Sosyalist Dergi: 16 |  ÜRÜN |
İşgalin Birinci Yıldönümünde

     Herkesin hatırındadır, Amerikan sömürgecileri 9 Nisan 2003'te Bağdat'a girdikleri günü, Irak halklarına bayram günü olarak dayatma küstahlığını göstermişlerdi. Bu adımla, Irak halklarını, köleleştirildikleri günü kutlayan bilinçsiz zavallılar yığınına dönüştürerek ruhen de teslim almak istiyorlardı. Sömürgeci işgalin birinci yıldönümünde emperyalistler ve işbirlikçileri Irak'ın hiçbir yerinde 9 Nisanı kutlamaya cesaret bile edemediler. Irak, işgalin yıldönümüne ülkeyi boydan boya saran yurtsever halk direnişiyle girdi.


     Emperyalist boyunduruğa karşı yurtsever güçlerin inanılmaz bir kahramanlıkla başlattığı direniş hareketini "eski rejimin kalıntıları ile yabancı savaşçıların huzursuzluk çıkardıkları Sünni üçgeni" söylemiyle küçümseyen sömürgeciler, üçgenin genişleyerek önce altıgene dönüştüğünü, sonra da ülkenin güneyini ve kuzeyini de içine alarak Irak'ın her yanına yayıldığını artık kendileri itiraf ediyorlar. Irak halkları daha işgalin birinci yılında özgürlüklerini manevi olarak kazanmış bulunuyor; bu manevi zaferin fiziksel olarak tescil edilmesi ve bütün sömürgecilerin defedildiği özgür Irak'ın kurulması, ne kadar uzun sürerse sürsün, artık sadece bir zaman sorunudur. Arap, Kürt, Türkmen, Asuri, Keldani; laik, dinci; Müslüman, Hıristiyan; Sünni, Şii ayırımı olmadan bütün Iraklı yurtseverler işgalcilerin katliamlarına ve en aşağılık provokasyonlarına rağmen sömürge yönetiminin otoritesini parçalıyor ve özgür, bağımsız Irak'ın temellerini atıyorlar.
     Irak kurtuluş savaşı kan ve ateş içinde kahraman şehirlerini yaratıyor. Amerikan hava kuvvetlerinin F-16 ve AC-130 uçakları ve saldırı helikopterleriyle bombaladığı, deniz piyadelerinin ve kara kuvvetlerinin tanklarıyla toplarıyla kuşattığı Felluce, çoğu kadın ve çocuk 700 ölü ve binlerce yaralı verdiği halde, teslim olmayı reddediyor. Bütün yerleşim yerlerini, camileri, okulları, hastaneleri hedef alan Amerikan saldırıları daha büyük bir katliamın habercisi olduğu halde Felluce halkı boyun eğmiyor. Felluce, Necef'e örnek oldu; Necef de ağır bombardımana rağmen direnişini sürdürüyor, Mukteda el-Sadr Amerikan ultimatomunu geri çeviriyor.
     Felluce ve benzeri direniş ocakları, Türkiye ulusal kurtuluş savaşında direniş destanları yaratan Antep, Urfa ve Maraş gibi, Sovyetler Birliği'nde faşizme karşı büyük anayurt savaşı sırasında insan kahramanlığını zirveye taşıyan Leningrad ve Stalingrad gibi, Vietnam kurtuluş savaşında efsaneleşen Hue gibi, daha geçen yıl işgalin başlangıcında işgalcilere kök söktüren Umm Kasr gibi, yurt savunmasının ve emperyalist zulme başkaldırının unutulmaz simgeleri olarak tarihe adlarını yazıyorlar.
