Çev.: M. Ardos
Her devrim, büyük halk yığınlarının yaşamında sert
bir dönüm noktasının belirtisidir. Bu dönüm noktası olgunlaşmaya
erişmedikçe, hiçbir gerçek devrim meydana gelemez. Ve, tıpkı bir insan
yaşamındaki her dönüm noktasının onun için derslerle dolu olması, ona
birçok şey yaşatıp duyurması gibi, devrim de bütün halka, az zaman
içinde, en özlü ve en değerli dersleri verir.
Devrim sırasında, milyonlarca ve on milyonlarca insan, her hafta,
olağan, uyuşuk bir yaşam yılındakinden daha çok şey öğrenir. Çünkü bütün
bir halkın yaşamındaki sert bir dönüm noktası sırasında, çeşitli
toplumsal sınıfların izledikleri erekler, ellerinde bulunan güçler ve
eylem araçları ayrı bir açıklıkla görülür.
Her
bilinçli işçi, her asker, her köylü, özellikle şimdi, Temmuz sonunda,
devrimimizin birinci evresinin bir başarısızlığa vardığının açıkça
ortaya çıktığı sırada, Rus devriminin öğrettiklerini derinden derine
düşünmelidir.
Gerçekten, işçi ve köylü
yığınlarının devrim yaparken neler elde etmek istediklerine bakalım. Bu
yığınlar devrimden ne bekliyorlardı? Devrimden özgürlük, barış, ekmek,
toprak bekledikleri biliniyor.
Oysa, şimdi ne
görüyoruz?
Özgürlük yerine, eski keyfe bağlı
yönetimin yeniden kurulmasına başlanıyor. Askerler için cephede ölüm
cezası yeniden yürürlüğe kondu. Büyük toprak sahiplerinin topraklarına
kimseye danışmaksızın el koymuş bulunan köylüler, mahkemelere
veriliyor.
İşçi gazetelerinin basımevleri talan
edildi. İşçi gazeteleri yargılanmaksızın yasaklandı. Bolşevikler, çoğu
kez onlara karşı en küçük bir suçlamada bile bulunulmadan ya da açıkça
karaçalıcı suçlamalarda bulunularak, tutuklanıyor.
Belki de bolşeviklerin konusu oldukları kovuşturmaların
özgürlüğe bir saldırı oluşturmadıkları, çünkü haklarında açık suçlamalar
bulunan belirli kişilerden başkasını gözetmedikleri ileri sürülecek. Ama
bu itiraz, herkesçe bilinen ve açık bir kötü niyet taşımaktadır.
Gerçekten, bireyler tarafından işlenmiş bulunan suçlar için, bu suçlar
bir mahkeme tarafından tanıtlanmış ve kabul edilmiş olsalar bile, bir
basımevi nasıl talan edilebilir ve gazeteler nasıl yasaklanabilir? Eğer
hükümet tüm bolşevik partiyi, yönelimini, fikirlerini suçlu olarak kabul
etmiş bulunsaydı, işin rengi değişirdi.
Ama
özgür Rusya hükümetinin bunların hiçbirini yapamayacağını ve hiçbirini
de yapmadığını herkes biliyor.
Bolşeviklere
karşı yöneltilen suçlamaların karaçalıcı niteliğini özellikle gösteren
şey, bolşevikler tarafından savaşa karşı, büyük toprak sahiplerine karşı
ve kapitalistlere karşı yürütülen savaşım nedeniyle, büyük toprak
sahipleri ile kapitalistlerin gazetelerinin bolşeviklere kudurmuşçasına
saldırmaları, ve bu gazetelerin, hiçbir bolşeviğe karşı henüz hiçbir
suçlamada bulunulmamasına karşın, açıkça bolşeviklerin tutuklanma ve
kovuşturulmasını istemeleridir.
Halk barış
istiyor. Oysa, özgür Rusya'nın devrimci hükümeti, gizli antlaşmaların,
Rusya kapitalistlerinin yabancı halkları soyup soğana çevirebilmeleri
için, eski çar Nikola II'nin İngiliz ve Fransız kapitalistleri ile
imzalamış bulunduğu gizli antlaşmaların ta kendilerinin uygulaması
olarak, fetihler savaşına yeniden başladı.
Bu
gizli antlaşmalar hâlâ yayımlanmadı. Özgür Rusya hükümeti sorunu
kaçamaklarla başından savdı ve bugüne değin hiçbir halka hakkaniyetli
bir barış önermedi.
Ekmek yok. Açlık, yeniden
tehdit ediyor. Herkes görüyor ki, kapitalistler ve zenginler, savaş
gereçleri üzerinde hazineyi utanmadan aldatıyorlar (bugün savaş halka
günde 50 milyon rubleye mal oluyor); fiyatların yüksekliği sayesinde,
aşırının aşırısı kârlar vuruyorlar, oysa üretimin ve ürünlerin
bölüşümünün işçiler tarafından ciddi bir sayımını örgütlemek için hiç,
ama hiçbir şey yapılmamıştır. Gitgide daha tepeden bakan bir duruma
gelmiş bulunan kapitalistler, hem de halkın emtia kıtlığından sıkıntı
çektiği bir sırada, işçileri sokağa atıyorlar.
