Sosyalist Dergi: 11 |  Fatih Aydın |
EMPERYALİST SAVAŞA KARŞI

     Kapitalist düzende dünyanın paylaşımı yüksek ahlaki ilkelerle, kardeşlik ve adalet duygusuyla değil, ekonomik, politik ve askeri güçle belirlenir. Kapitalist devletlerin aldıkları pay, yatırdıkları sermayeyle, politik etkileri ve askeri güçleriyle orantılıdır. Güç dengesi değiştiğinde, kapitalist devletler arasındaki sürtüşmeler artar ve güçlü olduğuna inanan taraf pay oranını yükseltmek ister. Sürtüşmeler sonu savaşa varacak bir çatışma sürecini tetikler. Çünkü, kapitalist bir devletin gerçek gücünü sınamanın savaştan başka bir yolu yoktur.


     Amerikan emperyalizmi, soğuk savaşta kazandığı zaferi, küreselleşme süreciyle elde ettiği etkiyi ve askeri alanda dünya tarihinde benzeri görülmedik üstünlüğünü dikkate alarak, dünya kapitalist sistemi içindeki güç dengelerinin kendi lehine değiştiği ve buna bağlı olarak dünyanın ekonomik sömürüsünden daha fazla pay alması gerektiği sonucuna varmıştır. Stratejisini, özellikle askeri ve siyasi gücünü ekonomik güce tahvil etme üzerine kuruyor. Dünyadaki hakim konumunu daha da pekiştirmek, Avrupa ve Japonya'yı küçük ortaklar olarak kendisine bağımlı tutmak, Çin ve Rusya henüz kendilerini yeterince toplamamışken ezici bir stratejik üstünlük konumuna yerleşmek ve bu konumu uzun yıllar sürdürmek için dünya çapında hamle yapıyor ve savaş politikası güdüyor. Hammadde kaynaklarına el koymaya, bu kaynakları barındıran ülke ve bölgeleri askeri kuvvetle kesin denetim altında tutmaya ve böylece rakiplerini kendisiyle rekabet edemez duruma getirmeye çalışıyor.      Afganistan'a girerek Orta Asya ve Kafkas petrolleri bölgesine yerleşen ABD, bu kez dünyanın ikinci en büyük petrol kaynağını barındıran Irak'ı işgale hazırlanıyor. Irak'ta kukla bir yönetim (veya ülkeyi parçalayarak kukla yönetimler) oluşturmak için devletler hukukunun en temel kurallarını pervasızca çiğniyor. Kuzuyu yemeyi aklına koymuş kurt misali, kuzuyu "suyu bulandırmak"la itham ediyor.
     Engin sömürgeci deneyimlerine dayanarak ABD'nin neyin peşinde olduğunu bilen AB ülkeleri ve Japonya (kaderini ABD'yle birleştirmiş görünen İngiltere hariç) bu Amerikan savaşına muhalefet ediyor. Irak savaşının ardından, sıranın dünyanın birinci en büyük petrol kaynağını barındıran Suudi Arabistan ile üçüncü en büyük petrol kaynağına sahip İran'a geleceğini görüyorlar. Ortadoğu petrollerinin bütünüyle ABD'nin eline geçmesiyle kendi nefes borularının da kesileceğini anlıyorlar.
     Mal derdindeki kasapların gördüğünü Rusya da, Çin de, görüyor. Can derdindeki bölge halkları da meselenin farkında. Arap halklarının öfkesi Suudi saraylarına kadar ulaştı. Suudi yönetimi, tarihinde ilk kez üslerini ABD'ye kullandırma- yacağını ilan ederek Irak'a savaş açılmasına karşı çıktı. İran'la da arasını düzeltiyor. ABD ise, Suudi Arabistan'ı düşman kategorisine almakla tehdit ediyor. 
