Sosyalist Dergi: 21 |  Muhsin Salihoğlu |
Irak İşgalinin Dördüncü Yıldönümü

20 Mart 2007 Amerikan ve İngiliz sömürgeci ordularının Irak'a saldırarak işgal etmelerinin dördüncü yıldönümü. Dünyanın en büyük siyasi, askeri, ekonomik, kültürel-ideolojik ve diplomatik gücü olmakla yetinmeyen ve mutlak dünya egemenliğini ele geçirmek için hamle yapan Amerikan kapitalizmi, petrol zenginliklerine göz koyduğu Irak'a saldırırken, kazanacağı hızlı bir zaferle, öncelikle bütün dünya halklarına, ayrıca, kıyısından köşesinden Amerikan egemenliğine meydan okuyabilecek kapitalist rakiplerine gözdağı vereceğinden emindi. Böylece 21. yüzyılı Amerikan yüzyılı yapacağına, sömürüsünü katlayarak sürdüreceğine, yerküreyi ve hatta uzayı bir avuç dev tekelci şirketin yağma alanı olarak keyfince düzenleyeceğine, Ortadoğu'dan başlayarak bütün dünyayı yeniden şekillendireceğine inanıyordu. Irak halkı, dünya tarihinin en hırslı emperyalizm projesini gerçekleştirmek için yanına en sadık uşaklarını alarak ülkesini işgal eden Amerikan emperyalizmine karşı daha ilk günden başlayarak direndi ve Amerika'nın bütün planlarını boşa çıkardı. Irak halkının topyekûn direnişi, Amerika'nın hırsının boyunu aştığını kanıtladı ve Amerika stratejik bir yenilgiye uğradı. Irak ulusal kurtuluş savaşı Amerikan işgalcilerinin bütün küstah planlarını yırtıp atarak stratejik hücum aşamasına yükseldi. Irak direnişçilerinin başlattığı gerilla savaşı bugün artık zafere yürüyor. ABD'nin stratejik yenilgisinin resmen de tescil edileceği günler yaklaşıyor.

Bilanço
İşgalin bilançosu çok ağır oldu. 650 bini aşkın Iraklı sivil öldü, 2 milyon kişi komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı, 2 milyona yakın kişi de Irak içinde mülteci konumuna düştü. Kapitalist uygarlığın ağababaları başta olmak üzere bütün dünya devletlerinin ve Birleşmiş Milletler Örgütü'nün derece derece suç ortaklığı, kayıtsızlığı ve ilgisizliği ile işgalci güçler tam bir soykırım gerçekleştirirken, Irak halkı canını dişine katarak 4 yıl içinde resmi rakamlara göre 3223'ü Amerikan askeri, diğerleri İngiliz, İtalyan, Polonya, Ukrayna, Bulgar, İspanyol, Danimarka, El Salvador, Slovakya, Romanya, Estonya, Hollanda, Avustralya, Letonya, Macar, Kazak, Tayland askeri olmak üzere toplam 3481 işgalcinin canını aldı, 23417 Amerikan askerini de yaralayarak savaş dışı bıraktı. (Bkz. http://www.icasualties.org/oif/default.aspx 20 Mart 2007).
Artık Amerikan kaynaklarının da kabul ettiği gibi, Irak direnişi düzenli savaşta Amerikan ordusuna karşı başarılı olamayacağını gören Baas yönetiminin önceden hazırladığı savunma savaşı planlarına uygun olarak yürütüldü. Irak Silahlı Kuvvetlerinin en seçme birlikleri Bağdat'ın düştüğü 9 Nisan 2003 tarihinde yer altına geçerek tarihin en büyük şehir gerilla savaşını başlattılar. Halk desteğini adım adım arkalarında toparlayarak dört yıl boyunca Amerikan ordusunun kolunu kanadını kırdılar. Onların karşısında Amerikan ordusu, zulmettikçe kapana kısılan, kapana kısıldıkça zulmeden, her Iraklı çocukta bir direniş savaşçısı gören korkak ve moralsiz bir cellatlar sürüsüne dönüştü.

