Yeni cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer hakkında, seçilmeden önce ve
seçildikten hemen sonra tekelci medyada neler yazıldığını hatırlıyor musunuz? O
güne kadar cumhurbaşkanları ya eski generallerden ya da mühendislerden oluyordu;
ilk kez hukukçu bir başkanımız olacaktı; bundan sonra Çankaya�da kuralsızlık
değil hukuk normları geçerli olacaktı; vs. Sezer seçildikten sonra da bunlara
benzer güzellemeler devam etti. Sezer�in seçilmesi liberal çevrelerde de bir
sevinç dalgası yaratmıştı. Onun anayasa mahkemesi başkanı olarak yaptığı
konuşmalardaki hukuk vurgusu onlarda da bir umut havası doğmasını
sağlamıştı.
Medyanın son zamanlardaki saldırgan tutumunu hatırlarsanız, aynı kişiden
bahsedip bahsetmedikleri hakkında rahatlıkla kuşkuya düşebilirsiniz. Daha düne
kadar Sezer çok mütevazı bir insandı, lüksten hoşlanmıyordu, banka batıran
sahtekârlarla aynı fotoğraf karesi içine girmiyordu, hem adam kırmızı ışıkta
bile duruyordu canım. Bu balayı döneminde gazete başlıkları �Çankaya�da yeni
dönem�, �Özlenen başkan�, �Önce hukuk� gibi Sezer�i olumlayan manşetlerden
geçilmiyordu.
Peki ama ne değişti de, büyük medyamız 180 derece ters yöne saparak tutum değiştirdi.
82 Anayasası�na göre cumhurbaşkanlarının yetkileri çok arttırılmış olmasına
rağmen, bizim sistemimizde cumhurbaşkanları sorumsuzdur ve yetkilerin çoğunluğu
parlamenter sisteme uygun olarak yürütmeye, yani hükümete aittir. Hükümetin
yetkileri arasında holdinglere dağıtılacak teşviklerin kararlarını alma,
ihaleleri sonuçlandırma ve akçalı işlerin kimlere tahsis edileceğini belirleme
de vardır. Dolayısıyla, henüz siyasi bir taban oluşturamamış ve kilit
noktalardaki bürokratların atamalarını kendine uygun yapmaya vakit bulamamış
sorumsuz bir başkandan çok eldeki kuşun, yani hükümetin desteklenmesi
anlaşılabilir bir durumdur. Burada asıl anlaşılmaz olan, Sezer düşmanlığının çok
açık, o çok önem verdikleri teamüllerine de uygunsuz biçimde saldırı boyutuna
varan bir üslup taşıması olmuştur.
Cumhurbaşkanı Sezer�le Başbakan Ecevit�in arasını açan, duygusal
başbakanımızın televizyonlardan rahatlıkla görüldüğü gibi tiklerini arttıran
anlaşmazlık konusu neydi bir hatırlayalım. Hükümet, �kamuya sızmış bölücülere ve
laik devleti yıkmayı amaçlayan şeriatçılara karşı� mevcut yasaların yetersiz
kaldığını iddia ederek, bunlarla mücadele etmek üzere bir Kanun Hükmünde
Kararname (KHK) hazırlamıştı. Sezer ise, bir hukuk devletinde yasalar yerine
olağanüstü kullanılması gereken kararnamelerin kullanılmasının uygun olmadığını,
kendisi imzalasa bile bunun Anayasa Mahkemesi�nden geri döndürüleceğini
söyleyerek KHK�yı iade etmişti. Üstelik, son MGK toplantısında bunu anlatmış ve
uygun bir formül de önermişti. Aslında, böyle bir kararnamenin birkaç öne çıkmış
şeriatçıyı hariç tutarsak, kamu sendikalarını örgütlemek üzere faaliyet yürüten
sendika aktivistlerini hedeflediği herkesin malumudur.
Ecevit hükümeti, göstermelik de olsa şeriat karşıtı bir kararname yayınlamış
olmamak için Sezer�le ilişkileri germiş ve bu yolla birkaç kuş birden vurmayı
hedeflemişti. Hem kararnameyi hazırlayarak askerlere şirin görünecekler, hem de
imzalanmayınca seçmenlere mesaj vermiş olacaklardı. Ancak ummadıkları nokta,
halkın bir anda Sezer�in bu ölçüde bile olsa ilkeli tutumunu beğenmesi ve ona
destek olmasıydı. Ayrıca, her getirdiklerine evet demesini bekledikleri Sezer�in
kimi noktalarda ayak direyeceğini belli etmesi de geleceğe ilişkin kuşkular
doğmasına yol açtı.
Sezer�in gelir dağılımına, örgütlenme özgürlüğüne ilişkin söylemleri,
askerlerin politik yaşamdaki ağırlığına dair düşünceleri ve tekelci medyada dahi
�öteki Türkiye� tartışmalarının yoğunlaşması çok kırılgan yapıdaki burjuvazimizi
ürküten noktalar haline geldi. Emekçilere karşı yapılacak saldırının hiçbir
çatlak sese tahammülü olmadığı için de, henüz yolun başındayken bu sesi boğmanın
yolları aranmaya başlandı. Sabah gazetesinin üslubuyla, emir kipinde
�İmzalayacak� manşetleri atıldı. Deşifre edilmiş, tescilli Mit ajanı Fatih Altaylı�nın ağzından tehditler savruldu. Ne yazık ki Sezer dişli ve inatçı
çıktı, kararnameyi imzalamadı.
Şu anda hükümet olayın ciddiyeti kavramış görünüyor ve �devletin tepesinde
kavga olmaz� ilkesiyle hareket edeceğini belirterek yeni bir hamle için uygun
zamanı kolluyor. İlk olarak da, daha kısa bir süre öncesine dek sanki başkanlık
sistemini öneren kendileri değilmiş gibi, sorumsuz bir cumhurbaşkanının bu kadar
fazla yetkiye sahip olmasının parlamenter sistemin özüne aykırı olduğunu dillendiriyorlar. Yapılması gerekenin de, özellikle stratejik noktalardaki bürokratların atanması için gereken üç imzanın ikiye indirilmesi amacıyla yasal
değişiklik yapmaya çalışıyorlar.
Bu kavganın nasıl sonuçlanacağını hep birlikte yaşayarak göreceğiz.