     Direnişin gücü sömürgeci cephede gedikler açıyor. Kukla Geçici Yönetim Konseyi içinde yer alan üç işbirlikçi istifa etti. Bizzat Amerikan işgal komutanlığının açıklamalarına göre, yeni kurulan kukla ordu birliklerinin yüzde onu direniş saflarına geçerek silahlarını Amerikalılara çevirdi, yüzde kırkı ise Iraklı direnişçilere ateş açmayı reddetti. Esas olarak işbirlikçi Barzani ve Talabani'ye bağlı Kürt peşmergeleri ile işbirlikçi Aziz el-Hakim'e bağlı Şii Bedir Tugayları mensupları arasından sıkı bir elemeden geçirilerek devşirilen kukla ordu askerleri safında meydana gelen bu bölünme, ulusal halk direnişinin yayılma potansiyelinin ne kadar büyük olduğunu da gösteriyor. Yalanlar üzerine inşa edilmiş bütünüyle haksız ve gayri meşru bir savaşın kiralık askerleri bile, bütünüyle meşru ve haklı bir yurtsever direniş karşısında emperyalizmin oyununu oynamayı reddediyor.
     Irak direnişinin her geçen gün yeni halk kesimlerinin katılımıyla ülke çapında genişlemesi, uluslararası alanda da önemli sonuçlar yaratıyor. Amerikan saldırısına ortak olan işgalci ülkelerin oluşturduğu uluslararası sömürgeci koalisyon çatırdamaya başladı. İspanya halkının savaş ve işgal karşıtı iradesine rağmen, "Irak pastasından pay almak" için Bush'un kuyruğuna katılan İspanya'nın sağcı başbakanı Aznar, savaşın yıkıcı etkilerinin İspanya'yı da sarmasıyla seçimlerde ağır bir yenilgiye uğradı. Seçim kampanyasını "İspanyol askerlerini Irak'tan çekmek" üzerine kuran sosyal demokrat Zapatero'nun yeni hükümeti İspanyol askerlerini Irak'tan çekmeye başladı. Honduras, Dominik ve Danimarka da askerlerini çekeceklerini açıkladılar. ABD ve İngiltere'den sonra Irak'ta en büyük işgal gücünü bulunduran Polonya, İspanya'nın bıraktığı boşluğu doldurmak için kendisinden yeni birlikler isteyen Amerika'ya hayır dedi. Amerikan askerlerinin verdiği kayıpların hızla artması, Amerika'da da emperyalist-militarist işgale verilen desteği aşındırıyor.
     Irak ulusal kurtuluş savaşı, Amerikan emperyalizminin Ortadoğu'ya, Avrasya'ya ve bütün dünyaya mutlak egemen olma saldırısının yolunu kesiyor. Iraklı yurtseverler, bu anlamda sadece Iraklıların değil, bütün bölge ve dünya halklarının savaşını veriyor. Bu nedenle, bölge ve dünya halklarının Iraklı yurtseverlerle enternasyonalist dayanışması sadece hakkın ve adaletin gereği olmakla kalmıyor, Amerikan sömürgeciliğinin kölesi olmak istemeyen herkesin en temel menfaatlerinin emrettiği bir davranış oluyor. Bu gerçeğin farkına varmayan davranışlar ters tepecek ve "yüksek politika" yaptıklarını sananları vuracaktır. Komşunun evinin yanmasından medet ummak ve hatta kundakçıyla işbirliği yapmak, kendi evinin de yanmasını göze almak demektir. Kürt ulusal hareketinin Irak'taki işgalin birinci yıldönümünde yayınladığı bildiri, gerçekten hazin bir örnektir. Amerikan emperyalizminin bölgeye yerleşmesini "tarihsel bir fırsat" olarak görmek, sömürgecilikten ulusal kurtuluş, demokrasi ve özgürlük ummak, büyük bir yanılgıdır. İşbirlikçi Barzani ve Talabani'nin peşinden gitmek, uçuruma gitmektir. Emperyalizmin Türk, Arap, Fars işbirlikçileri kendi halklarına ne derecede zarar veriyorsa, Kürtler arasında emperyalizmin işbirlikçiliğine soyunanlar da kendi halklarına aynı ölçüde zarar vereceklerdir. Daha önce İlhan Selçuk'a Açık Mektup'ta vurguladığımız gibi, "kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz" parolası hakka ve adalete uygun olduğu gibi, en gerçekçi politikadır aynı zamanda.
