Sosyalist Dergi: 3 |  Arsızlar |
Hapishanelerin İki Yüzü

Cezaevleri köleci toplumlardan günümüz kapitalizmine kadar birer yönetim aracı olarak kullanılagelmiştir. Hapishaneler binlerce yıldan beri egemenlerin hükümranlıklarını temin ve tescil ettikleri yerler olmuştur. Kurulu düzene karşı çıkan tüm muhalif kimlikler hapse atılarak cezalandırılmıştır. Bu durum günümüze kadar pek bir değişikliğe uğramadan gelmeyi başarmıştır.

Egemen mülkiyet ilişkilerine ve hukuk kurallarına köktenci bir şekilde karşı çıkan ve yeni bir toplumsal düzen talebinde bulunan sol siyasi mahkumlarla, sosyal adaletsizler sonucu yaşamını "illegal" yollardan sürdürmek zorunda kalanlar hapishanelerin değişmez misafirleri olmuşlardır. Özgürlükleri belli süreler boyunca ellerinden alınan mahkumlar, atıldıkları hücrelerde veya koğuşlarda kendi anlayışlarına uygun bir hayat tarzı geliştirmenin yollarını aramışlardır.

Siyasi mahkumlar, bir zamanlar Tüm-Yargı-Sen başkanının da belirttiği gibi, cezaevi idaresi açısından en sorunsuz mahkumlar grubunu oluşturur. İdare açısından "sorun" olarak sayılan uyuşturucu, kumar, haraç gibi işler, zaten siyasi mahkumların kendi iç kurallarıyla da bağdaşmadığı için gündeme gelmez. Siyasi dergi ve gazetelerin engellenmeden verilmesi, görüşmelerde zorluk çıkartılmaması, mahkemeye gidiş gelişlerde dayak olmaması gibi insani istekler siyasi mahkumların yaşaması için yeterlidir.

Adli mahkumların kaldığı koğuşlarda ise faşist mafyanın egemenliği sürer. Buralar, idarenin gözetiminde her türden yasadışı faaliyetin yürütüldüğü yerlerdir. Dışarıdaki zorba yaşantılarını burada da sürdürmek isteyen faşistler, özellikle müdür düzeyindeki idarecileri çoğunlukla parayla kendilerine bağlayarak hapishaneleri birer rant kapısı haline getirmişlerdir. Bunlar hemen hemen bütün olanaklara sahiptir. Özel görüşmelerini müdürlerin kendilerine tahsis ettikleri makam odalarında yapmaktan tutun da canlarının çektiği kokoreci yemek için makine getirtmeye kadar tüm istekleri derhal yerine getirilir.

Eylül ayı içinde hapishaneler iki kez gündeme geldi. Birinde İstanbul, Bayrampaşa cezaevinde kalan iki farklı mafya grubu birbirine girdi. Olayda makineli tüfek bile kullanıldı. Çetelerden birinin reisi -orada ne işi varsa- ikinci müdürün odasında diğer reis tarafından öldürüldü. Onun dışında yedi insan, ki birisinin mafyayla ilgisi yokmuş, aynı çatışmalarda öldürüldü. Devletin bu duruma karşı tavrı, taraflara "itidal", soğukkanlılık tavsiye etmekten öteye gitmedi. Resmi ağızlardan tarafların barışması için çağrı yapıldı. Olayların daha fazla kan dökülmeden sona ermesi için tüm yetkililer seferber oldu.

İkinci olay ise Ankara, Ulucanlar'da meydana geldi. Burada kalan siyasi mahkumlar yıllardan beri boş tutulan yan koğuşu işgal ettiler. Gerekçeleri ise 40 kişilik koğuşlarda 120 kişi kalmalarıydı. Birinci olayda sakinleşme çağrısı yapan yetkililer bu sefer içeride zaten tutsak durumda bulunan mahkumların üzerine vahşice saldırdı ve 10 insanı katletti.

Eğer siyasiler yeni koğuşu aynen dışarıda yağmaya açılan araziler gibi yeni bir uyuşturucu ve haraç yuvası kurmak için isteselerdi, bu istekleri derhal yerine getirilirdi. Ama, insanca yaşamak için öne sürülen tüm talepleri gibi, tek kişilik ranzada 3 kişi yatmak istememeleri de vahşice reddedildi ve tüm medyanın desteğini alan özel görevlilerce üzerlerine saldırıldı.

Basınıyla, televizyonuyla, özel timiyle hepsi birden solcu mahkumların üzerine çöreklendi. En iğrenç iftiralar, en uyduruk yalanlar bu saldırılar sırasında kullanıldı. Ne mahkumların kimseye gösterilmeyen tünelleri kaldı, ne kendi arkadaşlarına işkence yaptıkları sorgu odaları. Hürriyet'e bakılırsa solcular saldırı öncesi silahlanmış ve kameralara poz vermişlerdi. Tabii, Hürriyet alelacele bu yalanı uydururken siyasi mahkumların yaz sıcağında neden paltolarla poz verdiğini açıklamayı da unutmuştu. Artık minareyi çalan kılıfını hazırlamaya bile gerek duymuyor. Ne hukuk kuralları, ne basın ahlâkı. Her şey aleni, her şey açıkta. Ta ki topu birden topyekün defedilinceye kadar.

 
Yazarın Diğer Yazıları
 ÜÇ MİLİTARİST KAFADAR
 Yılmaz Güney'in ahı
 Deprem yoksa futbolla uyut
 Kara koyun Akkuyu'ya girerse...
 Satıyorum, saaatttttım!
 Enflasyon
 Gençlere Ağır Cezalar Yağıyor!
 NÜKTEDAN ANTİ-KOMÜNİST: Sör Vinston Çörçil
 Arsız Hırsız
 'Romen işçileri dövün'
 Hapishanelerin İki Yüzü
 Bir Yetmez, İki Dönem Olsun
 Tunca Toskay
 Sansür
 YDD EĞİTİMCİSİ