3 Şubat 2010
İşbirlikçi
kapitalist iktidar Tekel işçilerini oyaladı, 4C köleliğini
yeniden dayattı. Tekel işçileri AKP hükümetinin 4C dayatmasını
kabul etmedi. İşçi sınıfının sendikal örgütleri Tekel
işçileriyle dayanışmak için 4 Şubat 2010 Perşembe günü genel
grev çağrısında bulundu. Fabrikalarda şalterler inecek,
işyerlerinde, bürolarda, tarlalarda, atölyelerde üretim ve hizmet
duracak. Ürün
okurları yarın da bütün yurtta Tekel işçilerinin yanında
olacak.
Tekel
işçilerinin mücadelesi şeker işçilerinin, demiryolu
işçilerinin, sağlık işçilerinin, belediye işçilerinin, enerji
işçilerinin, itfaiye işçilerinin, taşeron işçilerinin
mücadelesidir.
Onların
başarısı işçi sınıfının ortak başarısı olacaktır. İşçi
sınıfının ortak başarısı, çiftçilik yapamaz hâle gelen
yoksul köylülerin, siftah edemeyen küçük esnafın, ekmek
teknesini kaybeden bakkalların, mesleği elinden alınmak istenen
eczacıların, proleterleştirilen doktorların, tayini yapılmayan
öğretmenlerin, dili ve kültürü tanınmayan Kürt
kardeşlerimizin, ezilen halkların; kısacası, sömürülen ve
ezilen herkesin önünü açacaktır. Yarınki başarımız bütün
ülkede bir özgürlük rüzgârı yaratacaktır.
TKP'nin
tarihi ta 1920'lerden beri tütün işçilerinin kapitalist
sömürüye karşı mücadelesiyle iç içe yürümüştür.
Ürüncüler, ilerici gençler tütün işçisi yoldaşımız Mehmet
Bozışık'ın azim ve kararlılığıyla dayanışmada ön
saflarda olacaklar. Haydi unutmayalım bu dayanışmayı. Kapitalist
sömürüye, faşizme ve şovenizme karşı mücadele için haydi
Tekel işçileriyle dayanışmaya.
Başarılı
bir dayanışma
günü, eksik bir genel grev
5
Şubat 2010
4C
köleliğine boyun eğmemek ve kazanılmış haklarını korumak için
özveriyle direnen Tekel işçileriyle dayanışmak için dün
ülkenin her yerinde on binlerce kişi yürüyüş ve gösteri yaptı,
binlerce işçi ve kamu emekçisi birçok fabrika ve işletmede iş
bıraktı.
İşçi
ve memur sendikalarının çağrısıyla 4 Şubat 2010 günü
yapılan, Tekel işçileriyle bir günlük dayanışma eylemine
İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Adana, Bursa, İzmit, Samsun,
Antakya, Diyarbakır, Batman, Van, Hakkâri, Edirne, Tekirdağ başta
olmak üzere bütün illerde işçiler ve emekçiler katıldı.
Böylece kapitalist iktidarın dayatmasına karşı Tekel işçileriyle
dayanışma çağrısı ülkenin bütününde anlamlı bir destek
buldu.
Gösteri
ve yürüyüşlerin yaygınlığına ve başarısına karşılık iş
bırakmalar genel grev çapına ulaşamadı. Dayanışma günü
olarak başarılı, genel grev olarak eksik ve yetersiz bir bilanço
ortaya çıktı. Kapitalist patronların ve hükümetin somut baskı
ve tehditlerine karşı sendikal örgütlerin somut bilinçsel,
örgütsel ve teknik düzenlemeleri yapmadıkları, tek tek
işyerlerinde greve çıkmak için üyelerini yeterince
hazırlamadıkları görüldü. İşçi sınıfının siyasal parti
ve örgütlerinin de sınıf kitlesiyle olan bağlarının, sendikal
ve örgütsel gücünün henüz yeterli olmaması eylemin sınırlarını
belirledi, dayanışma gününün genel greve dönüşmesini önledi.
İş bırakmalar yerel yönetimlerin AKP dışındaki partilerin
elinde bulunduğu ve dolayısıyla iş bırakmalardan dolayı
iktidarın yaptırımıyla karşılaşmak riskinin az olduğu
yerlerde daha başarılı oldu.
