AKP, tıpkı 12 Eylül 2010 referandumunda yaptığı gibi, 12 Haziran 2011 seçimlerinde de bütün sağcı, dinci ve milliyetçi güçleri
kendi çatısı altında toplamaya dayanan antikomünist, Alevi
düşmanı ve şovenist bir kampanya yürüttü. MHP'yi baraj altına
düşürme hedefine ulaşamadıysa da kapitalist sağın tek partisi
olma yolunda önemli bir adım attı. Seçime katılanların yaklaşık
yüzde 50'sinin oyunu aldı ve seçim barajı sayesinde parlamentoya
tek başına hükmedebilecek bir sayıya ulaştı.
AKP'nin elde ettiği 326 sandalye, özel bir yeteneğin değil, iç ve dış sermaye gücünün devlet despotizmi ve dinsel gericiliğin gücüyle
birleşerek, henüz siyasal bilince ulaşamamış emekçi kitlelerin
beynini yıkayabilmesinin ürünüdür. Bu gücün panzehiri, işçi
sınıfı, şehir ve köy emekçileri içinde aydınlatma ve
örgütleme çalışmalarına sabırla devam etmek, hak mücadelesini
sürdürmek, sokaklara ve alanlara çıkmak, kitlelerin önyargılarını
mücadele içinde aşmalarına yardımcı olmaktır.
Halktan umudu kesmek, emekçi kitleleri siyasal bilince ulaşması imkânsız
bir sürü olarak görmek, sosyalizmle ve devrimcilikle asla
bağdaşmayan elitizme özgü bir yanılgıdır. Sonu, egemenlerin şu
ya da bu kesiminin yanına savrulmaktır. Halka ulaşabilmek için
egemen sınıfların kitleler içinde sistemli olarak körüklediği
önyargılara ödün vermemizi, sosyalist öğretimizi ve devrimci
hedeflerimizi sulandırarak sermayeye, devlete ve dine yaklaşmamızı
önerenler ise, bilerek bilmeyerek, düzene teslimiyeti savunmuş
oluyorlar.
Biz her iki tutumu da reddediyoruz. Sosyalizmin ve devrimciliğin felsefesi, amaçları ve siyasal programı haklı ve doğrudur; sosyalist ve devrimci felsefemizi, amaçlarımızı ve siyasal programımızı emekçi kitlelere mal etmek için daha ısrarlı, daha düzenli, daha uzun süreli çalışmaya devam edeceğiz.
Bu hedefimize varmanın zeminini zaten işbirlikçi egemenler kendi
yaptıklarıyla yaratacaklar. Seçimlerden hemen sonra bütün
çalışanlara, bütün ezilen ve sömürülen toplum kesimlerine
ağır bir ekonomik saldırı dalgası gelecek. Büyük kapitalist
şirketlerin kârlarını daha da arttırmak için emekçileri daha
da yoksullaştıracak, işsizliği çoğaltacak, kitlelerin yaşam
kalitesini düşürecek ekonomik önlemler paketinin eli kulağında.
AKP'nin bütünüyle kapitalizme ve emperyalizme hizmet edecek şekilde uyarlanmış ortaçağ dinciliğini topluma dayatma girişimleri de yoğunlaşacak. AKP iktidarının Amerikan ve Avrupa emperyalizminin bölge halklarına karşı saldırısında vurucu güç
olmayı kabullenen işbirlikçi yayılmacı dış politikası
ise, ülkenin dış dengelerini olduğu kadar iç dengelerini de bozacak. AKP'nin sadece Türk ve Kürt halklarının değil, Arap ve Fars halklarının da düşmanı olduğu daha iyi anlaşılacak.
Seçimlerden sonra Türkiye'yi istikrar değil, istikrarsızlık bekliyor. İşçi sınıfının ve emekçilerin vahşice sömürülmesinden, özellikle
gençliğin işsizliğe mahkûm edilmesinden kaynaklanan sosyal sorun
da; Kürt halkının ayağa kalkması ve en temel demokratik
haklarını her baskıya rağmen kitlesel ölçekte talep etmesiyle
artık ötelenemeyecek boyutlara ulaşan ulusal sorun da; Türkiye'yi Batı emperyalizmine ve NATO'ya kul köle eden işbirlikçi oligarşinin ülke ve bölge halklarına karşı sömürgeci zincirin
parçası olmasından kaynaklanan bağımsızlık sorunu da; hep
birlikte, hükmünü icra edecek ve halk kitlelerini mücadeleye iten, sokaklara ve alanlara süren, onların kendi tecrübeleriyle siyasal bilince ulaşmasını kolaylaştıran bir ortam yaratacak.
