Sosyalist Dergi: 5 |  Diğer Yazarlarımız |
Yeni Dünya Düzeni, Küreselleşme ve İdeolojik Görev / Bahattin Seven

Yeni dünya düzeni, yerküremizde daha çok yoksulluk, bölgesel savaşlar, iç savaşlar açlık ve ekolojik dengenin iyileştirilemeyecek derecede bozulmasıdemektir. Tek kutuplu bir dünyada emperyalizm ve onun dünyanın her ülkesindeki ortakları, halkların geleceğini karartacaklar, dünya halklarını çok kolay yutacaklardır. Sol bu öngörüye mutlaka değer vermek zorundadır.

Küreselleşme politikası başta ABD tekelleri, AB tekelleri ve başka devletlerin gerici sermaye sahiplerinin dünya halklarına dayatmasıdır. Her sermaye sahibi bu politikaya gücü oranınada katılmaktadır. Dünya sermaye imparatorluğuna katılmak isteyen gerici güçler, kendi paylarını arttırma kavgasını vermektedirler.

Bu yeni dönemin politikasında dünya halklarının yerinin olmadığını anlamakgerekir. Yeni dünya düzeni politikası, gelecekte dünyayı insansızlaştırma denemesidir. Dünyadaki enerji kaynakları, doğal zenginlikler, su, temiz hava, toprak, madenler, ormanlar hızla yok olmakta, ekolojik denge hızla bozulmaktadır. Açlık, doğal felaketler, çevre kirliliği ve 1,2 milyon işsiz insan. Globalleşme politikasında büyük para sahipleri yaşayacaklar. Çok üretmek, çok satmak politikası terkedildi. Az veliks tüketim malları parası olanlar için üretiliyor. Üretimin azalması, üretimde gelişmiş robot teknolojisi kullanmak her yıl milyonlarca yeni işsiz demektir.

Rekabet yerine insan gereksinmeleri konulmadıkça ne işsizlik çözümlenir ne de doğa temiz kalır. Bilimin gelişmesinin asıl itici gücü insan gereksinmeleridir. Bunları görmeyen ve anlamayan solun yeni dünya düzeninde politika yapma şansı yoktur.

YDD politikasının anlamı, halklar adına doğru tespit edilmelidir. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi, Türk sermayesinin ve gericilerinin dünya gericiliğiyle birleşmesidir. Halklara karşı birleşmesidir. Türk halkına, alman halkına, Fransa, ABD, Afrika... bütün dünya halklarına karşı en gerici bir ittifaktır. " Türkiye'nin gerici çevreleri nasılsa bu ittifakın içine gireceklerdir" mantığıyla bunu hızlandırmak gibi bir çabanın içine girmek ilerici insanların görevi olmamalıdır. Bu birliktelikten halka en ufak bir özgürlük gelmez.

Kimileir Türk sermayesi AB ile bütünleşirse demokrasi gelir, bundan emekçiler de Kürtler de yararlanır, onun için küreselleşme hiç de kötü bir gelişme değildir, diyorlar. Yeni dünya düzeninin sahipleri böyle düşünen politikacılara hem gülüyor hem acıyorlar. Ve içlerinden şöyle diyorlar: "siz emekçiler ve ezilen halklar, Marks'tan koptukça biz sizin sonunuzu daha çabuk getireceğiz., sonsuzluk yolculuğuna çıkarken dualarınızı yapınız. 'AB demokrasi getirecek' düşünü kuranlar, ölüm dualarını yapmaya hazırlansınlar."

Kimse ABD' den ve AB devletlerinden demokrasi ve insan hakları beklemesin, YDD'nin dünyayı insansızlaştırma projesi Türk egemenlerini aşan bir projedir. Onlar, 25 milyar dolarlık sermayeye sahip (dünya ölçeğinde karşılaştırıldığında) küçük Birkaç grup olarak bu projenin içinde yer almaya çalışıyorlar. Küreselleşmede emekçilerimizin yeri olmayacaktır. Tüm dünya ezilenleri gibi onların önünde duran seçenekler açıktır. İnsanlar ya bu gidişata dur diyecek ya da kendi kaderlerine rıza göstereceklerdir. YDD'ye karşı mücadele, milyarı aşkın insanın ölüm kalım mücadelesidir.

Karşımızdaki güçler ortak hareket ediyorlar. Askeri olarak NATO'da birleşmişler, ortak tatbikat yapıyorlar. Subaylar NATO ve Pentagon karargahlarında eğitiliyorlar. Dünyadaki kontrgerilla örgütlerinin tümünün Chicago Askeri Akedemisi'nde eğitildiği biliniyor. Gizli sevisler, polis teşkilatları ortak çalışıyor. İnterpol budur.