Köylülerin pek büyük çoğunluğu, büyük toprak mülkiyetinin varlığını bir
haksızlık ve bir hırsızlık olarak gördüklerini, uzun bir kongreler
dizisinde, yüksek sesle ve anlaşılır bir dilde açıklamış bulunuyor. Ve
devrimci ve demokratik olduğunu söyleyen hükümet, aylardır köylüleri
atlatmaya, onları vaatler ve oyalamalarla aldatmaya ara vermiyor. Aylar
boyu kapitalistler, bakan Çernov'un toprakların alınıp satılmasını
yasaklayan yasayı resmen yayınlamasına izin vermediler. Ve en sonu bu
yasa resmen yayımlandığı zaman da, kapitalistler, Çernov'a karşı, bugüne
değin sürdürdükleri tiksinç bir kara çalma kampanyası açtılar. Hükümet,
büyük toprak sahiplerini savunma çabasında öylesine bir küstahlığa
varmıştır ki, topraklara "keyfî olarak" el koymuş bulunan köylüleri
mahkemeye vermeye başlıyor.
Kurucu Meclisi,
kapitalistlerin toplanmasını ertelemeye ara vermedikleri o Meclisi
beklemeleri öğütlenerek, köylüler atlatılıyor. Bolşeviklerin baskısı
altında, toplantı tarihinin 30 Eylül olarak saptanmış bulunduğu şu anda,
kapitalistler yüksek sesle, bu sürenin çok kısa, "olanaksız" olduğunu
haykırıyorlar; ve Meclisin daha sonraki bir tarihe ertelenmesini
istiyorlar... Kapitalistler ve büyük toprak sahipleri partisinin
"kadet" parti ya da "halkın özgürlüğü" partisi en etkili üyeleri,
örneğin Panina gibi, açıkça, Kurucu Meclisin savaş sonuna ertelenmesini
öğütlüyorlar.
Toprak için, Kurucu Meclise değin
bekle. Kurucu Meclis için, savaşın sonuna değin bekle. Savaşın sonu
için, tam zafere değin bekle. İşte durum bu. Hükümette çoğunluğu
ellerinde tutan kapitalistler ve büyük toprak sahipleri, köylülerle
düpedüz alay ediyorlar.
II
Ama çarlık iktidarı
devrildikten sonra, özgür bir ülkede bu nasıl olabildi? Özgür olmayan
bir ülkede, halk kimsenin seçmediği bir çar ile, bir avuç büyük toprak
sahibi, kapitalist ve memur tarafından yönetilir.
Özgür bir ülkede, halk yalnızca bu amaçla kendi seçtiği
kimseler tarafından yönetilir. Seçimlerde, halk, partilere bölünür, ve
nüfusun her sınıfı her zaman kendi öz partisini kurar. Böylece, büyük
toprak sahipleri, kapitalistler, köylüler, işçiler, ayrı ayrı partiler
kurarlar. Bu nedenle, özgür ülkeler halkı, partiler arasında açık bir
savaşım ve özgür uzlaşmalar aracılığıyla yönetilir.
Çarlık iktidarının, 27 Şubat 1917 günü devrilmesinden
sonra, Rusya dört aya yakın bir süre boyunca özgür bir ülke gibi,
özgürce kurulmuş partiler arasında açık bir savaşım ve özgür uzlaşmalar
aracılığıyla yönetildi. Bundan ötürü, Rus devriminin gelişmesini anlamak
için, her şeyden önce başlıca hangi partilerin karşı karşıya
bulunduklarını, bunların hangi sınıfların çıkarlarını savunduklarını,
bütün bu partiler arasında hangi ilişkilerin var olduğunu göstermek
gerekir.
III
Çarlığın devrilmesinden sonra, devlet iktidarı birinci Geçici Hükümetin
eline geçti. Bu hükümet burjuvazi temsilcilerinden, yani büyük toprak
sahiplerinin kendilerine katıldıkları kapitalistlerden kurulmuştu.
Kapitalistlerin baş partisi olan "kadet" parti, burjuvazinin yönetici ve
hükümet partisi olarak, bu hükümette birinci yeri tutuyordu.
Çar birlikleri ile savaşmış ve özgürlük için kanlarını
dökmüş olanların, elbette kapitalistler değil, ama işçiler, köylüler,
denizciler ve askerler olmalarına karşın, iktidar bu partinin eline
rastlantı sonucu düşmedi. İktidar kapitalistler partisinin eline, bu
sınıf zenginlik, örgütlenme ve eğitimin verdikleri güce sahip bulunduğu
için düştü. 1905'ten bu yana, ve özellikle savaş sırasında,
kapitalistler ve onlarla birlikte yürüyen büyük toprak sahipleri sınıfı,
örgütlenmeleri bakımından Rusya'da büyük ilerlemeler yaptılar.
Kadet parti, 1905'te olduğu kadar 1905'ten 1917'ye
değin de, her zaman kralcı bir parti oldu. Halkın çarlık zorbalığı
üzerindeki yengisinin ertesi günü, bu parti cumhuriyetçi olduğunu
açıkladı.
