Sosyalist Dergi: 1 |  Ekrem Sarıoğlu |
BİR SENDİKACI DAHA ÖLDÜRÜLDÜ

     Bu haber 7 Mart günü duyuldu. 9 Mart günü de basında haber olarak çıktı. İşkenceciler tarafından Dayanışma gazetesini ziyaret ettiğinde gözaltına alınarak canice öldürülen Süleyman Yeter, DİSK'e bağlı LİMTER-İŞ sendikasının genel merkezinde eğitim uzmanı olarak çalışıyordu.


     1966 doğumlu Süleyman Yeter 33 yaşındaydı. 1997'de gözaltında kaldığı sürede işkence gördüğü polisleri dava etmişti. 8 Mart 1999 günü yapılacak duruşmada kendisine işkence yapanları teşhir edecekti.
     Süleyman Yeter, 5 Mart günü gözaltına alınarak Vatan Caddesi'ndeki Terörle Mücadele Şubesi'ne götürüldü. 9 Mart'a kadar gözetim izni alınan Yeter'in 7 Mart Pazar günü sabahı öldüğü açıklandı. İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir: "İlk bulgular kalp krizini gösteriyor. Hem biz, hem savcılık idari soruşturma açtık. Gereken yapılır." dedi.
     Fatih savcısı İrfan Özleyen'le birlikte otopsiye katılan avukatlar, Yeter'in vücudunda "alnın sağ ve sol tarafında bir santimetre çapında etrafı mor, kabuk bağlamamış iki yara, çenenin sol tarafında 1.5 cm çapında etrafı mor, kabuk bağlamamış yara, boynun ön tarafında bütün bölgeye yayılmış şişlik ve yoğun kızarıklık, karnın sağ tarafında böbreklere yakın kısmında el büyüklüğünde kızarıklık, bu kızarıklığın alt kısmında beş santimetre uzunluğunda cilt altında kanamayı morluk, sağ el bilek kısmında iki santimetre çapında ve sağ dirsek üstünde bir santimetre çapında yara ve morluk, sağ ayak bileğini çevreler şeklinde tahriş edilmiş alan ve bu alana yayılmış aralıklı yaralar, sırtta her iki kürek kemiği üzerinde yaklaşık 10 santimetre çapında belirgin kızarıklıklar" bulgularını saptadılar.
     Evet. Süleyman Yeter 1997'de kendisine işkence edenlerden davacı olduğu için 1999'da aynı tim tarafından gözaltına alındı. İşkence edilerek kahpece katledildi. Yeter katledilen ilk sendikacı değildir. 1980'de evinin önünde faşist kiralık katiller tarafından katledilen DİSK'in kurucu genel başkanı Kemal Türkler, 1981'de Zeytinburnu'da sokak ortasında yine yargısız infaz edilen Devrimci Deri-İş sendikasının genel başkanı Kenan Budak işçi sınıfının mücadelesi için ödün vermeden savaşan sendikacılardı.
     Sermaye ne zaman bunalıma girse, kriz politikaları üretmeye başlasa saldırının hedefine işçi sınıfını, emekçi halkı ve DİSK'e bağlı sendikacıları almaktadır. Kriz bahane edilerek binlerce işçi işten çıkartılıyor, 'zarar ediyoruz' bahanesiyle fabrikalar kapatılıyor. Kamuda özelleştirme adı altında devlet fabrikaları, arazileri ve bankaları yok pahasına çetelere ve yandaşlarına devrediliyor. On binlerce emekçi işinden aşından ediliyor. Büyük merkezlerde terörle, irtica ile mücadele bahane edilerek öğrenciler, işçiler, devrimciler gözaltına alınıyor. Sendikalaşmak için mücadele eden işçiler işten çıkartılıyor. Direnince de gözaltına alınıyor. En son Tuzla Deri işçileri direnişinde 4 sendikacı ile 8 işçi gözaltına alınıyor. Öğrenciler 16 Mart faşist katliamını protesto ediyor, yüzlercesi gözaltına alınıyor, dayaktan geçiriliyor.
     Tüm bunlar ülkemizde siyasal iktidarların uyguladıkları terörün bazı örnekleridir. Bunun için de bahaneleri ekonomik kriz, siyasi kaos ve vatan-millet-sakarya edebiyatıdır. Bunların tek nedeni onlara göre globalleşen dünyada daha çok kâr, daha çok kâr anlayışıdır. Bu politikalara karşı direnen her sendikacı, öğrenci, emekçi yurtsever ölüm tehditi altındadır. Sorunları bu düzen içinde çözmeye çalışan ve düzene entegre olan sendikacılar ve siyasiler ise ödüllendirilir. Kısacası, küreselleşen dünyada ve ülkemizde emek-sermaye çelişkisi siyasal iktidarlar tarafından şiddetle ve terörle çözümlenmeye çalışılıyor. Yaklaşan seçimlerin de sorunları çözemeyeceğini bildiklerinden direnebilecek ve mücadele edebilecek güçlere, işçi sınıfının ve onun ekonomik örgütleri olan sendikalara, tüm emekçilere ve düzen karşıtı olanlara saldırıyorlar.
     Bunun için de Süleyman Yeterleri katlediyorlar. Tüm bunlara karşı yapabileceğimiz çok şey var. İşçi sınıfı ve yandaşları tıpkı 1980 öncesinde yaptıkları gibi bu amaçlanan oyunları bozabilir, bu deney ve birikime sahiptir. Sendikal mücadelede sınıf ilkelerine sahip çıkarak ve sınıf ve kitle sendikacılığının ilkelerini savunarak yeni mücadele anlayışı ve yöntemleri ile bu oyunu bozabiliriz. Bunun için de dünyayı yeniden keşfetmek gerekmiyor. Sınıf savaşımı bize bu yolu gösteriyor. Ülkemizin devrimci değerlerine sahip çıkmak ve bu oyunları bozmak için kendini bu mücadelenin bir parçası sayanlar başta sendikacıların, emekçilerin, aydınların, yurtseverlerin, öğrencilerin öldürülmemesi için sesimizi ve örgütlü mücadelemizi yükseltelim.
 
Yazarın Diğer Yazıları
 Yirmibeşinci Yılında 24 Ocak 1980 "İstikrar Programı"
 PAŞABAHÇE DİRENİŞİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
 YOLCULAR VE HANCILAR
 DUR DEMEDİKÇE
 BİR SENDİKACI DAHA ÖLDÜRÜLDÜ