Bu ortamı değerlendirebilmek, emekçi halk yararına köklü değişiklikler sonucu vermesini sağlamak ise sosyalist ve devrimci
güçlerin bilincine, örgütlülük düzeyine ve stratejik taktik
siyasal becerisine bağlı olacak. Bilincimizi, örgütlülüğümüzü, kitlelerle kaynaşabilme, dostlarımızla birleşebilme ve
düşmanlarımızı tecrit etme yeteneğimizi arttırmak bizim elimizde.
Bütün sosyalist ve devrimci güçleri mücadele bekliyor. Yılgınlık yok,
teslimiyet yok, vazgeçmek yok. Ülke, bölge ve dünya tarihi
açısından canalıcı önemde büyük günler var önümüzde.
Varsın egemenler, emekçi halk kitlelerini bir kez daha aldattık,
düzeni sağladık, sermayenin istikrarını yerleştirdik diye
bayram yapsınlar. Onlar burunlarının ucunu göremiyorlar.
Kapitalist zorbaların karşısına çok daha geniş kitlelerin
çıkacağı günler yaklaşıyor.
Kapitalist egemenlerle anlaşarak köklü sorunlara çözüm bulma
yanılgısından, düzen içi çözüm hayallerinden kurtulmak,
zihniyet dünyamızı liberal, milliyetçi ve dinci ayartmalardan
arındırmak büyük önem taşıyor. Emekçi halklar açısından,
Amerikan emperyalizmiyle, Avrupa emperyalizmiyle, AKP iktidarıyla,
Fethullah Gülen hareketiyle, NATO'cu generallerle anlaşarak,
onların suyuna giderek varılacak bir yer yok. CHP deneyimi de, Kürt
ulusal hareketinin deneyimi de, İP ve SİP deneyimi de, HAS Parti
deneyimi de bu konuda paha biçilmez dersler sunuyor. Mustafa
Suphi'lerden İsmail Bilen'lere TKP geleneğiyle yetişen kadrolar,
sosyalist öğretiye sahip çıkmak, devrime ve sosyalizme gönül
vermiş herkese Marksizm Leninizmi benimsetmek için ellerinden
geleni yapacaklar.
Bölgede durum
Dünya kapitalist sisteminin ABD önderliğindeki elebaşıları, Tunus ve
Mısır halk devrimleriyle başlayan süreci engelleyebilmek, bu
ülkelerde sarsılan egemenliklerini korumak, devrimlerin komşu
ülkelere ve bütün Arap dünyasına yayılmasını durdurmak, kendi
emekçi halklarına örnek olmasını önlemek için çok yönlü bir
strateji izlediler.
Tunus
ve Mısır'da sokakları ve alanları fetheden emekçi kitleleri
siyasal iktidardan uzak tutmak, sömürülen ve ezilen halkın sosyal
ve ekonomik devrim taleplerini bastırmak için bir yandan
iktidardaki işbirlikçileri destekliyor, bir yandan devrimci
gençliği pohpohlayarak, kadroları ayartarak, işçileri
oyalayarak, köylüleri kandırarak, bütün halkı bezdirerek devrim
ateşini söndürmeye çalışıyorlar.
Bahreyn, Ürdün, Yemen, Fas, Cezayir, Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt gibi
emperyalizm uşaklarının başta bulunduğu ülkelerde devrimci
muhalefeti bastırmak ve etkisizleştirmek için sıkıyönetim,
katliam, kitlesel tutuklama gibi baskı tedbirlerini ve muhalefeti
devşirme, kontrollü ve sığ reformlara razı olma gibi siyasal
rüşvet yöntemlerini kullanıyorlar.
Libya ve Suriye gibi emperyalizme tam teslim olmayan ülkelerde ise
yönetimleri devirmeye, gerici isyanlar tezgâhlayarak başa
emperyalizmin ajanlarını geçirmeye, bu ülkeleri din, mezhep ve
aşiret temelinde parçalayarak bölmeye çalışıyorlar. Zengin
petrol kaynağına sahip Libya'ya faşist sömürgeci bir savaş bile
açtılar.
