9 Mayıs Faşizme Karşı Zafer Günüdür. Hitler yönetimindeki işgalci faşist ordularını dört yıl süren savaşta kovalaya
kovalaya Almanya'nın başkenti Berlin'e giren sosyalist Sovyet orduları,
66 yıl önce, 9 Mayıs 1945'te, Alman Başkomutanlığı'nı kayıtsız şartsız
teslim olmak zorunda bırakmıştı.
Faşizmin
yıkılması, dünya işçi sınıfının, emekçilerin ve ezilen halkların büyük
bir kazanımıydı. Bu zaferle, Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri, kapitalizmin
dışına çıktı. Kısa süre içinde, Kuzey Kore, Kuzey Vietnam ve Çin de
sosyalizme yöneldi ve dünyanın üçte biri sosyalist oldu. Sömürge
imparatorlukları da yıkıldı ve birçok ülke ulusal bağımsızlığını
kazandı.
Bugün çok farklı koşullarda bulunuyoruz.
Amerikan emperyalizminin önderliğindeki dünya kapitalist sistemi, İkinci
Dünya Savaşı'nın hemen ardından faşizmin mirasını devraldı. Sosyalist
sisteme ve bağımsız ülkelere karşı Soğuk Savaş'ı başlattı. Uzun ve
karmaşık bir mücadeleden sonra, 1989 1991 karşıdevrimleriyle
sosyalist sistemi dağıttı, çoğunu paramparça ettiği bu ülkeleri
kapitalizme geri döndürdü ve bağımsız ülkelerin çoğunu da yeni sömürgesi
durumuna getirdi. Yaklaşık 20 yıllık neoliberal saldırısıyla bütün
dünyaya özelleştirme, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırma politikasını
dayattı. İşçilerin, emekçilerin, ezilen halkların, kadınların,
çocukların, kısacası bütün insanlığın siyasal, sosyal, ekonomik ve
kültürel kazanımlarını geri aldı, insanlığı barbarlığa ve karanlığa
mahkûm etti.
Ne var ki, kendisi açısından olumlu
bütün bu koşullara rağmen kapitalizm, 2008'de dünya çapında krize girdi.
Krizin yüküyle ellerindeki son kazanımları da kaybetmek istemeyen işçi
sınıflarının, emekçi tabakaların, ezilen halkların kitle eylemlerinde,
isyan ve ayaklanmalarında meydana gelen büyük artışı boğmak için,
kapitalist dünyanın emperyalist efendileri savaş politikasına yöneldi.
Gezegenin bütününü kapitalizmin kölesi yapmak için, emperyalizme hâlâ
tümden teslim olmamış bütün ülkelere karşı saldırı, savaş ve işgal
politikası güdüyorlar.
Emperyalizm, sosyalist
Küba'yı ve Kuzey Kore'yi ambargo ve ablukayla boğmaya çalışıyor.
Venezüella ve Bolivya'yı yıkmak için sürekli komplo düzenliyor.
Filistin, Irak ve Afganistan doğrudan doğruya işgal altında. Libya NATO
saldırısına uğradı. Emperyalizmin hedef tahtasında olan Suriye, Lübnan
ve İran'a ise şimdilik psikolojik savaş uygulanıyor. Emperyalizm, Tunus
ve Mısır'da işbirlikçi kapitalist diktatörleri deviren ama sokaklardaki
ve meydanlardaki gücünü kendi iktidar organlarını oluşturarak
taçlandıramayan halk devrimlerini etkisizleştirmek ve bir saray darbesi
boyutuna indirgemek için her yola başvuruyor. Bahreyn, Ürdün ve Suudi
Arabistan'da işbirlikçilerine destek çıkıyor. Bağımsızlığını ve onurunu
her gün çiğnediği Pakistan'ı fiilen sömürge durumuna getirdi. Türkiye'yi
kendisine daha sıkı bağlamak için işbirlikçi egemenlerin dizginlerini
kısıyor, özerklik ve bağımsızlık taslamalarıyla alay edip İran, Libya ve
Suriye konusunda tam hizaya getiriyor. NATO'yu sadece Avrupa'da değil,
bütün dünyada kapitalizmin koruyucusu dev bir militarist örgüt durumuna
yükseltti. Afrika, Asya ve Latin Amerika'da her ülkeye burnunu
sokuyor.
Zaferden
günümüze
Faşizme karşı zaferden bugüne kadar
süren tarihsel deneyim emperyalizme elini verenin kolunu kurtaramadığını
gösteriyor. Emperyalizm, kapitalizmin son aşamasıdır. Emperyalizm
savaştır, gericiliktir, karşıdevrimciliktir. Emperyalizm mutlak
egemenlik ister, daha azına razı olmaz.
Nitekim,
ABD önderliğindeki emperyalizm; faşizmi yenen sosyalist sistemin, güçlü
komünist partiler ve devrimci sendikalar oluşturarak kendisine muhalefet
eden metropol ülke işçi sınıflarının ve sömürge boyunduruğundan kurtulan
bağımsız halkların kendisine dayattığı yarım egemenlikle yetinmek
zorunda kaldığı, kolunun kanadının kısıtlanmasını önleyemediği, işçi
sınıfına ve ezilen halklara ödünler vermek zorunda kaldığı özel
koşullarda, bu durumu değiştirmek için büyük bir seferberlik başlattı.
