Sosyalist Dergi: 12 |  ÜRÜN |
YANLIŞ HESAP BAĞDAT'TAN DÖNER

     Bütün insanlık büyük bir sınavdan geçiyor. Amerikan emperyalizminin Irak'a yönelik saldırısını durdurma gücünü göstermemiz, sömürgeci zalimlerin 19. yüzyılda olduğu gibi hiçbir cezayla karşılaşmadan milyonlarca insanı savaş adını verdikleri katliamlara uğratamayacağını kanıtlamamız gerekiyor.


     Dünya kapitalizminin başhaydut devletinin, Irak'ın doğal kaynaklarına sınırsız biçimde el koyma, Ortadoğu haritasını ABD çıkarlarına göre yeniden belirleme, Filistin direnişini kurutarak İsrail siyonizmini daha da güçlendirme, Ortadoğu'yu etnik ve mezhepsel temellerde birbirlerini kıran devletçiklere bölme, bütün dünya halklarına gözdağı vererek sömürüyü katmerlendirme ve dünya hakimiyeti planlarında rakipsiz kalma düşü için Irak halkının tepesine ölüm yağdırmasına engel olmamız gerekiyor.
     Birleşir ve direnirsek bunu yapabilir, emperyalist saldırıyı önleyebiliriz. Hiç kimse, Amerikan psikolojik savaş merkezinin kuklası medyanın yaydığı "ABD'nin önünde durulamaz" yalanına kanmasın. Dünya halkları, emperyalist savaş politikasına karşı her yerde harekete geçer ve gereken mücadele kararlılığını gösterirse ABD savaş makinesini durdurabiliriz. Nitekim, şu anda dünyanın her tarafında yüz binlerce insan bu emperyalist saldırıya karşı miting ve gösterilerle hayır diyor. Halkların bu yanıtının daha yaygın, daha örgütlü, daha sürekli, daha kararlı olması, emperyalist saldırganları durduracak güce ulaşması gerekiyor.
     Amerikan emperyalizmi, ülke içinde, pençesinde bulunduğu ekonomik krizi aşmak, şirket iflaslarıyla gitgide yoğunlaşan işsizliğin ve büyük kapitalistler lehine yaptığı vergi düzenlemeleriyle yoksul kesimlerden zengin kesime gelir aktarmasının yarattığı toplumsal tepkilerin önüne geçmek; uluslararası düzeyde ise, zayıflayan ekonomisinin sonucu olarak dünyanın ekonomik sömürüsünden aldığı payın azalmasını durdurmak için, askeri zorbalık politikasına sarılıyor. Ekonomik zayıflığını askeri üstünlükle kapatmaya, ekonomik rekabette geriye düşmesini silah zoruyla aşmaya çalışıyor.
     Ne var ki, Amerikan emperyalizmi, içinde bulunduğu sayısız sorunu bir çırpıda çözmek üzere dünyaya tek başına ve mutlak egemen olma düşü için hamle yaptıkça, aslında sorunlarını daha da derinleştiriyor. Hitlerci politikalara sarıldıkça kendini Hitler'in kaderini paylaşmaya mahkûm ediyor. Rüzgâr eken fırtına biçer. Sömürünün, zulmün, adaletsizliğin, zorbalığın bu kadarı artık dağı taşı isyan ettiriyor. Dünya halklarının her yerde büyüyen nefreti ve tepkisi, Venezuela ve Kuzey Kore'de devlet politikası düzleminde de dile geliyor. ABD'nin Soğuk Savaş sırasında oluşturduğu ittifaklar zinciri ise daha şimdiden çatırdamaya başladı. Avrupa Birliği ve NATO içinde başını Almanya ve Fransa'nın çektiği yeni bir odak şekilleniyor. Rusya ve Çin de bu odakla işbirliği yapma eğilimini gösteriyor. Avrupa Birliği ve NATO'nun içindeki isyanın sonucu ve Rusya ile Çin'in yaklaşımları kısa vadede ne olursa olsun, yeni Amerikan stratejisi salt halklar ve ilerici rejimler düzleminde değil, emperyalistler arası rekabet düzleminde de kendi düşmanlarını yaratıyor.
