Sosyalist Dergi: 32 |  Hülya Kortun |
Despotizmden Sayfalar

Kürt halkının iradesi gasbedilemez

Yüksek Seçim Kurulu 21 Haziran 2011 gecesi aldığı kararla Hatip Dicle'nin milletvekilliğini düşürdü. Bu karar, hukuk dışıdır ve gayrimeşrudur. Hatip Dicle, Diyarbakır halkının verdiği 77.700 oyu alarak bileğinin hakkıyla milletvekili seçilmiştir.

Daha önce, BDP'nin başını çektiği Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun 7 adayının seçime katılamayacağı kararını veren; Kürt halkının ve sosyalist, demokratik örgütlerin büyük toplumsal tepkisi karşısında bu kararından geri dönen; seçime üç gün kala, Hatip Dicle'ye verilen hapis cezası bahanesiyle onun adaylığını engelleme komplosuna katılmama sağduyusunu gösteren Yüksek Seçim Kurulu, bu kez, üstelik yetkisinde olmayan çok daha ağır bir kararla, seçilmiş Hatip Dicle'nin milletvekilliğini düşürdü ve onun yerine AKP adayının milletvekili ilan edilmesinin yolunu açtı.

Hatip Dicle'ye verilen hapis cezası, düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmasını cezalandıran despotizmin ürünüdür ve en asgari burjuva demokrasisiyle bile bağdaşmaz. Ayrıca, seçilmiş milletvekilleri konusundaki karar, artık Yüksek Seçim Kurulu'nun değil, yeni seçilen Meclis'in yetki alanındadır. Yüksek Seçim Kurulu, halk iradesine meydan okuyan kararını, yetkisini aşarak, kendini Meclis'in yerine koyarak almıştır.

Yüksek Seçim Kurulu, Kürt halkının iradesini göz göre göre gasbetmiştir. Yüksek Seçim Kurulu, bu antidemokratik kararından derhâl geri dönmelidir. AKP iktidarı, gasp kararının sorumluluğundan kaçamaz. Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin gasbedilmesi, şovenist savaş ilanıdır. Kürt ve Türk halklarının şovenist savaşa değil, onurlu barışa ihtiyacı var.

Hatip Dicle, hak ettiği şekilde, Diyarbakır milletvekili olarak Meclis'te yerini almalıdır.


Milletvekili hırsızlığı

Yüksek Seçim Kurulu, DEP genel başkanı ve milletvekili iken 2 Mart 1994'te bir komplo ile tutuklanan ve 10 yıl hapis yatırılan Hatip Dicle'nin milletvekilliğini yine düşürdü. Hatip Dicle, hapishaneden çıktıktan sonra da Kürt halkının eşitlik ve özgürlük mücadelesine katkı koymaya devam etmişti. En son Demokratik Toplum Kongresi eş başkanlığı yaparken 26 Aralık 2009'da KCK davası gerekçesiyle yeniden tutuklanmıştı. Hapiste iken Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun bağımsız milletvekili adayı yapılan Hatip Dicle, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde Diyarbakır'dan 77.700 oy alarak milletvekili seçilmişti.

İşbirlikçi AKP iktidarı, oyları artmasına rağmen azalan milletvekili sayısını hukuk garabetleriyle yükseltmeye çalışıyor. Domuz bağı ile insanlarımızı öldüren şeriatçıları salıveren hukuk, halkın oylarıyla seçilenlere geldiğinde faşist yüzünü açığa çıkartmaktan çekinmiyor. Elleri kanlı katillerden oluşan Hizbullahçıların salıverilmesi karşısında dosya yoğunluğunu gerekçe gösterebilen Yargıtay, ne hikmetse Hatip Dicle'ye konuşmalarından dolayı verilen 1 yıl 8 aylık cezayı seçimlerden alt tarafı 3 gün önce apar topar onaylayabildi.

Seçimden önce, Hatip Dicle'nin seçimlere sokulmaması doğrultusunda iktidara yakın kesimlerin yaptığı çağrılar YSK tarafından kabul edilmemişti. Biz de, Ürün olarak YSK'nın komploya alet olmamasını olumlu bulduğumuzu belirtmiştik.

Ne var ki, bugün yapılan açıklamalar, şovenist bir komplonun uygulamaya konulduğunu gösteriyor: Hatip Dicle seçimlere girecek, muhtemelen en yüksek oyu alacak, ardından milletvekilliği düşürülecek ve sıradaki AKP adayı milletvekili yapılacak.

Yürütme ve yargının iç içeliğini gösteren başka bir delil aramaya gerek var mıdır bilmiyoruz? Ortada demokrasilerde olması gereken kuvvetler ayrılığının emaresi bile bulunmamaktadır.

