Ergenekon davası AKP ile
Genelkurmay arasındaki işbirliği ve çatışmanın ilginç
boyutlarını ortaya koyuyor. Rejimin temel politikalarında,
Türk-İslam-NATO Sentezi'nde ittifak devam ediyor. AKP doğrudan
Genelkurmay'ın üzerine gitmiyor, onu çevreden sıkıştırmakla
yetiniyor. Genelkurmay AKP'nin hükümeti sürdürmesine ve
Ergenekon tutuklamalarına ses çıkarmıyor. Gözaltı ve
tutuklamalar ancak hassas noktalara dokunduğunda devreye giriyor,
AKP'ye sınırları hatırlatıyor. Her iki taraf da kamuoyunu
kazanma hamleleri yapıyor. Hukuk ve demokratik kurallar değil, kaba
bir iktidar oyununun çifte standartlı kuralsızlığı işliyor.
Genelkurmay, AKP'nin
"yemek istediği" eski genelkurmay başkanları İsmail Hakkı
Karadayı ve Hüseyin Kıvrıkoğlu'na yaptığı jestlerle sahip
çıkıyor ve olası bir gözaltını engelliyor. Eski Ordu komutanı
ve MGK Senel sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın ve eski Ordu
komutanı Orgeneral Kemal Yavuz'un gözaltına alınmasında
devreye girip onları serbest bıraktırıyor. Olası bir tutuklamayı
önlemek için onlara da protokolde yer veriyor. Eski Jandarma Genel
Komutanı Şener Eruygur ve eski Ege ve 1. Ordu komutanı Hurşit
Tolon'u AKP'nin eline bırakıyor ama epey sonra da olsa tutuksuz
yargılanmalarını sağlıyor. Eski Tuğgeneral Veli Küçük'ün
ve emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in hapiste kalmasına göz
yumuyor. İbrahim Şahin de tutuklu. Jitem'de kritik görevler
üstlenmiş emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ile emekli Albay Arif
Doğan tutuklu kalıyor ama tutukluluğu hastanede geçiriyorlar.
Eski PKK itirafçısı ve Jitem görevlisi Abdülkadir Aygan'ın
açıklamalarında adı birçok yargısız infazın sorumlusu olarak
geçen emekli Jitemci Albay Abdülkerim Kırcı intihar edince,
Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet komutanları tam kadro cenazeye
katılıyor ve Kırcı büyük Türk kahramanı olarak toprağa
veriliyor. Yakalanan silah ve mühimmat konusunda bir türlü tatmin
edici açıklamalar yapılmıyor ve konu sis perdesi altında
kalıyor. Soruşturmalar PKK'ye karşı yürütülen savaşın
gerçekleri konusunda ister istemez bazı bilgilerin ortaya
saçılmasına yol açınca, hem hükümet, hem genelkurmay devreye
giriyor ve "taşkın" bir şekilde durduruluyor. İddianamenin ve
Erdoğan-Gülen medyasının PKK'yi, DHKP'yi, MLKP'yi, bütün
devrimci ve sosyalist akımları "Ergenekon'un kontrol ettiği
terör örgütleri" olarak suçlaması da, bilgi kirliliği
yaratarak taşkını durdurmaya yarıyor.
Sivil kanatta da koruma
altına alma veya ortada bırakma açısından bir derecelenme var.
Doğu Perinçek, Kemal Kerinçsiz korumasız bırakılanlardan. Eski
YÖK Başkanı Kemal Gürüz tantanayla gözaltına alındı ama
tutuklanmadı. Serbest kalınca Ergenekon davasının hedef aldığı
kişilerin Amerikan düşmanı olduğu şeklindeki iddialara
unutulmayacak bir yanıt verdi: "Amerikan emperyalizmi palavradır.
Ben Amerikancıyım. Dünya barışını ancak Amerika sağlayabilir.
Türkiye'nin Batı ittifakının dışına çıkması felaket olur.
Bu hükümet, ülkeyi Batı ittifakının dışına çıkarıyor.
Asıl büyük tehlike budur." (Hürriyet,
18 Ocak 2009). Türk Metal Sendikası Genel Başkanı ve ART
televizyonunun sahibi Mustafa Özbek tutuklandı. Tuncay Özkan
tutuklandı. Rejime sonradan intisap etmiş eski sosyalist yazar
Prof. Yalçın Küçük ile küçük Kemalist parti BCP'nin genel
Başkan Yardımcısı Engin Aydın tutuklandılar ama tutuklanma
kararına yaptıkları itiraz kabul edilerek tahliye edildiler. Eski
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun evi arandı
ama kendisi gözaltına alınmadı. Eski İstanbul Üniversitesi
rektörü Kemal Alemdaroğlu gözaltına alındı ama tutuklanmadı.
Yeni dalgada gözaltına alınan rektörler ise tutuklandı. Profesör
Erol Manisalı tutuklandı. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
Genel Başkanı Profesör Türkan Saylan'ın evinin aranması ise
büyük bir infiale yol açtı.
Ergenekon siyasal bir
dava olarak AKP'nin elinde bir koz olmaya devam ediyor. Ancak
yürütülmesinde ve aldığı şekilde Genelkurmay'ın önemli bir
payı var.
Ergenekon davasındaki
10'ncu gözaltı dalgasından sonra şöyle yazmıştık:
"Bu gözaltıları ve
sonrasında yaşananları değerlendirdiğimizde, bu hamlenin Çankaya
savaşlarının çeşitli aşamalarından sonra rejimin temellerinde
şimdilik büyük uzlaşmaya varmış olan AKP-Genelkurmay
ilişkilerinde, rejimin yapısında, işleyişinde, temel kurumsal
düzenlemelerinde bir değişikliğe yol açmayacak küçük bir
piyon yeme oyunu olduğu söylenebilir. AKP seçim propagandalarında
da işine yarayacak bir gösteri yaparken Genelkurmay'ı kolluyor
ve Çankaya savaşlarının sonunda varılan temel uzlaşmayı
bozmuyor; Genelkurmay ise taraftarlarını rahatlatacak tepki
koyma' adımını atarken AKP'yi koruyor ve sözünü ettiğimiz
temel uzlaşmayı sürdürüyor.
"Saf kitleleri
etkilemeyi amaçlayan halkla ilişkiler' jestlerini gerçek
siyasal hamleler sayamayız. Olayların akışına ve tarafların
davranışına bakılırsa, şu anda güç dengelerini değiştirecek
bir gelişmeyle karşı karşıya değiliz." ("Yeni Ergenekon
Gözaltıları", Ürün,
sayı 25, s. 22).
Ne AKP'nin, Fethullah
Gülen hareketinin, onlarla içli dışlı liberal aydınların ve
Taraf'ın
inandırmaya çalıştığı gibi Ergenekon davası bir demokrasi ve
özgürlük adımıdır; ne de Genelkurmay'la içli dışlı
Cumhuriyet,
İP ve peşlerinden giden SİP'in inandırmaya çalıştığı gibi
Ergenekoncular anti-emperyalist ve bağımsızlıkçıdır.