Sosyalist Dergi: 19 |  ÜRÜN |
Teslimiyet Anlaşmasına Hayır!

(4 Ekim 2005)
Avrupa Birliği dışişleri bakanları 2 ve 3 Ekim 2005 günleri Lüksemburg'da yaptıkları toplantıda uzun pazarlıklardan sonra "Türkiye için müzakere çerçeve belgesi"ni kabul ettiler. Avrupa devlet ve hükümet başkanlarının 17 Aralık 2004 zirvesinde aldıkları karara uygun olarak 3 Ekim 2005'te başlatılması gereken Türkiye'yle üyelik müzakerelerinin siyasi ve hukuksal çerçevesini çizen belge, Türkiye egemenleri tarafından birkaç saat içinde kabul edildi ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Lüksemburg'a uçarak 4 Ekim sabaha doğru müzakereleri sembolik olarak başlatan törene katıldı.
Herkesin bildiği ve Avrupa Birliği yetkililerince defalarca açıklandığı gibi, müzakere süreci gerçek anlamda bir müzakere değil, AB yasa, yönetmelik ve uygulamalarının, yani AB müktesebatının AB'ye katılmak isteyen ülke tarafından kabul edilmesi sürecidir. Türkiye egemenleri, müzakere çerçeve belgesini kabul etmekle, bütün bu süreç boyunca sürekli bir siyasi ve diplomatik denetim altında olmayı kabul etmiş bulunuyor.
Türkiye emekçileri açısından bakıldığında, müzakere çerçeve belgesi bütünüyle bir teslimiyet belgesidir. AKP hükümetinin onay verdiği bu anlaşmayla, Türkiye'nin en kodaman kapitalist şirketlerinin Avrupa kapitalizmiyle daha da bütünleşmesi uğruna işçi ve köylülerin en temel menfaatleri feda edilmiş, ülkemizin zaten delik deşik edilmiş siyasal ve ekonomik bağımsızlığının son kalıntılarını da tamamen ortadan kaldıracak köleleşme sürecinde yeni bir aşamaya gelinmiştir.
Müzakere çerçeve belgesi, "perşembenin gelişi çarşambadan belli olur" deyişini doğrulayacak şekilde, Avrupa Komisyonu'nun 6 Ekim 2004 tarihli "Türkiye İlerleme Raporu" ve Avrupa Konseyi'nin 17 Aralık 2004 tarihli kararlarıyla uyum içindedir. Belgede şu hususlar döne döne ve apaçık biçimde vurgulanıyor:
- Müzakere süreci, sonucu önceden garantilenemeyecek ucu açık bir süreç olacaktır. Üstelik, müzakerelerin sonuçlanması aşamasına gelindiğinde, Avrupa Birliği'nin "Türkiye'yi hazmetme yeteneği" de dikkate alınacaktır. Yani sürecin sonunda Türkiye verdiği bütün ekonomik ve siyasi ayrıcalıklar karşılığında üye olmamayı da peşinen kabul edecektir.
- Her şey yolunda gitse bile, müzakerelerin sonuçlandırılması ancak 2014'ten sonra, yani Avrupa Birliği'nin 2014-2020 Mali Çerçevesini belirlemesinden ve bu çerçevenin gerektirdiği mali reformların yapılmasından sonra söz konusu olabilecektir.
- Avrupa Birliği, Türkiye'ye karşı kişilerin serbest dolaşımı, yapısal politikalar ve tarım alanlarında uzun geçiş dönemleri, kısıtlamalar, özel düzenlemeler veya sürekli koruma hükümleri uygulayabilecektir. Bir başka deyişle, Türkiye günün birinde üye olsa bile, bu üyelik, ikinci sınıf bile değil, üçüncü sınıf bir üyelik olacaktır. Hatırlanacağı gibi, AKP hükümeti 17 Aralık 2004 kararlarında Türkiye'ye karşı kalıcı kısıtlamalar ve koruma önlemleri alınabileceğini öngören hükmü "kabul edilemez" bulduğunu Dışişleri Bakanlığı'nın 27 Aralık 2004 tarihinde verdiği nota aracılığıyla Avrupa Birliği'ne iletmişti. Aynı hükmün, müzakere çerçeve belgesinde yer almasına ses çıkarmayan AKP hükümeti, bu kez söz konusu cılız itirazını da geri almış bulunuyor.
Türkiye'yi tek yanlı olarak Avrupa Birliği'ne bağlayacak bu sömürgeleştirme sürecine, sırf "Türkiye'nin siyasi alanda demokratikleşeceği" umuduyla olur verenlere ise, müzakere çerçeve belgesinde tekrar vurgulanan Kopenhag kriterlerinin "işleyen bir piyasa ekonomisi" şartını içerdiğini ve işleyen bir piyasa ekonomisinin, yani kapitalizmin emekçilere karşı sistemli baskı ve terör uygulanmadan hayata geçirilemeyeceğini hatırlatıyoruz. Üstelik, üyelerinin yarısı Irak'ın ve Afganistan'ın işgaline katılan, öteki yarısı ise bu işgale ve içerdiği insanlık ve savaş suçlarına ses çıkarmayan bir birliğin, değil Türkiye'de veya dünyanın başka bir yerinde, kendi içinde bile demokrasiye düşman bir despotizmin ve faşizmin temsilciliğini üstleneceği besbellidir. Kaldı ki, Avrupa Birliği müzakerelerinin bu haliyle başlatılması için bile devreye ABD'nin girdiği, Avrupa içi pazarlıkta Türkiye'yi İngiltere'nin "savunduğu" dikkate alındığında "AB aracılığıyla demokrasiye kavuşma" hayalinin ne kadar temelsiz olduğu da anlaşılacaktır. Tarihin en ahlâksız sömürgecileri işkenceci Bush ve Blair'den demokrasi ve özgürlük bekleyenlerin vay haline! Halk düşmanı işgalcilerin yardımıyla kurtulacağını sanmak nasıl bir şaşkınlıktır!
Türkiye'yi Avrupa emperyalizminin tam sömürgesi durumuna getirecek "müzakere" sürecini reddediyoruz. Kapitalizmi reddediyoruz. Emeğiyle yaşayan bütün işçi ve köylüleri, siyasi partileri, sendikaları ve kitle örgütlerini, yurtsever aydınları, işbirlikçi sermayenin ve uzantılarının dayattığı teslimiyete karşı mücadeleye çağırıyoruz. Türkiye kapitalizme ve emperyalizme kölelik yolunu terk etmeli, bağımsız ve emekten, emekçiden yana demokratik, halkçı, sosyalist seçeneği hayata geçirecek devrimci bir rotayı benimsemelidir. Bu yolda ilk adım olarak, gümrük birliği anlaşması iptal edilmelidir.


 
Yazarın Diğer Yazıları
 Açıklama
 TKP Tüzük Taslağı
 TKP Program Taslağı
 TKP Yasal Kuruluş Hazırlık Konferansı Sonuç Bildirisi
 Tarihimizden
 Suphi'den Bilen'e Gelenek Yaşıyor
 Emperyalist Savaş Blokunun Pirus Zaferi
 Merhaba
 Dünya Komünist ve İşçi Hareketinden: Yunanistan Komünist Partisi Programı - II
 Gündemden
 Norveç'te Faşist Katliam
 15‑16 Haziran 1970'in Derslerini Tartıştık
 15-16 Haziran
 Ortadoğu'dan
 Selamlaşma