"Bugünü kavramak ve yarını öngörebilmek için, dünü unutmamak, dünü anlamak ve
anlatmak gerek" diyor büyük ustalar.
Ben bu yazımda gerici bir
sendikanın, patronun ve oportünizmin yıllarca kemirdiği bir
fabrikayı, PACKARD ELEKTRİK'i anlatacağım.
Packard Elektrik Sistemleri Ltd. Şti., Dudullu Organize Sanayi Bölgesinde 14 Nisan
1989 tarihinde tamamı yabancı sermayeli bir limited şirket olarak
kurulmuştur. Uluslararası sermayenin en iyi örneklerinden birini
teşkil etmektedir.
Packard elektrik şirketinin 21 ülkede 111 kuruluşu ve yaklaşık 100.000 çalışanı
bulunmaktadır. İlgilenenler için çalıştığımız fabrikanın
bulunduğu ülkeler ile bu ülkelerdeki fabrika sayısını verecek
olursak karşımıza şöyle bir tablo çıkar: ABD (21), Meksika
(59), Brezilya (3), Avusturya (1), Belçika (1), Çekoslovakya (1),
İngiltere (1), Almanya (1), Macaristan (1), İrlanda (1), İtalya
(3), İspanya (4), Türkiye (2), Japonya (2), G. Kore (1), Tunus (2),
Çin (1), Hindistan (1), İran (1), Portekiz (4).
Packard Elektrik'te, taşıt gövdesine serilmiş olan kablo ağı ile tüm elektriksel
fonksiyonların ve göstergelerin düzenli olarak çalışmasını
sağlayacak donanımlar üretilir.
Fabrikada çalışma üç vardiya halinde, yarım saat dinlenme süresini de kapsayacak şekilde
haftada 45 saat olarak gerçekleştirilir. Vardiyalar, 08-16, 16-24,
24-08 gibi, her hafta değişir. İşyerinde iş gruplarını
ayırdetmek için Montaj Operatörleri (BEYAZ), Kalite Kontrolcüleri
(YEŞİL), Makinacılar (SİYAH), Bakım Departmanı (LACİVERT),
Depo elemanları (MAVİ), Yardımcı Elemanlar (SARI), Formenler
(KAHVERENGİ) iş önlükleri giyerler.
Şirketin genel politikası, "her nasıl olursa olsun, pazardaki varlığını
sürdürmek" olarak belirlenmiştir. Bunun için de, işe yeni
başlayan elemanlar "şirket evimizdir; kendi varlığımız ancak
şirketin varlığıyla mümkündür" mantığıyla
yetiştirilmektedir. Şirket son yıllarda maliyeti kontrol altında
tutma politikasıyla işçileri iliklerine kadar sömürmeye başlamıştır.
Çalıştığımız fabrikada sendikanın adı var ama kendi yoktur. Zaten sendika
işçilerin insiyatifi dışında, daha fabrikanın ilk açıldığı
tarihlerde işveren tarafından kuruldu. İşverenin özellikle
getirdiği bu sendika TÜRK METAL'dir. Gerici, karşı-devrimci bir
sendika olarak uzlaşmacı ve işçiyi her fırsatta satan, yani sarı
sendikacılığın tüm gereklerini yerine getiren Türk Metal'in
sendika temsilcilerinin büyük bir çoğunluğu aktif MHP'lidir ve
sendikaya fabrikada çalışan işçilerin ezici bir kısmı karşıdır.
Yazımın başında büyük ustaların dediği gibi, bugünü anlayıp yarını öngörebilmek
için dünü unutmamak, dünü anlamak ve anlatmak gerek diyordum.
Fabrikamızda bugün genç ve yeni işçilerin büyük çoğunluğu
geçmişi bilmez. Önce bu genç işçi arkadaşlarıma dünü
anlatmayı uygun buldum.
Fabrikamızın Geçmişi
Şirketimizin kuruluş tarihi 1989 yılıdır. Üretime ise Aralık 89'da başlamıştır.
O günden bugüne çok şey değişmiştir. Şirket politikası sürekli olarak işçilerin aleyhine gelişme göstermiş, işçilerin
tüm kazanımları bu gelişim içinde yok edilmiştir. Şirket,
maliyeti kontrol altında tutma ve israfı önleme adına işçilerin
elinden Paket haklarını aldı. (Yılbaşı pakedi, Ramazan ve Şeker
Bayramı paketleri gibi.) Bunun nasıl olduğunu yeni gelen işçilerin
bilmemesi normaldir ama eski işçilerin hepsi de bilir ki, bu
paketler sendikanın işverenle anlaşması sonucu yitirilmiştir.
