"Önemli olan doğru yolu seçmiş olmaktan emin olmaktır. Bu güven geldi mi mucizeler
yaratan devrim coşkusunun gücü ve kuvveti yüz kat artar."
Lenin
7 Nisan 1996 tarihinde Türkiye Komünist Partililerin Ankara'da biraraya gelmesinin
üzerinden iki yılı aşkın bir süre, Ürün dergisinin yayın hayatına kaldığı yerden tekrar devam etmesinin üzerinden ise bir
yılı aşkın bir zaman geçti. Bu geçen süre içinde uzunca bir yol aldık.
Kimileri bu yolda umduğunu bulamadı. Oturduğu yerden muhalefet yapmakla yetindi. Kimileri şef
pozlarında parlak naralar atarak iş yapmaktan uzak sadece köstek oldu. Bazıları küçük burjuvalaştığının farkında olmaksızın
işçi sınıfı demek ben demek edalarıyla ortalıkta kuş uçurtmadı. Bir kısmı hele siz bir başlayın ben sizi
destekliyorum dedi. Birileri başka birilerinin sözcülüğünü yapmak üzere özel olarak bu sürece katıldı. Bu insanların
samimiyetlerinden, komünistliklerinden şüpheye düştük, süre içinde bu yolda birer birer döküldüler.
Oysa biz komünistlerin gitmiş olduğu yol yeni bir yol değildir. Bizden önce geçenler bu
yolu açmışlar -M. Suphi, Ş. Hüsnü, Nazım Hikmet, İ. Bilen, M. Hayrullahoğlu vb.- hatta yolun çevresini lambalarla donatmışlar.
Bugün bize düşen görev lambaları yakarak yürümeyi sürdürmek, ama salt yürümeyi sürdürebilmek için değil, yolu görüp
tanımak için de lambaları yakmak zorundayız. Yani her şeyden önce kör döğüşünden kurtulmak ve politikada öncü rehber
olmak için öncelikle yolu tanımalı, sonra ise tereddütü kesmeyi bilmek gerekir. Tereddütü kesmeyi bilmek bugün bu yolda hâlâ
yalpalanmaları durdurmak için net olmayan, ama bizimle beraber olan arkadaşları netleştirmek, onları ikna etmek gerekir.
YOLUN NERESİNDEYİZ?
Politikada öncü rehber olmak için öncelikle yolu tanımaktan söz ettim. Bizler, içinde
bulunduğumuz yolu tanıdığımız ölçüde başarılı olabiliriz. 1. Bugün yolun neresinde bulunduğumuzu anlamalıyız, bunun için
yaşanmış deneylerin verdiği dersleri benimseyerek partinin tarihsel konumunu ortaya koymalıyız. 2. Bundan sonra geçilecek
yolları iyice bilince çıkarmalı, önceden bilerek, daha güçlü hazırlanmalıyız. Bizden önce yapılan hatalardan kaçınmalı,
bugün bu yolda daha güvenle yürümeliyiz. 3. İçinde bulunduğumuz durumu elle tutulur hale getirirsek, yani gücümüzü, araçlarımızı,
şimdiye kadar neler yaptığımızı ve geleceğin geçmişten farkını tartışırsak bugün yolun neresinde olduğumuzun farkına
varabiliriz. Şunu da iyi anlamak gerekiyor: Varılacak yolu bulmakla o yoldaki güçlükleri yenmek farklı sorunlardır. Gerçekte
herşeyin sorunlarla çarpışmaksızın dümdüz bir çizgi üstündeymiş gibi yavaşça ve gittikçe yükselir biçimde
yürüyeceğini düşünmek yanlıştır. Bunun böyle olmadığını biz içinde bulunduğumuz süreç içinde yaşadık, gelecekte de bu
tür güçlüklerle ve bulanık durumlarla karşılaşacağız; çünkü içinde bulunduğumuz yol bir savaş yoludur. Bu yolda verdiğimiz
savaş sadece egemen sınıfa karşı verilen mücadeleyle kalmayıp belki de daha zor olan ve mücadeleyi rayından çıkartarak yanlış
yönlere saptırma görevini üstlenmiş olan, sınıf içindeki sağlı sollu sapmalara karşı verilen mücadeleyi de içermektedir.
