10 eylül dergisi kapaklarndan oluşan kolaj

Sayı 9-10 Temmuz Ağustos 1990 Sürü Destansı bir Yılmaz Güney filmi

Sürü Destansı bir Yılmaz Güney filmi

Uğur Pişmanlık

Hamo ağa koyunculukla geçinen bir aşiretin yaşlı, sert ve kibirli bir reisidir. Oğullarından Şivan düşman bir aşiretten kızla evlenir. Ama bu evlilik bile düşmanlığı hafifletmeye yetmemiştir. Üstelik Şivanın eşi Berivan hastadır ve çocuk doğuramamaktadır. Dili de tutulmuştur bu yüzden. Berivan hor görülmekte, uğursuz sayılmaktadır. Kadın aslında duyguludur, kuş besler, fidan diker ve Şivanı çok sevmektedir. Şivan da aynı biçimde kadım sever. Aşiretten kopmak, kasabada bir iş bulup çalışmak ister. Aşiretin çökmekte olduğunu Şivan anlar ama, Hamo ağa direnir. Gün gelir, sürüyü, Ankara’ya götürmek için Hamo, Abuzer, Şivan ve genç Sülo yola çıkarlar. Uzun ve maceralı bir tren yolculuğu başlar.

Kişiler arası çatışmadan, aşiretler arası çatışmalara insan-doğa, insan-insan, insan-toplum ilişkileri dramatik kurgunun içine yerleştirilen unsurlardan bazıları. "SÜRÜ"de tümü ile temelde ekonomik zorlamalarla çağ dışı kalmış bir toplumun içinde ezilen kişilerin buradan doğan çatışmalarının geniş bir panoraması veriliyor. "SÜRÜ" filmi salt kapitalist gelişmeyi değil aynı zamanda bunun kırsal kesimdeki yansımasını ve feodal ilişkilerin giderek çözülmesini de anlatmaktadır. SÜRÜ" insan sevgisini, hümanizmasını gerçekçi bir temelde hem de en zor bir konumda "aşiret kavgası - kan davası" ekseninde çok güzel işlemiştir.

Sınıf farkını, çelişkilerini devrimci bir mesajla aktarırken, feodalitenin kucağı olan kırsallıktan, (Burjuva) kapitalist ilişkilerin bulunduğu Sanayinin beşiği Kent'e yumuşak ama çarpıcı bir geçiş yapılmış, Doğudan sürünün, Ankara'ya götürülüşü bu geçiş sürecini çok güzel vurgulamıştır. Kasaba merkezinden koyunlar istasyona götürülürken çıkan iki aşiretin çatışması, istasyon memurlarının ve makinistlerin rüşvet olarak koyun istemesi, sonra yolda vagona çıkıp koyunların yere atılması ve arkadan gelen bir taksiye koyunların kesilerek toplanması, daha sonra küçük bir istasyonda genç bir kızın yol boylarında ve vagonlarda erkeklere satılması bu geçişin en güzel örneğini oluşturmaktadır.

Ankara'ya varıldığında Şivan'ın karısı Berivan'ı sırtında taşıyarak doktora giderken, askerde öğrettiklerini söyleyerek bir marşı tekrarlaması "Ankara, Ankara güzel Ankara, taşı toprağı güzel Ankara. Bak Berivan burası Ankara, büyük şehir, sana doktor bulacağız, iyileşeceksin. Artık buraya yerleşeceğiz, yeni bir hayatımız olacak" diyen Şivan geleceğe ve bundan sonraki yaşamına umutla bakmaktadır. İşte sürünün bu götürülüş süreci hem feodal kapitalist değerleri karşı karşıya ya da içice vererek, burada değerlerin bir karşılaştırılması olanağım da sağlayarak feodal-kapitalist ilişkilerin ve değerlerin hangi noktalarda dağılıp, çözüldük!erini, birleştiklerini, sentezlediklerini (ki bu sentez arabeskleşmedir), çelişkilerini, birinin diğeri üzerindeki olumsuzlanmasını açık net bir biçimde (Doğunun gizemini de katarak) ortaya koymuştur. Doğunun meralarından yola çıkan Sürü filmi salt "Siirt'in Pervari kasabasından Ankara'ya satmak için götürülen bir sürünün öyküsü" değil. Bu sürünün çevresindeki insanların birebir aşiret ve giderek daha geniş ilişkilerini anlatan; insanların iç dünyalarına, özlem ve beklentilerine, değerlerine sahip çıkılması ya da karşı çıkılması çatışmasını sergileyen, insanının geçim kaynağının ne olduğunu da vurgulayan ve Türk insanının, aydınının, Doğuyu, Doğu sorununu biraz daha iyi tanımasını sağlayan bir film.