Hatip Dicle, Kürt halkının özgür iradesiyle seçilmiş bir milletvekilidir. Recep Tayyip Erdoğan veya Kemal Kılıçdaroğlu veya Devlet Bahçeli milletvekili olarak hangi haklara sahiplerse, Hatip Dicle de o kadar haklara sahiptir. Hatip Dicle'nin fikirlerini ifade ettiği için, AKP'nin asla değiştirmeyi düşünmediği faşist yasalarca verilen "cezalar" halkın milletvekillerinin parlamentoya girmesini engelleyemeyecek.

Yurttaşların temel hakları arasında yer alan düşünce ve ifade özgürlüğünü kullandırtmayanlar bunun bedelini öderler. İşçi sınıfını, emekçileri, ezilen halkları zorla dilsiz ve örgütsüz bırakmaya çalışan, yurttaşlarını düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kullandıkları için sistemli olarak cezalandıran rejimler, despotik ve faşist rejimlerdir.

YSK'yı ve AKP'yi derhâl bu hukuksuz, adaletsiz ve faşist uygulamadan vazgeçmeye çağırıyoruz. İktidar mensupları "karar YSK'nın" diyerek kendilerini kurtaramazlar. Hatip Dicle bizim de milletvekilimizdir ve onu parlamentoda görmek istiyoruz.


Çok öğretici bir gün: 23 Haziran 2011

Yüksek Seçim Kurulu, Diyarbakır milletvekili Hatip Dicle'nin milletvekilliğini düşüren kararın düzeltilmesi için yapılan başvuruyu reddetti; Dicle'nin milletvekilliğinin göz göre göre gasbedilmesi ve AKP'ye verilmesi kararında ısrar etti.

Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin düşürülmesi ve ondan alınacak milletvekilliğin AKP'ye verilmesi için AKP'nin daha önceden resmen YSK'ya başvurduğu ortaya çıktı. AKP adına basın toplantısı yapan Bekir Bozdağ, YSK kararını savundu ve karardan geri dönülmesinin söz konusu olamayacağını açıkladı. AKP, yüzde 10 barajıyla haksızca aldığı 51 milletvekili yetmiyormuş gibi, Hatip Dicle'den düpedüz çalınan milletvekilliğiyle Meclis'teki sayısını 327'ye çıkarmaktan gayet memnun.

Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi, bu davadan tutuklu iken CHP'den milletvekili seçilen Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal'ın tahliye edilmesi talebini reddetti. KCK davasından tutuklu iken BDP öncülüğündeki Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'ndan milletvekili seçilen Gülseren Yıldırım, Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız, İbrahim Ayhan ve Kemal Aktaş ile Balyoz davasından tutuklu iken MHP'den milletvekili seçilen Engin Alan hâlâ serbest bırakılmadı.

YÖK Genel Kurulu, Yükseköğretime Geçiş Sınavı'ndaki büyük yolsuzluk nedeniyle ÖSYM Başkanı Ali Demir'in soruşturulmasına izin vermedi.

Tek bir güne sığan bu gelişmeler, egemen rejimin despotik ve faşist karakterini ortaya koyuyor. AKP, hiç kimsenin seçmediği 51+1 milletvekiliyle Meclis'te ezici çoğunluk sağlıyor. Aynı AKP, halkın oylarıyla seçilen 9 milletvekilini zorbalıkla hapiste tutuyor. Yine aynı AKP, atadığı yüksek memurun soruşturulmasına bile izin vermiyor.

Görüldüğü gibi, kâğıt üzerinde bile olsa, demokrasi yok: Koskoca ülkeyi "demos", yani halk değil; hiç kimsenin seçmediği bir avuç kapitalist şirket sahibi, hiç kimsenin seçmediği kişileri milletvekili yapan bir sistemle kurulmuş bir parlamento ve hükümet ile bu hükümetin atadığı yüksek memurlar yönetiyor. Ekonomik ve siyasal iktidar "demos"un değil, bir avuç azınlığın, yani "oligos"un elinde. Demokrasi değil, oligarşi var; halk yönetimi değil, azınlığın despotik yönetimi söz konusu. Halkın seçmediği, kendi kendilerini atamış ayrıcalıklı ve sorumsuz bir azınlık, kendilerine yardımcı atadıkları yüksek memurların halka yolsuzluk nedeniyle hesap vermesini bile engelleyecek yasal zırhlara sahip olarak, halkın iktidarını açık seçik gasbetmiş bulunuyor.

Oysa ekonomik iktidarı hiç kimsenin seçmediği kapitalistlerin eline bırakarak siyasal iktidarı çepeçevre kuşatan ve halk yönetimini daha baştan sakatlayan burjuva demokrasilerinde bile, siyasal iktidar halkın seçimiyle belirlenir. Halkın seçtikleri yönetir, halkın seçmedikleri yönetme hakkına sahip değildir. Siyasal yöneticiler temsil hakkını seçimle, halkın verdiği oylarla kazanırlar.

