Sosyalist Dergi: 21 |  Ali Uğur |
Cem Uzan'ın Vaatleri

Uzan ailesini tanıyoruz. Türkiye'nin en azgın sermaye gruplarından birini oluşturuyorlar. Ailenin babası Kemal Uzan ve oğlu Hakan şu anda kaçak durumda, muhtemelen yıllar öncesine dayalı iş ilişkileri bulunan Ürdün'deler. Bu ailenin yükselme, zenginleşme öyküsüne bakarsanız, tam bir vahşi, kuralsız, ahlâk dışı pek çok faaliyet görürsünüz. Ortaklarına kazık atma, vereceğim deyip vermeme, insan kaçırma, silahla tehdit etme, verdikleri çekleri sonradan yasa dışı yollardan geri alma.

Ailenin elindeki en büyük yatırım, finansal işlemleri için kurdukları İmar Bankası ve Adabank'tı. Bu iki banka arasında danışıklı işlemler yaparlar, yıl sonunda neredeyse hiç vergi vermezlerdi. İmar Bankası'nın ünü, dolar ve mark başta olmak üzere tüm dövizlere diğer bankaların neredeyse iki katı yüksek faiz vermesinden gelirdi. Bir ara o kadar çok döviz toplamıştı ki, yıllık olarak yatırılan bu mevduata ödeyecekleri faiz bile, yapılan hesaplara göre orta büyüklükte bir servet düzeyine erişmişti.

Uzanlar bu dev meblağdaki faizi vermemek için, bilinçli olarak bankanın batacağı dedikodusunu çıkartmışlardı.. Normalde, bir banka için böyle bir dedikodunun imasının bile yapılması müthiş itirazlara sebep olurken, Uzanlar çok bilinçli bir şekilde bu dedikodulara hiç itiraz etmediler. İnsanların paniğe kapılmasını seyrettiler. Panik artıp bankanın batmayacağına dair hiçbir açıklama da gelmeyince, üç kuruşluk birikimlerinin hiç olmazsa ana parasını kurtarmak isteyen insanlar bankaya hücum etmişlerdi. Vadelerini bozan yurttaşlar, faizden vazgeçmiş, ana parayla yetinmek zorunda kalmışlardı.

Yeterince vadenin bozulmasından çok sonra, Uzanlar resmi bir açıklama yapmışlar ve bankalarının sapasağlam ayakta olduğunu, bu dedikoduyu çıkartanlara karşı yasal yollara başvuracaklarını vs. söyleyip işten sıyrılmışlardı.

90'lı yılların başında, Turgut Özal'ın cumhurbaşkanlığı döneminde TRT dışında özel radyo ve televizyonlara izin verileceği zaman, Özal'ın oğlu Ahmet'le ortak olarak Magic Box diye bir şirket kurmuşlar ve Star televizyonunun yayınına başlamışlardı. Bu televizyonu, Özal öldükten sonra, yani siyaseten Özal ailesinin bir iktidar gücü ortadan kalktıktan sonra, bir katakulliye getirip Ahmet Özal'ın elinden aldılar.

Son olarak, özelleştirme furyasından enerji ihalelerine girip Çukurova elektrik dağıtımını ve çimento fabrikalarını alıp çimento alanında tekel haline gelmişlerdi. Çukurova elektrik işinde Sabancılarla rakip haline gelince, haftalar boyunca Sabancıları yıldırmak üzere onların özel hayatlarını, sakat çocuklarını, ailevi sırlarını ifşa etmişlerdi. Sonunda Sabancılar bile böylesi bir çirkefe bulaşmaktan korkup kaçtılar.
Yani, kapitalist sistem içinde dahi eleştirilecek, reddedilecek, hatta yasal olarak da mahkûm edilecek bir çok yönü bulunan bir aileden bahsediyoruz. Uzanlar içinde Cem Uzan'ın mahkûm olmamasının sebebi, 2002 seçimleri öncesinde kurduğu Genç Parti'nin başına geçtiği için, şirketlerdeki görevini devretmiş olmasıydı.

