Sosyalist Dergi: 19 |  Hülya Kortun |
Kapitalist Avrupa Anayasası Reddedildi

Avrupa Anayasası Fransa'da ve Hollanda'da yapılan halkoylamalarında açık farkla reddedildi. Fransa'da 28 Mayıs 2005'te düzenlenen referanduma katılan seçmenlerin yüzde 55'i, Hollanda'da 1 Haziran 2005'te düzenlenen referanduma katılan seçmenlerin yüzde 63'ü hayır oyu kullandı. Fransa ve Hollanda işçileri ve emekçileri Avrupa Birliği'ne egemen kapitalist banka ve sanayi tekellerine ağır bir ders verdiler.
Büyük iş çevreleri, neo-liberalizme iman etmiş politikacı ve bürokratlar ile büyük medya ittifakı, 1980'lerden beri elde ettikleri karşı devrimci başarılarına bir yenisini rahatlıkla ekleyeceklerini düşünerek Avrupa Anayasası adını verdikleri kapitalistler arası antlaşmayı halkoyuna sunmakta bir sakınca görmemişlerdi. Seçmenlerden alacakları destekle, her türlü anayasa geleneğine bile aykırı bir küstahlıkla kapitalizmi evrensel ve değişmez bir düzen sayan bu belgeye meşruiyet sağlayacaklarını hesap ediyorlardı. Öyle ya, Soğuk Savaşı kazanmış ve Avrupa'daki eski sosyalist ülkeleri savaş ganimeti olarak kapitalist Avrupa Birliği'ne katmışlar, etki alanlarını genişletmişler, bağımlı ülkeleri İMF programlarıyla serbestçe yağmalamışlar, kimileri ABD'yle sıkı ittifak içinde, kimileri belirli konularda ona mesafeli durarak ama her durumda ezilen halkların bağımsızlığa yönelik her adımını boğmakta suç ortaklığını sürdürerek dünyaya nizam vermişler, kendi ülkelerindeki emekçilerin iş koşulları, ücretler, sosyal yardımlar alanlarındaki  kazanılmış haklarını da gasp etmişlerdi. Sömürüyü ve rekabeti doğallaştırmışlar, kapitalizmin mantığı dışında eşitliği ve dayanışmayı esas alan başka bir dünya fikrini boş hayal ilan etmişlerdi. Öylesine kibre kapılmışlardı ki, zaferlerini bizzat kurbanlarına tescil ettirmeye kalkıştılar.
Ne var ki, kapitalist efendilerin burunlarının ucunu görmekten aciz oldukları ortaya çıktı. Emekçiler kendilerine hiç danışılmadan sürdürülen "Kapitalist Avrupa" projesi hakkındaki düşüncelerini açıklama fırsatını buldukları ilk anda, tepkilerini açık seçik ortaya koydular. Özelleştirmelere, artan işsizliğe, ücretlerin düşürülmesine, kamu hizmetlerinin çökertilmesine, silahlanma harcamalarının arttırılmasına, NATO ve Avrupa Ordusu çerçevesinde militarizmin körüklenmesine karşı olduklarını haykırdılar.
Oysa, Fransa'da daha bu yılın başında yapılan kamuoyu yoklamalarında anayasanın açık farkla kabul edileceği iddia ediliyor, büyük patronlar örgütü MEDEF, hükümetteki sağcı partiler ve ana muhalefet partisi Sosyalist Parti'nin kapitalizm yanlısı yönetimi, bu işe bitmiş gözüyle bakıyordu. Egemen çevrelerin kendinden emin tavrı, tarihsel olarak en mücadeleci işçi sendikaları konfederasyonu olan CGT yönetimini bile öylesine etkilemişti ki, Le Digou gibi kimi yöneticiler "bu parlak işin bütün parsasını patronlara bırakmamak" adına, MEDEF üyesi büyük patronlarla birlikte anayasa kampanyasını destekleyen bir dernek kuracak kadar geriye gitmişlerdi.
Fransız Komünist Partisi'nin anayasanın emekçilere düşman, kapitalist içeriğini açıklayan red kampanyasını başlatmasından sonra, hava hızla değişmeye başladı. Fransız Sosyalist Partisi tabanında, yönetimin anayasayı destekleyen tutumuna karşı büyük bir tepki oluştu. Parti içinde anayasa konusunda yapılan oylamada üyelerin yüzde 42'si  anayasanın reddi yönünde oy kullandı. CGT yönetimi, anayasayı desteklemenin tabanının iradesine tamamen ters düştüğünü görünce, önce oylamada tarafsız kalacağını açıkladı ama genel kurulda büyük farkla red kararı çıkınca, red kampanyasına katılmak zorunda kaldı.
Red kampanyası büyük bir coşkuyla ülkenin her yanını sardı. Şehir şehir, semt semt, köy köy sürdürülen kampanyaya geleneksel olarak siyasete uzak duran kesimlerin de katılmaya başladığı görüldü. Siyasi ortamın bu kadar kısa sürede değişmesinden şaşkına düşen Sosyalist Parti'den Avrupa Parlamentosu milletvekili Olivier Duhamel, Fransa'nın "Bolşevizme kaydığını" öne sürdü.