Toplu iş görüşmeleri sonucunda görüşmeler tıkanıp iş grev oylamasına geldiğinde,
işverenin politikası açıkça şudur: "Biz fabrika olarak greve
dayanamayız, çünkü biz müşteri isteğine göre çalışıyoruz.
Bir grevi kaldıramayız, şirket kapanır, herkes işinden olur".
İşveren bu mantığı öne sürerken sendikanın bu yaklaşıma
alternatif olarak ürettiği hiçbir şey olmadığı için, grev
oylamasında haklı olarak her seferinde "greve hayır" kararı
çıkıyor. Kısaca danışıklı bir dövüşte işçiler iki arada
bir derede bırakılmaktadır.
Temsilcilerin Durumu
Sendikanın işçileri bu şekilde satması ne ilk kez oldu ne de son olacaktır. Baş
temsilcisinden vardiya temsilcilerine kadar bütün sendika
temsilcileri özenle sendika merkezi tarafından tesbit edilerek
atanırlar. Bu kişiler vardiyaların durumuna göre seçilirler.
Gerici sendikanın temsilcileri, fabrikaya yeni giren genç işçileri,
sanki başka bir yer yokmuş gibi çay içmeye MHP'nin Pendik ilçe
teşkilatına götürüyorlar. Bu temsilcilerden bazıları
işyerinden kendileri ve arkadaşları için izin alıp MHP
kongresine katılabiliyorlar. Hele bunlardan halen temsilcilik
görevini yapan biri var ki, temsilci olarak atandığı gün "gerçek yerimi buldum" diyerek işçiler arasında tepeden bakar pozlarda gezebiliyor. Kendisinin işçi arkadaşlarına karşı kullanıldığının farkında bile değil.
Bu temsilciler işyerinde bir sorunla karşılaşıldığında işçilere "siz beni ve
sendikayı zaten sevmiyorsunuz ki" diyebiliyor. İşçilerin kendilerine karşı olan bakışlarını bildikleri için de
kendilerine güvenleri yok. İşçiye karşı sürekli kuşku ile bakan bu insanların en büyük hüneri işçiler arasına ajan
provokatörler yerleştirerek bu insanları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktır. İşyerinde sendikanın, vardiya
amirlerinin, formenlerin ayrı ayrı ajanları vardır. Bu insanlar
diğer işçiler tarafından biliniyor.
Sendika işçilerden çok
uzak, işçiler kendi sorunlarıyla başbaşalar. İşçi olarak bizlerin kazanılmış sosyal haklarımızı bile savunmaktan aciz bu
sendikadan artık kurtulmanın zamanı gelmiştir.
Genç işçilerin kazanılması
Fabrikada çalışanların yaş ortalaması 18-30 arasıdır ve tümü de en az lise mezunu
gençlerden oluşmuştur.
Bu genç işçiler ilk kez bu fabrikada sömürülmenin ezilmişliğini, açık olarak işveren
baskısını gördüler.
İlk kez bu fabrikada bencillikleri, çıkar ilişkilerini gördüler ve ilk kez burada
birlikte olmanın mutluluğunu yaşadılar ve gerekliliğini kavradılar.
Packard'taki yaşam
işçilere ve dışarıya gösterilen toz pembeliğin içinde gerçek
yerini buldukça işçilerin hakkını savunan bir örgütlülük edinmemiz kolaylaşacaktır. Bir yandan gerici bir sendikanın iki
yüzlülüğü, diğer yandan işin ağırlığı altında yaşanan ve vardiya amirleri ile formenler tarafından pekiştirilen baskı sonucu kimi zaman kendiliğinden, kimi zaman da kısmen bilinçli olarak devrimci mücadeleler verildi. Ancak, ne yazık ki, bu mücadele içerisinde yer alan gruplar çoğu kez birbirlerine, ağırlıklı olarak da işçilere ve devrimci harekete zarar verdiler.
