Birgün gazetesi yazarı Adnan Bostancıoğlu'nun, Devrimci
Yol ÖDP hareketinin lideri Oğuzhan Müftüoğlu'yla yaptığı ve
"Bitmeyen Yolculuk/Oğuzhan Müftüoğlu Kitabı" adıyla yayınlanan büyük
söyleşiyi ve bu söyleşide Oğuzhan Müftüoğlu'nun TKP'ye yönelttiği
iftirayı okurlarımız hatırlayacaklardır.
Ürün Sosyalist
Dergi, bu iftiraya karşı, 29 Mart 2011 günü, "Oğuzhan Müftüoğlu ve
arkadaşlarına açık mektup" adıyla bir eleştiri yazmış, Oğuzhan
Müftüoğlu'nu, Adnan Bostancıoğlu'nu ve diğer ilgilileri TKP'lilerden
özür dilemeye davet etmişti.
Adnan Bostancıoğlu, 13 Mayıs
2011 günü, Birgün Gazetesindeki köşesinde, "Bir devin çöküşü" adlı
yazısıyla açık mektubumuzu yanıtladı. Adnan Bostancıoğlu'nun yazısını
olduğu gibi yayınlıyoruz
Oğuzhan Müftüoğlu ile yaptığımız
nehir söyleşi "Bitmeyen Yolculuk/Oğuzhan Müftüoğlu Kitabı" muhtelif
tepkilere konu oldu. Çok sayıda olumlu görüşün yanısıra eleştiriler de
geldi. Eleştirilerin muhatabı, elbette benden ziyade Oğuzhan Müftüoğlu.
Zaten kendisi de çeşitli vesilelerle bunlara cevap verdi, veriyor.
Sözkonusu eleştiriler arasında Ürün Sosyalist Dergi'den (ÜSD) gelen,
beni de konu edindiği için cevap vermek durumundayım.
* * *
ÜSD, kitabın 251. sayfasında geçen aşağıdaki bölüme itiraz
ediyor:
"Adnan Bostancıoğlu: DAL'da bulunduğunuz süre
içerisinde başka siyasi hareketlere yönelik operasyonlar da oldu. Bu
sırada geçmiş yıllardan tanıdık insanlar gelip gitti mi?
Oğuzhan Müftüoğlu: Cuntanın en çekindiği grup Devrimci Yol olduğu
için ilk operasyonu bize karşı düzenlemişlerdi. Diğerlerini sonraya
bıraktılar. Devrimci Yol operasyonunda belirli bir mesafe aldıktan
sonra, mart ayına doğru diğerlerine yöneldiler. Dev Sol ekibi zaten
12 Eylül'ün hemen arkasından yakalanmıştı. Bir ara TKP'liler bizim
yakalanmamızla ilgili Kızılay'da bir bildiri gibi bir şey dağıtmışlar,
"Bir Devin Çöküşü" diye... Polislerden biri herhâlde moralimi bozmak
için o bildirilerden birini getirip bana göstermişti. Çok tuhafıma
gitmişti. Solcu bazı gruplar, demek kendilerine rakip gördükleri bir sol
grubun faşist cunta tarafından ortadan kaldırılmış olmasına çok
sevinmişlerdi. Bir de sol neden yeniliyor diye uzun uzun sebep
aranır."
* * *
ÜSD, sözkonusu dönemde Türkiye
Komünist Partisi saflarında (bugün yasal alanda faaliyet gösteren TKP
ile ilgisi yok) mücadele eden arkadaşların yayın organı. İtiraz
ettikleri ve eleştirdikleri husus da TKP'nin "Bir Devin Çöküşü" başlıklı
bildiriyi dağıttığı iddiası.
Eski TKP'liler "Biz böyle bir
bildiri dağıtmadık" diyorlar. Müftüoğlu ise "polisler bana böyle bir şey
gösterdi" diyor.
Müftüoğlu ile meseleyi konuştum. Olaya itiraz
eden arkadaşlara e posta yazdığını, derdinin TKP'yi karalamak falan
olmadığını, o dönemde solun kendi içindeki ilişkilerin gelmiş olduğu
yerin vehameti üzerine örnek vermek istediğini belirttiğini söyledi.