     Madalyonun öteki yüzüne baktığımızda, kimliği, dili, kültürü, ulusal özlemleri inatla tanınmayan bir halkın, "denize düşen yılana sarılır" misali, sömürgecilerin pençesini kurtuluş ümidi sayabileceğini görüyoruz. Zaten enternasyonalizmin, kardeşliğin, eşitliğin, hakkın ve adaletin gereği olarak tanınması gereken bu ulusal hakları ve özlemleri savunmak, öyleyse, en gerçekçi politikanın da gereğidir. Sadece Irak'ta değil, Türkiye'de ve bütün bölge ülkelerinde Kürt kardeşlerimizin meşru haklarını savunmak ve derhal vermek, Amerikan sömürgeciliğine karşı mücadeleye büyük güç katacaktır.

     Büyük Ortadoğu Projesi
     Amerikan emperyalizmi, Irak'ta işler planladığı gibi gitmeyince, "Yeni On Emir" belgesinde dünyaya mutlak egemen olma hedefinin bir parçası olarak ortaya koyduğu dünyanın enerji kaynaklarını ve yollarını tek başına eline geçirme stratejisini yeniden vaftiz etti. Ortadoğu'yu ve Avrasya'yı mutlak Amerikan egemenliğine alma stratejisi bu kez "Büyük Ortadoğu Projesi" adıyla piyasaya sürüldü.
     Büyük Ortadoğu Projesi, Ortadoğu'nun çekirdek ülkelerini, Kuzey Afrika'yı, Orta Asya'yı, Güney ve Güney Batı Asya'yı içine alan, "Fas'tan Endonezya'ya kadar uzanan istikrarsız bölge"yi, güya istikrara ve huzura kavuşturmayı öngörüyor. "Tanrının Amerika'ya bahşettiği özgürlük nimetlerini bütün dünyaya yayma misyonunu üstlenen Amerika", bu huzursuz ve istikrarsız bölgeyi kökten dönüştürmeyi ve yeniden yapılandırmayı amaçladığını ilan ediyor. Amerika, bu projeyle, bölge ülkelerindeki anti-demokratik rejimleri değiştirmeyi, bölgenin bütününde "insan haklarına ve piyasa ekonomisine dayalı" liberal demokratik düzenler kurmayı, bu amaçla, dinsel taassubu kırmayı, kadın haklarını tanımayı, muhalefete düşünce ve örgütlenme özgürlüğü vermeyi, bazı halk topluluklarına karşı etnik veya dinsel temelde yapılan tarihsel haksızlıkları gidermek üzere gerekirse ülkelerin sınırlarını yeniden çizmeyi vaat ediyor. Amerikan ideologlarına göre, proje gerçekleştiğinde, bütün bölge, Amerika gibi, "özel sektörün ekonomik rasyonalitesi"nin ve "seçme özgürlüğü"nün doya doya yaşandığı bir yer olacakmış.
     Bu bayatlamış sömürgeci söylemin neresinden tutacaksınız? Bölgedeki anti-demokratik rejimlerin kollayıcısı ve efendisi zaten Amerikan emperyalizmi değil mi? İçi çürümüş despotları, çağdışı hanedanları ve kanlı diktatörleri, emekçi halkların gazabından bugüne kadar koruyan Amerika değil mi? Bölgedeki faşist cuntaları ve militarizmi körükleyen, sıkıyönetimleri destekleyen, kontr-gerilla yapılanmalarını, ölüm mangalarını, işkencecileri eğiten ve örgütleyen hep Amerika olmadı mı? Sosyalist ve demokratik toplumsal muhalefete karşı dinci gericiliği teşvik eden, sol düşünceyi toplumsal bellekten kazımayı öngören kör inanç eğitimini dayatan ABD olmadı mı? İsrail siyonizmini Filistin halkının üzerine süren, 37 yıllık askeri işgali siyasi, askeri, ekonomik ve diplomatik yollarla destekleyen ABD değil mi? Bugün Irak'ta koca bir ülkeyi sömürgeleştiren, şehirleri bombalayan, sivil halkın yaşama özgürlüğünü her gün her saat çiğneyen, sivil muhalif liderleri vurdurtan, gazeteleri ve televizyonları yasaklayan, toplama kampları kuran ABD değil mi?
