Ülkenin gündemi çok hızlı değişince, kamuoyunu bir hayli meşgul eden olaylar
bile, bir müddet sonra tavsıyor ve unutuluyor. Aynen Üzeyir Garih olayında
olduğu gibi. Ama biz hiç olmazsa toplumun öncüsü komünistlerin kollektif bir
hafızayı diri tutmalarını amaçlamaktayız. Bu nedenle, Garih’in yaptığı bir
röportajın öylesine heba olup gitmesine gönlümüz pek razı olmadı. Gündemden
düşmüş sayılsa bile söylediklerinin her iklim ve koşulda geçerli olduğu
gerçeğini her zaman hatırlamak gerekir herhalde.
İşte, yukarıda değindiğimiz gibi, geçen Ağustos ayının en çok gündemde kalan
konusu, Üzeyir Garih’in gerçekten de hunharca bir şekilde öldürülmesiydi.
Aslında bu şekilde öldürülmüş bir insanı, her ne söylemiş olursa olsun Arsızlar
arasına almak ne kadar uygun olur diye kendi kendimizi sorguladık. İlk tepkimiz
bu söylenenleri yok saymak ve kendi açımızdan unutmak diye ortaya çıktı. Ama
sonuçta, aşağıda okuyacağınız sözü Garih’in söyleyip söylememesi bir anlam
taşımıyor; bu söylenenler bir sınıfın bakış açısını yansıttığı için önemlidir
kararına vardığımız için yayınlamayı tercih ettik.
Garih’in öldürülmesi çok hunharca olduğu için, onun burjuvazinin “rafine”
temsilcilerinden biri olduğu gerçeği pek gündeme gelmedi. Belki, kendisinin
Yahudi olması ve bunu gizlememesi, biraz ortağının sosyal demokrat kulvarda
yürümesi gibi özellikler bir araya gelince, diğer yönlerine pek fırsat kalmamış
olabilir.
Bizlerin unutmaması gereken nokta, Garih her şeyden önce bir kapitalistti ve
işveren olmanın bütün gereklerini yerine getirirdi. Yani, Alarko holding
bünyesindeki bütün sendikal faaliyetleri engellemesi, sendikayı yok etmek için
kimsenin gözyaşına bakmaması vs. İşçiyi ve çalışanları ezen şirket kültürünü
yerleştirmek için büyük çabalar sarfeden Garih bakın bu durumu nasıl ifade
ediyor:
“İnsanın da, tıpkı şirketler ve devletler gibi disiplin içinde yaşaması
gerektiğini kaydeden Garih, ‘Önemli olan sistemdir’ diyordu. ABD’yi George W.
Bush gibi bir çılgının yönettiğini ‘ söyleyen Garih, ‘Bush da yönetir, Clinton
da. Sistem oturmuşsa, her ortalama Amerikalı ABD’yi yönetebilir’ demişti.
Türkiye’nin temel açmazını da ‘sistemin oturmaması’ olarak gösteren Garih,
devletlerin şirketlere benzediğini savunarak, şöyle konuşmuştu:
‘Devletlerin vatandaşları var, şirketlerin çalışanları. Devlet vergiyle
geçinir, şirketler kârla. Devletin dış düşmanları olur, şirketlerin de
sendikaları...’
Milliyet, 26.8.2001
Kapitalist sınıfın genel olarak emek hareketine, ekonomik ve demokratik hak
alma mücadelesine bakışının ne olup olmadığı ancak bu kadar net anlatılabilirdi.
Bu sözleri eden Garih, kimilerinin yaptığının aksine, endüstriyel ilişkilerde
sendikaların rolü gibi, sosyal partner olma şartı gibi süslü püslü sözler
etmemiş, ağzındaki baklayı çıkarmayı tercih etmiş. Diğerleriyle arasındaki tek
fark bu idi.