Bu sayımızdaki arsız köşemizin bir bölümünü birini yakından tanıdığınız iki
insana ayırmaya karar verdik. Birisi Nabi Yağcı, diğeri ise Tarık Ali adlı, eski
bir 68'li politik önder, bugün ise kendisini politikacıdan daha çok edebiyatçı
olarak tanımlamayı tercih ediyor. Her ikisinin de 6 Kasım 2000 tarihli
Radikal'de ayrı ayrı gazeteciler tarafından yapılmış röportajı yayınlandı.
Aşağıda özetini vereceğimiz bu konuşmaları dikkatle okumanızı ve kendisini
marksist olarak niteleyen biriyle, hiç böyle bir iddiada bulunmadan, gayet
mütevazi biçimde dünyayı izleyen ve tanımlamaya çalışan bir aydın arasındaki
farkı gözleyin.
Biri en arkaik, en bayağı liberal söylemlerin sıradan bir tekrarlayıcısı ve
dünyadan kopuk halde yaşamakta; diğeri ise kendi adına pek bir şeyleri
değiştirme gücü ve inancı kalmasa bile geleceğe açılan kapıların ayırdında.
Birinin kafasının sınırları Gorbaçov dönemiyle son bulmuş; diğeri ise yeni
arayışları sürekli gözlemekle meşgul. Birisi duran bir saati temsil ederken
diğeri geleceğin nasıl şekillenebileceğine kafa yormakta.
Bakın ve kendi yorumunuzu kendiniz yapın.
İngiltere'nin 68 lideri, bugünün romancısı Tarık Ali küreselleşmeyi
uluslararası sermayenin pervasızlığı olarak tanımlıyor.
Röportaj: Cem Erciyes
Soldan geriye ne kaldı?
Solun bugünkü durumuna objektif olarak bakarsanız, komünizmin çökmesi
Batı'daki sosyal demokrasinin de çöküşünü getirdi. Bu partilerin reform
arayışlarının sebebi Sovyetler'in varlığıydı. Kapitalizm reformlara ihtiyaç
duyuyordu, artık böyle bir şeye ihtiyacı yok. Bu nedenle sosyal demokratlarla
tutucu partiler arasında pek fark kalmadı. Yani tüm dünyada politika
Amerikanlaştı.
...
Ya komünist partiler ve devrim düşü?
Zamanla sona erdi. Gerçekçi olmamız gerek. Şimdi Avrupa'da, eskiden olduğu
gibi kapitalizme karşı sistematik bir muhalefet, devrimci bir kalkışma
beklentisi yok. Onun yerine gösteriler, grevler filan var ama sistematik
olmadığı sürece kimileri başarılı olsa da aynı şey değil.
...
Seattle ruhu diye bilinen bu hareketin küreselleşmeye tavrı hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Onları destekliyorum. Birilerinin bir şeyler yapması iyi. Seattle hareketi
hiçbir şey yapmayan muhafazakâr partilerin politikalarına bir tepkidir. Bu
atmosferde insanlar bağımsız olarak tepki gösteriyorlar. Seattle türü
hareketler, politika dışı tepkilerdir, onları kapitalizme karşı ahlâki
direnişler olarak tanımlayabiliriz. Politik bir amaçları yok, büyük,
uluslararası firmaların dünyada yaptıklarından memnun değiller o kadar.
Sistematik değil, ama hiç değilse birileri tepki gösteriyor, birileri ajite
ediyor, öfkeleniyor, bu yüzden iyi.
Sistemi dönüştürmekte herhangi bir etkileri olabilir mi? Uluslararası
sermaye, ya da örgütler bu tepkileri dikkate alıp en azından kimi yeni
düzenlemelere gitmezler mi?
Kötümser olmak istemiyorum ama sistemi tek başlarına etkileyebileceklerini
sanmıyorum. Tepki gösteriyorlar ama dönüştürecek güçleri yok, zaten bunu da
amaçlamıyorlar. Sistemin de onları umursadığını sanmıyorum. Çünkü söz ettiğimiz,
son derece soğukkanlı, acımasız, başlangıcı ve sonu yalnızca kârların maksimize
edilmesine dayanan bir sistem.
...
Tekrar devrimci ayaklanmaların olacağını söylemek için çok çok erken.
