniş tabanlı bir siyaset arenasında Lenin’in istemi, gerekli olan üçte iki oyun üç noksanıyla reddedildi. Ve Şiliyapnikov XI. Kongre'de "Ben sınavdan çok geçirildim" diye, alay edince, işte Lenin buna gerçekten sinirlenmiş ve "Parti Birliği söz konusu olunca kararlarla alay edilmemelidir" diye, kendi yenilgisini bile Merkez komitesini savunarak kabul etmesini bilmiştir. Bundan sonra mitralyözlerin kendisine karşı işletileceğini söyleyen Şiliyapnikov ve arkadaşlarına da şu çarpıcı örneği vermiştir: "Partiden atılmalar olursa atılanların Komünist Enternasyonal'i toplantıya çağırma yasal hakları vardır. Şimdi Leninizm’in totaliter parti modeli oluşturduğunu söyleyenlerin ellerini vicdanlarına değil ama şakaklarına koyarak düşünmeleri gerekir. Kendilerinin hangi burjuva partilerinden üç-beş kişiden oluşturdukları sıkıyönetim nitelikli ve Merkez komite ya da Parti genel başkanına sıkı sıkıya bağlı komünist partisinde olduğu gibi geniş tabanlı, alabildiğine birbirlerinden farklı yapılardan oluşan karar mekanizmaları vardır? Onların partilerinin demokratik doğmaları üç-beş kişilik disiplin kurullarının ellerindedir. Kaldı ki, biz tüm bu geniş tabanlı kuruluşun çok zor işleyen üçte iki çoğunluğuna rağmen bir karar çıkarsa atılanların bizim üstümüzde ve bizi bağlıyan bir üst kuruluşa başvurma yasal haklarını da, kendimizi sınırlayarak tanıyorduk. Komünist Enternasyonal bizim partiden ihraç etme kararımızı bozabilirdi ve biz buna uyma durumundaydık...
Ama hiç kuşkusuz bir totalitarizmden söz etmek olası. O da, dünyadaki ilk işçi ve emekçi devletini yıkmak için tüm güçlerini ve tüm olanaklarını akıl almaz boyutlarla kullananlar için. Onlara karşı savaşım verirken, Partinin birliği en geniş anlamda kendi içinde demokratik akımı sağlayacak mekanizmalar oluşturularak gerçekleştiriliyor, kendi içindeki bu düşünce akımlarının ve eleştirel gücün tüm devrimci kitlelerle en geniş anlamda kendisiyle kenetlenmesi sağlanıyor, proletarya diktatoryası geniş tabanlı bir demokratik yapılanmayla kitleler oturtulmaya çalışıyordu. Ve Lenin ölünceye değin yeryüzünün kendini kurtarmış bu ilk pleblerine hep bu öğretinin ölmez ilkelerini tartışarak belirlemeye çalıştı. NEP döneminde, gerileme döneminde, yani düşmanı içimize aldığımız bir sırada hem dışa karşı güçlü monolitik yapılanma, hem de içte en geniş muhalefet etme haklarını sağlamak zorundaydık... Lenin: "(...) her zaman söylediğim gibi", diyordu, "halkımıza mitinglerde gerekli olanla, yönetimde gerekli olanı birbirine karıştırmayacak biçimde tartışmayı öğretmek zorundayızdır. Tartışınız ama en küçük bir tereddüde düşmeden yönetiniz. (Hem de) bizden önce kapitalistlerin yapamadıklarından daha kararlı bir biçimde yönetiniz. Yoksa onları yenemeyiz. Yönetimin geçmişten daha sert, daha kararlı olmak zorunda olduğunu hiç aklımızdan çıkarmamalıyız" (33/64).
Biz hiç kimsenin burnunu kanatmadık... Hem kendimizi, hem kitleleri eşsiz Leninist parti ilkelerinde savunarak NEP'le elektrifikasyon sorunumuzu, bugün bile birçok ülkeye örnek olacak biçimde, büyük sanayiimizi, demokratik burjuva devrimi ilkelerini aydınlanma çağının özünü damıtarak gerçekleştirdik. Ve hep aynı birikimin gücüyle, burjuvazinin Nazi faşizmine karşı tüm dünya halklarını koruduk. Bu korkunç zinciri kırdık.