İki Direniş Odağı
Bugün Irak ulusal kurtuluş savaşını yürüten çok sayıda direniş örgütü başlıca iki odak çevresinde toplanmış bulunuyor.
Birinci odakta, en büyük direniş örgütü olan Irak İslam Ordusu ile Mücahit Ordusu, Muhammed Ordusu, Doğru Yolcular Ordusu, 1920 Devrimi Tugayları ve İslami Direniş Cephesi gibi örgütler yer alıyor. Bu odak, Baas Partisi taraftarlarını, çeşitli yurtsever çevreleri ve komünistleri bir araya getiriyor. Sünni-Şii ayrımını körüklemeye, sivil halka yönelik eylemlere ve kadın haklarının ortadan kaldırılmasına karşı çıkıyor ve din, mezhep ve etnik köken gözetmeden bütün Irak halkını işgale karşı birleştirmeye çalışıyor. Şii halkını, işgal kuvvetleriyle ve İran'la işbirliği yapan mezhepçi partilerin etkisinden kurtarmaya gayret ediyor. Kürt halkını da, yine işgal güçleriyle işbirliği yapan şovenist partilerin etkisinden kurtarmayı önüne koyuyor.
İkinci odak, Irak İslam Devleti adıyla bir araya gelen çeşitli örgütlerden oluşuyor ve El Kaide çizgisini izliyor. Sadece işgale ve işbirlikçilere karşı değil, Şiilere karşı da bir mezhep savaşı veriyor, sivil halka karşı da şiddet eylemlerine girişiyor ve kadın haklarını ortadan kaldıran bir politikayı savunuyor.
Bu iki odağın dışında, özellikle Kürt bölgelerinde etkinlik gösteren, işgale ve işbirlikçi Kürt partilerine karşı savaşan Kürt İslamcılarının örgütü Ensar el-Sünne (İnancın Koruyucuları/Yardımcıları) Cemaati var.

Serseri Mayın
Amerika, direnişe karşı en büyük kozunu Şiiler'in en yoksul kesimleri arasında gücünü arttıran ve başlangıçta işgale karşı çıkan Muktada el-Sadr'ın Mehdi Ordusu'nu Mayıs 2006'da işgal hükümetine katarak oynadı. Altı bakanlık alarak hükümete katıldıktan sonra direniş güçlerine karşı ölüm mangalarını örgütleyerek en gözü dönmüş saldırıları düzenleyen ve Sünni halka karşı mezhepçi temizlik kampanyası yürüten Mehdi Ordusu, Irak'ı Sünni-Şii iç savaşı yoluyla parçalama planının başlıca aleti oldu. Direniş, bütün zorluklara rağmen bu planı boşa çıkarmaya çalışıyor.