Yasaklı Türkiye Komünist Partisi'nin eski genel sekreteri olan ve Haydar
Kutlu olarak tanınan Nabi Yağcı ile Türkiye'nin durumunu, Kemalizmi ve Marksizmi
konuştuk.
Röportaj: Neşe Düzel
Kapitalizm, Lenin'in 'emperyalizm' dediği aşamadan bugün 'globalizm' denilen
farklı bir aşamaya geçti. Emperyalizm çağı bitti.
Bugün ekonomik bağımsızlığın bir anlamı yok. Bağımsızlık tezi müthiş gerici
bir şey.
Bugün eskiden solcu ya da ilerici olarak değerlendirilen birçok insanın
inanılmaz derecede tutucu, devletçi, milliyetçi olduğunu, bir çoğunun bilerek ya
da bilmeyerek MHP çizgisine kaydığını görüyoruz. Bu insanlar eskiden daha mı
değişik düşünüyordu? Yoksa biz yıllarca kaba bir devletçilikle, milliyetçiliği
solculuk mu sandık?
İkincisi. Antiemperyalizm adına söylenen pek çok şey aslında 'milliyetçilik'
demekti. Artık Leninizm bitti. Yani Lenin'in tariflediği emperyalizm çağı bitti.
Yeni bir çağa girildi. Kapitalizm, Lenin'in 'emperyalizm' diye tarif ettiği
aşamadan bugün 'globalizm' denilen farklı bir aşamaya geçti. Yani kapitalist
dünya değişti. Ama bu değişmeyi hâlâ görmeyip, dünyayı emperyalizm ve
antiemperyalizm ikilemi içinde değerlendirmeye kalkanlar var ki, gerçekte
dünyada onların söylediği gibi bir antiemperyalist mücadele olmadığı için de
geriye kalan şey gerçekten bir 'milliyetçilik', 'ulusçuluk' oluyor.
...
Türk soluyla gerçek Marksistler arasında nasıl bir fark var sizce?
...
Eski Marksistlerin arasında dünyanın değişimini algılayamayan, tutucu kalan
insanlara rastlıyoruz. Değişimi felsefesinin özü yapmış bir anlayış nasıl oluyor
da dünyadaki değişimi algılayamıyor? Daha da kötüsü değişime karşı çıkıyor?
Marksizmin özü değişimdir ama o özü, yani o değişimi görmeye yardım eden şey
de eleştirici düşüncedir. Eleştirmezseniz değişimi tabii ki göremezsiniz. Hem
toplumumuzun, hem de ülkemiz solunun temel hastalığı eleştirici düşünceye sahip
olamamak, eleştirememektir. Mesela ben 'globalizm' dediğimde hemen birileri
'Globalizm kötüdür' diyor. Sanki 'Globalizm iyidir' demişim gibi. Oysa
Globalizmi iyi ya da kötü diye nitelemek çok saçma. Çünkü bu nesnel bir süreç.
Globalizm, kapitalizmin bir gelişme süreci, yeni bir evresi. İyi ve kötü
sonuçları var. Oturup buna kafa yormak yerine, siyah-beyaz bakıp 'Tamam
globalizm kötüdür' demek çok rahat bir şey ama bugün dünyadaki yeni sol haldır
haldır yeni tezler geliştiriyor. Bizim solda ise bunun esamesi yok. Bizimki ne
değişti diyor?
Peki ne değişti?
Saymakla bitmeyecek kadar çok şey değişti. Dünya eski dünya değil artık. Sol
için mesele nedir? Toplumu değiştirmektir. Bu değişen dünyada bir defa toplum
kavramının içi değişti. Bir tarafta burjuvazi, diğer tarafta işçi ve köylüsüyle,
sanayi toplumunun dünkü 'homojen toplumu' yok artık. Heterojen bir toplum var
bugünkü dünyada. Bu yüzden de bu tür bir homojen bakış bugünkü toplumu anlamaya,
değiştirici güçleri görmeye imkân vermez. Çünkü değişimin veya 'devrimin öznesi'
değişti. emekçi ya da işçi sınıfı demek mümkün değil artık. Ekonomik süreçler
değişti. Sermaye gayrişahsi hale geldi. Nerede olduğunu takip edemiyorsunuz.
Ulusal niteliğini yitirdi, uluslarüstü oldu. Globalizm bu demek zaten. Marx da
böyle olacak diyordu.