İnsan vardır yaşarken anılır, insan vardır öldükten sonra anılır,
kimileri de hem yaşarken hem öldükten sonra anılır.
Zekeriya yoldaş da bunlardan biri, tıpkı bir Boz Mehmet, bir Talip Öztürk,
bir Ali İhsan Özgür, bir Avni Ece ve Zeki Şahin gibi, bizden ayrı
olsa bile her zaman yanımızda, kalbimizde yaşıyorlar,
yaşayacaklar.
Zekeriya yoldaş, 24 Haziran 2002 tarihinde İstanbul'da elim bir trafik
kazası sonucu aramızdan ayrıldı. Ölümünün birinci yılında,
Batman'da bulunan ailesine, eşine ve çok sevdiği çocukları
Eylem, Rojda, Veysel ve Kadir'e Ürün dergisi adına başsağlığı
diliyor ve acılarına ortak olmayı kendimize onurlu bir görev
kabul ediyoruz.
Zekeriya yoldaş'ı 1977 yılında Batman İGD hareketinde tanıdım. İlk
kurulan İGD yönetiminde yer aldı. Sınıf bilincini proletarya ve
işçi sınıfı disiplinini hep ön planda tuttu, bütün gücüyle
kendini hareketin gelişmesine adadı. İLD ve İGD'nin bölgede
gelişip büyümesi için elinden gelen herşeyi yaptı. Bu özverili
çabalarından dolayı tüm genç arkadaşlar onu kendilerine örnek
aldılar. Fedakâr çalışmalarından dolayı bölgede bulunan
gerici faşist kontrgerilla güçlerinin silahlı saldırılarına
maruz kaldı, çeşitli dönemler kısa süreli tutuklanmalarla
sindirilmek istendi. Bunca baskı ve yıldırma çabaları bile
Zekeriya yoldaşı hareketten koparamadı. Kendisini mücadeleye
adamıştı. Ürün ve İlerici Yurtsever Gençlik dergilerinin
dağıtımını bizzat kendisi yapardı.
1980 yılında tutuklanan Zekeriya yoldaş, Diyarbakır'da yargılanıp
işkenceye aruz kaldı. Cezası kesinleşip beş yıl ceza aldı.
Uzun sayılan bu beş yılını Diyarbakır zindanlarında geçirdi.
Ölümle alay edercesine yapılan işkencelere göğüs gerip
direndi. Onurlu direnişi ve kararlılığı, diğer tutuklular
tarafından saygıyla karşılandı. Kısıtlı imkânlarla kendini
politik olarak geliştirdi, birlikte olduğu çeşitli örgüt
mensuplarıyla içiçe yaşayıp tartıştı, sınıf bilincini işçi
disiplinini onlara kabul ettirdi. İçerde sevilen, saygı duyulan
biri oldu. Cezası bittikten sonra Batman'a döndü, bir süre
tedavi görüp dinlendi. 2000 yılında kendisiyle İzmir'de
karşılaştık. Konuşmalarımızda hiç değişmediğini, aksine
daha da kararlı bir kişilikle mücadele vereceğini açıkladı.
İlk Ürün dergisini elimde gördüğünde gözlerindeki pırıltıyı,
sevinci anlatmam imkânsız. İzmir'deki dostlarıyla tanışıp
görüştükçe coşkusu artıyordu. Yavaş yavaş çalışmalarımıza
katılmaya başladı. Eski günlerdeki gibi destek vereceğini,
hareket içinde aktif olarak yer almasa bile maddi, manevi desteğini
elinden geldiğince vereceğini söyledi. Kendisiyle en son
İstanbul'da kazadan 15 dakika önce görüştüm. Eski
arkadaşlarla oturup mücadele verdiğimiz günleri konuştuk.
Ayrılma zamanı geldiğinde, vedalaşıp ayrıldık. O anı unutmak
mümkün değil, Zekeriya yoldaşı unutmak imkânsız.
Ölümünün birinci yılında saygıyla anıyoruz.
Mücadelesi bize ışık tutacaktır.
Yaşayanlar, bu uğurda ölenlerin tutmaz yasını.
Yolumuz işçi sınıfının yoludur.
İzmir Ürün okurları adına Atilla Ertaş
Fulya Gürses
Dergimizin yazarı, sevgili yoldaşımız Fulya Gürses'i 4 Mayıs 2003
tarihinde, uzun süredir boğuştuğu amansız hastalık sonucunda
kaybettik. Bütün yoldaşlarımızın ve dostlarımızın başı
sağolsun. 6 Mayıs günü yapılan cenaze törenine Ürün Sosyalist
Dergi ve TÜM-İGD'li gençler geniş biçimde katıldılar.