Böyle bir bildiriyi (ya da bildiriyi konu alan bir gazete haberini)
gördüğünden kuşkusu olmadığını ilave etti. Hatta, kitapla ilgili yaptığı
söyleşilerde, aralarında eski TKP'lilerin de bulunduğu bazı insanların
bu metni hatırladıklarına dikkat çekti. Yazdığı e postaya
hakaretamiz cevaplar gelince "tartışmadan" çekildiğini belirtti.
* * *
Belki bir gün işin aslı ortaya çıkar ama, olup bitene dair
kimi tahminlerde bulunmak mümkün. Evet, TKP'nin o dönemde merkezî
düzeyde böyle bir bildirisi olmayabilir. Hatta yapılan açıklamadan yola
çıkarak "böyle bir bildiri yoktur" diyebiliriz. Ama bu, partiye bağlı
birimlerden birinin işgüzarlık yapmadığı anlamına gelmez. Ki, o dönemde
bir bildiri hazırlamak için basit bir teksir makinasına sahip olmak
yeterliydi. Ayrıca, benim TKP'li dostlarımdan birinin yorumuna göre,
sözkonusu metin, pekâla bir "örgüt içi eğitim notu" da olabilir.
Bütün bunlar, şu gerçeği değiştirir mi: O dönemde sol içi çekişme öyle
bir noktaya gelmişti ki, birinin başına gelen felaket bir diğeri için
istihza vesilesi olabiliyordu. Bu anlamda, ÜSD'nin açıklamasında
defalarca vurgulanan "dostluk, dayanışma ilişkisi" dönemi tarif etmekten
hayli uzak. Haa, bir de işin sonrası var tabii... Ne zaman ki, hepimiz
aynı darbenin sonucu işkencehanelere, cezaevi koğuşlarına, hücrelerine
doldurulduk; o zaman "aklımız başımıza geldi". Eğer bir dostluk ve
dayanışmadan söz edilecekse, maalesef "Basra harab olduktan sonra"
yaşadık bu erdemleri!
Nitekim, ÜSD'nin bana yönelik
"Sorularıyla söyleşiye yön veren Adnan Bostancıoğlu'nu da,
sanki TKP'liler açısından çok olağan bir şeyden söz ediliyormuş gibi,
hiçbir şaşkınlık belirtisi göstermeden, sorgusuz sualsiz bu iftirayı
kabullenip kitapta aktarması nedeniyle kınıyor ve TKP'lilerden özür
dilemeye davet ediyoruz" eleştirisi, bu bağlam içinde
değerlendirilmeli. Yani, açık yüreklilikle ifade etmeliyim ki, bu duruma
şaşırmadım. Bunun özel olarak TKP ile ilgisi yok. Solun muhtelif
kesimlerinin sahip oldukları radyolardan, gazetelerden birbirlerini
ihbar ettiği bir dönemden söz ediyoruz. Her şeye rağmen hani klişe
deyimiyle, gazetecilik refleksi gösterip konunun üzerine gitsem,
elbette daha iyi olurdu. Ama bazen geçmişe dair tecrübeler insanın
sorgulayıcı yanını bastırabiliyor.
* * *
Bir noktayı daha
belirtmeden geçmeyeyim. ÜSD'nin "Bir Devin Çöküşü" ile ilgili temel
iddiası, bir polis provokasyonu olduğu yönünde... Ne yalan söyleyeyim,
bana da bu hiç inandırıcı gelmedi. Yani, polisin "dur şu Dev Yol'cuların moralini bozayım" diye oturup bildiri yazacağını
düşünmek, o günleri "içerden" yaşayanlar için hakikaten biraz tuhaf
olur. Kaldı ki, DAL'da işkence gören bir devrimcinin moralini bozacak son şey, herhâlde bu tür bir bildiri olurdu. Hepimiz biliyoruz, polisin
"daha etkili" yöntemleri vardı ve "değerli vaktini" bunlara harcadı!
Sonuç olarak; ortada yaşanmış ve gurur duyamayacağımız bir "sol içi ilişkiler" tarihi var ve hepimiz için derslerle dolu. Ve hiçbirimiz bir
diğerimizden daha masum değiliz. Elbette bazı "nüanslara" rağmen...
13 Mayıs 2011