Tarih, halk krallığın üstesinden
geldiği zaman, kapitalist partilerin, yeter ki kapitalistlerin
ayrıcalıklarını ve halk üzerindeki mutlak iktidarlarını
kurtarabilsinler, cumhuriyetçi olmaya her zaman boyun eğdiklerini
gösterir.
Söze gelince, kadet parti "halkın
özgürlüğü"nden yanadır. Gerçekte ise, kapitalistlerden yanadır o; bu
nedenle, bütün büyük toprak sahipleri, bütün kralcılar, bütün yüz
karalar, hemen onun yanında yer almışlardır. Basın ve seçimler bunun
tanığıdır. Devrimden sonra, bütün burjuva gazeteler ve tüm yüz karalar
basını, kadetler ile birlikte şakımaya koyuldular. Açıkça seçimlere
girmeyi göze alamayan bütün kralcı partiler, Petrograd'da olduğu gibi,
kadet partiyi desteklediler.
İktidarın egemeni
olarak, kadetler bütün güçlerini, İngiliz ve Fransız kapitalistleri ile
gizli soygunculuk antlaşmaları imzalamış bulunan çar Nikola II
tarafından başlatılan fetih ve yağma savaşını sürdürmekte kullandılar.
Bu antlaşmalar, Rus kapitalistlerine, zaferi durumunda, hem İstanbul'un,
hem Galiçya'nın, hem de Ermenistan'ın vb. ilhakını vaadediyorlardı.
Halka gelince, işçiler ve köylüler için dirimsel bir önem taşıyan bütün
büyük sorunların çözümünü, toplantı tarihini bile saptamadığı Kurucu
Meclise erteleyen kadetler hükümeti, kaçamaklar ve boş vaatler
aracılığıyla onu aldatıyordu.
Özgürlükten
yararlanan halk, kendi kendine örgütlenmeye başladı. İşçi, asker ve
köylü vekilleri Sovyetleri, Rusya nüfusunun pek büyük çoğunluğunu
oluşturan işçi ve köylülerin başlıca örgütü idiler. Bu Sovyetler, daha
Şubat Devrimi sırasında kurulmaya başlamışlardı; birkaç hafta sonra,
Rusya büyük kentlerinin çoğunda ve birçok kasabada, işçi sınıfı ve
köylülüğün bütün bilinçli ve ileri öğeleri Sovyetler içinde biraraya
gelmiş bulunuyorlardı.
Sovyetler tam bir
özgürlük içinde seçilmişlerdi. İşçi ve köylü, halk yığınlarının gerçek
örgütleri, halkın pek büyük çoğunluğunun gerçek örgütleri idiler. Asker
üniforması giymiş işçiler ve köylüler silahlı idiler.
Söylemek gereksiz ki, Sovyetler tüm devlet iktidarını
ele alabilirlerdi ve almalıydılar da. Devlet içinde, Kurucu Meclis
toplanana değin, Sovyetlerden başka hiçbir iktidar olmamalıydı. Yalnız o
zaman devrimimiz gerçekten halkçı, gerçekten demokratik olurdu. Barışı
gerçekten özleyen, bir fetih savaşında gerçekten çıkarları olmayan
emekçi yığınlar, fetih savaşına bir son vermeye ve barışı getirmeye
yetenekli bir siyaseti, gözü peklik ve sarsılmazlıkla, yalnız o zaman
uygulamaya başlayabilirlerdi. İşçiler ve köylüler, "savaş sayesinde"
aşırının aşırısı kârlar sağlayan ve ülkeyi yıkım ve açlığa sürüklemiş
bulunan kapitalistlere yalnız o zaman boyun eğdirebilirlerdi. Ama,
Sovyetlerde, devrimci işçilerin, tüm devlet iktidarının Sovyetlere
verilmesini isteyen bolşevik sosyal demokratların partisi yanında yalnız
bir milletvekilleri azınlığı yer alıyordu. Milletvekilleri çoğunluğuna
gelince, bu çoğunluk iktidarın Sovyetlere verilmesine karşı olan
menşevik sosyal demokrat parti ile sosyalist devrimci parti
yanında yer alıyordu. Burjuvazi hükümetinin varlığına son vermek ve onun
yerine bir Sovyetler hükümeti geçirmek yerine, bu partiler burjuvazi
hükümetinin desteklenmesinin, onunla uzlaşmanın, bir koalisyon hükümeti
kurulmasının doğru olduğunu öne sürüyorlardı. Devrimin ilk beş ayı
içindeki gelişmesinin özsel içeriği, işte halk çoğunluğunun kendilerine
bel bağlamış bulunduğu sosyalist devrimci ve menşevik partiler
tarafından uygulanan bu burjuvazi ile uzlaşma siyasetinde bulunur.
IV
İlkin sosyalist devrimciler ve menşeviklerin
burjuvazi ile bu uzlaşma siyasetinin nasıl uygulandığını görelim. Sonra
halkın hangi nedenle onlara güvendiğini araştıracağız.
V
Menşevikler ve sosyalist devrimcilerin
kapitalistler ile uzlaşma siyaseti, bazı şu, bazı bu biçim altında, Rus
devriminin bütün evrelerinde uygulandı.