     Aslında ABD, bu projeyle kendisine kayıtsız şartsız boyun eğmeyen ve hizadan çıkma işaretleri veren yerli egemenlere aba altından sopa gösteriyor; her şeyiyle Amerikancı bir İslam, her şeyiyle Amerikancı bir milliyetçilik, her şeyiyle Amerikancı bir laiklik yaratmaya çalışıyor; demokratik muhalefet hareketlerini de yedeğine almaya çalışıyor. Özü bölgeyi sömürgeleştirmek, başta petrol olmak üzere doğal kaynaklara el koymak, emekçi halkları iliğine kadar sömürmek, halkları birbirine kırdırmak, bütün bölgeyi kapitalist tekellerin serbest av alanına çevirmek, emperyalizme ve siyonizme karşı tepkileri etkisizleştirmek olan Büyük Ortadoğu Projesinde demokrasi ve özgürlük söylemleri, bu özü maskeleyecek bir sis perdesi olarak kullanılıyor. Özgürlük ve demokrasi halkların kendi mücadelesiyle, emperyalist ve sömürgecilerin yerli oligarşilerle kurduğu kapitalist sömürü ve despotizm cephesini kırarak kazanılacaktır. Büyük Ortadoğu Projesine yanıtımız, bütün bölge ülkelerinde sosyalist, devrimci, yurtsever ve ilerici güçlerin dayanışmasına dayalı bir cephe oluşturmaktır. Bilindiği gibi, 1960'ların sonlarında emperyalizme ve siyonizme karşı bölge halklarının Ortadoğu Devrimci Çemberini kurmaktan söz edilirdi. Bugün de Amerikan emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesine karşı Büyük Ortadoğu Devrimci Çemberini kurmak hedefini öne sürüyoruz. Bölgenin her ülkesinde emperyalizme ve uşaklarına karşı birlik, halkların dayanışması ve dostluğu, birlikte mücadele diyoruz.

     Amerikan-İsrail Ekseninin Saldırısı
     Siyonist İsrail hükümeti, Filistin'de İsrail işgaline karşı mücadele eden Hamas örgütünün lideri Şeyh Ahmet Yasin'i öldürdü. Hemen ardından ABD'ye giden İsrail Başbakanı Şaron, "Gazze'den çekilme karşılığında Batı Şeria topraklarını ilhak etme"yi öngören planı konusunda Amerikan Başkanı Bush'un tam desteğini aldı. Bush, "İsrail'in 1967 savaşından önceki sınırlarına çekilmesini istemek gerçekçi olmaz" dedi. Yani, kaba kuvvetin hukukun önüne geçmesine, fetihçiliğin ödüllendirilmesine, işgal edilen toprakların ilhak edilmesini kesinlikle yasaklayan Birleşmiş Milletler Kurucu Anlaşmasının açıkça ihlal edilmesine, Güvenlik Konseyinin konuyla ilgili kararlarının hükümsüz sayılmasına resmen ve alenen onay verdi.
     Zorbaların her istediğini yapmasını hak gören bir "gerçekçiliği" bölge ve dünya halkları zaten tanıyor. Yeni olan, Amerika'nın bunu artık resmen ve herhangi bir tevil yoluna başvurmadan yapmasıdır. Şeyh Ahmet Yasin'in yerine Hamas lideri seçilen Dr. Abdülaziz Rantisi de, Bush'un bu resmi desteğinden aldığı güçle ülkesine dönen Şaron'un emriyle öldürüldü. İsrail hükümet sözcüsü, Filistin Devlet Başkanı Yasir Arafat'ı da öldüreceklerini açıkladı.