Biz, likidatörlerin likidasyonu sonucunda kadroları tasfiye edilmiş, kazanılmış tüm
değerleri çiğnenmiş bir yapının temelleri üzerinde mücadelemizi sürdürüyoruz. Geçmişte bu yapı ne kadar güçlü
olursa olsun, ne kadar örgütlü bulunursa bulunsun, geçmişin görkemli güçlü TKP'sinin nostaljisini barlarda, içki
masalarında anmak istemiyoruz. (Yani ikinci bir 68'liler kuşağının yaratılmasına izin vermemeliyiz.) Bugün o büyük örgütlü güç
nerede sorusunu sormanın çok büyük bir anlamı yoktur, önemli olan bugün bu insanların nerede olduklarıdır. Bugün ben varım,
buradayım diyebiliyorlar mı, önemli olan budur.
Biz bugün için kitlesel etki bakımından güçsüz durumda olabiliriz, örgütsel anlamda yenik düşmüş olabiliriz. Ama biz likidatörler tarafından tasfiye edildikten sonra, onlarla birlikte ölen, çürüyen, yok
olan devrimci yanlarına karşın yeniden kendine ben buradayım, ben varım, ben komünistim diyen insanların mücadeleyi doğru
bildikleri yönde sürdürdükleri bir yolda ilerliyoruz. Bunu görmezlikten gelenler, üç beş kişilik dar bir grubun
çalışmasıymış gibi görenler bugün vakıflarda ve burjuva partilerinde çürümektedirler.
Bizler gericilik yıllarında burjuvaziye karşı verilen mücadelede vurulduk-işkencelerden geçtik-sakat kaldık. Yıkılmadık, 12
Eylül fırtınasını atlattık. Yılmadık, yolumuza devam ettik. Ama bizi içerden, içimizden yıktılar ve burjuvazinin geçici bir
zafer kazanmasını sağladılar. Bu Türkiye Komünist Partililerde yılgınlık, moral bozukluğu, bölünmeler, dağınıklık (YDH,
CHP, BP, ÖDP vb.), döneklik, politika yerine herşey, felsefi idealizme doğru artan bir eğilim, karşı devrimci ruh hallerinin
kılıfı olarak mistisizm ve boşluk, tüm bunlara rağmen bu büyük yenilgi bize dolayısıyla devrimci harekete ve sınıfa son derece
yararlı bir ders vermiştir. Gerçek dostlar felaket anında tanınır. Biz dostumuzu da, düşmanımızı da, geç de olsa tanıma
fırsatını yakaladık ve artık tanıyoruz.
Türkiye komünist hareketinin yaşayan ulu çınarı Mehmet Bozışık yoldaş yolumuzu aydınlatan bir meşaledir. Genç yoldaşlar olarak biz ilerici gençler bu ışığı daha ilerilere taşımak zorundayız. Bozışık
yoldaş rahatsız. Kendisi hasta. Ziyarete gittiğimizde yoldaş hasta yatağında tüm rahatsızlığına rağmen anılarını
anlatıyor, bir yandan da kendisine soru sormamızı istiyordu. Genç yoldaşlardan biri kendisine Ürün'ü sordu. Bozışık yoldaş,
"Ürün Türkiye komünistlerinin Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkı aydınlatmak, onları bilinçlendirmek üzere
çıkartmış oldukları bir yayın" demiş ve bizlerin çok iyi bir şekilde yaşamamız gerektiğini ve yaşamın her anında
sürekli mücadele etmemiz gerektiğini söylemişti.
Yani komünist olmak, "bu yolda mücadele etmek" demektir. "Ben sıkıldım oynamıyorum,
onca senedir uğraşıyoruz, devrim de olmuyor, SSCB de yıkıldı, artık sosyalizm bir hayaldir" diye düşünerek bu yoldan elini
eteğini çekenlerin hakkı değildir. Bu anlamda Bozışık yoldaş bir örnektir.
Yolumuz işçi sınıfının savaş yoludur.