Filistin ve Lübnan'da siyonist sömürgeciliğin hesaplarına karşı direnen
bütün güçleri hem şiddet, hem ayartma yoluyla etkisizleştirmeye
çalışıyorlar. Irak'ta Amerikan işgalini sürdürme, Amerikan
askerlerinin geri çekilme takvimini erteleme hedefini güdüyorlar.
Sudan'da İslamcı yönetim ile Güney'deki Hıristiyan halk
arasındaki uzun süreli savaşı körükleyerek ülkenin her iki
yarısının da emperyalizmin denetiminde kalacak şekilde bölünmesi
hedefine ulaştılar.
Libya ve Suriye halkları ve yönetimleri şu ana kadar emperyalizme teslim
olmayı reddettiler. Tunus ve Mısır halk devrimleri gibi, Libya ve
Suriye halklarının emperyalist saldırıya karşı direnmesi de,
dünya halklarına esin kaynağı oluyor ve emperyalizmin bunalımını
derinleştiriyor.
AKP iktidarı, işbirlikçi oligarşinin diğer kanatlarının da
onayıyla, bütün bölgede emperyalizmin uzantısı olarak hareket
etmeyi seçti. NATO saflarında Libya'ya karşı savaştığı gibi,
Libya ve Suriye'deki bütün gerici ve karşıdevrimci grupları bir
araya getirme, onları eğitme ve koordinasyonlarını sağlama
görevini üstlendi. Irak ve Afganistan'da olduğu gibi, Türkiye'yi
Batılı emperyalistlerin Arap ve İslam halklarına karşı karakolu
ve kiralık askeri durumuna düşürdü.
Bu gelişme, Türkiye'yi Ortadoğu'ya daha sıkı şekilde bağlıyor,
bölgedeki siyasal ortamın doğrudan parçası durumuna sokuyor.
Türkiye egemen sınıflarının bölgesel işbirlikçilik ve
yayılmacılık politikası, Türkiye, İran, Irak ve Suriye'deki
Kürt ulusal hareketinin enternasyonal karakteriyle birleşince,
Ortadoğu halklarının özgürlük ve eşitlik temelinde
emperyalizme ve işbirlikçi kapitalist egemenlere karşı birlikte
mücadele etmesinin yolu açılıyor. Tabii, emperyalizmin bölge
halklarını birbirine karşı kullanma politikasını reddetme,
sömürgeciliğin böl ve yönet politikasına karşı direnme
anlayışının bütün sosyalist, devrimci ve yurtsever güçler
tarafından benimsenmesi şartıyla.
Dünyada durum
Dünya kapitalist sistemini sarsan büyük ekonomik bunalım, kapitalizmin
koruyucusu ve kollayıcısı kapitalist devletlerin ekonomiye merkezî
müdahalesiyle üçüncü ve dördüncü yılında yumuşatıldıysa
da, yeniden şiddetlenmeye başlıyor. İrlanda, Yunanistan ve
Portekiz'in iflas durumu devam ediyor. İspanya iflasın eşiğinde.
İtalya, Fransa, İngiltere ve ABD, ciddi yavaşlama işaretleri veriyor.
Büyük finans sermayesinin, banka tekellerinin öncülüğünde sürdürülen
neoliberal kapitalizm bütün tezleriyle iflas ettiği ve kapitalist
ekonomiyi, hatta sistemin bütününü batmanın eşiğine getirdiği
hâlde, devletlerin oluk oluk para akıtmasıyla kurtarılan
bankalar, siyasal etkilerini kullanarak neoliberal modelin dışına
çıkılmasını ve kapitalizmin sosyal devletçi modellerine
geçilmesini önlediler. Dünya kapitalist sisteminin ana merkezleri,
meşruiyetini yitirmiş vahşi bir sömürü ve talan düzenini
sürdürmeye çalışıyor. Bunalımın yükünü işçi sınıflarının
ve emekçi halkların sırtına acımasızca yıkan finans
tekellerinin kârları katlanırken işsizlik ve yoksulluk dalga
dalga yayılıyor.