Amerika'nın Büyük Manevrası
Ne var ki, direnişe karşı Mehdi Ordusu kozunu oynamak Amerika için de sorunlar yarattı. İşgali sürdürebilmek için İbrahim Caferi ve Nuri Maliki'nin İslamî Davet Partisi, Abdülaziz el-Hakim'in Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi-Bedir Tugayları gibi İran'la çok yakın ilişkileri olan mezhepçi Şii güçlere dayanmak zorunda kalan Amerika, yine İran'la çok sıkı fıkı olan Mehdi Ordusu da hükümete katıldıktan sonra İran'ın Irak içindeki ağırlığının çok artmış olduğunu saptadı ve bu etkiyi azaltmanın yollarını aramaya başladı.
Önce direnişin belkemiğini oluşturan Baas Partisi'ni silah bırakması karşılığında hükümete katmaya çalıştı. Baas'ın, bütün işgal güçlerinin kayıtsız şartsız çekilme takvimi açıklanmadan silah bırakmayı kabul etmemesi üzerine, tersine bir manevrayla Saddam Hüseyin'i ve yakın çalışma arkadaşlarını Şii ağırlıklı kukla hükümete astırdı. Bu idamların mezhepçi Şiiler için simgesel değer taşıyan günlerde yapılmasını sağladı. Saddam Hüseyin 30 Aralık 2006'da Kurban Bayramı sabahı kurban edildi. Barzan İbrahim el-Tikriti ile Avad Hamad el-Bender, 644 yılında Sünni Halife Ömer'in, İranlı Ebu Lulu (Baba Şecaeddin) tarafından öldürüldüğü günün Hicrî takvime göre yıldönümünde, 15 Ocak 2007'de katledildiler. Taha Yasin Ramazan, Şii mezhepçilerin Şii yükselişinin başladığı gün saydığı işgalin dördüncü yıldönümünde öldürüldü. (Direnişçilerin bu konudaki değerlendirmeleri için bkz. http://www.albasrah.net/en_articles_2007/0307/iraqiresistancereport_200307.htm). Üstelik bütün bu idamlar Bağdat'ın Şiiler için kutsal sayılan Kâzımiye semtinde infaz edildi. (Bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Kadhimiya).
Simgesel anlamlarla yüklü bu öldürme ayinleriyle Şii mezhepçilerin ağzına bir parmak bal çalan Amerika (en modern kapitalist sömürgeciliğin halkları birbirine düşürmek için Ortaçağın dinsel simgeleriyle nasıl oynadığını görüyor musunuz? İnanılmaz bir gericilik!), asıl olarak direnişe, ikincil olarak da Mehdi Ordusu'na yönelik yeni güvenlik planını başlattı. İşgal ordusuna önce 21500, daha sonra 8500 asker takviyesi yaptı. İran'ın etkisini azaltmak için, hükümet partilerine karşı, onları İran'dan uzaklaştırmaya yarayacağını umduğu şantaj, tehdit ve vaat politikası uygulamaya ve hükümetle İran'ı karşı karşıya getirecek oldubittiler yaratmaya başladı.
Ancak ABD ne yaparsa yapsın, Irak'ta içine sıkıştığı kapandan kurtulamaz. Daha şimdiden direniş, yeni güvenlik planını boşa çıkaracak güçte olduğunu ve Amerika'nın her yeni taktiğine karşı daha etkili taktikler geliştirme yeteneğine ve becerisine sahip olduğunu gösteriyor.