Sonuçta, referandumda evet oylarının ağır bastığı seçim bölgesi sayısı sadece 13 olurken, 83 seçim bölgesinde hayır oyları çoğunluğu sağladı. İşçi semtlerinde hayır oylarının oranı yüzde 70'lere ulaştı. Kol işçilerinin yüzde 80'i,  yaşı 25'ten küçük gençlerin yüzde 60'ı anayasaya red oyu verdi. Yapılan anketlere göre, Sosyalist Parti üyelerinin yarıdan fazlası da red oyu kullandı.
Fransa'daki referandum sonuçlarını bir istisna olarak göstermek isteyen burjuva yorumcular, birkaç gün sonra Hollanda'dan gelen aynı doğrultudaki sonuçlar karşısında ne diyeceklerini bilemediler. Söz konusu yorumcuların, "başına buyruk, siyaset düşkünü, anti-Amerikan, aklı bir karış havada, aylak, tembel, Katolik, köylü" klişeleriyle tanımladıkları Fransa'nın ardından, "yumuşak başlı, akıllı, uslu, tüccar, çalışkan, düzen düşkünü, Amerikancı, Protestan, şehirli" klişeleriyle tanımladıkları Hollanda'da da, işçi ve emekçiler, kapitalizmi kutsallaştıran ve emekçi sınıfların tarihsel sosyal kazanımlarını hiçe sayan bu anayasayı çöpe attılar. Planlarının bozulmasından duydukları öfkeyle hem Fransız, hem Hollandalı emekçileri, "dünyanın farkında olmayan cahiller sürüsü" olarak suçlayan tuzu kuru efendiler ise, kitleleri sadece kendi dayattıkları programları onaylamakla yükümlü figüranlar olarak gördüklerini ve aslında demokrasiye düşman olduklarını kanıtladılar. Kapitalistlerin istediği sonucu vermeyen, gerçek çoğunlukların, emekçi halkların iradesini yansıtan oylamaları içlerine sindiremeyen demokratlara bakın!
Tepkinin kapitalizme değil, yabancılara, örneğin Türklere ve genel olarak Müslümanlara yönelik olduğu, ırkçı içerik taşıdığı yolundaki yorumlar, kesinlikle geçersizdir. Oylama sonuçları, referandumda esas olarak sınıfsal bir saflaşmanın meydana geldiğini, işçi ve köylülerin çoğunluğunun red cephesinde yer aldığını, "alttakiler"in genellikle hayırcı, "üsttekiler"in genellikle evetçi olduğunu gösteriyor. Bütün anketler, zengin kesimlerin ve beyaz yakalıların çoğunlukla anayasayı desteklediğini, mavi yakalıların ve köylülerin çoğunlukla anayasaya karşı çıktığını ortaya koyuyor. Red cephesinin başını komünist partiler ve sosyal demokrat partilerin sol kanadı çekti. Irkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı en tutarlı duruşu bu örgütlerin temsil ettiği, üstelik bu örgütler içinde birçok göçmenin aktif olarak siyaset yaptığı biliniyor. Anketler, oy kullananların ancak çok küçük bir yüzdesinin ırkçı ve yabancı düşmanı düşüncelerle hareket ettiğine işaret ediyor. Kapitalist anayasaya hayır demekle ırkçı tutumu aynılaştırmaya çalışanlar, büyük bir aldatmacaya hizmet ediyorlar.
İşçi ve emekçi sınıfların kapitalist Avrupa anayasasına karşı elde ettikleri bu başarı, kapitalizme karşı genel uyanışın bir işareti olduğu gibi, en olumsuz koşullarda bile kararlı siyasi mücadelenin çok şeyi değiştirebileceğini ve kitleleri harekete geçirerek siyasal ortamı dönüştürebileceğini gösteriyor.
Nitekim, Avrupa Birliği'nin başını çeken ülkelerden Almanya'da 18 Eylül 2005'te yapılan seçimler, neo-liberal kapitalist politikaların gerçek sahibi ana muhalefetteki sağcı muhafazakâr Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik partilerinin de, iktidarda geçirdiği yılları neo-liberal politikaları emekçilere dayatmakla kullanan Sosyal Demokrat Parti/Yeşiller koalisyonunun da oy kaybetmesiyle sonuçlandı. İşçilerin ve emekçilerin sosyal ve ekonomik kazanımlarını budamak ve büyük kapitalist şirketlerin çıkarlarını devlet politikası yapmak ortak paydasında buluşan bu iki grubun oy kaybettiği seçimlerde, neo-liberal saldırıya karşı emekçi/halkçı seçeneği savunan sol sosyal demokrat ağırlıklı Sol Parti, yüzde 8.7 oy alarak 54 milletvekili çıkardı. Böylece, çok uzun bir aradan sonra sol güçler, Alman parlamentosunda önemli bir temsil gücüne kavuştu. Bu sonuç, kapitalizme karşı işçi sınıfı mücadelesinin önümüzdeki dönemde yaygınlaşıp güçleneceğine dair bir işaret olarak değerlendirilebilir.

 
Yazarın Diğer Yazıları
 Füze Kalkanı
 Despotizmden Sayfalar
 ABD, Usame Bin Ladin'i Öldürdü
 Kapitalizme Karşı Mücadele Yükseliyor
 Kapitalizmin Krizinde İkinci Evre
 AKP Üstünlüğü Ele Geçirdi
 Irak İşgalinin 6. Yıldönümü
 Kosova'nın Bağımsızlık İlanı
 Kapitalist Avrupa Anayasası Reddedildi
 SSK Hastanelerinin Gaspına Hayır!