Tam 1917
Şubatı sonunda, halk zaferi kazanır ve çarlık iktidarı devrilir
devrilmez, kapitalistlerin Geçici Hükümeti, "sosyalist" olarak,
Kerenski'yi içine aldı. Aslında, Kerenski hiçbir zaman sosyalist
olmamıştı; o bir trudovikten başka bir şey değildi ve ancak 1917
Martından sonra, yani bu iş artık hiçbir tehlike göstermediği ve
elverişli olmaktan geri kalmadığı zaman sosyalist devrimciler
arasında yer almaya başladı. Kapitalist Geçici Hükümet, Petrograd
sovyeti başkan yardımcısı Kerenski aracılığı ile, hemen sovyeti kendine
bağlamaya, onu evcilleştirmeye girişti. Ve Sovyet yani orada ağır basan
sosyalist devrimciler ile menşevikler evcilleşmeye razı oldu:
kapitalist Geçici Hükümet kurulur kurulmaz, verdiği sözleri yerine
getireceği "ölçüde", "onu desteklemeyi" kabul etti.
Sovyet, kendini, Geçici Hükümetin işlerini bir
gerçekleme, bir denetleme organı olarak görüyordu. Sovyet liderleri,
hükümet ile bağlantıyı sağlamak üzere, "irtibat komisyonu" denen bir
komisyon kurdular. Bu irtibat komisyonu içinde, Sovyetlerin, doğrusunu
söylemek gerekirse koltuksuz ya da resmî olmayan bakanlar olan
sosyalist devrimci ve menşevik liderleri, kapitalistlerin hükümeti
ile durmadan görüşüp konuşmakta idiler.
Bu durum
bütün Mart ayı ve hemen hemen bütün Nisan ayı boyunca sürdü. Zaman
kazanmaya çalışan kapitalistler, oyalamalara ve kaçamaklara
başvuruyorlardı. Bu dönem boyunca, kapitalist hükümet devrimi
geliştirmek için az buçuk ciddi hiçbir önlem almadı. Hatta doğrudan
doğruya kendisine düşen ivedi görevini Kurucu Meclisi toplantıya
çağırmak yerine getirmek için bile, hükümet kesinlikle hiçbir şey
yapmadı; sorunu yerel örgütler önüne koymadı, onu irdeleyecek merkez
komisyonunu bile kurmadı. Hükümetin yalnızca bir tek kaygısı vardı:
Çarın İngiltere ve Fransa kapitalistleri ile imzalamış bulunduğu
uluslararası soygunculuk antlaşmalarını gizlice yenilemek; devrimi,
elden geldiğince sakınımlı bir biçimde ve belli etmeyerek engellemek;
her şeyi vaat etmek, hiçbirini tutmamak. "İrtibat komisyonu"nda,
sosyalist devrimciler ve menşevikler, tumturaklı sözlerle,
vaatlerle, "caksın ve ceksin"lerle avutulan enayiler gibi
görünüyorlardı.
Sosyalist devrimciler ve
menşevikler, masaldaki karga gibi, kendilerini pohpohlara kaptırıyor, ve
onlarsız hiçbir işe girişmediklerini söyledikleri Sovyetlere karşı
duydukları yüksek saygının inancasını veren kapitalistleri kıvançla
dinliyorlardı.
Gerçekte, kapitalistlerin
hükümeti devrim için kesin olarak hiçbir şey yapmış olmaksızın zaman
geçiyordu. Ama, devrime karşı hükümet bu zaman içinde, gizli soygunculuk
antlaşmalarını yenileme, ya da daha doğrusu, İngiliz Fransız
emperyalizminin diplomatları ile, daha az gizli olmayan tamamlayıcı
görüşmeler aracılığıyla bu antlaşmaları onaylama ve "canlandırma"
başarısını da göstermişti. Devrime karşı, hükümet, bu zaman içinde,
harekât alanlarında bulunan ordunun general ve subaylarının
karşıdevrimci bir örgütünün (ya da en azından bir yaklaşmanın)
temellerini atma başarısını göstermiştir. Devrime karşı, hükümet,
işçilerin baskısı altında ödün üzerine ödün verme zorunda kalan, gene
de, aynı zamanda üretimi baltalamaya ve kendileri için en elverişli
zamanda durdurulmasını hazırlamaya başlayan sanayicileri, fabrikacıları,
işyeri sahiplerini örgütlemeye başlamıştı.
Bununla birlikte, öncü işçi ve köylülerin Sovyetler içindeki
örgütlenmesi de durmadan ilerliyordu. Ezilen sınıfların en iyi
temsilcileri, hükümetin, Petrograd Sovyeti ile uzlaşmasına karşın,
Kerenski'nin tumturaklı konuşmalarına karşın, "irtibat komisyonu"nun
varlığına karşın, bir halk düşmanı, bir devrim düşmanı olarak kaldığını
da anlıyorlardı. Yığınlar, eğer kapitalistlerin direnci kırılmazsa,
barış davasının, özgürlük davasının, devrim davasının hiç kuşku götürmez
bir biçimde yitirileceğini anlıyorlardı. Yığınlar arasındaki sabırsızlık
ve öfke büyüyordu.