Çıkış Yok
Amerikan yönetimini içine düştüğü çıkmazdan kurtarmayı amaçlayan ve Amerikan egemenlerinin bütün kanatlarının uzlaşmasıyla hazırlanan Baker-Hamilton planı, emperyalist körlükle Amerika için hâlâ bir çıkış yolu bulunabileceğini varsayıyor. ABD'nin İran ve Suriye'yle uzlaşmasıyla direnişçilerin en azından etkili bir kısmının direnişten vazgeçirilebileceğini, vazgeçmeyenlerin tecrit edilip ezilebileceğini ve Irak hükümetinin güçlendirilmesiyle Amerika'nın bölgedeki ve dünyadaki hakimiyetine zarar vermeyen "şerefli bir çıkış stratejisi" oluşturulabileceğini sanıyor. İşlerin gerçekten berbat durumda olduğunu kabul eden plan ABD muharip güçlerinin Mart 2008'e kadar kademeli olarak çekilmesini öngörüyor. Artık çok geç.
Birincisi, ABD'nin mevcut hedefleri, stratejileri ve bağlantıları içinde (bir yanda Suudi Arabistan, Körfez emirlikleri, Mısır ve Ürdün, bir yanda İsrail) İran ve Suriye'yle belli bir ölçüden öteye uzlaşması çok zordur. Irak işgalini başından beri İran'la örtük bir işbirliği içinde götüren ve direniş karşısında İran uzantısı partilerin işbirliğine muhtaç olan Amerika, zaten bu politikanın sonuna gelmiş dayanmıştır.
İkincisi, Amerikan emperyalizmi kendi emperyalist hırslarından vazgeçmedikçe İran ve Suriye'yle ancak geçici olarak uzlaşabilir; ne var ki, bu geçici uzlaşma ileride çok daha sert bir kapışmayla sonuçlanır.
Üçüncüsü, Irak halkının sırtından İran ve Suriye'yle uzlaşma, direnişin tam bağımsızlık hedefinden vazgeçmesine değil, işgal yönetimiyle uzlaşan devletlere karşı da daha kararlı şekilde harekete geçmesi sonucunu doğuracaktır. Zaten daha şimdiden, Iraklı direnişçiler İran'ın da Irak üzerinde hegemonyacı hesapları olduğunu, direniş karşısında zayıflayan ABD'nin yerine geçmeye çalıştığını açıklayarak, hem Amerikan işgalcilerine, hem de "İranlı Safavilerin istilasına karşı" savaş çağrısında bulunuyorlar. (Öte yandan, kendisi de Amerika'nın saldırı tehdidi altında bulunan İran'ın inatla Irak'ta direnişçilere karşı ABD'yle işbirliği yapması, ABD'yi "Irak batağından kurtarma" amacı taşıyan Baker-Hamilton planından da cesaret alarak ABD'yi bölgesel hegemonyasına razı edebileceğini sanması ve hiç olmazsa Irak'ın bir bölgesini ele geçirebilirim açgözlülüğüyle bu ülkeyi bölme ve parçalama oyununa katılması, kontrolü altındaki mezhepçi güçler aracılığıyla direnişe karşı vahşi bir imha kampanyası yürütmesi bütün insani değerlere aykırı olduğu gibi, siyasal açıdan da ibret alınacak bir miyopluk örneği oluşturuyor. Çünkü Irak'ın ardından sıra eninde sonunda İran'a da gelecektir. Nitekim ABD Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden İran'a karşı "nükleer ambargo" kararı çıkarttı. Devamını getirmek için şartların olgunlaşmasını bekliyor. Unutmayalım ki, emperyalizme elini veren kolunu kurtaramaz. Direnişçileri ve önderlerini imha edenler sadece hain olurlar.)
Dördüncüsü, ABD ordusu çekilince kukla mezhepçi ve şovenist partiler koalisyonunun direniş karşısında ayakta kalma şansı sıfırdır. Efendisinin kaçtığı yerde uşağı hiç barınamaz.
Beşincisi, ABD'nin en sadık bendesi İngiltere bile Irak'tan askerlerini çekmeye karar verdi. Tony Blair gibi vicdansız bir politikacı bile artık bu yükü çekemiyor.
Altıncısı, savaşın kaybedildiği inancı sadece ABD halkı arasında değil, egemen siyasi seçkinleri arasında da artık en yaygın görüş. Şahinler şahini Başkan Yardımcısı Dick Cheney bile içi kan ağlayarak "şerefli bir çekilme"den söz etmeye başladı. Demokrat Parti ile Cumhuriyetçi Parti arasında savaşın kaybedilmesinin suçunu birbirlerine atma yarışı hızlandı. Kongre seçiminden zaferle çıkan Demokrat Parti'nin hem Temsilciler Meclis'nde, hem Senato'da birinci parti durumuna yükselmesinin ardından, Kongre, Başkan Bush'un istediği ek savaş bütçesinin kabulünü muharip askerlerin Irak'tan çekilmesi şartına bağlayan bir kararı kabul etti. Temsilciler Meclisi, çekilmenin Eylül 2008'e kadar, Senato ise 31 Mart 2008'e kadar tamamlanmasını istiyor. Başkan Bush, bu adımın ABD askerlerini arkadan vuran sorumsuz bir karar olduğunu belirterek kararı veto edeceğini duyurdu.
Bu kayıkçı dövüşü nasıl biterse bitsin, görünen köy kılavuz istemez. Amerika ne yaparsa yapsın, Irak direnişinin iradesine boyun eğmek ve kayıtsız şartsız çekilmek zorunda kalacaktır.