Fulya Gürses 1950 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünü bitirdi. 1969 yılında
Sosyalist Gençlik Örgütü (SGÖ) saflarında başladığı
sosyalizm mücadelesini yaşamı boyunca sürdürdü. Türkiye İşçi
Partisi (TİP) üyesi oldu. 1975-1980 yılları arasında TÜM-DER
İstanbul şubesinin kurucu Yönetim Kurulu üyesi ve sekreteri
olarak çalıştı. TÜM-DER 12 Eylül 1980 cuntası tarafından
kapatılıncaya kadar da derneğin Genel Yönetim Kurulu üyesi
olarak görev yaptı. 1981 yılında tutuklandı ve yargılandı.
Yirmi yıl boyunca felsefe öğretmenliği yaptı. Meslek yaşamı
boyunca öğretmen hareketinin aktif bir elemanı oldu, TÖB-DER
saflarında yer aldı.
Eşi Hasan Basri Gürses'le birlikte hazırladıkları Dünyada ve
Türkiye'de Gençlik adlı araştırmayla 1977-1978 Yunus Nadi
Armağanı birinciliğini kazandılar. Köylü kooperatif hareketinin
önde gelen isimlerinden Akın Özdemir'in faşist katiller
tarafından öldürülmesinden sonra anısını yaşatmak üzere 1980
yılında KÖY-KOOP tarafından düzenlenen araştırma-inceleme
yarışmasında Kır Yoksullarının Günümüzdeki Durumu ve
Geleceği adlı araştırmasıyla birinci oldu. 1991 yılında Seyhan
Belediyesi'nin işçi sınıfımızın ünlü yazarı Orhan Kemal
anısına düzenlediği yarışmada Ekmek adlı öykü dosyasıyla
Orhan Kemal Öykü Ödülü'nü kazandı. 1997 yılında Duvar adlı
öykü kitabı yayınlandı. Kapitalist restorasyoncu Gorbaçov'un
liberal masallarına karşı kararlı biçimde mücadele eden ve
"döneklik fırtınası"na tutulan sosyalizm kaçkınlarını hiç
affetmeyen Fulya Gürses, bu ikinci öykü kitabını "son
nefeslerine kadar sosyalist inançlarıyla yaşadılar ve bu uğurda
mücadele etmekten geri durmadılar" diye tanımladığı Dr. Nejat
Yazıcıoğlu ve Altuğ Yaral yoldaşların anılarına sundu.
İşçilerin ve emekçilerin dostu, örnek aydın Fulya Gürses yoldaşımızın
anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.
HAYDAR ŞANLI
İzmir TKP parti örgütünün emektarı Haydar Şanlı yoldaşımızı 23
Haziran 2003'te kaybettik. Likidasyon sürecine dek en zor
dönemlerde kavgayı omuzlayan ve 12 Eylül öncesi Tüm Hastane
İşçileri Sendikası (Tüm Has-İş) başkanlığı yapmış olan
Haydar Şanlı'nın birçok işkolunda emeği olmuş ve mücadelede
saygıdeğer bir yer edinmiştir.
Onun en zor dönemlerdeki mücadele azmini yaşatacağız.
Harun Karadeniz
ANISI MÜCADELEMİZE IŞIK TUTUYOR
1942 yılında Giresun'un Alucra ilçesinin Armutlu köyünde
dünyaya yoksul bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen
Harun Karadeniz, Samsun'da lise öğrenimini tamamladıktan sonra
1962 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nin inşaat
fakültesine girmiştir.
Üniversiteye girdikten iki yıl sonra 1964 yılında İTÜ İnşaat Fakültesi
Talebe Cemiyeti'ne girerek politik hayata ilk adımını atmıştır.
Öğrenci arkadaşlarıyla birlikte yayınladıkları "Yeni Kovan"
dergisini iki sayı çıkarmışlardır. İlerici düşüncelerle
kapsamlı şeklide 1964 yılında Talebe Cemiyeti'nde yapılan
"Türkiye'nin Kurtuluş Yolu Ne Olmalıdır?" tartışmasıyla
tanışmıştır.
7 Kasım 1967'de "Özel Okullar
Devletleştirilsin" kampanyasının hazırlanmasında önemli
katkıları olan Harun Karadeniz, 15 Haziran 1968'de "İlkokullardan
Üniversiteye Dek Eğitim ve Devrim" sloganı ile eğitim
sisteminin iyileştirilmesine yönelik eylemlerle birlikte İTÜ
Öğrenci Birliği Başkanı olarak üniversite işgalini başlatan
kişi olmuştur. 6. filoya karşı yapılan eylemlerde de önemli
görevler alan Harun Karadeniz, 19 Ekim 1968 tarihinde polise taş
attığı ve öğrencileri kışkırttığı gerekçesiyle tutuklanmıştır.
Bu dönemlerde diğer arkadaşları ile fikir ayrılığı yaşadı.
