Mısır'da yayınlanan El-Usbuğ dergisi 2 Mayıs 2005
Pazartesi günü Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ile son Bağdat gezisinde tutsak
Irak liderini ziyaret eden ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld arasında geçen
konuşmanın metnini yayınladı. El-Usbuğ toplantının ayrıntılarını
güvenilir siyasi kaynakların açıkladığını bildirdi.
El-Usbuğ toplantının ABD işgal güçleri, müttefikleri ve
uşaklarına karşı yürütülen Irak Direniş saldırılarının artmasından sonra
gerçekleştirildiğini kaydetti. Kaynaklar ABD'nin son üç ayda ölü ve yaralı olmak
üzere, resmi olarak kabul ettiklerinin çok üstünde olan toplam 1600 adamını
kaybettiğini gösterdi. Elimizdeki bilgiler ABD Başkanı George W. Bush'un
kurmaylarıyla bir toplantı düzenlediğini, toplantıda, Irak'taki Direniş'i
kırmanın, ABD askerlerinin hayatını kurtarıp ABD ile müttefikleri ve işgal
altındaki Irak'a asker gönderen diğer ülkeler arasındaki ilişkilerin kötüye
gitmesine son vermenin yollarını tartıştıklarını gösteriyor. ABD yönetimi bu
toplantıda, Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin'e bir teklifte bulunma kararına
vardı. Bu teklife göre, Saddam Hüseyin serbest bırakılacak ve Irak dışında kendi
seçeceği bir yerde sürgüne gidecekti. Bunun karşılığında ise, Saddam Hüseyin
televizyona çıkıp Irak Direnişi'nin silahlı mücadeleye son vermesini isteyecek,
onlara ABD işgal güçlerinin Irak'ta başlattıkları siyasi sürece katılmak üzere
siyasi bir parti kurmaları çağrısında bulunacaktı.
Bush Dışişleri Bakanı Donald Rumsfeld'i Irak'a gidip bir an
önce yeni bir kukla "Irak hükümetinin" oluşmasını sağlamak ve işgal altındaki
Irak'ta ABD silahlarının tehdidi altında 30 Ocak'ta yapılan "seçimlerden" çıkan
Iraklı "liderlerle" görüşmekle görevlendirdi. Rumsfeld, ayrıca, Bağdat'ın
batısındaki Saddam Uluslararası Havaalanı'nın yanında kurulu Amerikan
hapishanesinde tutuklu bulunan Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin'le
görüşecekti.
Alınan bilgilere göre, Saddam Hüseyin-Donald Rumsfeld
buluşması, yaklaşık bir saat sürdü ve Irak'taki ABD işgal güçlerinin komutanının
eşliğinde gerçekleşti. Rumsfeld görüşmenin hemen ardından Başkan Bush'a içinde
Irak cumhurbaşkanıyla yaptığı görüşmenin de tutanağı bulunan bir rapor gönderip
ABD'nin ileride Irak'taki gelişmeler karşısında nasıl hareket etmesi gerektiğini
belirten bir taslak önerisinde bulundu. Rumsfeld'in Direniş hareketi ve Irak
lideri Saddam Hüseyin'le siyasi diyalogu sürdürmenin gerekliliğini vurguladığı
söyleniyor.
El-Usbuğ Rumsfeld'in raporunda Irak'taki durumun gittikçe
daha da tehlikeli bir hal aldığını vurguladığını belirtti. Arap Direniş
Hareketi'nin oluşum halindeki düzenli bir orduya benzediğini, çok iyi eğitilmiş
olduğunu, silah ve mühimmat bakımından önemli ölçüde lojistik desteğe sahip
olduğunu söyledi. Rumsfeld Irak'taki Direniş savaşçılarının sayısının şu an 400
000 aktif savaşçıya ulaştığını, etraflarında da Direnişe destek veren beş
milyondan fazla insan olduğunu belirtti.
