Sosyalist Dergi: 29 |  ÜRÜN |
Tarih ‘meşhurların tarihi' değildir

Kemal Türkler "ekolünün" en "delikanlı" denilen türünü belki de Murat Tokmak simgeler. Geçtiğimiz gün sendikal dünyadan çekilip yerleştiği Fethiye'nin İnlice köyünde "bu dünyadan da çekildi." Onun simgelediği sendikacılar kuşağı bugün artık "üretim dışında" ve birçoğu 12 Eylül darbesinin dağıttığı sendikalardan geriye kalan hazin resme kendi köşelerinden içleri yanarak bakıyor. Çünkü onlar 1970'li yıllarda Türk sermayesine işçi sınıfının önünde boyun eğdirmişlerdi. Vehbi Koç'un orduya "darbe yapın, bizi DİSK'ten kurtarın" diye mektup yazdığı dönemdi onların dönemi...



Yurtdışında bulunduğum sırada Murat Tokmak'ın ölüm haberini aldım. Onu ismen tanıyordum ama tanışmamız 12 Eylül darbesinden sonra yurtdışına çıktığında mümkün oldu. Bir grup sendikacı yoldaşla birlikte Moskova'da buluşmuştuk. Murat Tokmak Maden İş'in yürütme kurulu üyesiydi ve TKP'nin de militanıydı.

Murat'ın ölümünü duyan Orhan Yıldırım beni aradı. Buluştuk. Aklımızda bu buluşmayı yazıya dökmek yoktu. Ayrılırken, bunu yazalım dedik.

Orhan Yıldırım TKP'nin politbüro üyelerindendi. İşçiydi ve sendika aktivistiydi. Murat Tokmak'ın en yakın mücadele arkadaşıydı.

Orhan'a Murat Tokmak'la ne zaman tanıştığını sordum. 1974 yılında tanışmışlar. Murat o sırada Magirus Fabrikası'nda Maden İş'in baştemsilcisiymiş. Orhan da İTO Kilit Fabrikası'nda "makina kalıpçısı"ymış. Tanışmalarından az sonra Murat, Maden İş 1. Bölge (Topkapı) Başkanı olmuş. Orhan da kendi fabrikasında sendikayı örgütlemeye başlamış. Ve hemen sonra da işten atılmış. İşte Orhan'la Murat'ın darbeye kadar sürecek olan büyük sendikal ve politik mücadele ortaklığı da o zaman başlamış. Murat onun sendikada çalışmasını istemiş.

"Bir bakıma iki kafadar gibiymişsiniz, serüvenlerinizi gelen partililerden dinlerdik. Anlatılanlara göre siz ‘toplu sözleşmeci, uzlaşmacı, bürokrat' sendikacı tipini de o yıllarda fabrikalardan kovmuşsunuz."

Orhan gülüyor. Alçakgönüllü. Ne de olsa o bir Alevi. Serde dedelik var. Ağırdan alıyor.

"Beni bırak, Murat gerçekten gözü kara bir militandı. O günleri yaşayanlar bilir. Günde onlarca insanın öldüğü günlerdi. Pek çok insan geceleri evinden çıkmazdı. Biz Murat'la her gün saat sekizde mesaiye başlardık. Masa başında değil. Fabrikaları teker teker dolaşırdık. Akşamları da işçi semtlerinde sendika üyelerinin takıldığı kahvelere giderdik. ‘Sessiz' fabrikalara mim koyardık. Direnişsiz, sakin fabrikaların temsilcilerinin o eski uzlaşmacı, bürokrat temsilcilerini hemen görevden almazdık. Önce fabrikayı ‘karıştırırdık.' En küçük bir hak ihlaline karşı işçi arkadaşları direnişe yönlendirirdik. Direnişin kitlesel gücü bir anda fabrikadaki ‘bürokratik' havayı temizlerdi. Böylece de yaşlı, durgun, korkak, uzlaşmacı, sallabaş temsilcilerin yerine çakı gibi işçileri geçirirdik. Murat, Topkapı bölgesinde sendikal yaşamı devrimcileştiren, sınıf ve kitle sendikacılığının bölgede temellerini atan adamdır."