Bu son tümcenin ne anlama geldiğini bir komünist olarak gerçekten doğru kavramak istiyor-musun? İşte Çin'deki son olay, Tienanmen alanındaki sorumsuzca cinayet... Bunu en çarpıcı biçimde, biraz da iş işten geçtikten sonra Komünist parti üyesi Yong Ligong bak nasıl itiraf eder: "Pazar ekonomisinin gelişme sürecinin belli bir diliminde sağlanan ekonomik gelişmede ahlaksal çözülmeden kaçınmak çok güçtür. İşte bu görüş açısını savunun eski genel sekreter Zhao'yu izleyen Parti, dizginsiz bir biçimde alıp başını giden ahlaksal çözülme karşısında denetimi bırakıverdi."(5)
Mraçkoviski boydan boya yüzüme baktı:
Biz hiç kimsenin burnunu kanatmadık dedi... Hem kendimizi, hem kitleleri eşsiz Leninist parti ilkelerinde savunarak NEP'le elektrifikasyon sorunumuzu, bugün bile birçok ülkeye örnek olacak biçimde, büyük sanayimizi, demokratik burjuva devrimi ilkelerini aydınlanma çağının özünü damıtarak gerçekleştirdik. Ve hep aynı birikimin "gücüyle, burjuvazinin Nazi faşizmine karşı tüm dünya halklarını koruduk. Bu korkunç zinciri kırdık. Ama tüm bunları "devrimci yoldan bir saniye, bir an bile ayrılmadan" gerçekleştirmek zorunda olduğumuzun bilincindeydik. Çünkü bu yoldan en küçük bir sapmada aç kurtların üzerimize nasıl atlayacağını deneyimlerimizle biliyorduk."
Bak, diye sürdürdüğü bu kez konuşmasını Mraçkoviski, masamın üzerinde duran Le Monde Diplomatique'in henüz okumaya olanak bulamadığım Kasım sayısının iç sayfasını açarak... Constitutionel'in Balzac'çı gelenği ilk kapitalizmi ve emperyalizmi sorgulayan sevimli Claude Julien "Cesaretsiz Demokrasiler" adlı yazısında hiçbir komünistin sormaya akıl edemediği bir şeyi soruyor: "Komünist ortodoksi içindeyken Polonya'ya 39 milyar dolar borç veren batılılar şimdi komünizmden çıkmaya çalışan Polonya'ya neden bu denli cimri davranıyorlar?" Yanıtımı ben vereyim: O 39 milyar dolar borç Polonya'yı çökertmek içindi. 39 milyar dolar batılıların Truva atıydı. Ve partinin en kendini bıraktığı bir zamanda atlarının karnından çıkarak önce Gdansk bölgesindeki işçileri teslim aldılar. Gdansk'in tersane işçileri gelmiş geçmiş en anti-komünist papa olan 2. Jean Paul'ün önünde sırtlarını Lenin yontusuna dönerek diz çöktüler önce. Sonra, onlara demokrasi ilahileri söylendi. Tütsülerle, görkemli şölenlerle dolarlarının yeşilliğinden kurulu bir cennet ilüzyonuna yakalarım kaptıranlar kendilerine geldiklerinde en sağlam kalelerinin bile içten fethedildiğini gördüler. Gittikçe artan sefalete karşı ilâhi tütsülerinde insanları kendilerinden geçirenler kiliselerinde oluşturdukları bedava aşevleriyle, kızılhaçlarının direklerini yenilginin üzerine bir tüy diker gibi dikmeyi sürdürdüler... Bundan parti sorumluydu, "bizden önceki devrimlerin içini boşaltan düşmanın, burada bile, içimizde bulunduğu" gerçeğine gözlerini kapayan parti. Ve aptalca bir anlayışla tümüyle gerekli parti eleştirilerini despotik bir biçimde elinin tersiyle iten o pek bilmişler partisi... Partide Leninist iç devinimi öldürenlerin dışarıya karşı gevşekliği kaçınılmazdı.
Odama gün ışıdı. Mraçkoviski'nin kalkmaya hazırlandığını sezinledim. Belki de bu nedenle kendimi tutamayarak, o bir türlü kurtulamadığım aptalca soruyu kendisine yöneltiverdim:
Hep bunlar Stalin döneminde başlayan yanılgıların bir sonucu değil mi? Onun korkunç despotizmi, totalitarizmi...
Mraçkoviski'nin yüzünü size tanımlayamam. Yalnızca şunları söylemekle yetindi:
Yoldaş... olanlara bakıyorum da, kendi katilimi bile kınayamıyorum... Acımı anlıyor musun? Kendi katilimi...Şimdilik yalnızca şunu söylemekle yetiniyorum. Perestroyka'dan önce, Perestavka (Yeniden bilinçlenme)... Herkese, evet herkese Perestavka!
- Le Monde - 7 Temmuz 1989.
- Lenin, Tüm Yapıtları. Ed. Progre Sf.88. "Okuyucunun okuma akışını kesmemek için, bundan böyle alıntılardaki ilk rakkam Toplu Yapıtlar'ın cilt numarasını, sonraki rakam da Sahife numarasını göstermek üzere kullanılacaktır. Örneğin yukarıdaki alıntı (33/88) gibi.
- Bkz.: Lenin-L.Fisher / Ed.: Christian Bourous, 1966, XI. Kongre'den alıntı.
- Bkz.: O. İyiler Görüş Mart 1989, sayı: 28 ve 10 Eylül - Kasım 89, sayfa: 3,
- Le Monde, 7 Temmuz 1988