VI
Bu sabırsızlık ve öfke, 20 21
Nisan günleri taştı. Hareket kendiliğinden olmuş, kimse onu
hazırlamamıştı. Bu hareket öylesine açık bir biçimde hükümete karşı
yönelmişti ki, hatta bir alay, silahlı gösteride bulundu ve bakanları
tutuklamak için Marie sarayına gitti. Hükümetin artık tutunamayacağını
herkes açıkça gördü. Sovyetler, ne yandan gelirse gelsin en küçük bir
dirençle karşılaşmaksızın iktidarı alabilirlerdi (ve almalıydılar da).
Bunu yapacak yerde sosyalist devrimciler ve menşevikler, yıkılmakta
olan kapitalist hükümeti desteklediler, uzlaşmalar ardında koşarak ona
daha çok bağlandılar ve devrimi yıkıma götüren daha da kötü işlere
giriştiler.
Devrim, bütün sınıfları, olağan
zamanda, barış zamanında görülmemiş bir çabukluk ve bir derinlik ile
eğitir. Daha iyi örgütlenmiş ve sınıflar savaşımı ve siyaset konusunda
daha deneyimli olan kapitalistler, kendilerini öbür sınıflardan daha
hızlı yetiştirdiler.
Hükümetin durumunun
tutulacak yeri olmadığını görerek, işçileri aldatmak, bölmek ve güçten
düşürmek için, 1848'den beri öteki ülkeler kapitalistlerinin onlarca yıl
boyunca kullanmış bulundukları bir yönteme başvurdular. Bu yöntem,
"koalisyon" denilen, yani burjuvazi temsilcileri ile sosyalizm
döneklerini bir araya getiren bir hükümet kurmaya dayanır.
Devrimci işçi hareketinin yanında, özgürlük ve
demokrasinin başka yerlerde olduğundan daha uzun zamandan beri var
oldukları ülkelerde, İngiltere ve Fransa'da kapitalistler bu yöntemi
birçok kez büyük bir başarı ile kullanmışlardır. Burjuva bir hükümete
girmiş bulunan "sosyalist" önderler, kendilerini kapitalistler için
paravana, işçiler karşısında aldatma aleti rolü oynayan ciğeri beş para
etmez adamlar, kuklalar olarak göstermekten geri kalmıyorlardı.
Rusya'nın "demokrat ve cumhuriyetçi" kapitalistleri de bu aynı yönteme
başvurdular. Sosyalist devrimciler ile menşevikler kendilerini
hemen oyuna kaptırdılar ve 6 Mayıs günü, Çernov, Çereteli ve hempalarını
içine alan bir "koalisyon" hükümeti, artık bir oldu bitti idi.
Sosyalist devrimci ve menşevik partiler
alıklarının, önderlerinin bakanlık şanının parıltıları altında
hayranlıktan kendilerinden geçmiş bir biçimde, etekleri zil çalıyordu.
Kıvanç içindeki kapitalistler, ellerini ovuşturuyorlardı; halka karşı,
kendilerine "cephelerdeki saldırı eylemlerini", yani gerçekten durmak
üzere olan emperyalist soygunculuk savaşının yeniden başlamasını
destekleme sözü vermiş bulunan "Sovyetler önderleri"nin yardımını
sağlamışlardı. Kapitalistler bu önderlerin kasıntılı güçsüzlüğünü iyi
tanıyorlardı; burjuvazi tarafından üretimin denetimi ve hatta
örgütlenmesi konusunda, barış siyaseti konusunda, vb., verilmiş bulunan
sözlerin hiçbir zaman tutulmayacağını biliyorlardı.
Öyle de oldu. Devrimin gelişmesinin ikinci evresi, 6
Mayıstan 9 ya da 19 Hazirana değin, sosyalist devrimciler ve
menşevikler ile güçlük çekmeksizin oynamayı hesaplamış bulunan
kapitalistlerin hesaplarını eksiksiz bir biçimde doğruladı.
Peşehonov ve Skobelev, kapitalistlerin kârları
üzerinden %100 vergi alınacağını, kapitalistlerin "direnç"inin "kırılmış
bulunduğunu" vb. söyleyerek, cafcaflı sözlerle hem kendilerini hem de
halkı aldatırlarken, kapitalistler güçlenmeye devam ediyorlardı.
Kapitalistlere boyun eğdirmek için bu zaman boyunca
pratik olarak hiç, ama hiçbir şey yapılmadı. Bakan olmuş sosyalizm
dönekleri, hem de tüm devlet yönetim aygıtı, bürokrasi (memurlar) ve
burjuvazinin ellerinde kalmaya devam ederken, gerçeklikte ezilen
sınıfları aldatmaya yönelik konuşma makinelerinden başka bir şey
değildiler. Sanayi müsteşarı ünlü Palçinski, kapitalistlere karşı
yönelmiş bulunan bütün önlemlerin gerçekleşmesini engelleyen bu aygıtın
tipik temsilcisi idi. Bakanlar gevezelik ediyor ve işler oldukları gibi
kalıyorlardı.