" Ya Halit?"

" Halit Erdem de o sırada Pendik'te bölge başkanıydı. Murat'la aynı kafadaydı. Şimdi de dimdik ayakta. Mehmet Karaca'ya gelince... O, 15 16 Haziran'ın ortaya çıkardığı doğal işçi önderiydi. Bizim Murat'la, Halit'le, diğer yeni kuşak sendikacılarla yaratmaya çalıştığımız geleneğin ilk temsilcisiydi. Otosan'ın bürokrat temsilcileri o işçi ayaklanmasına ayak uyduramamış, Mehmet Karaca işçinin başına geçmişti. Kemal Türkler ekolünün ilk temsilcilerindendi. Daha sayacak çok isim var aslında."


Kemal Türkler ekolü

Orhan'la 1994 yılında buluşmuştuk. "Gel seni Hoover TKP hücresiyle tanıştırayım" dedi. Şaşırdım. Ortada TKP yok. Hücre neyin nesi. Küçükçekmece'ye gittik ve gerçekten de "hücreyle" tanıştım. Emekli olmuşlardı, TKP dağılmıştı. Ama onlar üç "hücre" yoldaşı, ilişkilerini koruyor, dostluklarını sürdürüyorlardı. Türkler geçtiğimiz yıllarda ölmüş. Cevdet Zeydanlı turp gibi.

Orhan aklında kalan bazı isimleri saydı: Murat sendikanın merkezine geçince, onun yerine TKP beni önermişti. Ben parti görevlerim gereği, yerime Suat Esinsel'i önerdim. Esinsel Murat'ın yerine 1. Bölge başkanı oldu. Sermayenin tozunu silkeledi. PDK Fabrikası'nda grev bir yıldan fazla sürmüştü. Murat'la her gün grev çadırına uğrardık. Grevin başında Şükrü ile Muharrem vardı. Grev zaferle sonuçlandı.

"Murat Tokmak kuşağı, 15 16 Haziran direnişinin ve DGM'ye karşı genel grev hareketinin kuşağıdır. Bunun anlamı büyüktür. Türkiye sınıf mücadelesi tarihimizde, somut sonuç alınan iki büyük direniştir bunlar. 15 16 Haziran Meclis'in dayattığı sendika yasasını çöpe attı. Hareketin başında TİP'li sendikacılar, en başta da Kemal Türkler vardı. İkincisinde hareketin politik öncüsü TKP'ydi. DİSK'in başında yine Kemal Türkler. DGM'yi ezdik geçtik. Meclis tasarıyı sendika yasası gibi geri almak zorunda kaldı. Bugün bizim ezdiğimiz DGM'ler Özel Ağır Cezalar olarak çalışıyor ve her yerde devrimcileri ve Kürt yurtseverlerini yargılıyor. Ve DGM'leri 12 Eylül darbesiyle yeniden dayatan ordunun unsurları da şimdi dayattıkları bu mahkemelerde darbecilikten yargılanıyorlar."


Direnerek kazanmak

Orhan devam etti.

"Biz direnerek kazanmanın mümkün olduğunu öğrenmiştik. O nedenle Murat ve onun kuşağından sendika militanları ve TKP'li işçiler olarak yaklaşan darbe tehdidine karşı da direnme azmi içindeydik. Eğer direnme yerine kadroları koruma politikasına ağırlık verilmeseydi, Marmara Bölgesi'ndeki fabrikaların büyük çoğunluğu darbe günü greve gidebilir ve işçiler kendilerini fabrikalara ‘kapatabilirdi'... Parti bana ‘gizlen' direktifini verdiği zaman aklıma yoldaşlarım, işçi arkadaşlarım gelmişti. O güne kadar onların en önünde Muratlarla, Halitlerle, Karacalarla, Suat Esinsellerle, Cevdet Zeydanlılarla, Halil Bilginlerle, Avni Kalkan, Tahsin Çalışkan, Mehmet Ali Kılıç, Hüseyin Baş ve diğerleriyle birlikte yürümüş, işçileri mücadeleye katmıştık. Şimdi en kötü günde onları nasıl yalnız bırakacaktık? Parti disiplini ağır bastı. Ön hazırlıklar ihmal edilmiş, direnme olanakları yaratılamamıştı. General Elektrik, Pancar Motor, Hoover, Grundig, Atlı Zincir, Uzel, Erka Balata, Perfek Tüp ve diğer fabrikalarda işçiler bir anda ‘yalnız' kalmıştı. Kadroları korumuş, ama işçi sınıfını koruyamamıştık.


