Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Japonya merkezli bir avuç dev
kapitalist banka ve şirketin Asya, Afrika ve Latin Amerika başta olmak üzere
bütün dünya halklarını sömürmesini ve ezmesini amaçlayan emperyalizmin toplu
saldırısıyla karşı karşıyayız. Emperyalizm her ülkedeki işbirlikçilerini
kullanarak, hakimiyetini mutlaklaştırmaya, bütün dünyayı kendi sömürü emellerine
göre yeniden yapılandırmaya çalışıyor.
Emperyalizmin saldırısı, esas olarak dört ayaktan oluşuyor.
İşçilere, köylülere ve emeğiyle yaşayan bütün halk kesimlerine
karşı ekonomik soykırım uygulama anlamına gelen İMF-Dünya Bankası-Dünya Ticaret
Örgütü programlarının dayatılması, ülkelerin borç sarmalına alınması, ABD ve
Avrupa Birliği'yle gümrük birliğine zorlanarak yerli sanayi ve tarımın
çökertilmesi, ekonomik kaynaklarının talan edilmesi bu saldırının ekonomik
ayağıdır.
NATO, OECD ve AB kurumları yoluyla ve dışa bağımlı işbirlikçi
oligarşilerin yardımıyla siyasal iktidarların güdümlüleştirilmesi, askeri ve
sivil bürokrasilerin etki altına alınması, parlamentoların emperyalist
merkezlerin emirlerini kanunlaştıran göstermelik kurumlara dönüştürülmesi, ülke
bağımsızlığının ve halk egemenliğinin açıkça çiğnenmesi bu saldırının siyasal
ayağıdır.
Orduların ve güvenlik aygıtlarının NATO'ya bağlanması,
şovenizmin ve militarizmin kışkırtılması, böl ve yönet politikalarıyla halkların
birbirine düşürülmesi, gerici iç savaşların dayatılması, ülkelerin parçalanması,
emperyalizme karşı direnen örgüt ve yapıların siyasal ve fiziksel imhası, sivil
ve askeri darbeler, sömürgeci savaşlar ve işgaller bu saldırının askeri
ayağıdır.
Kapitalizmin her ne pahasına olursa olsun servet ve iktidar
sahibi olma ilkesine dayalı mülkiyetçi bireyciliğini yerleştirme, vurgunculuğu,
tüketimciliği ve teslimiyetçiliği yayma yoluyla halkların dayanışma,
eşitlikçilik, zulme baş eğmeme geleneğinin tasfiyesi bu saldırının ideolojik ve
kültürel ayağıdır.
Kısacası, emperyalizm, kapitalist tekellerin egemenliği
dışında, kendi hedeflerini engelleyecek hiçbir özneye izin vermemekte, insanı
insanlıktan çıkaracak bir ideolojik- kültürel şekillenmeyi dayatmaktadır.
Emperyalizmin ekonomik, siyasal, askeri, ideolojik ve kültürel
saldırısı günümüzde Ortadoğu, Kafkasya, Balkan ülkeleri, Güney ve Orta Asya ile
Kuzey Afrika'yı kapsayan bölgede yoğunlaşıyor. En geniş petrol ve doğal gaz
kaynaklarını, bu kaynakların emperyalist merkezlere iletildiği enerji hatlarını
ve yollarını, ucuz işgücünü ve zengin hammadde yataklarını barındıran bu geniş
bölgenin halkları yeniden sömürgeleştirilme tehdidi altında bulunuyor. Doğu
halklarının büyük kesiminin yurdu olan bu bölge, Amerikan emperyalizminin Büyük
Ortadoğu Projesi, Avrupa Birliği'nin yayılma ve etki alanları perspektifi,
Japonya'nın genişleme planları açısından öncelikli bir yer tutuyor.