     Türkiye halkı da bütün insanlık gibi büyük bir sınavdan geçiyor. Türkiye hiç bir şekilde Irak'a saldırının suç ortağı olmamalıdır. ABD'li zorbalara yataklık olmaz. ABD'ye tek bir asker, tek bir üs, tek bir liman, tek bir hava alanı, tek bir kolaylık bile vermemeliyiz. Irak halkı, bütün dünya halkları gibi, kardeşimizdir. Kardeş kardeşi vurmaz. Türkiye hiçbir gerekçeyle sömürgeci cellatların yamağı durumuna düşürülmemelidir. Türkiye, ABD'nin savaş planlarını boşa çıkarmalı, "Kuzey cephesi"ne asla olanak vermemelidir. Amerikan askerlerine sayıları 150 bin de olsa, 100 bin de olsa, 40 bin de olsa, 15 bin de olsa, bin de olsa, yüz de olsa, on da olsa, bir de olsa geçit verilmemelidir.
     ABD sömürgecileri, Türkiye'yi Irak'a yönelik yağmacı saldırıya suç ortağı yapmak için her yolla yoğun bir baskı uyguluyor. Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizi şantaj vasıtası olarak kullanıyor, bağımsızlık ruhunu çoktan yitirmiş yöneticileri İMF kredilerini verdirmemekle tehdit ederken, bir yandan da ahlaksız ve onursuz bir teklifte bulunarak komşu Irak halkına karşı katliama katılmak karşılığında Irak'ın zenginliklerinden pay vaat ediyor. "Kürt devleti" korkusunu yayarak siyasal alanda da şantaja başvuruyor. Ülke içindeki "laik-İslamcı" bölünmüşlüğünü sömürerek her iki çevreyi de kendi emellerine alet etmeye çalışıyor.
     Kaderlerini emperyalizmle birleştirmiş büyük sermaye çevrelerinin örgütü TÜSİAD, açıkça savaş yanlısı bir pozisyonu benimsedi. İşbirlikçi tekelci kapitalistler örgütünün başkanı Tuncay Özilhan, en büyük yerli kapitalist
     grupların başları Rahmi Koç ve Sakıp Sabancı, "büyük müttefikimizin yanında yer almalıyız" gerekçesiyle Amerikan saldırganlığına evet dediler. Özellikle Aydın Doğan medyası, bu haksız ve gayrimeşru savaşın çığırtkanlığını yapıyor.
     Buna karşılık, siyasal görüşleri, yaşam tarzları, etnik kökenleri açısından çok geniş bir yelpazeyi oluşturan ülkenin sade insanları, emekçileri, işçiler, aydınlar, öğrenciler, köylüler, esnaf bu saldırganlığa açıkça hayır diyor. Siyasal partiler, işçi ve kamu emekçileri sendikaları, gençlik dernekleri, köylü örgütleri, kadın hareketleri, esnaf birlikleri, barış girişimleri ülkenin en ücra köşelerine kadar yayılan gösteri, miting, iş durdurma gibi eylemleriyle, basın açıklamaları ve kamuoyu yoklamalarıyla Türkiye halkının emperyalist savaşa karşı kesin iradesini ortaya koyuyor.
     Sorun, dünyada ve ülkemizde halkın iradesini yaşama geçirmek, bu iradenin yaptırım gücü kazanmasını, uygulanmasını sağlamaktır. Emperyalist savaş karşıtı duyguların dile getirilmesi, güçlü barış iradesinin beyan edilmesi yetmez; sözkonusu duygu ve iradenin emperyalistlerin iradesini felce uğratacak ve bizzat iktidar olacak kadar güç kazanması gerekiyor. Her ülkede komünistler ve ilerici çevreler kendi somut koşullarına uygun olarak bu amaç doğrultusunda çalışıyorlar.
     Savaşın kaderi açısından kritik bir konumda bulunan ülkemizde, küçük ve orta sermaye kesimlerini temsil eden eski-İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi hükümete geldiğinden bu yana emperyalizm ve yerli büyük sermayeye boyun eğerek kendini "kabul ettirme" politikası izliyor. Siyasal meşruiyetini kendisine "iş, aş ve adalet" sağlayacağı umuduyla oy veren kitlelerin özlemleri doğrultusunda adım atarak değil, emperyalizmin ve büyük sermaye oligarşisinin batakçı politikalarına uyum göstererek elde edeceğini sanıyor. AKP'nin bugüne kadar yaptıklarına ve yapmadıklarına bir göz atalım.