Sermaye ortak şirketler kuruyor. Birbirlerinin hisselerine ortak oluyorlar. Kısa bir süre önce Danimarka, Norveç ve Finlandiya' daki dört büyük banka birleşti, onbeş milyar dolarlık tek bir bankaya dönüştüler. Dünya Bankası ve İMF, her devletin politikasına açıktan karışıyor ve yön veriyor. Geçen yıl çıkarılan tahkim yasası, Uluslar arası finans kuruluşlarının baskısıyla gerçekleşti. Borsalar ortaklık kuruyor. Avrupa Birliği sermayeler ve devletler arası dev bir örgütlenmedir.

Demek ki, burjuvazi her alanda işbirliği içinde ve ortak hareket ediyor. Buna karşı kendilerini dünyanın ilericileri, sosyalistleri ve komistleri olarak adlandıranlar kendi ulusal sınırları içinde adeta hapsoldular. Burjuvazinin körüklediği o "kökü dışarda" saldırısını göğüsleyemediler. Kimileri "hayır, asıl millici biziz" demeyi marifet saydılar. Nerede kaldı o ünlü şair: "dünyanın bütün emekçileri birleşiniz, zincirlerinizden başka kaybedecek hiçbir şeyiniz yok, ama kazanacağınız kocaman bir dünya var." sermayenin ortaklığına karşı emekçilerin, ilericilerin, çevrecilerinin, kadın hareketlerinin... birliğini yükseltmenin tam zamanıdır. Enternasyonalizmin mutlak yeniden canlandırılması gerekiyor. Tek başına kurtuluş yok. Enternasyonalist olmak kendi ülkesindeki değerleri inkar ve ihmal etmek anlamına gelmez. Tam tersine her ilerici, devrimci, kominist ülkesinin tarihini, kültürünü, ilerici değerlerini başka halklara tanıtır. Kültür alışverişine girer. Enternasyonalizm, her halkın ilerici değerlerini paylaşmak, onları dünya halklarına yaymak demektir. Böyle bir paylaşma, halklar arasında dayanışma ve işbirliğini geliştirir. Dünya barışına ve dostluğuna yardım eder.

Türkiye devrimcileri en azından Sabancılar, Koçlar, İhlaslar kadar entenasyonalist olma hakkına sahiptir. Bu anlamıyla emekçi insanların ABD, AB, Japonya, Avustralya, Rusya, Çin, Arjantin, Brezilya... her ülkede dostları var.

12 Eylül askeri darbesinden bu yana milyonlarca muhalif işkenceden geçirildi. On beş binin üstünde politik tutukluların hiçbir can güvenliği yoktu. Hapishanelerde katliamlar yaşandı. Katliamlarda ve ölüm oruçlarında yüzün üstünde politik tutuklu yaşamını yitirdi. Solun kaldığı koğuşlarda ölüm ve işkenceler yaşanırken, mafya koğuşlarında her türlü kontrol sağlanmış durumda. Bu konuda en ufak bir kusur edilmiyor. İşçilerin, memurların, demokratik kitle örgütlerine üye insanların yapmak istediği demokratik eylemler en acımasız şekilde bastırılıyor. Göstericiler meydan dayağından geçirilerek dağıtılıyor. Bir çoğu göz altına alınıyor. Televizyonlarda bu görüntüleri sık sık izliyoruz. Ama yine aynı ülkede bir başka uygulamayla ırkçı gerici gösteriler sempatiyle karşılanıyor ve güvenlik görevlileri tarafından destek buluyor.

Bu fiziksel saldırıların yanısıra, solu sınırlayan, sol düşüncelerin yığınlara engelleyen, emekçilerin bilincini bulandıran gerçekleri çarptıran, kitlelere yönelik yoğun bir ideolojik ve psikolojik savaş vererek kitleleri soldan uzaklaştıran medya var. ideolojik ve psikolojik etkileme, insanların yatak odalarına kadar girmiş durumda. Buna karşı eski araç ve yöntemlerle mücadele yetmez. Yeni araçların da bulunması gerekir. Medya, yeni dünya düzenindeki hizmetlerinin karşılığını da buluyor. İşte özelleştirmede ülkenin kaynakları büyük medya patronlarına veriliyor. Son Petrol Ofisi satışında Doğan Grubu bir günde 750 milyon dolar para kazandı. iki milyar dolarlık işletme, 1,2 milyar dolara satıldı. Medya patronları turizm, konut, ulaşım, petrokimya, gıda, mobilya, borsa, dış ticaret, sağlık, eğitim alanlarında da çok etkililer. Kara parayla içiçedir. Medya eliyle gerçekleştirilen sosyal çürüme, devletin diğer kurumlarının yaptığı tahribattan belki de daha büyük ve kalıcı oluyor. İnsancıl, dayanışmacı, yardımsever toplum değerleri yıpratıldı. Bunun yerine bencil, rüşvetçi, şantajcı, köşe dönmeci bir anlayış geldi. Gemisini kurtaran kaptan oldu. Namus ve ahlak anlayışı değişti. Vurdumduymazlık ve cehalet yayıldı.

