Sosyalist Dergi: 11 |  Ekrem Sarıoğlu |
PAŞABAHÇE DİRENİŞİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

     İki hafta süren Paşabahçe Cam işçilerinin grevi sona erdirildi. Anlaşmanın koşulları çok sonraları açıklandı. Toplam 870 çalışanı, aileleriyle birlikte 3000 kişiyi ilgilendiren eyleme son verdirildi.


     Paşabahçe Cam işçileri geçmişten gelen bilgileri ve deneyimleriyle ilk günden aileleriyle birlikte fabrikayı işgal ederek eyleme başladılar. Bu şekilde işverenin ve güvenlik güçlerinin engellemelerini biraz da olsa geriletebildiler.
     Bu iki haftalık eylem süresinde eylemi destekleyenler, eylemin yapıldığı bölgeye kesinlikle yaklaştırılmadılar. Bazan Kristal-İş Şubesinde sendikacılar ve eyleme destek verenlerle görüştüler, bazan da fabrikanın yakınındaki parkta basın açıklaması yaptılar.
     Emek Platformu destek için gittiğinde aynı uygulamaya onlar da maruz kaldılar. Güvenlik güçleriyle yaptıkları pazarlıklar sonucunda ne fabrika önünde ne de parkta açıklama yapmaya razı olmadılar; sonunda, basın açıklaması orta bir yerde yapıldı.
      Oysa Emek Platformu'nu oluşturan sendika yöneticileri sadece İstanbul'daki seçilmiş yöneticilerini haberdar etmiş olsalardı katılım en az 2-3 katı olurdu ve eylemci işçilerle görüşmelerinin önüne de engel çıkarılamazdı. (Ayrıca Emek Platformu ziyaretindeki katılımcıların çoğunluğu, dergi çevreleri ve duyarlı insanlardan oluşmuştu.)
      Paşabahçe eyleminin işveren açısından nedenleri üzerinde çok fazla durmaya gerek yoktur. Paşabahçe işyeri bir İş Bankası kuruluşudur ve cam işkolunda Türkiye'de tekeldir, dünyada da ön sıralardadır. Yani işverenin zarar-ekonomik kriz-üretim yapamama gibi gerekçelerinin doğru olması mümkün değildir.
      Bilindiği gibi, Paşabahçe Cam fabrikasının kurulu olduğu arazi çok değerlidir ve İş Bankası 870 çalışanını kapı-dışarı ederek yıllardır burada daha kârlı yatırımlar yapmanın peşindedir. Bu tutum, işveren açısından mantıklıdır. Çünkü kapitalizmin mantığı kâr ve daha fazla kârdır. Yani işverenin bakış açısında bir terslik yoktur.
      Ama sendika yöneticilerinin bakış açısında bir terslik yok mu? Paşabahçe işyeri Türk-İş'e bağlı Kristal-İş sendikasında örgütlüdür. Kristal-İş'in Türk-İş içinde sınıfa yakın davranış izleyen bir sendika olduğu izlenimi yaygındır. Ama Paşabahçe eyleminde ne Türk-İş yöneticilerinin, ne de Kristal-İş yöneticilerinin üstlerine düşeni pek yerine getirdikleri söylenemez.
      Çalışanların birbirleriyle dayanışmasını örgütleyerek, yaygınlaştırarak bu tür eylemlerde başarı daha çabuk elde edildiği gibi daha da büyük olur. Ne Türk-İş ve Kristal-İş sendikası, ne de Emek Platformu birleşenlerinden DİSK ve KESK yöneticileri böyle bir dayanışmayı gösterme yeteneğine sahip görünmediler. Destekleme açıklamaları ve dayanışma eylemleri daha çok durumu idare etme yönünde olmuştur.
      Şimdi bu yazıyı okuyan veya böyle eleştirilere maruz kalan yöneticilerin klişeleşmiş cevabını duyar gibi oluyorum: "Bu yasalarla, dayanışma grevi, hak grevi yapılır mı, örgütlülüğümüz zaten buna yeterli değil."
      Özelleştirmelere karşı çıkmazken, sendikalarda % 10 işkolu barajını savunurken, noter harcının kaldırılmasına karşı olmazken, referandumun yasallaşması için mücadele etmezken, sırf "İş Güvencesi Yasa Taslağı"nın peşine takılıp çareyi kendi örgütlü gücünde görmeyip parlamenterlerde görürsen bu itirazlarda bulunmaya hakkın var mıdır? Paşabahçe işçilerinin direnişi-eylemi-işgali önemlidir. Paşabahçe işçilerinin geçmişte yaptıkları da önemlidir. Çünkü 1967'de DİSK'in kurulmasına neden olan olay, Türk-İş yönetiminin sahip çıkmadığı Paşabahçe greviydi. Paşabahçe işçileri Türk-İş yönetiminden destek görmeden böyle bir grevi yapabilen işçilerdi.
      Paşabahçe fabrikası işçileri, işçi sınıfının sendikal ve siyasal mücadelesinde her zaman yerini almıştır ve üzerine düşeni yapmaya çalışmıştır. Şimdi orada çalışanlara sahip çıkma sırası gelmiştir. Öyleyse, Emek Platformu içinde kanımca hala önemli bir yeri olan DİSK'in yöneticileri bu eyleme 35 yıl önce olduğu gibi neden sahip çıkmıyor, neden üzerine düşeni yapmıyor?