Rumsfeld Felluce'de olanların güvenlik açısından olumsuz
etkilerinin olduğunu, Direnişin Amerika'nın yürütmekte olduğu "terörle savaşın"
meyvelerini toplamayı başardığına ve bu savaşı kendi yararına kullanmaya
başladığına işaret etti. Iraklı gençlerin Direniş saflarında savaşmak için
birbiriyle yarıştığını belirtti.
Rumsfeld şurada burada çeşitli adlarla olayları üstlenen
Direniş örgütlerinin çoğunun, Irak eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı İzzet İbrahim
el-Duri'nin önderliği altında faaliyetlerini sürdüren Arap Baas Partisi'nin
cephe örgütlerinden başka bir şey olmadığını doğruladı.
Rumsfeld ABD güçlerine yönelik silahlı eylemlerin hızının çok
büyük oranda artmasını ve şu anda "koalisyon" ve kukla "ulusal muhafız
birlikleri" saflarında onlarca kayba neden olan günde 200 saldırıya ulaşmasını
dikkate alarak Irak'taki durumun ilerleyen günlerde daha da ağırlaşmasını
beklediklerini ifade etti.
Rumsfeld Irak'taki güvenlik durumunun kötüye gittiğini,
kayıplar ve malzeme kaybındaki artış nedeniyle birliklerin morallerinin
düştüğünü ortaya koyan pek çok Amerikan ve Irak raporunu gözden geçirdiğini
belirtti.
Rumsfeld ABD saflarında malzeme kaybının da çok ciddi boyutlara
ulaştığını, Amerikalıların her hafta en az ortalama 30 askeri araç kaybettiğini,
bu kaybın da Amerika'nın gücünü sürekli tükettiğini belirtti.
Rumsfeld, ayrıca, Direnişin çok kısa süre önce ağır toplar ve
roketatarların yanı sıra uçaksavarlar da dahil olmak üzere Amerika'nın ileri
teknoloji ürünü cephane stokunu ele geçirdiğini, Amerikan kumandanlarının bu
silahların kısa zaman içinde şiddet hareketleriyle ve Direnişin düzenlediği
operasyonlardaki artışla etkisini göstermesinden korktuğunu ifade ettiğini
açıkladı.
El-Usbuğ, Rumsfeld'in, raporunun sonunda, her iki tarafın
da tekliflerinin görüşülmesini sağlayacak geçici bir ateşkesle sonuçlanacak bir
formüle varana kadar Saddam Hüseyin ve yandaşlarıyla diyaloğun sürdürülmesinde
ısrar ettiğini belirtiyor.
El-Usbuğ güvenilir bir Amerikan kaynağından Saddam Hüseyin
ile Donald Rumsfeld arasında geçen konuşmanın tutanağını ele geçirdi. Aşağıda
konuşmanın tutanağı yer almaktadır:
Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Savunma Bakanı Donald
Rumsfeld'in buluşmasının tutanağı
Rumsfeld: Sizinle Irak'taki durum hakkında konuşmaya
geldim. Irak'ın içindeki ve dışındaki destekçilerinizle iletişim halindeyiz,
bize sizi dinlememizi tavsiye ettiler.
Saddam Hüseyin: Peki, benden ne istiyorsunuz?
Askerleriniz asil Irak topraklarını işgal etti; hiçbir yasal temeli olmadan
iktidardaki rejimi yıktınız; bağımsız, özgür, başı dik bir ülkenin egemenliğine
saldırdınız; tarihler boyunca kanlı medeniyetinizin kanıtı olarak kalacak suçlar
işlediniz. Bütün bunlarda sonra daha ne istiyorsunuz?
Rumsfeld: Geçmişe dönmenin bir anlamı yok. Size çok net
ve belirli bir teklifte bulunmaya geldim, sizden de net ve belirli bir cevap
bekliyorum.
Saddam Hüseyin: Sanırım özür dileyip yönetimi
Iraklılara teslim etmeye geldiniz.
Rumsfeld: Biz özür dileyecek hiçbir şey yapmadık.