ABD, Avrupa Birliği ve Japonya bu bölgenin talanından daha
fazla pay kapmak için zaman zaman farklı strateji ve yöntemlere başvursalar da,
bölgenin bölge halklarına bırakılmaması konusunda hemfikirdirler. Kendi
kaderinin efendisi olmuş, kendi zenginliklerini eşitlik, özgürlük, adalet ve
dayanışma içinde elbirliğiyle kullanan, bağımsız, egemen ve kalkınmış halkların
kardeşçe birliği emperyalizmin her merkezi için korkulu bir rüyadır. Bölge
halklarını köleleştirmek, kaynaklarını talan etmek, bağımsız gelişmelerini her
yolla engellemek ve onları sömürgeci merkezlere eklemlemek, emperyalizmin ortak
hedefidir.
Görüldüğü gibi, emperyalizm eski "Şark meselesi"ni yeniden
gündeme getirmiş bulunuyor.
Doğu halkları, emperyalizmin "Şark meselesi"ni çözme adı
altında giriştiği saldırıya siyasal olarak Birinci Dünya Savaşı'nın ardından,
Sovyetler Birliği'nin kurulmasıyla sonuçlanan 1917 Büyük Ekim Sosyalist
Devrimi'nin verdiği esin ve somut destekle karşılık koymuşlardı. Muzaffer Sovyet
proletaryasının her yönlü yardım ve desteği, komünist partilerin öncülük ettiği
kapitalist ülke proletaryasının dayanışması, Türkiye, Irak, Suriye, İran, Mısır,
Afganistan, Hindistan, Çin, Vietnam, Endonezya ulusal kurtuluş hareketlerinin
güç kazanmasını ve dünya devriminin tarihsel önemde bir birleşeni olarak ortaya
çıkmasını kolaylaştırmıştı. Balkanlar'dan Orta Asya'ya, Sibirya'dan Çin'e,
Hindistan'dan Endonezya'ya Kuzey Afrika'dan Ortadoğu'ya, Güney Afrika'dan Orta
ve Güney Amerika'ya bütün sömürge ve bağımlı halkların komünistlerden
sosyalistlere, devrimci demokratlardan ilerici milliyetçilere kadar geniş bir
siyasal yelpazeye yayılan yurtsever temsilcileri, 1970'lerin sonuna kadar uzanan
süreçte sömürge imparatorluklarının dağılmasına, halkların bağımsızlıklarını
kazanmalarına yol açan anti-emperyalist devrimlerin öncüsü oldular. Bu öncülerin
örgütlediği halkların bir kısmı kapitalist sistemin dışına çıkıp sosyalizme
yöneldi, bir kısmı ise siyasal bağımsızlıklarını kazansalar da kapitalist
sistemin içinde kaldı.
Emperyalizmin 1980'lerde başlayan neo-liberal saldırısı, ulusal
kurtuluş devrimlerinin ve sosyalist devrimlerin kazanımlarını ortadan kaldırdı,
eski sosyalist ve bağımsız ülkelerin tekrar emperyalizmin pençesine düşmesi
sonucunu doğurdu. Sovyetler Birliği ve Yugoslavya'nın parçalanması, Doğu ve Orta
Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği'ne katılması, ABD'nin Avrupa Birliği
ülkelerinin yarısının ve Japonya'nın fiili desteğiyle Afganistan'ı ve Irak'ı
işgal etmesi, emperyalizmin Ortadoğu'daki ileri karakolu İsrail siyonizminin
Filistin'deki uzatmalı işgalinin hoyratça desteklenmesi günümüz dünyasının acı
gerçeğidir. Artık bütün dünya çıplak zorbalığın hüküm sürdüğü, emperyalizmin
orman kanunlarının serbestçe işlediği bir barbarlık ortamıdır.
Bu barbarlık düzenine karşı her yolla ve her alanda direnmek
insanlığımızı korumanın tek yoludur. Emperyalizmin saldırısının temel hedefini
oluşturan halkların bu direnişin başını çekmesi, işin doğası gereğidir.