İşgalden Çıkan Dersler
Dört yılın bilançosuna baktığımızda, galiba şunları rahatlıkla söyleyebiliriz:
Amerika artık yükselen değil, gerileyen bir güçtür. Savaşın başında herkesi korkutan ve hizaya sokan bir devletken, şimdi önüne koyduğu siyasi hedeflere ulaşamayan bir devlet olmuştur. Dünyanın en büyük savaş makinesi olan ordusu, uzun yıllar boyunca ambargoyla zayıflatılmış bir halkın gerilla güçleri karşısında perişan olmuştur.
Savaşın ilk günlerinde mangalda kül bırakmazken ve kendisine boyun eğmeyen her devlete ve kuruma hakaretler yağdırırken, zebun olmuş ve hakaret yağdırdığı bütün güçlerden medet umar hale gelmiştir. Yenilmez bir güç olduğu palavrasıyla ortalıkta dolaşırken, direnen Irak halkının önünde rezil olmuştur.
Kendisini "özgürlük ve demokrasi sevdalısı" bir güç olarak tanıtırken, işkence, zulüm ve soykırımla anılan katil bir devlet olarak teşhir olmuştur. Amerikan emperyalizmi, sömürücü, zalim, sahtekâr, sinsi, kalleş, hak ve hukuka düşman, despot, adaletsiz bir haydut devlet olarak çırılçıplak ortadadır.
Amerika, maddi ve manevi anlamda iflas eden bir devlettir. Caydırıcılığını kaybetmiştir. Direnme azmine sahip güçlerin yenilgiye uğratabileceği bir zorbadır. Bu durumu saptayan halklar, Amerika'ya karşı çok daha güvenle başkaldıracaklardır.
Öte yandan, kulağı kesik kapitalist rakipleri Amerika'yı daha az takacak ve daha pervasız hareket etmeye başlayacaklardır. Amerika'nın uşakları bile söz dinlemeyecek ve kendi bildiklerini okuyacaklardır. Ne demişler, kurt kocayınca çakalların maskarası olurmuş.
Tabii bütün bunlar, Amerika'nın elinde halklara kötülük yapmak için hâlâ sınırsız imkânlar bulunduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Amerika zaten yeni savaş planlarını daha da öldürücü silahlar üzerine kurmaya hazırlanıyor. Küçük nükleer bombalar kullanarak uzun süreli bir savaştan kaçınma, halkları ve direnişçileri toptan yok etme planlarını geliştiriyor. Can çıkmadıkça huy çıkmaz, emperyalist emperyalistliğinden vazgeçmez. Ta ki bütün halkların birleşik çabasıyla alaşağı edilene ve etkisiz hale getirilinceye kadar.

Kahramanlara Saygı
Hiçbir devletten destek almadan, sadece kendi gücüne ve dünyanın her yanındaki barışsever insanların manevi desteğine dayanarak dünyanın baş hayduduna ağır bir ders veren Irak halkının kahramanca direnişi ve inanılmaz fedakârlığı önünde saygıyla eğiliyoruz. Devrim isteyen halklara, eşitlik ve özgürlük isteyen emekçilere, barış ve adalet isteyen dürüst vicdan sahiplerine güç verdiler, moralimizi yükselttiler, direnme azmimizi pekiştirdiler, en karanlık koşullarda ağaran yeni dünyanın müjdecisi oldular. Irak halkının, Arabı, Kürdü, Türkmeni, Asurisi, Keldanisi; Müslümanı, Hıristiyanı; Şiisi, Sünnisi'yle, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin bütün tertiplerini boşa çıkaracağına ve etnik kökeni, dini ve mezhebi ne olursa olsun, bağımsız, birleşik ve özgür Irak'ta egemen olacağına, işgalin ağır yaralarını saracağına, uygarlığa beşiklik etmiş topraklarında çok daha yüksek bir uygarlığı tekrar kuracağına gönülden inanıyoruz.
 
Yazarın Diğer Yazıları
 Seçim Değerlendirmesi
 1920'den Günümüze TKP - 2
 1920'den Günümüze TKP - 1
 Kapitalist Devletlerin İkiyüzlülüğü ve Irak
 ABD, MEDYA VE ÜNİVERSİTE SİSTEMİ
 ABD EMPERYALİZMİNİN ÖYKÜSÜ
 SİP'İN KORKU VE İHANETİ
 SİP NEREYE?
 1998 BAŞINDA DÜNYA
 ÖLÜMÜ GÖSTERİP SITMAYA RAZI ETMEK
 TKP TARİHİNE BAKIŞ
 SOVYET SOSYALİZMİNDEN ÇIKARILACAK DERSLER
 80 YILDAN SAYFALAR
 PARTİ
 2000'LERİN BAŞINDA TÜRKİYE