Komşularınız için tehlikeliydiniz. Kitle imha silahları edinmeye çalışıyordunuz
ve halkınız üzerinde diktatörlük kurmuştunuz. Bu yüzden, Irak halkını otuz
yıldan fazla süredir içinde yaşadığı felaketten kurtarmak için onlara yardım eli
uzatmamız çok normaldi.
Saddam Hüseyin: Tarih konusunda cahil olduğunuzu
biliyorum, Başkanınızın da en az sizin kadar cahil olduğunu da biliyorum. Ama o
kadar çok yalan söylediniz ki sanırım bu yalanlara kendiniz de inanmaya
başladınız. "Komşularımız" derken Siyonist Varlık'ı kastediyorsanız, o zaman,
evet, gerçekten onun için bir tehlike oluşturuyorduk, Filistin'de zincirlere
vurulmuş toprağımızı özgürlüğe kavuşturmak için hazırlanıyorduk. Bu sadece
Iraklıların değil her Arap'ın yeminidir, çünkü bu toprak Arap toprağıdır, halkı
da Araptır. Siyonistler ise bu toprağı işgal etmekten başka hiçbir şey yapmadı.
Sizin ve eski sömürgeci güçlerin yardımıyla dünyanın her köşesinden üstümüze
geldiler. Ama Kuveyt'i kastediyorsanız, size şunu sormak istiyorum: Siz
Kuveyt'ten çekildiniz mi, çekilmediniz mi?
Rumsfeld: Bunlar güvenlikle ilgili konular. Ayrıca,
Kuveyt ve diğer Körfez Devletleri ile aramızda güvenlik antlaşmaları var. Onları
sizden korumak için kendi istekleri üzerine geldik biz.
Saddam Hüseyin: Kurda kuzu emanet etmek komik değil mi?
Kuveyt halkı Arap halkıdır, Kuveyt de Irak toprağıdır. Bu yüzden, hiçbir zaman
anlamayacağınızı düşünsem de gidip iyice tarih okumanızı tavsiye
ederim.
Rumsfeld: Bu kadar gevezelik yeter. Size şu teklifi
sunuyorum
Saddam Hüseyin: Siz bana çürümüş mallarınızı teklif
etmeden önce, şunu sormak istiyorum: hiç kitle imha silahı buldunuz
mu?
Rumsfeld: Henüz bulamadık. Ama günün birinde mutlaka
bulacağız. Nükleer bomba yapma niyetinizi inkar mı ediyorsunuz?
Saddam Hüseyin: 1991'den beri hiç kitle imha silahımız
yok. Uluslararası Silah Denetim Heyeti ile konuşurken doğru söylüyorduk, Kofi
Annan'a yazdığımız mektuplarda da doğruyu söylüyorduk. Siz de bu gerçekleri
biliyordunuz, ama Irak'ı işgal edip yasal yönetimi devirmek için bahane
arıyordunuz.
Rumsfeld: Iraklılar bizi sevinçle selamlayıp buyur
ettiler, bunun nedeni de sizin Irak'ı yönettiğiniz yıllarda rejiminizin
yürüttüğü kanlı eylemlerdi.
Saddam Hüseyin: Rica ederim, Bay Rumsfeld, bu kadar
yalan yeter. Irak topraklarında oluk oluk kan akıtan sizlersiniz. Bize karşı
entrika çevirip büyük Irak toprağının yönetimini ele alacak vatan hainleriyle
geldiniz.
Rumsfeld: Sizin vatan haini dediğiniz kişiler, sizin
ülkeyi yönettiğiniz süre boyunca hiç görülmediği kadar demokratik yollarla ve
dürüst seçimlerle Irak halkı tarafından lider olarak seçildiler.
Saddam Hüseyin: Ön saflarda [Celal] Talabani olmak
üzere bir grup vatan haini ile geldiğinizi biliyordum. Talabani ve İbrahim
Caferi tarafından yönetilen büyük Irak ha, bu durum size de komik gelmiyor mu?