Ağacından kopmuş dal

Orhan daha sonra Murat'la yurtdışında karşılaşmalarını anlattı. "Ağacından koparılmış bir dal gibiydi", dedi. İşçi sınıfının evladı, darbe öncesinde, ülkenin en kanlı faşist terör saldırısı olduğu yıllarda gözünü budaktan esirgemeden, belinde silahıyla tekelci kapitalist dünyaya kafa tutmuş, ama geliyorum diyen darbe karşısında eli kolu bağlı göçmenliğe mahkûm olmuştu.

Ve işte bu Murat Tokmak, TBKP'yi legalde kurmak için, TKP Genel Sekreteri Nabi Yağcı ve TİP Genel Başkanı Nihat Sargın'ın hemen arkasından, işkence, mahkûmiyet filan dinlemeden uçağa atladığı gibi Türkiye'ye gitmiş, ama sınırdan çevrilmiş, geri gönderilmiş; o tekrar denemiş başarmış, yeniden büyük ailesinin, "Maden İş üyelerinin", Türkiye işçi sınıfının saflarında yerini almıştı. Yeniden sendikal mücadeleye başlamıştı ama yüreğinin bir yerinde bir eksiklik vardı: Bu Kemal Türkler ekolünden sendika militanının içine sinecek bir partisi yoktu...

12 Eylül faşizminden kurtarılan kadrolar, aslında kurtarılamamıştı.

Buna rağmen Orhan, aralarında Murat'ın da olduğu eski TKP'li işçilerle her yıl toplandıklarını söyledi. Son toplantılarını Ege'de yapmışlar. Ömer Ağın gelecek toplantıyı Diyarbakır'da yapalım diye önerince Murat yerinden kalkmış ve heyecanla öneriyi desteklemiş, artık yeniden bir şeyler yapmanın zamanı geldi demiş. Murat sınıf önsezisiyle "boşluğun" doldurulacağı "yönü" görmüştü.

Tam ayrılırken Orhan bana şöyle dedi: "İyi bir gazeteci ve tarihçi, işçi sınıfının mücadele tarihini incelemek istiyorsa, burada verdiğim ve daha veremediğim binlerce ve binlerce fabrika işçisinin izini sürsün. Onlarla konuşsun. Gerçek mücadeleyle ve tarihle ancak o zaman tanışacaktır. Tarih ‘meşhurların tarihi' değildir..."

18.01.2011

Günlük Gazetesi

 
Yazarın Diğer Yazıları
 Irak Direnişi'nin Önderlerinden Orgeneral Ebu el Mutasım'la Söyleşi
 Irak Baas Partisi’nin ve Irak Direnişi’nin Üst Düzey Yetkilisiyle Söyleşi
 Avrupa Sömürgeciliğine Hayır!
 ÜRÜN SOSYALİST DERGİ Sayı 17 Çıktı.
 İşgalin Birinci Yıldönümünde
 İşgale Ortak Olmayalım
 Yangına Körükle Gidenler
 ZAFER, IRAK VE DÜNYA HALKLARININ OLACAKTIR (20 Mart 2003)
 İŞGALDEN SONRA
 AMERİKA'NIN OLDUBİTTİSİNİ BOŞA ÇIKARALIM
 Amerikancılığın İflası - 11 Ağustos 2003
 YANLIŞ HESAP BAĞDAT'TAN DÖNER
 İlhan Selçuk'a Açık Mektup - 17 Mayıs 2003
 Geldikleri Gibi Gidecekler - 10 Nisan 2003
 Meclis Tezkereyi Kabul Etti - 21 Mart 2003