     Birincisi, işçileri, köylüleri ve bütün emekçileri sefalete ittiği gibi kendi tabanını oluşturan küçük ve orta sermaye kesimlerini de yıkıma uğratan Gümrük Birliği'nden çıkmak şöyle dursun, TÜSİAD'ın kuyruğuna takılarak ülkemizi zengin konağına yanaşma olarak girmek için her aşağılamaya katlanan bilinçsiz bir yoksul durumuna soktu. Emperyalist Avrupa Birliği'ne üyelik görüşmelerine başlama tarihi almak uğruna Avrupalı bankerlerin ve hükümetlerinin önünde kendini gülünç duruma düşürdü, üstelik bir tarih de alamadı.
     İkincisi, İMF programını yırtıp atacak yerde, koca ülkenin bir avuç rantiyeye faiz ödemek için işsizliğe, sefalete, ilaçsızlığa, sömürge bağımlılığına ve ekonominin sürekli kan kaybetmesine razı olması anlamına gelen "yüzde 6.5 faiz dışı fazla" dayatmasına boyun eğdi. Çalışanların alım gücünü arttırmaya ve üretimi geliştirmeye yönelik politikaya ve bu amaçla "borç erteleme"ye dair sözlerini unuttu ve bu konuda, toplumsal dayanağını oluşturan MÜSİAD çevrelerinin önerilerini bile bir yana itti. Kamu çalışanlarına yüzde 5'lik bir maaş artışını reva gördü. Zorunlu tasarruf adı altında emekçilerin ücret ve maaşlarından yapılan kesintileri daha da eritmeden ödemeye yanaşmadı. Zaten hiç uygulanmayan "Mali milat" yasasını -yasanın kâğıt üzerinde kalmasına bile tahammül edemeyerek- kökten kaldırdı ve sermayenin bir ölçüde vergilendirilmesini öngören sınırlı bir reform girişimini yok etti; vergi yükünün bütünüyle çalışanlara ve yoksul kesimlerin sırtına yıkılmasına onay vererek gözükara bir sermaye iktidarı olacağını göstermekte bir sakınca görmedi. Aynı gözükaralığı, esnek çalışmayı öngören köleleştirici İş Yasası girişimiyle sürdürüyor. Yerli ve yabancı iş çevrelerine özelleştirmeyi hızlandırma sözünü veriyor.
     Üçüncüsü, Kürt sorununda ve F tipi zulmünde eski iktidarların duyarsızlığını aynen sürdürüyor. Şovenist ve intikamcı bakış açısıyla en temel hakların çiğnenmesine ortak oluyor. Kıbrıs'ta Türk ve Rum halkları arasında barışın sağlanmasına ve adadaki bölünmüşlüğün kaldırılmasına yönelik bir yığın demeç verdikten sonra söylediklerini adım adım geri alıyor ve statükoya boyun eğiyor.
     Dördüncüsü, Irak'a karşı Amerikan saldırısına ortak oluyor ve Türkiye'yi halkların barışının değil, emperyalist savaşın bir cephesi durumuna düşürüyor. Özkök'ün ve Erdoğan'ın Amerika'daki temaslarından sonra şekillenmeye başlayan savaş politikasının kendi seçmenleri dahil halkın büyük çoğunluğundan gördüğü tepkileri yumuşatmak üzere sahnelenen barış çabalarını ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin alacağı bir savaş kararına dayalı "uluslararası meşruiyet"i gözetme sözünü bile unutarak, "denklemin dışında kalamayız" gerekçesiyle "biz Amerika'nın yanında yer alacağız" açıklamasında bulundu. Erdoğan ve Gül ikilisi, Amerika'nın, büyük sermayenin, yüksek bürokrasinin, büyük medyanın istekleri doğrultusunda ülkeyi savaşa sürüklemeye razı oldu.
     Milli Güvenlik Kurulu'nda alınan karar doğrultusunda Meclis'e sevkedilen birinci tezkerenin AKP'nin 308 oyuyla kabul edilmesiyle Türkiye limanlarını ve üslerini savaş hazırlıkları için Amerikan askerlerine açıyor. AKP iktidarı Amerikan bankerlerinin, petrol ve silah tekellerinin iğrenç menfaatleri uğruna Iraklı bebelerin, çocukların, gençlerin, ihtiyarların tepesine daha fazla bomba yağdırılması için liman ve üslerin "modernize edilmesi"ne onay veriyor. Şuna bakın: Ölümü, yıkımı, zorbalığı arttırmak ve yoğunlaştırmak için "modernizasyon"! Köleliği, barbarlığı daha da etkili biçimde yerleştirmek için "yenileştirme ve geliştirme"! Böyle bir kararı alanların ve aldıranların Mehmet Akif'in yazdığı İstiklal Marşı'nı pek sever göründükleri bilinir; peki bu kararı verirken "medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" dizesini hiç mi anımsamadılar?
