28 Temmuz 2010
Faşist çeteler Bursa'nın İnegöl ve Hatay'ın Dörtyol ilçesinde
Kürt yurttaşlara karşı saldırılar düzenliyor. Bahane bazen
Türk ve Kürt kökenli kişiler arasında sıradan bir anlaşmazlık,
bazen güvenlik güçlerine yönelik bir PKK eylemi. Güvenlik
güçleri saldırganlara hoşgörüyle yaklaşıyor ve linçlerin,
katliamların tohumlarını atıyor. Oysa devlet güçleri, hiç
olmazsa resmen kamu adına görev yaptıklarını iddia ettiklerine
göre, saldırıya uğrayan Kürt yurttaşların can ve mal
güvenliğini sağlamaktan kaçınamazlar ve bu görevlerini
savsaklayamazlar.
Kürt yurttaşlara karşı saldırılar, egemen güçlerin şovenizm
zehirini yaymalarının, Türk halkını eşitlik ve özgürlük
temelinde Kürtlerle barış ve kardeşlik çizgisinden daha da
uzaklaştırmalarının sonucu olarak ortaya çıkıyor. AKP
hükümetinin tantanayla ilan ettiği Kürt açılımının, DTP'nin
kapatılması, Kürt politikacılarının kitlesel olarak
tutuklanmasıyla bitmesi ve ardından özel savaş ve özel ordu
planlarının ortaya dökülmesiyle büyük bir fiyaskoya dönüşmesi
çok tehlikeli bir gidişin kapısını açtı. Bu gidişe dur demek
boynumuzun borcudur.
Kürt halkına eşitlik ve özgürlük tanımamak için savaş politikasını
tırmandıranlar, yoksul Türk ve Kürt gençlerinin birbirlerini
öldürmesine göz yumanlar affedilmez bir insanlık suçu
işliyorlar. Gün faşist çeteleri durdurma, Kürt halkının can ve
mal güvenliğini sağlama, barışı, kardeşliği, eşitliği,
özgürlüğü, dostluğu savunma günüdür.
İsrail'in vahşi saldırısı
31 Mayıs 2010
İsrail ordusu, bugün (31.05.2010) sabahın erken saatlerinde Filistin'in
Gazze şeridine inşaat malzemesi, tıbbi malzeme, kâğıt, ilaç,
bebek maması gibi insani yardım malzemeleri götüren "Gazze'ye
Özgürlük" filosuna uluslararası sularda helikopter ve botlarla
müdahale ederek tamamı silahsız, barışçı sivillerden oluşan
yardım gönüllülerini katletti. İsrail'in sansürü nedeniyle
ölü ve yaralı sayısı konusunda kesin bilgi alınamıyor. En az
10 ölü, birçok yaralı olduğuna dair haberler var.
İsrail askerlerinin 6 gemiden oluşan ve yardım malzemelerinin yanı sıra
33 ülkeden yaklaşık 600 kişiyi taşıyan filonun başında
bulunan "Mavi Marmara" isimli Türkiye bandıralı gemiye yaptığı
bu gözü dönmüş saldırı, açık terörist devlet İsrail'in
uluslararası hukukun temel ilkelerini ayaklar altına alan insanlık
suçlarının yeni bir örneğidir. Bu saldırıyı şiddetle
kınıyoruz.
Filistin'i işgal altında tutan, abluka ve ambargo uygulayarak Gazze'yi
dünyanın en büyük toplama kampına çeviren, Gazze halkını en
temel insani ihtiyaçlarından bile yoksun bırakan İsrail,
uluslararası yardım gönüllülerinin bu acımasız ablukayı delme
girişimine vahşetle karşılık verdi. İsrail'in vahşeti
gücünün değil güçsüzlüğünün bir ifadesidir ve Filistin
halkına uluslararası desteği daha da arttıracaktır.
AKP hükümetinin İsrail'deki Türkiye büyükelçisinin geri
çağrılması ile 3 ortak askerî tatbikatın iptalinden ibaret olan
tepkisi kesinlikle yetersizdir. İsrail ile her türlü askerî
işbirliğine derhâl son verilmelidir. İsrail'e verilen ihaleler
iptal edilmeli, ekonomik ilişkiler kesilmeli, İsrail büyükelçiliği
kapatılmalıdır. Türkiye, İsrail sömürgeciliğine karşı
Filistin halkının kararlı bir dostu olarak hareket etmeli,
İsrail'in stratejik dayanağı NATO'dan çıkmalıdır. ABD, AB
ve NATO'nun sağlam dostu olmakla övünenler ezilen halkların
dostu olamazlar.