Tabii bu durum işçi sınıflarının, emekçi tabakaların,
geleceksizliğe mahkûm edilen gençliğin toplumsal ve siyasal
tepkisini de doğurdu. Büyük tekellerin spekülasyonuyla fırlayan
gıda fiyatlarının da etkisiyle derinleşen ekonomik krize
dayanamayan Tunus ve Mısır emekçileri emperyalizmin uzantısı
işbirlikçi oligarşilere karşı ayaklanarak bütün dünyada yeni
bir devrimci yükseliş dönemini tetikledi.
Yunanistan son yıllarda işçi sınıflarının ve emekçi halkların grev ve
gösterilerinde muazzam bir artışın yaşandığı ülke oldu. Bir
günlük, iki günlük, dört günlük genel grevler haftalara
uzayarak büyük bir toplumsal patlamaya dönüşüyor. İspanya'da
meydanlar dört hafta süren oturma eylemlerine, Tahrir meydanını
örnek alan protestolara tanık oldu. İngiltere, Fransa, Belçika,
Hollanda, Hindistan, Kuzey Kıbrıs, İtalya grev ve protestolara
katılanların sayısındaki artışla dikkat çekiyor. Almanya ve
İtalya'da nükleer enerjiye karşı çevreci tepkiler somut sonuçlar
vermeye başladı. ABD'de işçi sınıfı ve kamu emekçileri daha
hareketli. Latin Amerika'da ılımlı sola yöneliş eğilimi
sürüyor.
Neoliberal modelden ayrılmayan dünya kapitalizminin efendileri, bunalımdan
çıkışın geleneksel emperyalist seçeneğine başvurmakta
gecikmediler. Savaş yolunu seçtiler. Silahlanmayı körükleyerek,
saldırdıkları zengin ülkelerin doğal kaynaklarına el koyarak
tekellerin kârını arttırma ve ekonomiyi canlandırma, kendi
emekçilerinin kapitalizme yönelik tepkilerini şovenizmi ve
militarizmi körükleyerek saptırma çözümünü benimsediler.
Kapitalizm ve emperyalizm bu politikalarla, bütün dünyayı yeni bir devrimler ve emperyalist savaşlar dönemine taşıdı. Devrimci isyanlar ve
ayaklanmalar, karşıdevrimci isyanlar, darbeler ve ayaklanmalar,
emperyalist savaşlar ve işgaller, emperyalist savaş ve işgallere
karşı ulusal halk direnişleri, ulusal kurtuluş savaşları,
sosyalist devrimler artık pratik meseleler olarak gündemin en ön
sıralarında yer alıyor.
Bu koşullarda Amerikan emperyalizmiyle Avrupa Birliği
emperyalistlerinin işbirliği ve koordinasyonunda büyük bir
yoğunlaşma görünüyor. Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya ve Güney
Afrika gibi büyük ülkeler de Libya'nın boğazlanması örneğinde
olduğu gibi, ABD Avrupa ittifakının, bu ittifakın vurucu
gücü NATO'nun paralelinde hareket ediyor. Dünya kapitalist
sistemine yön veren büyük devletlerin karşıdevrimci ittifakına
karşı bütün dünyada işçi sınıfı hareketi ile ezilen halklar
hareketinin dayanışma içine girmesi, sosyalist güçler ile ulusal
kurtuluşu amaçlayan bağımsızlıkçı güçlerin birlikte hareket
edebilmesi büyük önem taşıyor.
***
Türkiye, bölge ve dünya yeni bir döneme girdi. Zihniyetimizi, programımızı,
çalışma tarzımızı bu yeni döneme göre uyarlamamız gerekiyor.
Kapitalist gericiliğin ve karşıdevrimlerin egemen olduğu, ezilen
ve sömürülen kitlelerin toplu mücadeleden uzaklaştırıldığı,
bireylerin "her koyun kendi bacağından asılır" aldatmacasına
kurban edildiği dönem sona erdi. Gericilik ve karşıdevrimler
döneminde sosyalizmin ve devrimlerin aydınlanmasından uzak tutulan
kitlelere yönelecek, onların sınıf mücadelesinin pratiği içinde
siyasal bilince kavuşmasına sabırla yardımcı olacağız.
Gelgitli, çalkantılı, zorlu bir dönemde işçi sınıfının,
emekçi kitlelerin, ezilen halkların kapitalizmi ve emperyalizmi
aşma gücüne kavuşması için elimizden gelen her şeyi yapacağız.