Hem hangi seçimlerden bahsediyorsunuz siz? Ülkemiz işgal altındayken sizin söz
ettiğiniz gibi serbest seçim yapmak mümkün mü? Bay Rumsfeld, tarih bize
işgalcilerin bir ülkeye mutlaka uşaklarıyla ve ajanlarıyla birlikte geldiğini
öğretiyor. Bütün bunlardan sonra siz beni Irak halkının özgürlük ve demokrasinin
tadını çıkardığı konusunda ikna etmeye mi çalışıyorsunuz? Gerçekten çıldırmış
olmalısınız.
Rumsfeld: Tecrittesiniz ve dışarıda neler olup bittiği
hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz. Anlayın artık, Irak halkı sizin baskınızdan
kurtuldu. Sizi ya da adamlarınızdan birini yolda görseler, anında saldırıya
uğrardınız!
Saddam Hüseyin: Ben de bahse girerim ki, Irak'ta nerede
olduğunuzu açıklayabilseydiniz, Irak Direnişi nerede olduğunuzu öğrenseydi, siz
buradan sağ çıkamazdınız. Aptal Başkanınıza iletmek üzere bir nasihat vermek
istiyorum size: elinde kalan askerlerine iyi bakmasını söylemelisiniz ona. Ölüm
her yerde sessizce yaklaşıyor onlara, tarih onu affetmeyecek.
Rumsfeld: Sizinle adamlarınızın kışkırtıp yürüttüğü
terörist eylemler hakkında konuşmaya geldim buraya. Adamlarınız kısa süre önce
Ebu-Gureyb hapishanesine elliden fazla Amerikalının öldüğü ya da yaralandığı
iğrenç bir saldırı düzenledi, çeşitli suçlardan dolayı gözaltında tutulan
kişilerin bir kısmını da öldürdüler bu saldırı sırasında. Adamlarınız dünyanın
dört bir yanındaki teröristlerden yardım alıp Irak'taki demokratik deneyimi
tehdit ediyor.
Saddam Hüseyin: Benden tam olarak ne
istiyorsunuz?
Rumsfeld: Size bir teklif sunuyorum: Serbest bırakılıp
kendinize istediğiniz ülkede bir sürgün yeri seçeceksiniz. Bunun karşılığında da
televizyona çıkıp terörizmi kınayacak, adamlarınıza bu eylemlere son vermeleri
için çağrıda bulunacaksınız.
Saddam Hüseyin: Bu teklif için Başkanınızın da onayını
aldınız mı?
Rumsfeld: Evet, bu teklif Başkan, Başkan Yardımcısı,
Dışişleri Bakanı ve İstihbarat Örgütü Başkanının yer aldığı bir toplantıda
kararlaştırıldı. Ben de bu teklifi size sunmakla görevlendirildim.
Saddam Hüseyin: Boş bir teklif bu.
Rumsfeld: Hükümete size yakın kişileri de almaya
hazırız aynı zamanda.
Saddam Hüseyin: Peki başka?
Rumsfeld: Size önemli ölçüde mali destek sağlanacak,
istediğiniz ülkede aileniz ve siz korunacaksınız.
Saddam Hüseyin: Benim şartlarımı öğrenmek ister
misiniz?
Rumsfeld: Memnuniyetle.
Saddam Hüseyin: İlk olarak Irak'tan geri çekilmek için
bir program hazırlamanızı, hükümetinizin bütün dünyanın önünde geri çekilmeye
söz vermesini, sizin de buna bir an önce başlamanızı istiyorum.
İkincisi, kurduğunuz hapishanelere tıktığınız ve özgürlüğünü
elinden aldığınız on binlerce onurlu Iraklı ve Arap tutsağı hemen serbest
bırakmanızı istiyorum.
Üçüncüsü, 1991'deki Savaşların Anası'ndan bugüne kadar,
saldırılarınızın neden olduğu, Irak halkını mahveden maddi kayıpları tam olarak
telafi etmeye söz vermenizi istiyorum. Bu kayıpların boyutunu belirlemede bir
Arap Komitesi'nin ve Uluslararası Komite'nin yardımını kabul ediyorum.