Amerika'nın
ve Avrupa Birliği'nin bu katliam karşısındaki göstermelik
üzüntü beyanları utanç vericidir. Bütün halklar İsrail'in
şiddetine karşı daha etkili uluslararası tepki örgütlemelidir.
İsrail kökenli firmalardan alışveriş yapılmaması yönünde
yaygın bir boykot düzenlenmelidir. İsrail'in Gazze'ye
uyguladığı ablukanın kaldırılması, yaptığı katliamın
hesabının sorulması, bütün Filistin topraklarından çekilmesi
ve Filistin'in özgürlüğe kavuşması için harekete
geçilmelidir.
Kapitalizmin bir cinayeti daha
20 Mayıs 2010
Zonguldak Karadon kömür madeninde yerin 540 metre altında grizu patlamasında
mahsur kalan 28 işçi ile 2 mühendisin öldüğü açıklandı.
Kapitalizmin ve onun uzantısı devletin özelleştirme ve
taşeronlaştırma politikasının; ucuz, güvenliksiz, güvencesiz
ve örgütsüz işçi çalıştırma stratejisinin yol açtığı
kaçıncı toplu cinayet bu? Bilindiği gibi, AKP iktidarı
kapitalist şirketlerin özel sektörde fütursuzca uyguladığı
taşeronlaştırmayı, henüz özelleştiremediği devlet
işletmelerinde de sistemli olarak dayatıyor. Övünürken kendini
ele veren zavallılar gibi, "devleti şirket mantığıyla
yönetiyoruz" diye böbürlenen AKP iktidarı, işçileri toplu
olarak kıran bu cinayetin sorumluluğundan kaçamaz. Başbakan
Erdoğan "madenciliğin kaderinde bu var" diyerek şirket kârını
insan hayatından üstte tutan kapitalist zihniyetin sömürücü ve
zalim doğasını gizleyemez. Uluslararası Çalışma Örgütü
İLO'nun 176 numaralı "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık
Sözleşmesi"ni bile hâlâ imzalamayan AKP iktidarı işçi
sınıfına ve bütün halka hesap vermekten kurtulamayacaktır.
Fabrikalarda, madenlerde, tersanelerde, hastanelerde, okullarda, kısacası bütün
işletmelerde sürekli işçi ölümlerine, sakatlanmalara,
yaralanmalara, hastalıklara yol açan taşeron sistemi yasaklanmalıdır. Bütün taşeron işçileri kadroya alınmalıdır.
Şirketler ve devlet sigortasız ve sendikasız işçi çalıştıramaz.
İşletmeleri özelleştirmek ve taşeronlaştırmak insanlığa karşı suçtur, ekonomik soykırımdır.
İşçi
sınıfının 30 evladı Zonguldak Karadon maden ocağında
kapitalist sınıfın ve iktidardaki uzantılarının bilerek ve
isteyerek uyguladıkları ekonomik soykırımın kurbanı oldu. Yeni
kurbanlara izin vermemek için örgütlü mücadeleyi
yoğunlaştıralım.
Kırgızistan'da halk ayaklanmas ı
14 Nisan 2010
Kırgızistan'da beş yıl önce 4 Nisan 2005'te Askar Akayev yönetimini deviren
halk ayaklanmasıyla başa geçen Kurmanbek Bakiyev, verdiği sözleri
yerine getirmemiş ve büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı.
Bakiyev'in kemer sıkma gerekçesiyle temel ürünlere yaptığı
son zamlar halkın öfkesini kabartmıştı. Bakiyev yönetimi,
muhalefetin yoğunlaşan gösteri ve mitinglerinin ardından
olağanüstü hâl ilan etti ve halka ateş açtırdı.
83 göstericinin öldüğü ve yaklaşık 800 kişinin yaralandığı
olaylarda polis halkı dağıtmayı başaramadı. Ordu komutanlarının
tarafsız kalmayı seçmesi ve böylece ordunun başı sıkışan
polisin yardımına gitmemesi sonucunda, halk Meclis binasını,
devlet televizyonunu ve polis merkezini ele geçirdi. Hükümet
istifa etti, Bakiyev kaçtı. 6 ve 7 Nisan 2010 tarihinde gerçekleşen
bu yeni halk ayaklanmasıyla Bakiyev yönetimi devrildi.
