Sosyalist Dergi: 17 |  Sevgi Gürsel |
SSK Halkındır, Elini Çek!

     AKP iktidarı SSK hastanelerini özelleştirmeye karar verdi. Sermaye çevrelerine yeni bir kaynak yaratmanın son adımları da atılıyor. Tek başına iktidar olmanın ve mecliste çoğunluğa sahip olmanın getirdiği özgüvenle, AKP bir yandan uyum yasalarını çıkartıyor, öte yandan ise kapitalistlerin taleplerinin sonuna kadar yerine getirilmesi için canını dişine takıyor. Aileleriyle birlikte toplam 35 milyon insanın yararlandığı, ucuz ilaç temin edebildiği, gençken pek başa geleceği tahmin edilmese de insana özgü kalıcı rahatsızlıklar ile uzun süreli tedavilerin ucuza halledilebildiği SSK hastanelerinin önü kesilmeye çalışılıyor.


     Sermaye gruplarının kamusal olan her şeye karşı açık düşmanlıkları çerçevesinde saldırıya uğrayan hastanelerimiz, yine bir rant kapısının aracı yapılmaya çalışılıyor. Bu tutumu sadece AKP ile sınırlandırmak haksızlık olur. AKP'den önce de, sosyal demokratından liberaline, sağcısından İslamcısına önceki bütün hükümetler aslında hastanelere el uzatmaya çalıştılar. Ne var ki, halkın bu konudaki hassasiyetinden çekindikleri için, işi sadece söz düzeyinde ele almakla yetindiler.
     SSK hastanelerine karşı yıllardır süren önyargıların farkındayız. Hemen hemen her özel hastanede karşılaşılabilecek aksaklıklar, SSK hastanelerinde yaşanınca genellemeye dönüşüveriyordu. Bunda iktidarların özelleştirmeleri halkın kafasında meşrulaştırmak amacıyla, sürekli olarak "kamu düzgün iş yapamaz" ideolojik söylemini kullanmaları da elbette etkili oldu. Sonuçta, bir kısım insanımızın bilinç bulanıklığından yararlanıldı ve sanki SSK hastaneleri kapanınca özel hastanelerde de aynı hizmeti almaya devam edeceklermiş havası yaratıldı.
     Hükümetlerin ısrarla üzerinde durdukları ve fırsat kolladıkları değişikliklerin niteliğine bakıldığında, patronların ağzını sulandıran parasal kaygıları anlamak mümkün. Çünkü, sağlık, insanların asla vazgeçemeyecekleri harcama kalemleri içinde birinci sırada yer alıyor. Böylesi muazzam bir kaynağın sermayenin kasasına akmamasının onlar açısından başarısızlık olarak nitelenmesi doğal. Kendi beklentilerini gerçekleştirmek üzere de yıllardır yaptıkları hesapların bir gözden geçirilmesi bile hastanelerin devri olayının iç yüzünü göstermeye yeter.
     Son yıllarda sosyal güvenlik alanında hükümetlerin tıpkıbasım programlar çerçevesinde yapmak istedikleri şöyle özetlenebilir:
     *Üç sosyal güvenlik kuruluşu (SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur) tek çatı altında birleştirilecek;
     *Emeklilik ve sağlık hizmetleri birbirlerinden ayrılacak; ve
     *Sağlık hizmetleri üretilmeyecek satın alınacak. Bu amaçlara ulaşmak için; özellikle SSK
     *Siyasi yatırım aracı olarak görülmüş, ucuz kredi müessesesi olarak kullanılmıştır.
     *Sistemin fonları konut kredilerinde ve düşük faizli devlet tahvilleri alınarak tüketilmiştir. Ayrıca
     *Geriye dönük hizmet borçlanmaları,
     *Sigorta hak ve yükümlülüklerinin değiştirilmesi,
     *Kötü niyetli taşeron uygulamaları,
     *Özelleştirme uygulamaları ile zorunlu emekli edilmeler,
     *Kayıt dışının denetlenmemesi,
     *Sahte hizmet ile emekli olma,
     *Kurum amaçlarına hizmet etmeyen yatırımlar,
     *Üretim yerine yüksek maliyetli hizmet satın almalar ve buna bağlı ortaya çıkan yolsuzluklar bütün sistemi yetersizliğe sürüklemiştir.
     Saydığımız bu olumsuzlukların hem tespitinde hem de teşhisinde ne gariptir ki tüm taraflar hemfikirdir. Ama, tarafların, yani işverenler ile emekçilerin aynı tespitlere verdiği cevaplar birbirinden farklıdır.
     SSK'nın 1980 öncesi nisbi de olsa özerkliği bu tür olumsuzlukların ortaya çıkmasını engelliyordu. Ancak 1980 sonrası SSK yönetiminde iktidarların ağırlık kazanması, seçilmiş yöneticiler yerine atanmış yöneticilerle yönetilmesi bu olumsuzlukların ortaya çıkmasına yol açtı.
     Siyasi iktidarların yönlendirmeleriyle çıkmaza sokulan SSK ve sosyal güvenlik sistemi, ne yazık ki, hiçbir sosyal değere yer vermeyen bir siyasi iktidar tarafından "düzeltilmek" istenmektedir. Konunun asli unsurları olan işçilerin, memurların, esnafın, emeklilerin ve bunların temsilcisi örgütlerin önerileri ısrarla göz ardı ediliyor, sistemin işleyişi içinde karar alma ve uygulama süreçlerinde görev ve sorumluluk üstlenmelerine imkân bırakılmıyor.
     Bu nedenlerle hükümet uygulamalarına hükümet dışındaki tüm kurum ve kuruluşlar karşı çıkıyor. Sosyal güvenlik sistemi aksaklık ve yetersizliklerinin ortadan kaldırılması için özellikle emekçi örgütleri öneriler geliştirmektedirler. Bu çerçevede getirilen öneriler şöyle özetlenebilir:
     1-Sistemin adı SOSYAL GÜVENLİK olarak muhafaza edilmelidir.
     2-Sigorta bütün yurttaşların temel hakkı olarak kabul edilmelidir.
     3-Sosyal sigorta sistemini bozan, sistemin yapısına uymayan uygulamalar ve ödemeler sisteme uyarlanmalıdır.
     4-Sağlıkta reform toplumun ihtiyaçları ve ülke koşulları göz önünde bulundurularak gerçekleşmelidir.
     5-SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı tarafından farklı normlarda sunulan sosyal sigorta yardım ve şartlarında birliktelik için kurumların kendi içindeki farklılıklar giderilmelidir.
     6-Kamu kaynaklarını adil ölçülerde kullanıma sunabilen, ulaşılabilir ve çağdaş hizmet verebilen, sosyal yardım ve sosyal hizmetler sistemi ivedilikle oluşturulmalıdır.
     7-Sosyal güvenlik kurumları sigortalıların eşit olarak temsil edildiği özerk yönetime sahip kurumlar olarak yeniden yapılanmalıdır.
     8-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan Reform Önerileri metninde projelendirilen BİLTOM (Bilgi Teknolojileri ve Operasyon Merkezi) üç sosyal güvenlik kuruluşunun (SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı) ve Sosyal Hizmet ve Yardım Kurumunun kayıtlarını içerecek şekilde en kısa sürede hayata geçirilmelidir.
     9-Mevcut işçi ve işverene dayalı primli sistem bütünüyle işverenler tarafından karşılanmalıdır. Genel bütçeden yapılan mevcut transfer uygulaması devam ettirilmelidir.