Dördüncüsü, sizin ve adamlarınızın, özellikle cani [L. Paul]
Bremer ile vatan hainleri ve döneklerden oluşan çetesinin Irak hazinesinden ve
petrolünden çaldığı parayı iade etmenizi istiyorum.
Beşincisi, çalıp arkeolojik tarihi eser mafyasına verdiğiniz
tarihi eserlerin iadesini istiyorum. Bunlar paha biçilmez hazinelerdir, çünkü
Irak'ın tarihini ve medeniyetini bağırlarında taşıyorlar. Biliyorum, sizin
medeniyetiniz ve tarihiniz yok, ülkenizin ömrü birkaç yüz yıldan fazla değil,
ama bütün bunlar hırsızlığınızı ve Irak medeniyeti ile zenginliğine duyduğunuz
nefreti haklı çıkarmaz.
Ve altıncısı, eğer bulabildiyseniz kitle imha silahlarını geri
vermelisiniz, canlarına kıydığınız bütün şehitlerin hayatını, namusunu
lekelediğiniz bütün asil Irak kadınlarının onurunu geri vermelisiniz.
Rumsfeld: Şaka mı bu?
Saddam Hüseyin: Hayır! Bu, aslında sizin de farkında
olduğunuz gerçeğin ta kendisi, Bay Rumsfeld. Barışçıl bir Arap ülkesine karşı
tarihin en ağır suçunu işlediniz. 1980'lerde sizinle karşılaşmıştık. O zamanki
tekliflerinizi hatırlıyor musunuz?
Rumsfeld: Bu kadar geçmişe gittiğimiz yeter. Size ve
geçmişte bize düşman olan birçok güce karşı tutumuzu yeniden değerlendiriyoruz.
Ilımlı İslamcılarla iletişim kurmaya karar verdik, oy sandığından çıkıp iktidara
gelmelerine de hiçbir itirazımız yok. Daha da önemlisi, Hamas, İslami Cihad ve
İran yanlısı Hizbullah gibi terörist örgütler ve bütün dünyadaki diğer köktenci
örgütlerle diyalog kurmanın önünü açmaya karar verdik. Hatta, silahlı mücadeleyi
bırakmaları karşılığında iktidara katılma olasılıklarını değerlendirmek için
Afganistan'daki Taliban hareketiyle de irtibata geçmek üzere bir planımız
var.
Saddam Hüseyin: O zaman, hatalarla dolu gidişatınızı
gözden geçirmeye başladınız, öyle mi?
Rumsfeld: Olayların getirdiği gayet doğal bir gelişme
bu. Zorbalığa maruz kalan bütün ülkelere ve hareketlere demokrasiyi yaymak için
çabalıyoruz.
Saddam Hüseyin: Eğer doğruyu söylüyorsanız, umarım
başarılı olursunuz. Ama ben sizin asıl amacınızı biliyorum. Eğer gerçekten
doğruyu söylüyor olsaydınız, siz ve müttefiklerinizbir an önce Irak'tan
çekilirdiniz. "İsrail"i desteklemekten de vazgeçerdiniz. Ama ben Başkanınızın
inatçı ve kibirli olduğunu, ayrıca yalan söylediğini biliyorum.
Rumsfeld: O demokratik yollarla seçilmiş bir başkandır,
sizin gibi kanlı bir yönetici değil.
Saddam Hüseyin: Terör sizin eseriniz, yalan da sizin
yolunuz.
Rumsfeld: Bu teklif sizin için tarihi bir fırsat.
Serbest bırakılacaksınız, biz de Irak'ın yönetimiyle ilgili her şeyi size
danışacağız. Bu teklifi kabul etmezseniz, fırsatı kaçırmış
olacaksınız.