Filistin, Afganistan ve Irak direnişlerinin desteklenmesi vazgeçilmez bir önem
taşıyor.
Bugün, yirminci yüzyılın ilk yıllarına benzer koşullarla yüz
yüze bulunuyoruz. Günümüz dünyasında emperyalizme ve kapitalizme karşı emekçi
halkların direnişini yeniden, üstelik bu kez daha köklü ve daha bilinçli bir
şekilde örgütlemek göreviyle karşı karşıyayız. Emperyalizme karşı dünya
halklarının dayanışmasını ve birlikte mücadele sorunlarını ivedilikle ele almak,
kapitalizme karşı güçlü bir siyasal seçenek yaratmak zorundayız. Bu yolda ilk
adım olarak kapsamlı bir siyasal kampanya başlatmalıyız. Bu siyasal kampanyanın
temel ilkeleri şunlar olabilir:
Tam bağımsızlık: Emperyalizme ve kapitalizme karşı birleşik
mücadele. Emperyalizmin ABD, AB ve Japonya gibi temel odaklarından tam
bağımsızlık. Halkların birbirini kırmasına izin vermemek, emperyalizmin "böl ve
yönet" oyununa karşı durmak. Ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesi yürüten
halkların en yakın dayanışması. Bu dayanışmanın gönüllülük ve ulusal eşitlik
temelinde adım adım genişletilmesi ve mümkünse her halkın bağımsızlık,
egemenlik, özgürlük ve eşitlik özlemlerini karşılama gücüne sahip, geniş ve
birleşik bir siyasal varlığın oluşturulması.
Demokrasi ve özgürlük: Siyasal iktidarın her kademede halk
tarafından belirlenmesi, temel siyasal özgürlüklerin tanınması. Siyasal sistemin
anti-emperyalizmi benimseyen bütün siyasal akımları kucaklaması. Bütün dillerin,
dinlerin, mezheplerin, kültürlerin tam eşitliğinin kabulü. Şovenizmin
reddedilmesi, enternasyonalizmin benimsenmesi. Ulusal, dinsel, mezhepsel,
kültürel çeşitliliğin bir çatışma nedeni değil. zenginlik kaynağı olarak
görülmesi. Bölgemizde Türk, Kürt, Arap, Fars, Çerkez, Gürcü, Azeri, Ermeni,
Elen
bütün halklar arasında en yakın işbirliği.
Halkçılık ve eşitlik: Ekonominin işçilerin, köylülerin ve
bütün emekçilerin temel yararları doğrultusunda toplumsal temelde örgütlenmesi.
Bankaların ve sanayi tekellerinin kamulaştırılması, herkese iş, parasız sağlık
ve parasız eğitim sağlamayı amaçlayan, bütün halkın demokratik katılımıyla
oluşturulmuş, emredici planlamaya dayalı kapsamlı bir kalkınma hamlesiyle
kapitalizmin aşılması ve sömürüye son verilmesi.
Anti-emperyalist ve anti-kapitalist dayanışma: Bütün
ülkelerin işçileri ile ezilen halkların birliği. Emperyalizm ve kapitalizm
karşısında direnen bütün halkları aktif bir şekilde savunmak, onların kavgasına
omuz vermek. İşgal altındaki Irak, Afganistan, Filistin halklarını desteklemek.
Emperyalizmin hedef tahtasına koyduğu Suriye, İran ve Lübnan halklarıyla
dostluğun geliştirilmesi. Bölge halklarına karşı emperyalizme hiçbir şekilde üs
ve destek verilmemesi.
Ülkemizden ve bölgemizden başlayarak böyle bir siyasal
kampanyanın başarıyla örgütlenmesi bütün dünya halklarının emperyalizmden
kurtuluşu ve birliği yolunda önemli bir adım olacaktır. Yeni bir dünya için
kapitalizme ve emperyalizme karşı ortak mücadelede hepimizin yapacağı çok şey
var.