     Filistin direnişinin siyasi liderlerine yönelik bu tammüden cinayetlerin amacı, Filistin halkını siyonizmin köleliğine razı etmektir. Onları vatanların kurtarma mücadelesinden caydırmayı, Filistinli mültecilerin topraklarına geri dönüş hakkından vazgeçirmeyi hedefleyen bu cinayetler, Bush'un ve Şaron'un istediğinin tam tersini doğuracaktır. "Gazze'den çekilme" kaba bir hileden başka bir şey değildir. İsrail Gazze'yi kantonlara ayırıyor ve istediği anda hava sahasına ve karasularına girme hakkını elinde tutuyor. Yani Gazze bütünüyle İsrail kuşatması altında bulunan toplu bir hapishane durumunda bırakılıyor. Batı Şeria topraklarının da kantonlara ayrılması ve stratejik bölgelerin ilhak edilmesiyle Filistin vatanı ortadan kaldırılıyor. Mültecilerin geriye dönüş hakkının iptali de bunlara eklenince, Filistin davası bir çırpıda yok ediliyor.
     Amerikan-İsrail ortak yapımı bu senaryo hayata geçirilemeyecektir. Filistinli yurtseverler birliklerini güçlendiriyor. Laik ve İslamcı güçlerin Filistin Kurtuluş Örgütü saflarında ortak hareket etme iradesi güçleniyor. Lübnanlı Şii yurtseverlerin örgütü Hizbullah, Filistinli Sünni yurtseverlerin örgütü Hamas'a destek çıkıyor. Hamas, Amerikan sömürgecilerinin büyük bir Filistin haline getirdikleri Irak'ta Şii lider Mukteda El-Sadr'ın mücadelesiyle dayanışma içinde olduğunu ilan ediyor. Laik-dinci, Müslüman-Hıristiyan, Sünni-Şii ayırımları mücadele içinde aşılıyor. Emperyalizmin ve siyonizmin böl-yönet oyunlarına karşı bu bilinçli tutum, zaferin teminatı olacaktır.

     Kıbrıs Referandumu
     Kıbrıs'ta Rum ve Türk kesimlerinde 24 Nisan 2004 tarihinde ayrı ayrı düzenlenen referandumlarda Annan planı Rum kesiminde reddedildi, Türk kesiminde kabul edildi. Rum seçmenlerin yüzde 76'sı hayır, yüzde 24'ü evet oyu kullanırken, Türk seçmenlerin yüzde 65'i evet, yüzde 35'i hayır oyu kullandı. Bu sonuçla, her iki tarafta birden kabul edilmediği için Annan planı yürürlüğe giremedi ve adada birleşik bir Rum-Türk yönetimi kurulamadı.
     Kıbrıs Rum kesiminde en büyük parti olan ve koalisyon iktidarının büyük ortağı olarak yönetimde yer alan Kıbrıs Emekçi Halkının İlerici Partisi AKEL, en sağcı-şovenist çevrelerin estirdiği havaya boyun eğerek, uzun süredir izlediği ada halklarının birleşmesini önde tutan çizgisini değiştirdi ve hayır oyu kullandı. Kıbrıs Türk kesiminde, ilerici güçler yine ada halklarının birleşmesini önde tutan çizgileriyle tutarlı olarak evet oyu kullandılar ve hem Türkiye'de, hem Kıbrıs'ta en sağcı-şovenist çevrelerin istediği hayır oylarını azınlıkta bıraktılar.
     Annan planı, tabii ki, Kıbrıs sorununu, dünya kapitalizminin bugünkü genel ve bölgesel güç dengeleri içinde çözüme kavuşturmayı amaçlıyordu. Kıbrıs bağlantısız bir ülke olmaktan çıkarak Avrupa Birliği'ne katılıyor, İngiltere'nin sömürge yönetiminin mirası olarak elinde bulundurduğu egemen üslere dokunulmuyor, ABD'nin çeşitli baskılarla adayı Irak'a saldırı savaşları sırasında yaptığı gibi bir sıçrama tahtası olarak kullanmasına karşı herhangi bir güvence getirmiyor, dış güçlerin garantör sıfatıyla adaya müdahalesini önlemiyordu.
