Susurluk'tan çıktık, Şemdinli'ye vardık. Tıpkı
masallarda olduğu gibi, az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de dönüp
baktık ki, bir arpa boyu yol almışız. Susurluk'tan Şemdinli'ye uzanan egemen
ilişkileri kırmadıkça, bu topraklarda özgürlükten, eşitlikten, kardeşlikten söz
edemeyeceğimiz bir kez daha anlaşıldı. Susurluk ve Şemdinli'de suçüstü yakalanan
kontrgerilla düzenini halkımıza reva görenler, sadece ülkemiz emekçilerini,
sadece Türk ve Kürt kardeşliğini değil, bütün bölge halklarının birliğini ve
dirliğini de bombalıyor, emperyalizmin oyununu oynuyorlar.
Avrupa Birliği ile
emekçilere sadece cefanın öngörüldüğü bir sözde müzakere sürecine girdik. Geçen
yıl 17 Aralık'ta AB'ye "gerçek anlamda" girilmişti. Bu yıl 3 Ekim'de "bir kez
daha" girdik. Bir orta oyunu oynanıyor. Bölgesel kalkınma fonları verilmeyecek,
tarım destek fonları verilmeyecek, emekçilerin serbest dolaşımı kabul
edilmeyecek, gümrük birliği yaygınlaştırılacak, ülke ekonomisi bütünüyle
emperyalizme teslim edilecek, sonunda da ise sözüm ona "imtiyazlı ortaklık"la
yetinilecek; ama biz "AB'ye giriyoruz, çağdaş uygarlığa yürüyoruz"! Bu oyunu
açığa çıkartma, emekçileri uyarma görevi önümüzde duruyor.
İşgalci ABD
yönetiminde çatlaklar artıyor. Irak savaşına bahane üretmek için kendi burjuva
yasalarını bile ayaklar altına almaktan çekinmeyenlerin ipliği pazara çıkıyor.
Irak'ta direniş arttıkça, emperyalizmin çatlağı da büyüyor. ABD, düştüğü
bataktan kurtulma umuduyla işgali Suriye'ye kaydırmanın bahanesini arıyor. Eski
sömürgelerini tekrar ele geçiririm hayaliyle "barış projesinin mimarı" Fransa da
ABD'nin yanında saldırganlığa çanak tutuyor. Emperyalizmin bölgemize yönelik tüm
oyunlarını boşa çıkarma, Batı sömürgeciliğinin bütün temsilcilerine dönük
nefreti fiili bir işgal karşıtlığına dönüştürme göreviyle karşı
karşıyayız. Ezilenlerin öfkesi artık metropol ülkelerinde boy atıyor.
Ayaktakımı olarak egemen elitlerce küçümsenenler, haklarını istiyorlar. Bu öfke
dolu emekçilerin ayaklanmasını devrimci bilinçle, sistem karşıtı sosyalist
ideolojiyle donatmak da komünistlerin görevi.
SSK hastanelerinin sessiz
sedasız Sağlık Bakanlığı'na devredildiğini daha önce ayrıntılı olarak
işlemiştik. Beynini sermayeye kiralamayanların her dediği çıkıyor. Bugünlerin
yarını da olacak. Hastaneler hâlâ bizimdir. Geri alacağız.
Tüpraş'ın,
Telekom'un, Erdemir'in satışı gerçekleşti. Kimisinde devirler tamam, kimisinde
gün sayılıyor. Bunca uygun bir nesnel zemin varken, sendikaların birbirlerinden
bu denli kopuk olması hepimizin ortak ayıbıdır. Günü kurtarmak dışında kılını
bile kıpırdatmayan, bir arada hareket etmemenin bahanelerini uyduran
sendikacılara oturdukları koltukları dar etmek için tüm sınıf bilinçli işçiler
sendika yönetimlerine, diyoruz. Her zamanki çağrımızı yineleyerek tüm
okurlarımızdan fabrikalarında, okullarında, köylerinde, mahallelerinde
yaşadıklarını, duygu ve düşüncelerini, eleştiri ve önerilerini iletmelerini
bekliyoruz.
Dostça selamlarımızla.