      Kanımca 1992'de DİSK yeniden faaliyetine başladığında, yöneticilerinin kafasında geçmişleriyle bağlarını kuvvetlendirecek yerde zayıflatmak ve giderek koparmak düşüncesi vardı. Bu dönemde çalışanların gözünde yeniden umut haline gelen DİSK, yöneticileri eliyle soldan arındırılmış ve sola kapatılmıştır.
      Burada kabahatin tümü yöneticilere ait değilse de önemli bir bölümü bu türden yöneticilere aittir.
      DİSK yöneticileri bu yola DİSK'in 30. kuruluş yıldönümü kutlamalarına o zamanın Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel'i çağırarak başlamışlardı. Daha sonra da sayın Rıdvan Budak, MHP Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşmüştü. Şimdiki DİSK Başkanı sayın Süleyman Çelebi de "İş Güvencesi Yasa Tasarısı" ve "Avrupa Birliği Uyum Yasaları"nın çıkması bahanesiyle MHP Başkanı'ndan ve eski MHP'li Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan'dan (şimdi tekrar MHP’li oldu) medet umarak bu görüşmelere devam ediyor. (Burada bu arkadaşlar, "ne yapalım bakan onlar, başbakan yardımcısı onlar, onlarla görüşmemiz gerekiyor" diyebilirler. İşte bunun için yukarıda geçmişle bağlarının kuvvetlendirilmesinden söz ettik. DİSK'in 35 yıllık tarihi bu deneyimlerle doludur.)
      Tüm bunlar sınıftan uzaklaşarak, iktidarla bütünleşerek "sosyal devlet anlayışı" adı altında yapılmaktadır. Yapılan bu yanlışlara DİSK'e bağlı sendikaların yöneticilerinin çoğunluğu angaje olmuş durumdadır. Hal böyle olunca da, tabii ki Paşabahçe grevine sınıfsal açıdan bakarak sahip çıkamazsınız. "İş Güvencesi Yasa Tasarısı"na Refik Baydur ve Halit Narin kendi sınıf açılarından yaklaşıyorlar. Siz ise kendi sınıfınız açısından tavır alamıyorsunuz.
      Hatta Mayıs ayı başında MHP'nin Kayseri Tekir Yaylası'nda düzenlediği şenliklere DİSK'e bağlı Tekstil sendikasının Adana şube temsilciliği flâması ile katılıp otağ kuranlara karşı da bir şey yapamadınız. Bu haber tüm TV kanallarında dakikalarca verildi. MHP Başkanı Bahçeli DİSK'e bağlı Tekstil sendikasının Adana şube temsilciliğinin flâmasının bulunduğu "otağı" ziyaret etti; böylece kamuoyuna masumiyet imajı verme fırsatını buldu.
      Sevgili DİSK yöneticileri, DİSK'in kurucu Genel Başkanı olan Kemal Türkler'i öldürme emrine veren ve fiilen uygulatan (MHP üyesi Ünal Osmanağaoğlu Kemal Türkler'i öldürmekten hâlâ yargılanmaktadır ve DİSK de bu davada taraftır) bir siyasi parti olan MHP'nin aklanmasına çaba verme gayreti içinde olduğunuza inanmak istemiyorum. Böyle düşünenler varsa da aksi düşünceyi taşıyanların çoğunlukta olduğuna inanıyorum.
      O zaman, tüzük suçu işleyerek MHP'nin bu şölenine katılan Tekstil Adana şube veya şubeleri temsilciliklerinin yöneticilerini ve tüm katılanları tespit ederek tüzük gereği cezalandırmanız ve sendikalarından ihraç edilmelerini sağlamanız gerekmektedir.
      Bu kararlılığı ve DİSK'e sahip çıkma erdemliliğini gösterirseniz, hem Adana Tekstil işçileri ve diğer DİSK üyelerinin, hem de Türkiye'de emeğe saygı duyan ve destek veren tüm emekçilerin, sosyalistlerin, aydınların, yurtseverlerin, ilericilerin desteğini her zaman olduğu gibi yanınızda bulacaksınız. Bunu yaparsanız, yeni Paşabahçe grevlerinde sınıf dayanışmasının gerektirdiği tutumları alırsınız.
      Bunu yapmazsanız, bizler de sizin işçi sınıfıyla bilinç ve gönül bağını koparmış kayıp kişiler olduğunuza kesin kanaat getireceğiz ve herkese anlatacağız. Ne Paşabahçe işçilerine, ne de diğer emekçilere artık bir hayrınızın olmayacağınızı ilan edeceğiz. Böyle davranırsanız, bu kara lekeyi ömür boyu alnınızda taşıyacaksınız ve çocuklarınızın yüzüne bakamayacaksınız. Bilesiniz ki işçi sınıfı ve emekçiler, dostlarını ve düşmanlarını hiçbir zaman unutmazlar.
      Sizin de tekrar yaşasın sınıf dayanışması, yaşasın örgütlü mücadele, yaşasın DİSK demenizi ve yeni Paşabahçelerde bu sözlere uygun davranmanızı samimiyetle bekliyoruz.
 
Yazarın Diğer Yazıları
 Yirmibeşinci Yılında 24 Ocak 1980 "İstikrar Programı"
 PAŞABAHÇE DİRENİŞİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
 YOLCULAR VE HANCILAR
 DUR DEMEDİKÇE
 BİR SENDİKACI DAHA ÖLDÜRÜLDÜ