DİSK'in 11. Genel Kurulu 28-29-30 Temmuz 2000 tarihlerinde toplanıyor.
Bilindiği gibi, DİSK, kuruluşunda Türkiye işçi sınıfının devrimci sınıf ve kitle
sendikacılığı anlayışının savunucusu olacağını ilan etmiş, işçi sınıfının
ekonomik, politik ve ideolojik mücadeleyi kesintisiz olarak birlikte vermesinin
kaçınılmaz olduğunu belirterek tabanın söz ve karar sahibi olması gerektiğini
temel ilkesi olarak benimsemişti.
Belki bu Genel Kurul'da DİSK'in temel ilkelerini benimseyen ve savunanlar
nicel olarak azınlıkta olacaklardır. Yine de, DİSK'in mücadeleci geleneğini
temsil edenler güçlerini birleştirdikleri takdirde Kongre'yi yönlendirmeyi
başarabilirler.
Belki bu kez de 1991 sonrası kongrelerde olduğu gibi, sendikal ve siyasal
alana ilişkin geliştirilecek politikaların görüşülüp tartışılması ve geleceğe
yön vermesi, DİSK'i DİSK yapan kuruluş ve varoluş sürecinde 1980 darbesine kadar
ulaşılan noktalar yönünden umut verici gelişmeler beklemek hayalcilik
olacaktır.
Belki bu kez de Kongre, başkanın ve yönetim kurulu üyelerinin kimler olacağı
pazarlıklarına kilitlenecek, bu pazarlıklarda paralı ve üyeli sendikaların
dediği olacak, uzlaşmalarla ayakta durulmaya çalışılacaktır.
Oysa, Türkiye, topraklarının ve üretim kaynaklarının özelleştirilmekte
olduğu, sınıfa saldırıların vahşi kapitalizm dönemini aratmadığı olumsuz bir
süreç yaşıyor. Sendikaların işçi sınıfının çıkarlarını, kazanılmış haklarını
korumak ve geliştirmek ödevini nasıl yerine getirmeleri gerektiği konusu yakıcı
bir önem taşıyor. Bu konu gerektiği gibi tartışılıp bir yön belirlenmedikçe
Kongre salt sendikal bürokrasinin göstermelik kararlarıyla geçiştirilmiş
olacaktır.
Özelleştirme saldırıları yanında taşeronlaşma tuzağı sürüyor. Depremin
sarsıntısında sosyal güvenlik yasasıyla kazanılmış haklarımız bir gecede
gaspedildi. Sosyal güvenlik sosyal sefalete dönüştürüldü.
Sermaye sınıfı sendikal hareketi 'sivil kurumlar' olarak görüp tümünü
yedeğine aldı. DİSK'in genel kurullarında ve Başkanlar Kurulu'nda alınan
kararlar birilerince yok sayılarak kendini adıyla sanıyla Devrimci İşçi
Sendikaları Konfederasyonu olarak tanımlayan bir işçi sınıfı örgütü dahi NGO
(ENCİO-sivil toplum örgütü) olarak gösterilip yaralandı.
Oysa, DİSK'e yakışan bu değildir. DİSK tarihi bunun belgileri ve eylemleriyle
doludur. Tabandaki dinamik güçlerin önü açılır, sendikal politika bu doğrultuda
üretilir ve beslenirse, DİSK bir anda olmasa bile, adım adım yeniden adına layık
hale gelebilir. DİSK'i güçsüz ve göstermelik bir yapı olarak sermaye sınıfının
yedeğinde beşli sivil örgüt ya da sermaye iktidarının güdümündeki Ekonomik ve
Sosyal Konsey'in yedekçisi konumunda kullanmak isteyen anlayışlara izin
verilmemelidir. Türkiye işçi sınıfı sermaye sınıfının yedeği değil,
karşıtıdır.
Bugün kazanılmış haklarımızın kaybında en büyük etken sendikal yapıların yeterli örgütlülük içinde olmamaları ve kararlılıkla bu saldırılara karşı durmamalarıdır. Oysa, Türkiye işçi sınıfı, bazılarının 'Türkiye'de işçi sınıfı
yoktur' dediği bir dönemde 15-16 Haziran 1970'te niceliğine bakmaksızın sınıfa
yapılan saldırıya karşı koymuş, hak gaspını önleyebilmiştir. Burjuvazi o dönemde
yapamadığını sonradan ancak 12 Eylül darbesiyle kabul ettirebildi. İşçi sınıfı
sağlam biçimde örgütlenir ve kendine layık bir önderlik oluşturursa, bütün hak
kayıplarını önleyebilir.
DİSK'in 11. Genel Kurulu'nu bu umutlarla karşılıyoruz.