11 Eylül’de ABD'nin en büyük finans merkezi New
York ve başkenti Washington şehirlerine yapılan saldırıların yüzyılın en önemli
ve belirleyici olayları arasında sayılacağı muhakkak. "Hiçbir şey artık eskisi
gibi olmayacak" sözleri saldırının ardından çok farklı kesimler tarafından
telaffuz edildi. Olayın ardından, 11 Eylül günü, ekonomistlerden tutun
siyasetçilere kadar birçok kişi tarafından bir milat olarak adlandırıldı. Ancak,
sözlerin taşıdığı anlam, söyleyenin konumuna bağlı olarak değişiyordu.
Dolayısıyla bu sözlerin içeriğini kendi duruşumuzun gerektirdiği anlamla
yüklemek doğru olacaktır.
Olayın televizyonlarda verildiği anlardan itibaren herhalde
birçok kişinin aklından benzer düşünceler geçiyordu. Önce kaza ihtimali
yorumlarıyla haber kanallarından gösterilen uçakların kulelere çarpması ve
ardından yangının bir anda binaları sarması karşısında donakaldık. İnsanların,
üst kısımları yanan iki dev gökdelenin pencerelerinden kendilerini atmalarını
acı içinde seyrettik. Önce binlerce insanın binaların içinde mahsur kalması,
sonra birden bire o iki dev kulenin çöküşü, insanı sarsan ve kolay kolay
akıllardan çıkmayacak görüntülerdi. Aynı acıyla birlikte, birçok kişinin aklına
şu düşünceler de geliyordu: Dünya üzerindeki birçok mazlum halkın kanına giren,
okyanus-aşırı harekatlara girişip bombalarını, füzelerini keyfine göre dünyanın
neredeyse bütün bölgelerine, farklı ülkelerin topraklarına, sivil bölgelerine
atan Amerikan ordusu değil miydi? O mazlum halkların ahı mı tutuyordu şimdi?
Amerikan emperyalizmi ektiğini mi biçiyordu? Evet, artık hiçbir şey eskisi gibi
olmayacaktı: Gelişmiş kapitalist ülkelerin başında gelen dünyanın jandarması
ABD, bu saldırıyı değerlendirirken, bunları da gözönünde bulundurmalıydı!
Bir Amerikan vatandaşı, binlerce insanın ölümüne sebep olan bir
saldırının politikayla bağdaştırılır şey olmadığını söylüyordu. Birçok gazete
haberinde de belirtildiği gibi, Amerika'da "kimse olan biteni anlayamıyor"du.
Çünkü, Amerikan halkı yıllardır, dünyaya ve olup bitenlere karşı
duyarsızlaşmasına, yabancılaşmasına yol açacak bir apolitizasyon sürecinden
geçmişti. Sadece bir kişinin değil, belki binlerce kişinin ağzından dökülen
benzer sözler bu apolitizasyonun bir göstergesiydi.
Diğerleri yaşamayı hak
etmiyor mu?
13 Eyül günü bütün Avrupa kıtası tam 3 dakika boyunca sessiz
saygı duruşunda bulundu. Bu mateme katılmamak, onbinlerce insanın ölümüne
üzülmemek mümkün değil elbette. Bütün dünya bunun üzüntüsünü derinden hissetti.
Ancak, Chomsky'nin de açıklamasında belirttiği gibi, Clinton'un başkan olduğu
dönemde yalnızca Sudan'a yapılan saldırıda yüzlerce kişinin ölümüne sebep olmuş,
yine şimdiki Bush'un babası Bush'un Körfez savaşında Irak'a yaptığı roketli
saldırılarda onbinlerce Iraklı ölmemiş miydi? O zaman Avrupa aynı Avrupa değil
miydi? Onbinlerce Ortadoğulu; bunların başında çocuklar, kadınlar, sıradan
vatandaşlar ölmemiş miydi? O zaman Avrupa kıtası niçin yas tutmadı? Onlar insan
değil miydi?