4
Şubat dayanışma eylemi Tekel işçilerinin mücadelesini bütün
sınıfın ve halkın desteğine kavuşturdu. Başarı buradadır.
Ancak bu desteğin düzeyi henüz sınıfın diğer kesimlerinin
Tekel işçilerinin davasını bizzat kendi davaları olarak
içselleştirmeleri, bizzat Tekel işçilerinin özverisiyle
mücadeleye katılmaları noktasında değil. Eksiklik ve yetersizlik
buradadır. Mücadele devam ediyor. 4 Şubat desteğini genel grev
boyutuna yükseltmek, hem siyasal, hem örgütsel olarak hepimizin
çok daha büyük çabasını gerektiriyor. Dünya kapitalizminin ve
yerli kapitalist sınıfın özelleştirmeci ve köleleştirici
programını zalimce uygulamaya devam eden AKP'nin pervasızlığını
durdurmak için her geçen gün daha bilinçli, daha örgütlü
olmaya, sınıf mücadelesinde daha da ustalaşmaya mecburuz.
Tekel
işçilerinin
direnişinde
yeni aşama
2
Mart 2010
Tek
Gıda İş sendikası Tekel işçilerinin AKP iktidarının
saldırısına, işsiz bırakma tehditlerine ve yalanlarına boyun
eğmeden sürdürdüğü direnişin 78. gününde Ankara'daki eylem
çadırlarını kaldırmaya karar verdi. Tekel işçileri dün (1
Mart 2010) Danıştay'ın 4C'ye geçiş için hükümetin
dayattığı başvuru süresinin yürütmesini durdurmasıyla zaman
kazandı. Tekel işçileri böylece iş kaybı tazminatını almaya
devam edecek ve kazanılmış haklarıyla birlikte kamu işletmelerine
geçme taleplerini sürdürebilecekler. İşçiler sendikanın bugün
(2 Mart) aldığı mola kararıyla kendi bölgelerine dönüyor. Bu
molayı yeniden güç toplamak için kullanmak, halkın vicdanında
meşruiyetini sağlayan Tekel direnişini daha da yaygınlaştırıp
derinleştirerek 4C köleliğine son vermek ve sırada bekleyen
özelleştirme vurgunlarını durdurmak görevi ise hâlâ önümüzde
duruyor.
Bilindiği
gibi, 4 Şubat genel dayanışma eyleminden sonra 20 Şubat'ta
ülkenin her yerinden 40 bin sendikalı işçi Ankara'da Tekel
işçileriyle buluştu. 25 ve 27 Şubat'ta yurdun dört bir
yöresinde meşaleli yürüyüşler ve oturma eylemleri yapıldı.
Tekel işçilerinin mücadelesi bütün dünyada işçi sınıflarının
kapitalist krizin yükünü taşımama mücadelesinin önemli bir
parçası oldu. Almanya, Hollanda, Fransa, İngiltere, İsveç gibi
çeşitli ülkelerde Türkiye kökenli işçi dostları harekete
geçti. O ülkelerdeki kardeşleriyle birlikte dünya proletaryasının
enternasyonalist karakterini ortaya koyan dayanışma eylemleri
gerçekleştirdiler. Avrupa ve dünya sendikaları Tekel işçileriyle
dayanışma günü düzenledi.
Tekel
işçileri ülke içinde ve dışında komünist, sosyalist, devrimci
parti ve çevrelerin, gençlik derneklerinin candan desteğini
kazandı. Bütün ülkede işsizlikten, pahalılıktan, sömürü ve
baskıdan bezmiş emekçilerin, emeklilerin, küçük esnafın,
yoksul köylülerin, kadınların, aydınların, sanatçıların
dayanışma ruhunu uyandırdı. AKP iktidarının kuyrukçusu Hak İş
ve Memur Sen konfederasyonları Tekel işçilerini açıkça
kaderlerine terk ettiler. Türk İş, KESK, DİSK ve Kamu Sen
konfederasyonlarının desteği ise belli bir sınırın ötesine
geçemedi; tek tek fabrikaları, işyerlerini örgütlü olarak
harekete geçirecek, genel grevi gerçekleştirebilecek genel bir
seferberliğe dönüşemedi. Bu koşullarda AKP iktidarının "2
Mart'ta çadırlarınızı başınıza yıkarız" tehdidi
cepheden karşılanamadı, mola kararı alındı.