Bu partinin bile kuruluşu şaibeli aslında. Genç Parti yeni kurulduğu için erken yapılmış olan seçimlere girme hakkı yoktu. Uzan da, eski bakan Hasan Celal Güzel'in başında bulunduğu Yeniden Doğuş Partisinin bütün yönetimini, H.C. Güzel hariç, bir şekilde "ikna" ederek o partinin Genç Partiye iltihak etmesini ve sonradan isim değiştirerek Genç Parti adını almasını sağladı. Bu şekilde seçimlere girebildi. Yani, parti işinde bile bilenen yöntemlerini kullandı.

Genç Parti, 2002 genel seçimlerinde 7,25 oy oranı ile 2.284.644 kişinin oyunu aldı. Biraz daha oy alabilse barajı aşacaktı.

Kısacası, Uzan ailesi ve Cem Uzan, herkesin bildiği, işletmelerinde sendikanın adına bile tahammül etmeyen, işçilerin haklarını gasp etmekten çekinmeyen kişilerdir. Bir çıkar uğruna yalan söylemekten çekinmeyen bir yapıları vardır. Emekçilerin dostu olduğunu kimse iddia edemez. Demagogtur, halk dalkavukluğu yapar.

Ama, tüm bu olumsuz özellikleri, mesela onun hem geçen seçimlerde kullandığı, hem de önümüzdeki seçimler için kullanmaya başladığı vaatlerin yanlış olduğu anlamına gelir mi? Çevremizde pek çok kişinin Uzan'ın vaatlerine güldüğünü görüyoruz. Bu vaatlerin ciddiye alınmadığını gözlüyoruz. Bu vaatlerin üzerinde ciddiyetle durulmamasının sebepleri nedir diye baktığımızda, dostlarımızdan gelen tepkilerin iki taraflı bir içerik taşıdığını anlıyoruz. Biri, Uzan ailesinin yukarıda saydığımız özelliklerinden kaynaklı bir inanmamazlık. Bu noktada hemfikiriz.
Ama, ikinci bir yön var ki, bizim asıl tehlikeli olduğunu düşündüğümüz bir tutumu yansıtıyor. Belli çevreler, Cem Uzan ve Genç Parti vaatlerinin "saçma, ayakları havada, popülist, gerçekleşmesi imkânsız ve uydurma" vaatler olduğunu düşünüyor.

Vaatlerde görünür kılınan yoksulluk
Gelin birlikte değerlendirme yapalım, Cem Uzan'ın önerilerini kısaca tahlil edelim.
Ne diyor Uzan? En çok kullandığı sloganlardan yola çıkarak bir liste yapalım.

Ezilenler iktidar olacak!
Bunun içini o nasıl doldurursa doldursun, bizler için zaten hayati önemde bir slogan değil midir bu? Uzan, ezilenler derken biraz halkı, ama daha çok kendisinin mağduriyetini göstermeye çalışıyor olabilir. Ama, bu durum, bu sloganın çekiciliğine kapılıp da oy verecek olan ezilenlerin iktidara dair özlemini değiştirmiyor. Ezilenlerin artık eskiden olduğu gibi yaşamak istemedikleri gerçeğini değiştirmiyor.
Yani, daha vurgulu söylemek, daha içeriğe kavuşturarak söylemek bizim elimizde. Ama, asla bu sloganla alay etme hafifliğine düşmeden.

Her işsize 350 YTL maaş!
Sosyal devlet ilkesi herkesin, ister prim ödesin ister ödemesin, mutlaka asgari bir yaşam koşuluna sahip olması gerektiğinden yola çıkar. Yani, devlet/kamu, herkesi beslemek, ona insanca yaşamasına yetecek bir gelir temin etmek durumunda. Bu sloganın maliyetini hemen elimizin altında bulunan bir hesap makinesiyle bulabiliriz. Yaklaşık 5 milyon işsizin, hiç iş bulamayacaklarını varsaysak bile, maliyeti bu hesapla ayda alt tarafı 1 milyar 250 milyon dolar yapar.

Yani, büyükçe bir patronunun dişinin kovuğuna bile gitmeyecek kadar cüzi bir meblağ. Fakat, dikkatinizi çekelim, bahsettiğimiz, dile kolay beş milyon insanın aylık asgari geçimini temin edecektir.