Saddam Hüseyin: Fırsatlarla işim yok benim. Bütün Irak
için hazırlamış olduğunuz darağacından sadece kendi kafamı kurtarmak değil benim
derdim. Bunu istiyor olsaydım, zamanında Rusya'nın teklifini kabul edip
oğullarımı ve torunumu ölümden kurtarırdım. Ailemin, kızlarımın ve torunlarımın
başına neler geldiğini bilmiyorum. Ama, inanın bana, kendim ve kendi ailemden
çok bütün Irak halkıyla büyük Irak'ın geleceği ilgilendiriyor beni. Adamlarınız
aracılığıyla bana daha önce sunduğunuz teklifte, kitle imha silahlarının
Suriye'ye kaçırıldığını söylemem karşılığında beni serbest bırakacağınızı
iletmiştiniz. O zaman bu teklifinizi kabul etmemiştim, şimdiki teklifinizi de
kabul etmiyorum.
Rumsfeld: Sizden bir red cevabı istemiyorum. Biraz
düşünmenizi istiyorum. Şimdiki tutumumuzu değerlendirmeye devam ediyoruz. Her
iki tarafta da daha fazla kan dökülmesini istemiyoruz. Bu yüzden, bu teklifi
zayıflığın değil gücün mantığıyla yapıyoruz.
İyi niyetimizi göstermek üzere, Celal Talabani'den sizi idam
etmek gibi bir niyetlerinin olmadığını açıklamasını istedik. Ayrıca belirteyim
ki, Irak'taki siyasi düzenlemelerle ilgili tutumumuzu tamamen gözden geçirip bu
konuyu sizinle ve adamlarınızla konuşmaya hazırız.
Saddam Hüseyin: Irak'tan çekilmeye hazır mısınız, değil
misiniz?
Rumsfeld: Yeniden konuşlanmayı konuşabiliriz.
Güçlerimiz burada uzun süre kalacak şekilde üsler hazırladılar. Caddelerden ve
şehirlerden geri çekilebiliriz, ama üslerde bir süre daha kalacağız.
Saddam Hüseyin: O zaman, siz uşaklarınızın listesine
bir uşak daha eklemek istiyorsunuz. Hayır, Bay Rumsfeld. Irak Cumhuriyeti'nin
Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin'le konuştuğunuzu unutmayın.
Rumsfeld: Ama iktidarınızı kaybettiniz.
Saddam Hüseyin: Evet, onurumdan başka hiçbir şeyim
kalmadı, ama onur parayla alınıp satılamaz.
Rumsfeld: Ama, yaşamaya paha biçilemez.
Saddam Hüseyin: Onursuz yaşamanın hiçbir değeri yoktur.
Siz topraklarını çiğneyerek Irak'ın onurunu çaldınız, biz de, Saddam Hüseyin
yaşasa da, ölüp şehit olsa da, onurumuzu geri alacağız.
Rumsfeld: Kendileriyle iletişime geçtiğimiz
destekçileriniz, sizin her konuda tam yetkili olduğunuzu söylediler. Sizin böyle
bir tepki vereceğinizi düşünüyorlar mıydı dersiniz?
Saddam Hüseyin: Tabii ki. Hepsi Saddam Hüseyin'in
vatanını ve onurunu feda edip geri adım atmayacağını bilir.
Rumsfeld: Tarih sizi Irak'ta akan kandan sorumlu
tutacak.
Saddam Hüseyin: Tarih asıl sizi işlediğiniz suç için
yargılayacak. Sizi daha önce de uyardım, Bağdat'ın surlarında intihar
edeceğinizi söyledim. Şimdi burada işlediğiniz suçun bedelini ödüyorsunuz.
Londra'ya gidip İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nın arşivlerindeki raporları
okumanızı isterdim, zamanında İngiliz dostlarınıza karşı Irak halkının verdiği
mücadeleden bir şeyler öğrenirdiniz belki. Hoş, İngilizler de tarihten ders
çıkarmamış. Aynı hatayı tekrarlayıp şimdi sizinle birlikte savaşıyorlar. Irak
halkı ölümden korkmayan inatçı bir halktır. Direniş sizin tahmin ettiğinizden
çok daha güçlü. Yemin ederim, çok daha fazlasını göreceksiniz.