     Buna karşılık, adadaki bölünmüşlüğün sona ermesine, şovenizmin zehiriyle birbirine düşman edilmiş halkların kaynaşmasına zemin sağlayarak ilerici güçlere emperyalist bağımlılığa ve kapitalist sömürüye karşı daha etkili bir ortak mücadele yürütme olanağını veriyordu. Bugün adanın Rum kesimi Avrupa Birliği'ne giriyor, Türk kesimi KKTC statükosunun içerisinde kalıyor, Amerika'nın ve işbirlikçilerinin manevra alanı genişlemiş bulunuyor. Bir başka deyişle, ada emperyalist ve kapitalist güç odaklarının elinde olmaya devam ediyor. Buna karşılık, Kıbrıs halklarının birleşmesi, ortak bir yönetimin kurulması, ilerici güçlerin birlikte mücadelesi konusunda bir ilerlemeden değil, gerilemeden söz edilebilir. AKEL'in Türk kesiminde yılların çabasıyla yarattığı sempati havası geniş ölçüde dağıldı, Rum ve Türk ilerici güçlerinin birliği güçlenmedi, zayıfladı. AKEL, Kıbrıs sorununun çözümünü adanın Avrupa Birliği'ne katılmasında bularak bağlantısızlık politikasından vazgeçmiş, ciddi bir siyasi hata işlemişti. Bugün bu hataya maalesef bir yenisini daha eklemiş bulunuyor.
     Amerika'nın, Avrupa Birliği'nin, Türkiye ve Yunanistan'daki şovenist-faşist çevrelerin ve adadaki uzantılarının, kısacası dünya kapitalist sisteminin Kıbrıs'ta yarattığı trajedi devam ediyor.

      Demokratik Makyaj
     DEP milletvekilleri Hatip Dicle, Orhan Doğan, Selim Sadak ve Leyla Zana, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinde yeniden yargılandıkları davada yine aynı cezaya çarptırıldılar ve serbest bırakılmadılar. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin adil yargılanmadıkları gerekçesiyle geçersiz bulduğu birinci hükmü aynen tekrarladı.
     Eski hükmün hiç değiştirilmeden kabul edilmesiyle, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılmak amacıyla yaptığı reformların göstermelik niteliği bir kez daha ortaya çıktı. Kürt sorununun barışçı çözümünü savunan seçilmiş temsilcileri on yıldır hapiste tutan egemen sistem, yasalar düzleminde yapılan bütün değişiklikleri hiçe sayıyor. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü ayaklar altına alan uygulamaları aynen devam ettiriyor. "Adaletsiz yargılama"yı geçerli sayan bir hukuk sistemi olabilir mi? Ülkenin her alanda göstermelik reformlara değil, gerçek bir sistem değişikliğine ihtiyacı var. Despotik kapitalizmi demokratik makyajla gizlemeye değil, despotizmi hayatın her alanından silen gerçek bir yapı değişikliğine ve bir zihniyet devrimine ihtiyaç var. Özgürlük, görüldüğü gibi, yerli ve yabancı kapitalistlerin pazarlıklarıyla elde edilmiyor. Özgürlükler bahsinde "elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde gelmez" atasözü geçerli olmaya devam ediyor.
     Devlet Güvenlik Mahkemeleri kaldırılmalı, verdikleri kararlar iptal edilmelidir. Düşünce ve örgütlenme suç olmaktan çıkarılmalıdır. Başta DEP milletvekilleri olmak üzere bütün düşünce ve örgütlenme "suçluları" serbest bırakılmalıdır. Kürt sorununun barışçı çözümü için genel af ilan edilmelidir. Diller ve kültürler özgür olmalıdır. Kürtçe kurs, Kürtçe radyo ve televizyon yayını gibi dil ve kültür özgürlüğü alanında yapılan yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
 
Yazarın Diğer Yazıları
 Açıklama
 TKP Tüzük Taslağı
 TKP Program Taslağı
 TKP Yasal Kuruluş Hazırlık Konferansı Sonuç Bildirisi
 Tarihimizden
 Suphi'den Bilen'e Gelenek Yaşıyor
 Emperyalist Savaş Blokunun Pirus Zaferi
 Merhaba
 Dünya Komünist ve İşçi Hareketinden: Yunanistan Komünist Partisi Programı - II
 Gündemden
 Norveç'te Faşist Katliam
 15‑16 Haziran 1970'in Derslerini Tartıştık
 15-16 Haziran
 Ortadoğu'dan
 Selamlaşma