Burjuvazi, devrime karşı savaşmak
için, özellikle bakan Çereteli'yi kullanıyordu. Kronştad'ı
"yatıştırma"ya gönderdiler onu: oradaki devrimciler, hükümet tarafından
atanmış bulunan komiseri görevinden alma saygısızlığını göstermişlerdi.
Kronştad'ı "Rusya'dan ayrılmak" istemekle suçlayan, bu budalalığı ve
başka benzerlerini her ton üzerinden yineleyen, küçük burjuvaziye
ve ham kafalara korku salan burjuva basın, Kronştad'a karşı son derece
gürültülü; kinci, azgın bir yalan, kara çalma ve kışkırtma kampanyası
açtı. Anlayışı kıt ve ürküntüye kapılmış ham kafaların en tipik
temsilcisi olan Çereteli, burjuvazi tarafından atılmış bulunan kara
çalmalar oltasını eşi bulunmaz bir "iyi niyet" ile yuttu; karşıdevrimci
burjuvazinin bir uşağı rolünü oynadığını anlamaksızın, büyük bir çaba
ile Kronştad'ı "yıldırımla vurulmuşa döndürmeye ve ona boyun eğdirmeye"
koyuldu. Sayesinde devrimci Kronştad ile bir "uzlaşma"nın yapıldığı bir
alet durumuna düştü, şöyle ki, kent komiseri düpedüz hükümet tarafından
atanmıyor, ama Kronştad'da seçiliyor ve hükümet tarafından kabul
ediliyordu.
Sosyalizmden burjuvazi kampına
geçmiş bulunan dönek bakanlar, zamanlarını işte bu sefil uzlaşmalar için
harcıyorlardı.
Devrimci işçiler karşısında ya da
Sovyetlerde, hükümetin savunmasını üzerine almak için burjuva bir
bakanın boy gösteremediği her yerde, gerçekten burjuvazi yararına
çalışan, bakanlar kurulunu savunmak için kan ter içinde kalan, vaatleri,
vaatleri ve vaatleri yineleyerek, ve ona beklemeyi, beklemeyi ve
beklemeyi öğütleyerek halkı atlatan "sosyalist" bir bakanın Skoblev,
Çereteli, Çernov, daha başkaları ortaya çıktığı (ya da daha çok
burjuvazinin oraya gönderdiği) görülüyordu.
Bakan Çernov'un vakti, özellikle burjuva meslektaşları ile yaptığı
pazarlıklar tarafından dolduruluyordu; ta Temmuza değin, 3 4 Temmuz
hareketi sonucu başlayan yeni "iktidar bunalımı"na değin, kadet
bakanların istifasına değin, bakan Çernov tüm zamanını yararlı, ilginç
ve halkın özlemlerine derinden derine uygun bir işe ayırdı: burjuva
meslektaşlarını hiç olmazsa toprakların alım satım işlemlerini
yasaklamaya razı etmek için "yüreklendiriyor", onları bunu yapmaya
çağırıyordu. Petrograd'daki Rusya köylü temsilcileri kongresinde
(sovyet), bu önlem, köylülere gösterişli bir biçimde vaat edildi. Hiçbir
zaman tutulmayan bir vaat. Kadet bakanların istifası ile aynı anda
kendiliğinden bir patlama olan 3 4 Temmuz devrimci dalgası bu
önlemi uygulamasını sağladığı zamana değin, Çernov bu vaadi ne Mayısta,
ne de Haziranda tutabildi.
Ama, hatta o zaman
bile, büyük toprak sahiplerine karşı, toprak için savaşım içinde bulunan
köylülerin durumunu ciddi olarak düzeltmekte yetersiz, yalıtık bir
önlemden başka bir şey olmadı bu.
Cephede,
emperyalist soygunculuk savaşına yeniden başlama görevi, emperyalist,
karşıdevrimci görevi, halkın sevmediği bir Guçkov'un üstesinden
gelemediği bu görev, sosyalist devrimci partinin çiçeği burnunda
üyesi, "devrimci demokrat" Kerenski tarafından bu sırada parlak bir
biçimde ve başarı ile yerine getirilmişti.
Kerenski, kendi belâgatiyle kendinden geçiyordu; onu satranç tahtası
üzerinde ileri sürülen bir piyon gibi oynatan emperyalistler, ona
dalkavukluk ediyor, pohpohluyor, göklere çıkarıyorlardı.
Bütün bunlar, kapitalistlerin çıkarlarına inanç ve
sevgi ile hizmet ettiği, ve "devrimci birlikleri", çar Nikola II
tarafından İngiltere ve Fransa kapitalistleri ile imzalanan
antlaşmaların uygulanması olarak, Rus kapitalistlerinin İstanbul ve
Lvov'u, Erzurum ve Trabzon'u elde etmeleri için yürütülmüş bulunan
savaşın yeniden başlamasını kabul etmeye çağırdığı içindi.
Rus devriminin ikinci evresi, 6 Mayıstan 9 Hazirana
değin, böyle geçti. Karşıdevrimci burjuvazi, "sosyalist" bakanların
perdesi ve koruyuculuğu altında, pekişti, güçlendi; aynı zamanda hem dış
düşmana, ve hem de iç düşmana, yani devrimci işçilere karşı bir saldırı
hazırladı.