Öğrencilerin yapabileceklerinin sınırlı olduğu ve bunun içinde
daha yetkin işçi ve emekçi kitlelerle bütünleşmiş
örgütlülükler kurmanın gerektiğini söylüyordu. İçinde yer
aldığı bütün faaliyetlerde hep emek cephesinin perspektifi ile
hareket etmek için yoğun çaba sarf etti. Bu yönü onu döneminin
diğer gençlik önderlerinden çok daha ileriye taşımıştır.
Aralık 1973'te rahatsızlığı nedeniyle Türkiye'de tedavi olanakları
tükenince İngiltere'ye gitmek zorunda kaldı. Fakat geç
kalındığı için kolunu kaybetti. "Olaylı Yıllar ve Gençlik",
"Eğitim Üretim İçindir", "Yaşamımdan Acı Dilimler",
"Kapitalsiz Kapitalistler" gibi eserleri yayınlanan Harun
Karadeniz Türkiye'ye döndükten kısa bir süre sonra 15 Ağustos
1975 günü İstanbul'da yaşama veda etti. Harun Karadeniz örnek
kişiliğiyle dönemine ışık tutmuş, derin ve kapsamlı
araştırmaları, sadece boş zamanlarını değil tüm yaşamını
toplumsal kurtuluş kavgasına adamış devrimci militanlığıyla;
ilerici gençliğin çetin mücadele yolunu sönmez bir meşale gibi aydınlatmaya devam ediyor.
1967-1968 İTÜ Arı Yıllığı'nda Öğrenci Birliği Başkanı
Harun Karadeniz'in Yayınlanmış Sözleri:
Gençliği ülke sorunları ile ilgilenmeyen bir ulusun sonu gelmiş demektir.
Gençlik olarak biz, ülke sorunları ile ilgilenmeyi görev biliyoruz ve ülke
sorunlarıyla ilgilenip etken olduğumuz ölçüde görevimizi
yaptığımıza inanıyoruz. Çünkü ülkenin geleceği, gençliğin
geleceğinden ayrı düşünülemez. Biz ülke sorunları ile
ilgilenmekle, gerçekte kendi geleceğimize sahip çıkmış
oluyoruz. Yaşlı kuşağın bize devredeceği Türkiye'yi,
Amerikan üslerini, bizi Amerika'ya bağlayan ikili anlaşmaları,
yıldan yıla artan dış borçları ve Türk halkının nasıl
sömürüldüğünü görüp de ülke sorunlarıyla ilgilenmemek en
yumuşak söyleyişle ihanettir. Türk ulusuna ihanettir. Türk
devletinin geleceğine ihanettir.
Gençliğin ülke sorunlarıyla ilgilenmesi ve sömürülen Türk halkından yana
eylemler yapması, sömürgen çevreleri tedirgin etmekte ve bu
çevreler "Gençlik siyaset yapıyor" diye feryadı basmaktadır.
Egemen sınıfın isteğine kalırsa, onlar bizi yönetecekler, ömrümüz
boyunca acısını çekeceğimiz ikili anlaşmalarla bizi bir yabancı
devlete bağlayacaklardır. Fakat biz kadere boyun eğeceğiz, bu
ikili anlaşmalara karşı çıkmayacağız.
Bir doğu-batı savaşında onlar Türkiye'yi bir nükleer hedef haline
getirecekler. Fakat biz NATO'ya karşı çıkmayacağız.
Bütün yer altı kaynaklarımızı Amerika'ya peşkeş çekecekler, fakat
biz bu sömürünün hesabını sormayacağız.
Köylünün ürününü ucuza kapatarak köyle kardeşlerimizi sömürecekler,
fakat biz köylüyü sömürüyorsunuz dahi demeyeceğiz.
Kıbrıs'ta yolumuzu kesen 6. filo İstanbul Limanı'na demirleyecek, fakat biz
6. filoyu protesto etmeyeceğiz.
Meslek bilgimizi kullanarak lüks binalar inşaa edeceğiz, fakat bu
binalarda kimlerin yatıp kalktığını sormayacağız.
Mühendis olarak silahlar yapacağız, fakat bu silahlar küçük ücretlerine
zam isteyen işçi kardeşlerimize çevrildiği zaman ses çıkarmayacağız.
Bugünün öğrencileri yarının meslek adamları olarak ülkemizin bütün
sorunları ile ilgilenmek zorundayız.
Öğrenciliği bitirip meslek hayatına atılacak olan biz mühendisler için iki
yol vardır. Bu yollardan biri, kim için ve ne için üretim
yaptığını düşünmeksizin egemen sınıfların yararına üretim
yapmaktır. Kısaca neden ve niçinini düşünmeksizin bir miktar
karşılığında üretim yapmak yani robotlaşmak.
İkinci yol ise kim için ve ne için çalıştığını bilerek emekçi
halkın yararına üretim yapma olanaklarını aramaktır. Bir başka
deyişle, ikinci yol küçük bir azınlığın yararına robotlaşmak
değil, büyük çoğunluğun, yani toplumun yararına çalışarak insanlaşmak yoludur.