     İngiltere'nin ve Filistin'de her gün her attığı adımda savaş suçu işleyen İsrail'in dışında hiçbir ülkenin desteğini bulamayan ABD, yine de pazarlıklarına devam ediyor. Rusya yönetiminin Çeçenistan sorununda serbestçe hareket edebilmek ve ülkesine Batı yatırımlarını çekmek için "Batı'yla işbirliği" politikasına ağırlık vermesinin ve NATO'yla "ortaklık" kurmasının, Rusya'nın Irak savaşında ABD'ye bir tür destek sunmasıyla veya en azından tarafsız kalmasıyla sonuçlanacağını umuyor. Dış politikasını ekonomik gelişmesini tamamlamak ve teknolojik açığını kapamak gerekçesiyle dış yatırımları çekmek üzerine kuran ve Uygur sorunuyla serbestçe uğraşabilmek için Uygur muhalefetini ABD'nin terör listesine aldıran Çin'i aynı şekilde etkisizleştirebileceğini düşünüyor. Avrupa ülkelerini ise, gerekirse tek başına savaş açıp kazandığı zaferden sonra onlara Irak pazarını kapatmakla tehdit ediyor. Ancak, kendisine katılan ülkelerin çıkarlarını dikkate alacağını ve Irak pazarından onlara pay ayıracağını da ekliyor!
     ABD, savaş durumunda ağır bir ekonomik zarara uğrayacağı aşikar olan Türkiye'yi ise bir yandan Irak "pasta"sından pay vermekle kandırmaya çalışıyor, bir yandan da kurulabilecek bir Kürt devletiyle korkutarak kendisine katılmaya zorluyor. Bu arada, İMF kaynaklarının musluğunun kendi elinde olduğunu da hatırlatıyor. Musul-Kerkük özlemcisi yayılmacı şovenist MHP çevrelerini ve başbakan olursa Irak'a karşı savaşta ABD'yle birlikte hareket edeceğini açıklayan Tansu Çiller'i çantada keklik sayarak Türkiye'yi bu haksız savaşa sürüklemek için elinden geleni yapıyor. Irak ise, bölge ve dünya ülkeleriyle ekonomik ve diplomatik ilişkilerini geliştirerek ABD'nin bu saldırıya girişmesini önlemeye çalışıyor.
     Bütün bölge ve dünya halkları, ilerici insanlık kararlı bir şekilde savaş politikasına karşı direnirse, ABD'nin hevesi kursağında bırakılabilir. İşçiler, köylüler, sade insanlar, aydınlar kendilerinin pasif birer nesne değil, siyasetin aktif özneleri olduklarını hatırlayarak harekete geçerlerse savaş planları boşa çıkarılabilir. Savaş istemiyoruz, kan ve yıkım istemiyoruz. Herşeye rağmen savaş önle- nemezse, saldırganları pişman etmek, Ortadoğu'yu sömürgecilere dar etmek için elimizden gelen herşeyi yaparız. ABD yönetimi bin yıllık egemenlik rüyasıyla yola çıkan faşist Hitler'in sonunu aklından çıkarmasın.
     Sömürge ganimeti elde etmek, silah ve petrol tekellerinin kârlarına kâr katmak, kapitalistlerin göbeğini şişirmek için girişilen her savaş bir insanlık suçudur. Türkiye halkı bu emperyalist savaşın kiralık askeri olmayacaktır.
Haydi Irak halkıyla dayanışmaya!
ABD'ye geçit vermeyeceğiz!

*Bu yazı ÜRÜN'ün 11. (Yeni) Sayısından alınmıştır.
 
Yazarın Diğer Yazıları
 11 Eylül'ün İkinci Yıldönümünde
 4857 Sayılı İş Kanunu
AMELE PAZARI KURULDU

 MODERN AMELE PAZARI
 YÜRÜYÜŞTE BİR ARA DURAK: 3 KASIM 2002 SEÇİMLERİ
 KOVADİS SİP DEMİŞTİK
 EMPERYALİST SAVAŞA KARŞI
 CENNETİNİ KAYBETMEYEN ŞAİRİMİZE DAİR
 SITKI COŞKUN'UN ARDINDAN: POLİTİKANIN PİRUS'U
 GEÇMİŞTEN BUGÜNE SEÇİMLER
 MART AYI BİZİ ANLATIR