Ama, hayır. Kapitalist Avrupa bilinçli bir ayrım yapıyordu.
Onlar, "terörist" ülkelerin potansiyel terörist vatandaşlarıydı. Sivil bölgelere
düşen bombalar ise, askeri hedeflerin "şaşmasından" başka bir anlam
taşımıyordu.
Amerikan vatandaşlarının bundan sonra gireceği psikoloji
konusunda bir Alman muhabiri yaptığı yorumda şuna dikkat çekiyordu: "İnsanların
kafasında, teröristler bu kadar yakınımıza geliyorsa, bundan sonra sokaktaki
sıradan birinin veyahut komşumuzun potansiyel saldırgan olmayacağı ne malum. O
halde ileride daha büyük boyutta saldırıların, örneğin kimyasal silahların
kullanıldığı saldırıların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin garantisi yok diyerek
korkuya kapılıyorlar". Böyle bir yoruma sebep olan durumu tahlil ettiğimizde,
bir muhabirin gözleminin ötesinde anlam taşıyor. Bu yorum, yalnızca bir tespit
olmanın ötesinde, adeta halkı böyle bir psikolojiye sokmak üzere yaratılmak
istenen bir durumdur; yani insanların artık "uyanık" ve "tetikte" olması için,
muhbirliği teşvik edici bir psikolojiye sokulması için biçilmiş kaftan. Savaş
çığırtkanlığı içerisindeki egemen yönetimin ekmeğine yağ sürmeye hazır medyadan
bu ve benzeri yorumlar daha çok duyulacağa benzer.
Haberlerini savaş tellalığına soyunarak, günlerce "Amerika'nın
Savaşı" alt yazısıyla veren CNN'in, Filistinli kadın ve çocukları sevinçten
göbek atar şeklinde verdiği görüntülerin 1991'de çekilmiş eski görüntüler olduğu
da ortaya çıktı. Kaldı ki, görüntülerdeki gündüz-geceye ilişkin zaman farkının
da gerçeğe uymadığı tespiti yapıldı. Olay sırasında New York'ta sabahtı ve
Filistin akşama giriyordu. CNN'in yaptığı ikiyüzlü dezenformasyon bir halkı
hedef almaya yönelikti. İsrail ordusunun gölgesinde her gün ölümle karşı karşıya
kalan Filistin halkı, sivillerin hedef olduğu bir saldırının ne anlama geldiğini
herkesten daha iyi bilir. İran'da camilerden çıkan insanların hergün attıkları
"kahrolsun ABD" sloganlarını o gün atmadığına ilişkin gözlemler de muhabirlerin
açıklamaları arasındaydı.
Her ne kadar CNN bu tespiti günler sonra inkar etmiş olsa da,
sicilinin hiç de temiz olmadığı malumunuzdur.
Yani herşey o kadar ucuz değil ve yaratılmak istenen
kutuplaşmayı da ABD çok çok önceden zaten yarattı. Şimdi ise dünyanın tek hakimi
olma hayali için yeni dayanaklar bulmaya çalışmaktan başka bir çaba içerisinde
değil.
Nefretin
kışkırtılması
G.W. Bush'un Amerikan halkını "sabretmeye" çağrısı sırasında
sarfettiği cümlelerde, körüklemeye çalıştığı intikam duygularını nasıl
sömürdüğünü gözlemek mümkündü. Sabredin derken, intikam en kısa zamanda
alınacaktır mesajı veriyordu, "terörist"lerin saldırılara hazır olmaları
tehdidini savuruyordu. Hatta resmi açıklamalarda halka, savaşın birkaç yıl
süreceği açıklandı. Bush, kendisiyle işbirliği yapmayı reddeden bütün rejimleri
devireceğini açıkladı. Kullandığı kelimeler "sürek avı", "haçlı
seferleri"ydi.