Bu insanlar kendilerince "sol" politikalar uyguladıkları ve fabrikada kalıcı olmak ve uzun soluklu bir mücadele yürütmek yerine gelip geçici olmayı
yeğledikleri için hata üzerine hata yaptılar. O dönemde, yani 90-92 yılları arasında sendikanın ve işverenin dayatmalarına
karşın etkin bir mücadele yürütmek yerine bilinçli öncü işçi pozlarında oportünizmin tüm hastalıklarını da beraber taşıyarak
tutarsız, disiplinsiz sebatkâr olmaktan uzak tavırlar içerisinde davranarak işçiler arasında yılgınlık, moral bozukluğu, korku
ve dağınıklık yarattılar. Oysa, İŞÇİLER BİRLİK OLMADIKÇA VERDİKLERİ MÜCADELE DE BAŞARILI OLAMAZDI.
1990-92 yıllarında ve onu izleyen yıllarda işçiler arasındaki hareket örgütlülükten,
disiplinden uzak, plansız ve önceden öngörmeden günü kurtarmaya yönelik, kendiliğinden gelişen işçi hareketleri olarak kaldı. O
dönemdeki işçilerin kendiliğinden çıkışı öylesine bir hızla devam etti ki, devrimci öncü işçilerin asıl yapmaları gereken
işler için, yani işçileri birarada tutacak, onları devrimci bir sendikanın çatısı altında örgütleyecek politikalar üretmek
üzere hazırlıksız oldukları açığa çıktı. Bu hazırlıksız oluş sadece bir grubun değil tüm devrimci grupların
olumsuzluğudur.
Hepten kötü bir tablo çizmek istemiyorum ama, şu bir gerçek ki geçmişteki büyük
Packard direnişini hatırlayacak olursak o dönemde işten atılmalara karşı devrimci işçiler hazırlıksız yakalanmıştı.
O güne kadar sınıfsal mücadeleye en ufak bir katkısı olmayan kişiler, iğnenin ucu kendilerine battığı için, tüm baskılardan
kendileri de nasiplerini aldıkları için seslerini çıkardılar, ama yalnız kalmışlardı. Çünkü ülkemizin acı gerçeği, biz
seyretmeyi ve eleştirmeyi çok severiz, ancak oyunun içine girince durumun farklı olduğunu anlayabiliriz.
Şimdi biz ilerici işçiler olarak, o dönemde kendiliğinden gelişen hareketin gerisinde
kaldığımız gerçeğini de göz önüne alarak şunları yapmalıyız:
Fabrikada işçi hareketini yönlendirebilecek kalıcı ve sürekli bir örgütlenmeyi
sağlamak amacıyla profesyonel devrimci kadrolar yaratmalı ve bunu yaparken bu geleceğin öncü işçilerini eğitmek gerekliliği
üzerinde durmalıyız.
Ama fabrikada uzun
yıllardır gözlediğimiz olumsuz uygulamalar hiçbir değişikliğe uğramadan devam ediyor. Bir yandan sendikanın tutarsızlığının
ve iki yüzlülüğünün yaşandığı, diğer yandan işçilerin işveren insafında çalıştıkları, işçiler arasında
duyarsızlığın, bencilliğin lümpenliğin ve ajanlığın alabildiğine arttığı bir ortamda çalışıyor insanlar.
Ama Packard'da sınıfın gerçek öncüleri olarak bizler YIĞINLARIN OLDUĞU YERDE ÇALIŞMAK
gerekliliğinin bilincindeyiz. Bugün bu fabrikada gerici sarı sendikaya karşı mücadele etmemek demek, gerektiği kadar
gelişmemiş genç işçileri ya da henüz sınıfsal bilinç anlamında geri olan işçileri fabrikalarda bulunan bu türden
burjuvalaşmış işçilerin etkisine bırakmak demektir.
Yukarıda bu sendikadan artık kurtulmak gerektiğini söylemiştim. Çünkü, Toyota
fabrikasında işçilerin Birleşik Metal İş sendikasını seçmelerine karşın patronun Türk Metal'i tercih etmesi Türk
Metal Sendikasının MESS'le eş anlam taşıdığını kanıtlamaktadır. Bu nedenlerle artık bu sendikadan kurtulmak gerekmektedir.
Bunun için biz ÜRÜN dostları ilkeli azimli, inatçı, sabırlı bir bilinçlendirme
çalışmasıyla, bütün özverileri göze alarak en büyük engelleri göğüslemeyi biliriz. Yine, işçi arkadaşlarımıza
yardımcı olmak için, onların sevgisini, güvenini ve desteğini kazanmak için, mücadeleyi hep beraber yürütmek için yılmadan ve
sabırla çalışmak gerektiğini de biliriz.