     Ülkemiz emekçilerinin ihtiyaçlarını gözeten, halkın ucuz, hatta bedava ilaç almasını garanti eden bir sistem kurulmadan sağlık sorunlarının çözümü eksik kalacaktır. Yabancı ilaç tekellerinin tahakkümünden kurtulmuş bir SSK İlaç Fabrikası, koruyucu hekimliği özendiren ve zorunlu hale getiren uygulamalar, muhtaçlara, yoksullara ve yaşlılara parasız, sürekli sağlık ve ilaç hizmeti ülkemizin bugünkü koşullarında dahi mümkündür. Sırf bunun için sosyalizmin beklenmesine gerek yoktur. El konan bankalara aktarılan kaynakların bir bölümünün bile hastanelere tahsis edilmesi sağlık sorunlarını önemli ölçüde çözülmesini sağlayacaktır.
     Sağlık sorunlarına ilişkin kalıcı bir çözümün nasıl olabileceği konusunda farklı fikirler ortaya çıkabilir. Ancak, öncelikle bilinmesi gereken nokta, SSK hastanelerinin tek bir kuruma -bu kurum sendika dahi olsa- devri kesinlikle reddedilmesi gereken bir politikadır. Çünkü, sağlık hizmetleri, aynen eğitim, ulaşım, barınma gibi kamunun halletmesi gereken işlerdendir. Bir hizmetin işçiler adına kurulmuş bile olsa bir örgüte veya kooperatife devredilmesi, özelleştirmedir. Çeşitli sektörlerde bu türden önerilerin hayata geçirildiği ve sonuçta yeni kapitalistler yaratıldığı unutulmamalıdır.
     Sözkonusu sağlık hizmetleri olunca, ilerici dünya hekimlerinin sloganını kullanmak gerekiyor. "Nüfus kağıdına sahip olan herkes, parasız sağlık hizmeti almaya hak kazanır." Bu gerçek unutulmadan, her konu tartışılabilir.
 
Yazarın Diğer Yazıları
 1 MAYIS 97
 Özelleştirme Saldırısında Son Hamle: SEKA
 Antalya Serbest Bölgesi'nde Bir Örgütlenme Mücadelesi: Novamed İşçisinin Grev Hikâyesi
 SSK Halkındır, Elini Çek!
 Kamu Reformunda
Son Söz İşçi Sınıfının

 Benim Cici Silahım
 YAŞASIN 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ!
 TÜRBAN MI, ŞERİAT MI?
 GELENEKTEN GELECEĞE BEKİR KARAYEL
 KİMYA TEKNİK BU İŞ YERİNDE GREV VAR!