     Türkiye'yi savaş rotasına sokan bu kararın ardından, AKP iktidarı Meclis'e Amerikan silahlı kuvvetlerinin Türkiye'ye girmesini ve Türk silahlı kuvvetlerinin Irak'a gönderilmesini öngören iki tezkere daha sunacağını bildirdi. Tıpkı birinci tezkereyi olduğu gibi, ikinci ve üçüncü tezkereleri de haklı gösterecek hiçbir meşru neden yoktur. Bu tezkereler reddedilmeli, kabul edilen birinci tezkere de iptal edilmelidir.
     Meclis'teki oylamada Cumhuriyet Halk Partisi, olumlu bir davranışla red oyu verdi. Meclis'e sunulacak iki tezkereden ABD birliklerinin Türkiye'ye kabul edilmesini sağlayacak tezkereye de red oyu vereceğini ilan etti. Buna karşılık, Türk askerlerinin Irak'a gönderilmesi kararına evet diyeceğini, bu konuda hükümetle aralarında bir sorun bulunmadığını açıkladı. Oysa, Irak'ın toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi, Irak'ın uluslararası sınırlarının ihlal edilmemesi, Türkiye dahil bütün dünya devletlerinin uluslararası yükümlülüğü olduğu gibi, başta Irak ve Türkiye olmak üzere bütün bölge ve dünya halklarının en köklü menfaatlerinin de gereğidir. Türk, Kürt, Arap ve Fars halklarının dostluk ve dayanışmasını bozacak, bölge halklarını birbirine düşürecek adımlardan sakınmak Türkiye'nin de ödevidir.
     Aslında Türkiye yönetiminin Irak'a asker gönderme kararı, hangi gerekçeyle alınırsa alınsın, Türkiye'yi Amerika'nın emperyalist saldırı planlarına boyun eğmek zorunda bırakacak olan bir tuzaktan ibarettir. Amerikan yönetimi, yerli oligarşinin Kürt sorunu konusundaki şovenist önyargılardan kaynaklanan korkusunu sömürüyor ve hem Irak Kürtlerini, hem Türkiye'yi "tavşana kaç, tazıya tut" taktiğiyle kendi sömürgeci emellerine alet etmeye çalışıyor. Dolayısıyla, Irak'a yönelik tezkerelerden birine bile evet demek aslında bilerek ya da bilmeyerek Amerikan planlarına teslim olmak anlamına geliyor. Irak'ı, Türkiye'yi ve bütün bölge halklarını birbirine kırdıracak bu tuzağa büsbütün düşmemek için, Türk ve Kürt halklarının eşitlik ve dostluğunu esas alan demokratik bir anlayışı artık benimsemek gerekiyor. Bu doğrultuda daha da geç kalmak, şovenist, militarist ve basiretsiz politikalarıyla Türkiye ve bölge halklarına ağır zararlar veren Enver, Cemal ve Talat Paşa üçlüsünün çıkmaz yolundan gitmek demek olacaktır.
     Sermaye diktatörlüğünü sürdürmek için laikliği kullanan çevrelerin de, İslamcılığı kullanan çevrelerin de Amerikan sömürgeciliğine hizmet etmekte birleşmeleri, her iki kesimde yer alan ve içtenlikle emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadeleden yana olan çoğunluk için uyarıcı olmalıdır. Bakın, 28 Şubat sürecinin önde gelenlerinden emekli orgeneral Çevik Bir de, 28 Şubat sürecinin mağduru olarak siyasal prim yapan Tayyip Erdoğan da Amerikan planlarını savunmakta birbirleriyle yarışıyor. Eski kalıplarla birbirimizle didişirken, Türkiye ve bölgenin emekçi halkları kan kaybediyor, emperyalizm ve yerli ortakları kazanıyor. Hangi anlayış ve inancı savunursa savunsun, bütün yurtseverlerin, emperyalist savaş politikalarına ve emperyalizme karşı mücadele, bağımsızlık, demokrasi, halkların dostluğu ve eşitliği, İMF yıkımına karşı emekten ve üretimden yana sosyal politikalar temelinde birleşmesi yaşamsal önem taşıyor.