Sonuç
olarak, AKP iktidarı (ve arkasındaki kapitalist egemen sınıf)
Tekel direnişine son veremedi, ne yaptıysa 4C köleliğini Tekel
işçilerine kabul ettiremedi. Tekel işçileri (ve arkalarındaki
işçi sınıfı) ise 4C köleliğini henüz ortadan kaldıramadı.
Mücadele sürüyor. AKP elindeki bütün baskı ve yalan aygıtlarına
rağmen kazanamadı; demek ki, yenilgisinin yolu açıktır. İşçi
sınıfı nesnel ve öznel bütün zorluk ve olanaksızlıklarına
rağmen yenilmedi; demek ki, zafere ulaşmasının yolu açıktır.
Yarın bugünden daha iyi mücadele edeceğiz. Daha bilinçli, daha
örgütlü, daha becerikli, daha kaynaşmış, daha güçlü olarak
yolumuza devam edeceğiz. Sendikalarımızın, derneklerimizin,
partilerimizin kitlemizle daha bütünleşmiş olmasını
sağlayacağız. Teorimizle pratiğimizi daha iyi birleştireceğiz.
Bugün kabul etmek zorunda kaldığımız molayı yarın daha
kapsamlı mücadele etmek için bugünden başlayarak elbirliğiyle
değerlendireceğiz. Bu molayı Tekel direnişinde yeni bir aşamanın
hazırlık dönemi sayıyoruz.
Tekel
direnişinde
ikinci perde
1
Nisan 2009
Hatırlanacağı
gibi, Tek Gıda İş sendikası 2 Mart 2010'da Tekel
işçilerinin direnişine mola verme kararını açıklarken,
işçilerin 1 Nisan'da Ankara'ya gelerek Türk İş önünde
bir günlük oturma eylemi yapacaklarını ve yeni eylem takvimini
belirleyeceklerini ilan etmişti. O gün geldi çattı.
Ne
var ki, demokratikleşme edebiyatı yapan AKP iktidarı 1 Nisan'da
bütün gün Ankara'da terör estirdi. Daha sabahın köründe,
Ankara'ya gelen bütün yolları tutarak işçilerin topluca
Ankara'ya girmesini engellemeye çalıştı; Türk İş
binasını ablukaya aldı; medyanın canlı yayın araçlarını
çevreye sokmadı; işçilerin toplanmasını ve yürümesini önlemek
için herkese saldırdı. Helikopterleri, panzerleri, gaz bombası
atan ve gaz sıkan birimleri, coplarıyla yedi bin polisi halkın
üzerine sürdü. Sadece Tekel işçilerine değil, işe dönme
mücadelelerini Tekel işçilerinin mücadelesiyle birleştiren Tariş
işçilerine, İSKİ sayaç okuma işçilerine, Marmaray işçilerine,
işçi kardeşlerini karşılamaya gelen sendika üyelerine,
komünist, sosyalist, devrimci parti ve dernek mensuplarına, öğrenci
gruplarına şiddet uyguladı.
Daha
üç gün önce, 30 Mart'ta Meclis'e sunduğu Anayasa teklifinde
siyasi grev, dayanışma grevi ve genel grev yasağını
kaldıracağını ilan eden AKP iktidarı, bu faşist saldırısıyla,
verdiği sözün arkasında durmayacağını kanıtladı. Güzel
vaatleri, gerçekleştirmek için değil, sadece kitlelerin gözünü
boyamak için ortaya attığını gösterdi. İşçilerin oturma
eylemine, basın açıklamasına, yürüyüşüne bile tahammül
etmeyip teröre başvuran bir iktidarın demokrasi vaadine kiralık
kalemlerden başka kim inanır? En sade işçi eylemini bile yasadışı
ilan eden, Kızılay'ı, Taksim'i, şehirlerin ana meydanlarını
işçi miting ve gösterilerine inatla kapatan AKP'nin
demokratlığının düzmece olduğunu anlamazlıktan gelenler,
kapitalist gericiliğin zulmüne ortaklık ediyorlar.