Büyük usta Lenin'in dediği gibi KOMÜNİSTLERİN GÖREVİ BİLİNÇLENMEDE GEÇ
KALANLARI İNANDIRMAYI BİLMEK, ONLAR ARASINDA ÇALIŞMAYI BİLMEKTİR. Yoksa, kimi zaman çocukça uydurmalardan ibaret "sol" sloganlar
ileri sürerek onlardan ayrılmak, farklı yerlere oturmak değildir. Yıllardır Packard'da yapılan budur. Tutarlılık, örgütlülük,
disiplin ve direngenlik gösterilemedi. Kolayca kitlelerden kopuk bir sözde devrimciliğe bürünüldü. Genç işçileri saran bu küçük
burjuva unsurlar işçi sınıfı hareketinin gelişmesini engelledi. Hedeflerin doğru tesbit edilmemesi nedeniyle yaşanılan bozgunlar, harekete katılan işçiler üzerinde moral bozukluğu, dağınıklık, bireycilik, coşkudan hızla cesaretsizliğe geçiş gibi küçük
burjuva niteliklerin tekrarlanmasına neden oldu.
Ama artık fabrikamızda sendikaya-işverene karşı uzun süreli, inatçı, amansız,
dayanıklılık, disiplin sağlamlık boyun eğmezlik ve irade birliği gerektiren bir mücadele vermenin zamanı gelmiştir.
Dün fabrikada sürdürülen baskıyı organize eden sistem, bugün bunu daha da pekiştirmiştir. Bugün bu baskıya, sömürüye maruz kalan genç işçiler, dünün ileri konumunda bulunan devrimci işçilerin kimi hatalarından dolayı saflardan düşmüş ve sonuçta bütünsel olarak harekete zarar vermiştir.
Bugün biz Packard'taki ilerici öncü işçiler tüm bu olumsuzluklara karşı işçileri
örgütleme görevini başarılı bir şekilde yerine getiremezsek eski yanlışları tekrarlamış oluruz. Bugün fabrikadaki tüm
devrimci, sınıf bilincine sahip işçiler kişisel zaaflarını, küçük çıkarlarını bir kenara bırakmak zorundadır. Bugün her
zamandan daha çok birlikte olmaya ihtiyacımız vardır.
Biz hata yapmadık veya yapmıyoruz demiyoruz. Böyle bir şey olamaz. Hata yapılır. Ancak,
önemli olan bugün bu hataları devam ettirmemektir diyoruz. Ama bugün hâlâ aynı yanlışlarda ısrar eden küçük burjuva
unsurlar olduğunu görüyoruz. Ezildiğinin bile farkında olmayan işçileri örgütleme ve onları bilinçlendirme yerine, kazanılmış
işçileri kaçırma veya çalma eğilimi içerisinde dürüstlükten uzak, sahtekârca denebilecek şekilde kişilerin her türden
eğilimini ve duygularını okşayarak adam kandırma yoluna sapmışlardır. İzledikleri bu yöntemin hiçbir işe yaramadığı
defalarca kanıtlanmıştır. Artık bizler birbirimize gerçek mücadele yolunu göstermeliyiz "Kuru kalabalıklar" yaratarak
kendimizi kandırmak yerine Lenin'in dediği gibi "az fakat öz bir keşif kolu" oluşturmak zorundayız. Sorunlar karşısında
susarak, susmadığımız zamanlarda ise gizli gizli dedikodular yayarak hiçbir şeyi halledemeyiz.
Bu tür saptırmalar fabrikada bizim doğruluğumuzdan, işçi arkadaşlarımıza dürüst
yaklaşmamızdan ürken kimi unsurların içine düşmüş oldukları son durumdur. Böylesi dedikodu ve çelmelerin üstesinden gelmek için PACKARD'da gerici faşist sendikaya karşı, işverenin keyfi dayatmalarına karşı mücadelemizi somutlaştırmalıyız. Bunu yaparken de pratik mücadele içinde bütün işçilerin, devrimcilerin birarada yürümelerini sağlayabilecek araçları yaratmak, yapacağımız dostça eleştirilerle sınıf dışı küçük burjuva eğilimlerin gücünü zayıflatmak ve tüm enerjimizi işverenin karşısına çıkartarak, işçi sınıfının düşmanlarının karşısında yekvücut olma yolunda birleşmeliyiz.