VII
Devrimci işçilerin partisi, bolşevik
parti, yığınların karşı konmaz bir biçimde artmış bulunan hoşnutsuzluk
ve öfkelerini örgütlü bir biçimde açığa vurmalarını sağlamak ereğiyle, 9
Haziran için Petrograd'da bir gösteri hazırlıyordu. Burjuvazi ile
uzlaşmaları içinde sıkışıp kalmış ve emperyalist saldırı siyaseti
tarafından bağlanmış bulunan sosyalist devrimci ve menşevik
önderler, yığınlar arasında sahip oldukları etkinin yıkıldığını sezerek
korkuya kapıldılar.
Ve bu kez
sosyalist devrimciler ile menşevikleri karşıdevrimci kadetlere
bağlayan şey, gösteriye karşı genel bir homurdanma oldu.
Sosyalist devrimciler ile menşeviklerin yönetimi altında ve
bunların kapitalistler ile uyuşma siyasetleri sonucu, küçük burjuva
yığınlar tarafından karşıdevrimci burjuvazi ile bir ittifaka doğru
gerçekleştirilen yüzgeridönüş büsbütün belirginleşti, heyecan verici bir
özgülükle belirdi. 9 Haziran bunalımının tarihsel önemi, sınıfsal
anlamı, işte budur.
İşçileri, o sırada,
birleşmiş bulunan kadetler, sosyalist devrimciler ve menşeviklere
karşı umutsuz bir kavgaya sürüklememek kaygısı ile davranan bolşevikler,
gösterinin yapılmasından vazgeçtiler. Ama, hiç değilse yığınların bir
güven kalıntısını korumak isteyen sosyalist devrimci ve menşevik
partiler, kendilerini 18 Haziran günü ortak bir gösteri saptama zorunda
gördüler. Burjuvazinin öfkesi doruk noktasında idi, çünkü o, bu kararı
haklı bir biçimde küçük burjuva demokrasisinin proletaryaya doğru
eğildiğinin göstergesi olarak yorumluyordu; cephede saldırıyı
başlatarak, demokrasinin eylemini kötürümleştirmeyi kararlaştırdı.
Gerçekten, 18 Haziran günü, devrimci proletaryanın
sloganları, bolşevizmin sloganları, Petersburg yığınları arasında son
derece gösterişli bir zafer kazandı ve, 19 Haziran günü de, burjuvazi ve
bonapartçı Kerenski, cephede saldırının, tam da 18 Haziran günü başlamış
bulunduğunu gösterişli bir biçimde bildiriyorlardı.
Pratik olarak, saldırı, engin emekçiler çoğunluğunun
iradesine karşı, soygunculuk savaşının kapitalistler yararına yeniden
başlaması anlamına geliyordu. Bundan ötürü, saldırı, zorunlu olarak, bir
yandan şovenizmin olağanüstü bir belirginleşmesini ve askerî (ve
dolayısıyla siyasal) iktidarın bonapartçılar askerî kliğine geçişini;
öte yandan, yığınlara karşı zor kullanılmasını, enternasyonalistlerin
canına kıyılmasını, ajitasyon özgürlüğünün kaldırılmasını, savaş
düşmanlarının tutuklanmalarını ve kurşuna dizilmelerini içeriyordu.
Eğer 6 Mayıs günü, sosyalist devrimcileri ve
menşevikleri burjuvazinin zafer arabasına bir ip ile bağladıysa, 19
Haziran günü de, kapitalistlerin uşakları olarak, onları bir zincir ile
oraya perçinledi.
VIII
Soygunculuk savaşının yeniden
başlaması sonucu, yığınların öfkesi, doğal olarak, artan bir hızlılık ve
zorluluk ile yoğunlaştı. 3 ve 4 Temmuz günleri, yığınların öfkesi,
bolşeviklerin elbette elden geldiğince örgütlü bir biçim vermeye
çalışacakları patlayışı bir yerde durdurmak için gösterdikleri çabalara
karşın, patlak verdi.
Burjuvazinin köleleri
olan, efendileri tarafından zincire vurulmuş bulunan
sosyalist devrimciler ile menşevikler, hem gerici birliklerin
Petrograd'a çağrılmasını, hem ölüm cezasının yeniden yürürlüğe
girmesini, hem işçilerin ve devrimci birliklerin silahsızlandırılmasını,
hem de tutuklamaları, kovuşturmaları, gazetelerin yargılanmadan
yasaklanmasını, her şeyi kabul ettiler.
Burjuvazinin hükümet içinde tamamen alamadığı ve Sovyetlerin de
istemedikleri iktidar, kadetler ve yüz karalar, büyük toprak
sahipleri ve kapitalistler tarafından, kolayca anlaşılabileceği gibi,
sınırsız koşulsuz desteklenen bonapartçıların, askerî kliğin eline
düştü.