ÖSS ve harçlara son vereceğiz!
Türkiyeli aileler, çocuklarının geleceği için uyduruk bir dersane sistemine yılda 5 milyar dolar harcıyormuş. Bunu kaldırmayı vaat eden bir yaklaşımdan daha doğru ne olabilir. Zaten sosyalist öğrenciler yıllardır ÖSS kalksın, har(a)çlara son verilsin diye ortalığı inletmiyorlar mı?

Gıdada KDV kalkacak!
Bunu tartışmaya açmanın bile anlamı yok. Katma değer vergisi, zenginden de fakirden de aynı oranda vergi tahsil ettiği için, en acımasız vergilerden biridir. Üstelik, bir işyerine sahip olanlar bu KDV'nin bir kısmına başkalarına yansıttığı için, en büyük mağduriyeti son kullanıcı olan ve hiçbir yere yansıtamayan işçiler ve memurlar yaşar.

O nedenle, bizler gıdadaki katma değer vergisine değil, tüm mallardaki ve hizmetlerdeki dolaylı vergilere karşı çıkıyoruz.

Dur ve düşün! Ekonomi iyi mi!
Bilmiyoruz, kendi kendine bu soruyu sorup da olumlu cevap alan var mıdır? Memlekette bir tek kara para kazananlar, sıcak para işlemlerini kendilerince yürütenler, büyük holdingler, en zenginler dışında büyük halk kitleleri gün geçtikçe yoksullaştılar. Son 5 yılda gelir dağılımı daha da bozuldu. Emekçilerin ekonomiden aldığı pay daha da daraldı.

Fındık 8 YTL olacak!
Dünyadaki fındık üretiminin yüzde 85'i Türkiye'de. Ama, fındık fiyatlarını Frankfurt borsası belirliyor. Yani, oraya yerleşik birkaç tekel belirliyor. Çünkü, bizim fındıklar işlenmemiş halde ihraç ediliyor, onlar ise işledikleri bu fındığı istedikleri fiyattan pazarlıyorlar. Bunun önüne geçebilecek bir sistemi kurmak bizim de görevlerimiz arasında halledilmeyi bekliyor.

Tarım bizim namusumuz!
Mazot 1 YTL olacak!
Tarım destek politikalarına son veren, hububat fiyatlarını hep İMF emirleri doğrultusunda belirleyen, mazot ve gübre yardımlarına son veren iktidarlar döneminde çifti çöktü. AB uyum yasaları doğrultusunda teşvikler de ortadan kalkınca, köylülerimiz iyice sefaletin kollarına atıldı. Sosyalistler, tarımı her açıdan desteklemeyi birinci hedeflerinden birini yapmazlarsa, büyük bir toplumsal sorunu çözmemiş olacaklardır. Rafineri çıkışı sadece 80 kuruş olan mazot da, eğer havayollarına bunca teşvik veriliyorsa, traktörün yakıtına da verilmelidir.

İşsizlik!
Yukarıda da belirttik. Milyonlarca işsizin var olduğu bir ülkedeyiz. İşsizlik, hiç kimsenin hafife alamayacağı kadar ciddi bir toplumsal yaradır. Hiç kimse bir işi olmayan insanlarımızla alay edemez. Senin görevin istihdam yaratmak, herkesin aç açıkta kalmayacağı bir düzen yaratmaktır. Kendi görevini ihmal etme hakkın asla yoktur.

Emekliye 14 maaş!
Ne oldu ki? Bu vaat kadar insani ve yerine getirilmesi kolay başka bir vaat var mıdır acaba? Emeklilerimize ilave iki maaş veya on iki aya yayılacak bir zam desen de aynı kapıya çıkıyor aslında. Emeklilerin bu kadar mağdur olmasının tek sebebinin, zenginliklerimizin halka yayılmamasına yol açan emekçi düşmanı iktidarlar olduğunu biliyoruz. Değiştirilecektir elbet.