Sinsi bir planla dünya çapında çok yönlü bir ideolojik savaş yürüttü.
Liberalizm, milliyetçilik ve dincilik zehriyle komünistlerin,
sosyalistlerin, devrimci demokratların, yurtseverlerin ideolojik
bağışıklık sistemlerini zayıflattı. İdeolojik olarak pelteleştirdiği
komünist partileri düzen partilerine dönüştürdü. İçi boşaltılmış insan
hakları, özgürlük ve demokrasi masallarıyla sosyalist ülkelerde adım
adım karşıdevrim tohumlarını ekti. Bağımsızlığına yeni kavuşmuş ülkeleri
kendisine bağlamak için Üçüncü Dünya elitlerini yetiştirme programları
başlattı. Amerikan üniversiteleri, Amerikan medyası, Amerikan film ve
eğlence sanayii, bütün dünyayı kapitalizmin ve emperyalizmin ne kadar
doğal ve anlamlı olduğuna inandırmak için üç vardiya çalışan fabrika
görevini üstlendi ve başarılı oldu. Bugün bütün kapitalist dünyada medya
Amerikan medyası, üniversiteler Amerikan üniversitesi, film ve eğlence
sanayileri Amerikan film ve eğlence sanayisi olarak klonlanmış
bulunuyor.
Emperyalizmin barış içinde işbirliği
masallarına kanan sosyalist ülkelerin yerinde bugün yeller esiyor.
Sovyetler Birliği 15 parçaya bölündü. Emperyalizme her türlü tavizi
veren Gorbaçov Amerikan tezgâhıyla devrildi gitti, yerini kapitalizmin
zavallı uşağı Yeltsin'e ve takipçilerine bıraktı. Amerika'nın her
isteğini emir sayan Şevardnadze, yerini Amerikan vatandaşı Saakaşvili'ye
bıraktı. Tito'nun ülkesi Yugoslavya 7 parçaya bölündü. Romanya'da
Çavuşesku ve eşi kurşuna dizildi.
Sömürgeciliğe
ve feodalizme karşı güçlü ulusal kurtuluş devrimleriyle devrimci
demokrat yönetimlere kavuşan ilerici Arap ülkeleri, emperyalizme karşı
ilkesel tutum alacak yerde onunla uzlaşınca yeniden emperyalizmin
pençesine düştüler. Nâsır'ın ilerici Mısır'ı, işbirlikçi Enver Sedat'ın
ve Hüsnü Mübarek'in bağımsızlığını ve onurunu yitirmiş köle ülkesine
dönüştü. Irak'ta bir dönem Amerika'yla işbirliğine giren Saddam Hüseyin,
kayıtsız şartsız teslim olmayı reddedip ülkesinin işgaline karşı
direnince idam edildi. Libya'da emperyalizmle uzlaşarak ayakta
kalabileceğini sanan Muammer Kaddafi, tam teslimiyeti kabul etmeyince
Libya NATO'nun faşist saldırısına uğradı. Muammer Kaddafi, oğlunu ve
torunlarını kaybetti, kendisi de ölüm tehdidi altında direnişini
sürdürüyor. Suriye'de emperyalizme ödünler vererek özelleştirmelere
giden, ülkeyi yavaş yavaş yabancı sermayeye açan Beşşar Esad,
emperyalizme tam köleliği kabul etmeyince, ülkesi ve kendisi psikolojik
savaşın hedefi oldu. Afganistan devrimine ve Sovyetler Birliği'ne karşı
antikomünizm temelinde uzun süre Amerikan emperyalizmiyle işbirliği
yapan Usame Bin Ladin, Arap ve İslam dünyasının bağımsız ve özgür yaşama
hakkına sahip olduğunu savununca şeytanlaştırıldı ve ABD emperyalizminin
yargısız infazıyla öldürüldü.
Emperyalizme ve
kapitalizme karşı ilkesel ve kararlı mücadeleden vazgeçmek, bütün
devrimciler ve ilericiler açısından ölümcül bir yanılgıdır. Emperyalizme
ve kapitalizme karşı yarım mücadele olmaz; sonuna kadar gitmek,
emperyalizmi ve kapitalizmi ortadan kaldırmak gerekir. Uzun vadeli
olarak bakıldığında, bütün devrimcilerin kulağına küpe olması gereken
slogan şudur: Ya sosyalizm ve devrim, ya emperyalizm ve karşıdevrim.
Başka seçenek yoktur ve olmayacaktır. Devrim ve sosyalizmden başka,
özgürlüğe, adalete, kardeşliğe, demokrasiye, bağımsızlığa, hukukun
üstünlüğüne, laikliğe, kadınların kurtuluşuna, çocuk haklarına,
yaşanabilir doğaya götüren bir yol yoktur. Kapitalizm ve emperyalizm
çıkmaz sokaktır.
9 Mayıs Faşizme Karşı Zafer
Günü, bu dersler ışığında, emperyalizme ve kapitalizme karşı 21. yüzyıl devrimlerinin esin kaynağı olmaya devam ediyor.