Düşüşten düşüşe. Burjuvazi ile uzlaşma
eğik düzlemine bir kez girdikten sonra, sosyalist devrimciler ile
menşevikler karşı konmaz bir biçimde kaydılar ve dibi buldular. 28 Şubat
günü, Petrograd sovyetinde, burjuva hükümete koşullu bir destek sözü
vermişlerdi. 6 Mayıs günü, onu bozgundan kurtarıyor ve, saldırıyı kabul
ederek, hükümetin uşakları ve savunucuları durumuna geliyorlardı. 9
Haziran günü, devrimci proletaryaya karşı amansız kin, yalan ve kara
çalma kampanyasında, karşıdevrimci burjuvazi ile birleşiyorlardı. 19
Haziran günü, yağma savaşının, bir gerçek durumuna gelmiş bulunan
yeniden başlamasını onaylıyorlardı. 3 Temmuz günü, gerici birliklerin
getirtilmesini kabul ediyorlardı; iktidarın kesin olarak bonapartçılara
bırakılmasının başlangıcı oldu bu. Düşüşten düşüşe.
Sosyalist devrimci ve menşevik partilerin bu yüz
kızartıcı sonu, bir rastlantı sonucu değil; küçük patronların,
küçük burjuvazinin iktisadî durumunun, Avrupa deneyimi tarafından
birçok kez doğrulanmış bulunan sonucudur.
IX
Küçük
patronların "zengin olmak", gerçek patronlar durumuna gelmek, "ensesi
kalın" patron düzeyine, burjuvazi düzeyine yükselmek için, bütün
güçlerini kullandıklarını, her şeyi yaptıklarını elbette herkes
gözlemlemiştir. Kapitalizm hüküm sürdükçe, küçük patronların şundan
başka bir seçenekleri yoktur: ya kapitalist olmak (en iyi durumda, ancak
yüz küçük patrondan birinin başına gelebilir bu), ya da yıkıma uğramış
küçük patron, yarı proleter, sonra da proleter durumuna düşmek. Bu,
siyasette de böyledir: küçük burjuva demokrasisi, özellikle
önderleri, burjuvazinin kuyruğuna takılır. Küçük burjuva
demokrasisi önderleri, kendi yığınlarını, büyük kapitalistler ile bir
uzlaşma olanağı üzerindeki vaatler ve inançlarla avuturlar. İşler iyi
gittiğinde, kapitalistlerden, çok kısa bir zaman için ve emekçi
yığınların çok küçük bir yüksek katmanı yararına, ufak tefek ödünler koparırlar. Ama, bütün önemli sorunlarda, bütün kesin sorunlarda, küçük burjuva demokrasisi, her zaman, güçsüz bir uzantısı olduğu burjuvazinin kuyruğuna takılmış ve her zaman malî kralların elleri arasında yumuşak bir alet olmuştur. İngiltere ve Fransa'nın deneyimi, bu
gerçeği birçok kez doğrulamıştır.
Özellikle emperyalist savaş ve bu savaşın yol açtığı derin bunalım tarafından etkilenmiş bulunan olayların aşırı bir hızlılık ile olup bittikleri Rus devrimi deneyimi, 1917 Şubatından Temmuzuna değin süren bu deneyim, küçük burjuvazinin kararsızlığı üzerindeki eski marksist beliti
(axiome), dikkate değer bir güçlülük ve açıklık ile doğrulamıştır.
Rus devriminin öğrettiği şudur ki, emekçi yığınlar
savaşın demir kıskacından, açlıktan ve büyük toprak sahipleri ile
kapitalistlerin boyunduruğundan, kendilerini ancak ve ancak,
sosyalistdevrimci ve menşevik partilerden büsbütün kopma, bu partilerin
düşmanla işbirlikçi rolünün bilincine açıkça varma, burjuvazi ile her
türlü uzlaşmayı geri çevirme, gözü pek bir biçimde devrimci işçilerin
saflarına geçme koşulu ile kurtarabilecektir. Yalnızca devrimci işçiler,
eğer yoksul köylüler tarafından desteklenirlerse, kapitalistlerin
direncini kıracak, halkı toprağın ödenmesiz fethine, tam özgürlüğe,
açlık üzerindeki yengiye, savaş üzerindeki yengiye, adil ve sürekli bir
barışa götürecek durumdadırlar.
Sonsöz
Bu makale,
metinden anlaşıldığı gibi, Temmuz sonunda yazıldı.
Devrimin Ağustos ayı içindeki tarihi, makalenin
içeriğini büsbütün doğruladı. En sonu, Ağustos sonunda, Kornilov
ayaklanması, karşıdevrimci generaller ile birleşmiş bulunan kadetlerin,
Sovyetleri dağıtmak ve krallığı yeniden kurmak istediklerini halka
açıkça göstererek, devrimi yeni bir dönüm noktasına götürdü.
Devrimin bu yeni dönüm noktasının gücü nedir ve
burjuvazi ile o uğursuz uzlaşma siyasetine bir son verme başarısını
gösterecek midir? Yakın gelecek işte bunu gösterecek...
Makale Temmuz 1917 sonunda;
sonsöz, 6 (19) Eylül 1917 günü yazıldı.
Makale 12 ve 13 Eylül (30 ve 31 Ağustos) 1917 günleri
Raboçi
gazetesi sayı 8 ve 9'da yayınlandı.
İmza: sayı 8'de, N kov, sayı 9'da, N. Lenin