Bunun bedelini yine emekçi insanlar, yine yoksul halk ödüyor. Ülkemizde oniki milyon işsiz var. çalışan insanların yüzde 75'i sendikasız ve yüzde 50'si sigortasız. İnsanlar aldığı ücretle geçinemiyor. Eğitim çok yetersiz. Yetmiş beş kişilik sınıflar var. Sağlık, konut, ulaşım, her gün ortalama otuz kişinin öldüğü trafik büyük sorun. 3500 köy boşaltılmış. Nüfusumuzun yüzde 25' inin kimliği yok sayılıyor. Kürt yoktur deniliyor. Ülkemizde demokrasi yok. 25 milyar dolara hükmeden zenginler çıkardık. Bunun temelinde yüzbinlerin kanı, milyonların yoksulluğu vardır. Böyle bir ortamda devrimci ve kararlı bir politik güç, programını hazırlar, nasıl bir düzenden yana olduğunu halka ilan eder. Yeni düzeni kuracaklardan yardım talep eder, bugünkü düzenin sahiplerinden değil.

YDD koşullarında alternatif bir devrimci politika geliştirip bu politikayı gerçekleştirmek 1980 öncesine göre on kat daha zordur. Komünistler reel duruma bakarak politika yapar. Bunu söylemekle reel durumun önünde eğilmeyi önermiyorum. Tam aksine, bugünkü yeni dünya düzenine devrimci bir çıkışla karşılık vermeyi öneriyorum.

Komünist metodolojiyi milyonları etkileyecek şekilde yaratıcı tarzda geliştirmek acil bir sorun olaak önümüzde duruyor. Bilimsel sosyalizm, adı üstünde bilimsel bir teoridir. Bu yüzden gelişime her zaman açıktır. Ama hala mirasyedi uyuşuk insanlar gibi davranıyoruz. Bunca altüst oluştan bile yeterince deneyim çıkardığımızı söylemek zor. Teorimizi kutsal kitap düzeyinden çıkarmadıkça, milyonları etkilemek olanaksızdır. Yaşanmış olayları yok sayamazsınız. Gerçekten alternatif olmak isteyenler tüm olanların yanıtını vermekle yükümlüdürler. Alışılagelmiş olanla yetinmek belki psikolojik rahatlık sağlar, ama bunun toplumsal açıdan pek önemi yoktur. Başarısızlığa uğramış bir uygulamayı her yönüyle irdelemeli, büyük çaplı bir teorik çalışma yapmalıyız.

Bugünkü vahşi yeni dünya düzenine karşı alternatif bir devrimci politika geliştirmek niyetinde olanlar, felaketi nasıl önleyebiliriz sorusunu sorup düşünmelidirler. Felaketi önleme niyetine sahip olanlar, nereden başlamalıyız, hatalarımız, eksiklerimiz neydi, bugün neredeyiz, olanaklarımız nedir gibi soruları da yanıtlamalıdırlar.



 
Yazarın Diğer Yazıları
 AĞIT - Başak Ergil
 Niçin Demokratik Devrim Değil? - M. Güneş
 AB'nin Tarımı Çökertme Süreci Başladı - Dilek Onur
 Kaça Kadar? - Başak Ergil
 Ahilikten Meslek Yüksek Okullarına Türkiye'de Mesleki Eğitimin Gelişimi - Pelin Gül
 Bunalım Artarken İşçi Sınıfının Bugünkü Durumu - Ali Akgül
 BİR ÇİFT EL - Başak Ergil
 Venezüella Referandumunun Anlattıkları... - Alan Woods
 düşürdüler cam gibi dağıldık - Muzaffer FIRAT
 Üfle ki direngenliğini - Başak Ergil
 Özgürlük Bunun Neresinde? - Sakine Koca
 ATEŞLE BARUT - Başak Ergil
 Sendikalar ve Sol - Süleyman Üstün
 Çağrı Merkezleri ve Emekçi MT'ler
 Bilinç ve Merhamet - Cemile Vuslat