Birçok politikacı tarafından "haçlı seferleri" kelimelerinin
"dil sürçmesi" olduğu veyahut Beyaz Saray sözcüsü Fleischer'in belirttiği gibi
"büyük dava" anlamında kullanıldığı iddia edildi. Öyle olsa bile, adeta Bush'un
bilinçaltından fışkıran sözcüklerin içeriği aslında gerçekten yaratılmak istenen
savaş haline denk düşüyor. Bush, ne kadar inkar etse de, istediği kadar
Washington'daki İslam Merkezi'ni ziyaret etse de, uzun vadede masum halklara
yönelik etnik yoketme ve soykırım planının devreye sokulmaya çalışıldığı gözardı
edilemez. Olayın başından beri, Müslümanların, Arapların terörizmle
özdeşleştirilmeye çalışıldığı, halklar arasında ileride silinmesi zor düşmanlık
tohumlarının atıldığı unutulmamalıdır.
En düz ifadeyle bir talihsizlik olarak nitelendirilebilecek
benzer bir ifadeyi, Milliyet Gazetesi köşe yazarı Güneri Cıvaoğlu da kullandı.
Libya devlet başkanı Kaddafi'nin evinin Amerikan savaş gemileri tarafından
bombalanmasını ve evlatlığının yaşamını yitirmesini örnek gösteren Cıvaoğlu,
ticaret merkezine saldırıyı düzenleyenleri kastederek, "bu kez de aynı sürek
avının gerçekleşeceğine kimse kuşku duymasın" diyordu. Yazısını ise şöyle
bitiriyordu: "Tüm dünyanın birleşerek bu insanlık dışkılarını tarihin çöp
kutusuna atabilmeleri gerekir". Cıvaoğlu'nun, Amerikan füzeleri Ortadoğu'daki
Irak halkının üzerine yağdırılırken yaşatılan terör hakkında böyle bir ifadeyi
kullandığını asla okumamışsınızdır. Veyahut Nagazaki'yi, veyahut Vietnam'ı,
Korey'yi...
İngilizce yayın yapan farklı televizyon kanallarında, anketlere
göre sözümona halkın % 80'inin intikam istediği söylendi. Buna benzer
propagandayla kin ve nefret körüklenmeye çalışılıyor. Belki de bu kışkırtıcı
haberlerin de etkisiyle, Arizona'da bir kişi, sadece müslüman olduğu için
kendini bilmez bir faşist tarafından sırtından bıçaklandı. Ama öte yandan,
sağduyulu ve duyarlı Amerikalıların sesi duymazlıktan geliniyor. Çünkü, öteki
Amerikalılar "intikam olmasın, savaşa hayır" diyor.
Evet, gerçekten dünya artık eskisi gibi olmayacak. Çünkü, dünya
üzerindeki halklar bir karar vermek durumunda. Kapitalist düzenin devamından
çıkarı olan burjuva yönetimler ile ülkelerin işçi sınıfları arasındaki çelişki,
israfın kol gezdiği en zengin gelişmiş ülkelerin yaşam seviyesi ile mazlum
halkların sefaleti arasındaki uçurum asıl şimdi daha da derinleşiyor.
Batı kapitalizmi, üstelik emperyalist kapitalizmin sembolünü
teşkil eden ikiz kulelerinin ortasına ve askeri kalbi Pentagon'a yediği
darbelerle unutamayacağı bir bedel ödemek zorunda kaldı.
Bu sonuç, artık bütün kapitalist dünyaya bir mesaj, bir işaret
olmalı. Dünya üzerindeki adaletsiz paylaşım üzerine, eşitsizlikler üzerine kafa
yorulmalı, dünya nimetlerinden yararlanmada haksız dağılım düzeltilmeli.
Amerika, halklar arasına düşmanlık tohumları atmakla, savaş
kışkırtıcılığı ile veyahut ilkel din savaşlarını yeniden hortlatmakla bir yere
varamaz. Dünya, bir üçüncü savaşı kaldırabilecek konumda değildir. Dünya
üzerindeki halklar birlik olup dünya barışını, halklar arasında kardeşliği her
zamankinden daha fazla savunmalıdır.
Adil olmayan bu düzenin tek alternatifi ise
sosyalizmdir.