     Irak laik bir ülkedir; laikliğe içtenlikle önem verenlerin Irak'ın vurulmasına, bölünüp parçalanmasına karşı çıkması gerekiyor. Irak bir İslam ülkesidir; İslam'a içtenlikle önem verenlerin Irak'ı savunması gerekiyor. Irak, Ortadoğu ülkeleri içerisinde sosyal politikalara ve eğitime en çok önem veren ülkelerin başında geliyor; sosyal politikalara ve eğitime değer verenlerin Irak'la dayanışması gerekiyor. Irak, bağımsızlığına ve ulusal onuruna sahip çıkmaya, ulusal kaynaklarını korumaya çalışan bir ülkedir; bağımsızlığı bir değer olarak görenlerin Irak'a saldırıya göz yummaması gerekiyor. Irak halkı, 12 yıldır acımasız bir ambargonun ve ABD-İngiltere ikilisinin sürekli bombardımanı altında yaşamaya çalışıyor; yaşama değer verenlerin Irak halkıyla birlikte olması gerekiyor. Irak halkı, sömürgeci haydutlara karşı insan onurunu savunuyor; insanlığa değer verenlerin emperyalist savaşa dur demesi gerekiyor. Irak yönetimi kuşkusuz çok ağır suçlar işledi; ama unutmayın ki, İran'a karşı savaş başlatması için Irak yönetimini kışkırtan, teşvik eden ve silahlandıran da Amerikan emperyalizmiydi; Halepçe katliamına onay veren ve göz yuman da Amerikan emperyalizmiydi. ABD'nin Irak'a saldırısı, gayriinsani, gayrimeşru, gayriahlâki bir eylemdir. ABD'nin saldırısına yataklık etmek, insanlığa, adalete, hukuka, ahlâka ihanetle eş anlamlı bir suçtur; bu leke silinmez.
     Siyasal iktidara Türkiye'yi bu insanlık suçuna ortak edemeyeceğini daha da güçlü biçimde göstermemiz gerekiyor. Barışı daha da kararlı biçimde savunmamız gerekiyor. ABD'yi durdurmak hâlâ mümkündür. ABD'yi durdurmak, emperyalizme karşı çok daha yaygın bir direnişin başlatıcısı olacak ve "son imparator"un çöküş sürecini hızlandıracaktır. Ama herşeye rağmen savaşı önleyemez, Irak'a ve bütün Ortadoğu'ya kan, yıkım ve gözyaşından başka bir şey getirmeyecek olan bu saldırıyı durduramazsak, Ortadoğu'yu sömürgeciler için bir cehenneme çevirmek, Bağdat'ı Alman faşist ordularının Stalingrad'ı haline getirmek bütün insanlığın boynunun borcu olacaktır. Amerikan emperyalizminin hesapları, hiç kuşkunuz olmasın, Bağdat'tan dönecektir. Basra, Musul ve Kerkük, Erbil ve Süleymaniye, İstanbul ve Ankara, Diyarbakır ve Adana, Şam ve Halep, Kudüs ve Beytüllahim, Beyrut ve Amman, Kahire ve İskenderiye, Mekke ve Medine, Tahran ve Tebriz Bağdat'la omuz omuza emperyalizme karşı direnecektir. Ortadoğu'nun direnişi emperyalizmden ve kapitalizmden arınmış yeni bir eşitlik, özgürlük ve barış dünyasının kurulması yolunda bütün halklara esin kaynağı olacaktır.
     Öyleyse, insanlığın en köklü değerlerini, barışı, dostluğu, dayanışmayı, insanlık onurunu, eşitliği, adaleti ve vicdanı savunmak için haydi görev başına! Haydi Irak halkıyla dayanışmaya! Haydi sömürgeci zorbaları durdurmaya!
 
Yazarın Diğer Yazıları
 Zafer Irak ve Dünya Halklarının Olacaktır - 20 Mart 2003
 DEMOKRASİ AYIBINA SON VERİN! - 15 Mart 2003
 AMERİKA'NIN OLDUBİTTİSİNİ BOŞA ÇIKARALIM - 9 Mart 2003
 SİP’E OY VERMEMEK...- 9 Kasım 2002
 AFGANİSTAN, FİLİSTİN VE SONRASI
  TKP I. Kongresi'nin Sonunda
Mustafa Suphi Yoldaş'ın Konuşması

 MAİ’YE GEÇİT YOK
 8 MART 2000 DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ
 SUSURLUK PENCERESİNDEN TÜRKİYE
 DİSK GENEL KURULU'NA DOĞRU
 MERHABA
 AMERİKA'NIN SUÇ DOSYASI
 İSMAİL ÖZDEMİR'LE RÖPORTAJ
 EMPERYALİST SAVAŞA HAYIR!
 FANTEZİLER VE GERÇEKLER