Bilindiği
gibi, 1990'dan beri ülkeyi sosyalizmden kapitalizme taşıyan
karşı devrim yönetiminin başında bulunan liberal Akayev,
kamu mallarını yağmalama ve yolsuzluk politikalarıyla halkı
bıktırmıştı. Üstelik 2001'de Amerika'ya Manas üssünü
vererek Amerikan emperyalizminin Afganistan işgaline lojistik destek
sağlamıştı. Bu üsle ABD, Afganistan işgaline destek sağladığı
gibi, Rusya'ya ve Çin'e çok yakın bir bölgeye askerî
varlıkla yerleşerek Orta Asya'yı kontrol edebileceği ve olası
rakiplerine karşı sıçrama noktası olarak kullanabileceği bir
olanak elde etmişti.
Bakiyev,
halka hizmet, dürüst yönetim kurma, yolsuzluklara son verme
sözleriyle başa gelmiş, Rusya'yla yakınlaşacağını ve
Amerika'nın Manas üssünü kapatacağını ilan etmişti. Nitekim
Rusya'dan iki milyar dolar kredi temin etmiş ve Rusya'ya da bir
üs vermişti. Kısa bir süre sonra halka verdiği sözleri unutan
Bakiyev, telekom ve elektrik şirketleri başta olmak üzere kamunun
elinde bulunan neredeyse her şirketi özelleştiren, özelleştirme
ve yabancı sermaye yatırımlarını yöneten kurumun başına kendi
oğlunu getirerek ülkede ekonomik ve siyasal bir hanedan oluşturmaya
girişen, siyasal muhaliflerini işkence, hapis ve cinayetlerle
sindiren, rüşvet ve yolsuzlukla semirdikçe semiren kapitalist bir
diktatör olarak sivrildi. ABD üs kirasını arttırmayı teklif
edince, Bakiyev, Manas üssünü kapatmaktan da vazgeçti. ABD'yle
sıkı fıkı oldu ve ABD desteğini arkasına aldığı için daha
da küstahça davranmaya başladı.
Bakiyev
yönetiminin yerine geçen Geçici Hükümet'in başında şu anda
Roza Otunbayeva bulunuyor. Geçici Hükümet, ilk kararnamesiyle
telekom ve elektrik şirketlerinin özelleştirilmesini iptal etti ve
bu şirketleri yeniden kamulaştırdı. Ardından da son yapılan
zamları geri aldı. Dünya kapitalizminin içinde bulunduğu krizin
bütün dünyada paradigmayı değiştirdiğini biliyoruz. İşçilerin
ve emekçilerin, sade halkın zihniyeti adım adım değişiyor.
Halklar artık eskisi gibi yaşamak istemiyor. Egemenler de eski
yöntemlerle yönetemiyor. Kırgızistan'daki halk ayaklanması
bunun bir göstergesi oldu. 1980'lerden beri dünyaya egemen olan
kapitalist gericilik döneminde emekçi halka karşı ekonomik
soykırım uygulamanın temel yöntemi olan özelleştirmeler artık
iptal sürecine giriyor.
Ne
var ki, unutulmaması gereken nokta, tıpkı Bakiyev gibi
Otunbayeva'nın da kapitalist restorasyonu gerçekleştiren Akayev
yönetimi sırasında üst görevlerde bulunmuş olmasıdır. Akayev
de, Bakiyev de, Otunbayeva da aynı kapitalist restorasyon ekibinde
uzun süre birlikte çalışmışlardır. Bakiyev ve Otunbayeva, bir
süre sonra Akayev'le yollarını ayırıp muhalefete geçmiş;
Bakiyev yönetimi sırasında da üst görevlerde bulunan Otunbayeva
bir süre sonra bu kez Bakiyev'den ayrılıp muhalefete geçmiştir.
Nitekim, Otunbayeva yönetimi, kendilerine soğuk yaklaşan ABD'ye
güvence vermek üzere Manas üssüne dokunmayacağını ilan etti.
Tabii ki, halka güven vermek için özelleştirmelere son vermek ve
kamulaştırma politikasını benimsemekle emperyalist ABD'nin
üssüne dokunmamak birbiriyle bağdaşmaz. Bir eli emekçi halkta,
bir eli emperyalizmde yola devam edilemez. Olayların nasıl
gelişeceğini bekleyip göreceğiz.
Meşruiyetini yitirmiş kapitalist despotlara karşı ayaklanmayı ve onları
devirmeyi öğrenen emekçi halkların, yönetimi burjuvazinin başka
bir ekibine bırakmamayı ve kendi kaderlerini kendi ellerine alarak kendi yönetimlerini kurmayı da öğrenmesi gerekiyor. Yirmi yılda iki kapitalist yönetimi devirmeyi başaran Kırgızistan halkının, bu kahramanlığı sosyalist bilinç ve örgütlenmeyle taçlandırarak
kendi kendini yönetmeye başlamasını, halk ayaklanmasını gerçek bir devrime dönüştürmesini diliyoruz.