Sendika
konfederasyonları başta olmak üzere bütün sendikalar ve
demokratik kitle örgütleri Tekel işçileriyle dayanışmayı
yükseltme göreviyle karşı karşıyadır. Sınıf içinde
örgütlenmeyi güçlendirmek, yalpalayan sendika yönetimlerini
örgütlü kesimlerin gücüyle daha mücadeleci bir çizgiye çekmek
için elden gelen her şeyi yapmalıyız. Konfederasyonlar daha önce
verdikleri sözü tutmalı, 26 Mayıs'ta genel direnişi örgütlemek
için gün gün gelişen bir bilinçlendirme, örgütlenme ve eylem
çizgisi ortaya koymalı, 1 Mayıs'ı genel direnişin provası
olarak hakkıyla örgütlemelidir. Danıştay'ın 4C köleliğinin
iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuş olması işçi
sınıfının kitlesel mücadelesini şüphesiz kolaylaştırır ama
onun yerini asla tutamaz. Asıl olan kitlesel eylemdir; güç
dengesini alanlarda, sokaklarda fiilen değiştirmektir.
Tekel
direnişinin ikinci perdesini başarıya ulaştırmak güncel
görevdir. Kamuoyunu AKP'nin düzmece demokrasi gündemi değil,
işçi sınıfının, emekçi kitlelerin, işsizlerin ve yoksulların,
ezilen halkların gerçek gündemi belirlemelidir. Alanlara ve
sokaklara çıkmadan, fabrikalarda ve işyerlerinde gücümüzü
göstermeden kamuoyunu belirleyemeyiz.
AKP'nin
zulmüne boyun eğmeyeceğiz
3
Nisan 2010
AKP
iktidarı iki gün boyunca (1 ve 2 Nisan 2010) polisi Tekel
işçilerinin ve işçi dostlarının üzerine sürdü. Ankara'yı
işgal etti. Sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan etmiş
faşist darbe yönetimleri gibi bütün temel hakları ayaklar altına
aldı. Sokakta yürümeyi, oturmayı, toplanmayı, basın açıklaması
yapmayı, Türk İş önüne gelmeyi, insanları gazlayarak,
coplayarak, kıstırıp kafa göz yararak, tekme tokat döverek
engelledi. Ama boşuna. Zulüm payidar olmaz. Belki faşist
yöntemlerinizle kimi sendika yöneticilerini korkutabilir ve
sindirebilirsiniz fakat "Artık yeter" diyerek kapitalizmin
kölelik zincirlerine isyan edenleri susturamaz, yıldıramazsınız.
İşçi sınıfına ve emekçilere terör uygulayanlar halk
düşmanıdır. Toplumu yönetme meşruiyetini yitirmişlerdir.
Halkın
vicdanındaki bu yargının gereğini yerine getirmek için yapacak
çok şey var. İşçi sınıfının, emekçi kitlelerin içinde adım
adım çalışmaya, bıkmadan usanmadan örgütlenmeye devam
etmeliyiz. Sendikaları, kitle örgütlerini işçi sınıfının ve
emekçi halkın düşüncesini, duygu ve özlemlerini yansıtan
yapılara dönüştürmeliyiz. İşçi sınıfı örgütlerinin kendi
sınıfına yabancılaşmasını, sermaye sınıfının ve kapitalist
iktidarların şantajına boyun eğmesini işçilerin, emekçilerin
rızasını kazanarak engellemeliyiz.
Tek
Gıda İş sendikası 3 Haziran'dan itibaren 3 gün, 4 Temmuz'dan itibaren 4 gün, Ağustos başından itibaren süresiz
eylem kararı aldığını ilan etti. Kararın çok yetersiz olduğu
ve AKP iktidarının saldırısını karşılamaktan uzak kaldığı
açıktır. İşçileri dağıtmak, mücadeleyi ayda bir nöbete
indirgemek sonuç vermez. Yine de, ne kadar yetersiz olursa olsun, bu
kararın takipçisi olmalıyız. Sendika konfederasyonlarının daha
önce aldığı 26 Mayıs genel direniş kararını ve onun öncesinde
1 Mayıs'ı hakkıyla hayata geçirmeliyiz.