Biz ne yapmalıyız
Uzan'ın vaatlerini okuduk. Seçim yaklaştıkça her gün tüm kanallarda da görmeye başlarız herhalde. Bu sayılanları acaba Uzan yerine getirir mi getirmez mi sorusu ikinci plandadır. Sosyalistlere düşen görev, bu sayılanların hepsinin hayatta bir karşılığı olduğunu herkesin kafasına sokmak olmalıdır.

Uzan, onca vaadi arasına bir tek ABD karşıtlığını ve halklar arası dostluğu katamamış. Şovenizmi körükleme hedefi güttüğü için ezilen Kürt ve Arap halklarıyla dostluğu ön plana çıkartmamış. Görüldüğü gibi tüm vaatleri basitçe sadece insanların midesine dönük. Ama, bu yaklaşımın bir karşılığı var. İnsanlarımızın ezici bir çoğunluğu aç, yoksul, işsiz, eziliyor. Bunun getirdiği duygu kendi dışındaki herkese ve her şeye karşı düşmanlık olarak da ortaya çıkabilir. Bu ezilmişlik duygusu farklı etnik kimliklere yönelebilir. Sosyalistler ise ülkenin bu gerçekliklerini emekçilere asıl düşmanlık yürüten egemenlere yöneltmeyi becermelidir. Kapitalistlerin gerçek yüzünü teşhir edebildiğimiz ölçüde iktidara gelme olanağına kavuşacağız.

Sonuç olarak, sosyalistler, bu sloganların ne kadar gerçeklikten uzak olduğunu tartışmaya son vermeli, bizi ezenlerin sorunu olan "kaynağı nereden bulacaksın" sorusunu sormayı bırakmalıdır. Kaynak sorunu emekçilerin sorunu değildir. Uzan'ın vaatlerinin yıllık maliyetine bakıldığında ortalama, en üst seviyeden bile hesap edilse yıllık 30 milyar dolar civarında bir masraf çıkıyor. Türkiye'de küçük bir kur farkından dolayı bir gecede milyarlarca dolar kayıp olduğunu biliyoruz. Yine, birkaç bankanın batmasından dolayı yirmi milyar dolardan fazla paranın da cebimizden çıktığını biliyoruz. Mesela, 280 milyon dolara Mey diye bir şirketin sahibine satılan koskoca Tekel'in içki bölümü, bir yıl sonra bir Amerikan şirketine 850 milyon dolara satıldı.

İşte, kaynak ortada. Kaynak burada, elimizin altında duruyor. Ver o aradaki farkı bize diyecek bir parti, bir anlayış gerekiyor.
Yılda üç beş kez yenilenen kaldırım taşlarına son verilecek.
Bankaların talan edilmesi durdurulacak.
En kârlı şirketlerin birilerine peşkeş çekilmesi önlenecek.
Komisyonculuk gibi aracılar ortadan kaldırılacak.
Tüm dış ticaret kamu denetimine devredilecek.
Sağlıkta, eğitimde özelleştirmeler durdurulacak.
İlaçta yaşanan vurgunlara dur denecek.
İç piyasayı talan eden yabancı tekellere son verilecek.
POAŞ, TÜPRAŞ, TEKEL, ERDEMİR, GÜBRELER, LİMANLAR geri alınacak.
Herkes oturmuş elinde kalem hesap yapıyor. Emekliye şunu verirsen para kalmaz, işsize bunu verirsen kaynak yetmez, çiftçiye gübre yardımı yaparsan ekonomi kaldırmaz, bir sürü ipe sapa gelmez ıvır zıvır.
Sosyalist iktisatçılarımız hesap yapacaksa, lütfen bu saydıklarımızın yıllık maliyet hesabını yapsınlar. Biz de emekçiler olarak kimlere neler vermek zorunda kaldığımızı daha iyi görelim.
 
Yazarın Diğer Yazıları
 Özgür Sendikalar Yasası Getirilmelidir
 AKP'nin Sendikalara Yeni Bir Hamlesi
 Sözleşmeli Kamu Emekçilerinin Zaferi
 AKP Saldırıyor
 AKP Paşaları Dönemi
 Gazze Raporu
 Kıbrıs Seçimleri
 Enerji İşkolunda Sendika İhtiyacı
 Telekom Grevinin Ardından
 Cem Uzan'ın Vaatleri