Doğu insanının o kabasabalığının altında yatan zarif, ince ruhlu, kararlı ve tutarlı insanı, insan sevgisini, insana verdiği değeri ya da değersizliği çok güzel betimlemiş Y.Güney. Filmin başından sonuna kadar hiç konuşmayan Berivan ise Doğunun suskunluğunun bir simgesi olsa gerek.

Sürünün oyuncuları (ŞİVAN) Tarık AKAN, (BERİVAN) Melike DEMİRAĞ, (HAMO AĞA) Tuncel KURTİZ Sürü filminin gerektirdiği oyunculuk performansını gerçekten hak ettiği bir biçimde veriyorlar.

Filmin başarısında oyuncuların ortaya koydukları güçlü oyunculuk temelinde bir senaryo (senaryo: Yılmaz GÜNEY), yönetmen (yönetmen: Zeki ÖKTEN) oyuncu üçlüsünün duyarlı, yaratıcı ve uyumlu çalışmasının büyük payı var.

Sürü Filmi’nin müziklerinin yapımcısı Zülfü LİVANELİ'yi de unutmamak gerekiyor. LİVANELİ'nin müziği gerçekten sürü filmine bir başka boyut katıp, sanki insanın içine işliyor ve filmin her karesine, devinimine uyumlu bir biçimde eşlik ediyor, Doğu insanının yüreğinden kopup gelen bir ses'e dönüşüyor.

Yerelden ulusala, giderek evrensele ulaşan destansı bir anlatım sağlayan kurgu ve sinema dilinin çok iyi kullanılması "SÜRÜ" filmini büyülü bir sinema yapıtı olarak karşımıza çıkartıyor. Y. GÜNEY sinemasının kilometre taşlarından biri olan "SÜRÜ" filmini yeni kuşaklar görme olanağı bulamadılar; buldukları zaman umut ve coşkuyla yürekten şöyle diyecekler: MERHABA "SÜRÜ", MERHABA YILMAZ GÜNEY".

Yılmaz GÜNEY filmin senaryosunu sosyalist, toplumcu, gerçekçi bir temele oturtarak yalın bir anlatımla, doğal bir estetikle objektife yansıtmıştır. Doğunun folklorunun otantik bir biçimde sunulması ise sözü edilmeden geçilemeyecek bir olgu. Derviş, üfürükçü, çerçi, çocuklar, yaşlılar, kadınlar ve özellikle gelenekleri, çalışmaları ve sorunlarıyla aşiret yaşamı alabildiğince geniş bir görüntü ile gözler önüne seriliyor.

Sürü filmi çekildiğinden bu yana yaklaşık (oniki) yıllık bir süre geçmiştir. Peki bu süre içinde Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve siyasal konumlanışında ne gibi değişiklikler olmuştur? diye sorduğumuzda yanıtını şöyle vermek mümkün. Öncelikle Türkiye'de egemen sınıfların içine düştüğü ekonomik ve siyasal açmaz ve kapitalist bunalımın giderek derinleşmesi sonucu bir askeri darbeyle toplum cunta baskısı altına alınmış, ama bu da egemen sınıfların içine düşülen çıkmazdan kurtulmasına yetmemiş; bugün gene aynı ekonomik-siyasal bunalımın eşiğine gelinmiş ve türlü sorunlar bütün boyutlarıyla iktidarı sarsmıştır. Bugün insan haklan, işkence, direnişler, tutuklamalar, Doğuda Kürt sorunu gibi siyasal, toplumsal sorunlar "SÜRÜ" filmi'nin çekildiği dönemden daha ağır, can alıcı ve yakıcı bir durum almıştır.

"SÜRÜ" filminde verilen feodal-kapitalist çatışkı, göç sorunu ve arabeskleşme daha da keskinleşmiştir. Sürü bu aşamada bütün bir içeriğiyle güncelliğini korumakta ve değerinden hiç bir şey kaybetmemektedir. Aksine bugünkü çelişkiler, sorunlar ve sınıf çatışması filmin kalıcılığı saptamasını doğru kılmaktadır.

Yerelden ulusala, giderek evrensele ulaşan destansı bir anlatım sağlayan kurgu ve sinema dilinin çok iyi kullanılması "SÜRÜ" filmini büyülü bir sinema yapıtı olarak karşımıza çıkartıyor.

Umut filmi sinemalarda vizyona girdi. Y. GÜNEY sinemasının kilometre taşlarından biri olan "SÜRÜ" filmini yeni kuşaklar görme olanağı bulamadılar; buldukları zaman umut ve coşkuyla yürekten şöyle diyecekler:

MERHABA "SÜRÜ", MERHABA YILMAZ GÜNEY...