Kısacası, bizzat halkın seçmediği kişiler, siyasal iktidar koltuğuna kurulup yöneticilik taslayamazlar. Halkın oylarıyla seçilenler ise, hapiste olsalar bile, derhâl serbest bırakılırlar ve demokratik temsil ilkesinin gerektirdiği şekilde halkın vekili olarak yasama ve yürütme etkinliklerine katılırlar.

Üstelik, Türkiye'de hapisteyken milletvekili seçilenlerin derhâl serbest bırakılması ve Meclis'e gönderilmesi geleneği çok köklü. 1950'de Demokrat Parti'den seçilen Mümtaz Faik Fenik'ten 2007'de Demokratik Toplum Partisi'nden seçilen Sabahat Tuncel'e kadar yaşanan örnekler, AKP'nin zorbalığını daha da dayanılmaz kılıyor.

Yerli ve yabancı kapitalist şirketlerden ve despotik seçim barajından aldığı güçle siyasal iktidarı tekeline geçiren AKP'nin sadece 23 Haziran Perşembe günü ortaya koyduğu icraat bile, demokratik meşruiyet ölçülerini her yönden ayaklar altına alıyor. Yetkisini halktan almayan, "demos"un iradesini yansıtmayan bir yönetim, gayrimeşrudur. Gayrimeşru yönetimler ayakta kalamazlar. Halkın iradesi eninde sonunda üstün gelir.


Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde?1

Seçimin üzerinden daha iki hafta bile geçmedi. AKP'nin bu kısa süreye sığdırdığı icraata bakalım. BDP ağırlıklı Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku listesinden Diyarbakır milletvekili seçilen Hatip Dicle'nin milletvekilliği 21 Haziran 2011'de gasbedildi. CHP listesinden İzmir milletvekili seçilen Mustafa Balbay ile Zonguldak milletvekili seçilen Mehmet Haberal 23 Haziran'da verilen kararla hapiste bırakıldı. MHP listesinden İstanbul milletvekili seçilen Engin Alan'ın tutukluluğunun kaldırılması 24 Haziran'da reddedildi. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'ndan Şırnak milletvekili seçilen Selma Irmak ve Faysal Sarıyıldız ile Van milletvekili seçilen Kemal Aktaş'ın tutukluluğunun kaldırılması 25 Haziran'da reddedildi. Henüz haklarındaki karar verilmiş olmasa da, yine Blok listesinden Şanlıurfa milletvekili seçilen İbrahim Ayhan'ın ve Mardin milletvekili seçilen Gülser Yıldırım'ın da aynı şekilde hapiste tutulacağı anlaşılıyor.

Hiç kimsenin seçmediği 52 fazladan milletvekilini despotizmin harika formülü yüzde 10 seçim barajı sayesinde elde eden AKP, halkın oylarıyla seçilen 9 milletvekilini, birini düşürerek ve hapiste tutarak, sekizini hapisten çıkarmayarak siyaseten ölüme mahkûm ediyor. AKP, halk iradesini göstere göstere çiğniyor; temsilî demokrasinin en yerleşik kuralını ortadan kaldırıyor. AKP, halk iradesine karşı darbe yaparak iktidarını sürdürmeye çalışıyor.

Halk iradesine karşı darbe yapmak en ağır suçtur, gayrimeşrudur ve asla kabul edilemez. Milyonlarca seçmen, kendi seçtikleri milletvekillerinin siyasal temsil yetkisinin gasbedilmesine, hiç kimsenin seçmediği 52 milletvekiline dayanarak AKP'nin bütün iktidarı tekeline almasına izin vermeyecektir. Milyonlarca insanın oyu çöpe atılamaz, özgür seçime dayanmayan bir zorbalık sistemiyle halk köleleştirilemez.

Soğukkanlı bir planla halk iradesine karşı darbe yapan AKP, siyasal parti ve örgütlerin bu darbeye karşı seçmenlerin iradesi doğrultusunda harekete geçmesini, demokrasinin en temel kuralını demokratik kitle eylemleri yoluyla savunmasını engellemek için, kurnazlık yapıyor. "Yeni anayasa" zokasıyla siyasal parti ve örgütleri oltaya getirmeye çalışıyor.

Oysa AKP, emperyalizmin emrinde dinci kapitalist düzenini despotizmle kuruyor. AKP, kendi anayasasını kendi icraatıyla yazıyor. AKP'nin icraatından halk yararına tek bir anayasa maddesi bile çıkmaz. AKP'nin bugüne kadar yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır: Ziya Paşa'nın dediği gibi, böyle bir gecenin sabahından hayır gelmez. "Yeni anayasa" zokasını yutanlar, AKP'ye, onun temsil ettiği işbirlikçi kapitalist düzene yem olurlar. AKP'nin 9 yıllık bütün icraatının üstüne seçim sonrasında yaptığı darbe de bu kadar açık seçik ortaya çıkmışken, onun zokasını yutma gafletini gösterenler, işçi sınıfına, şehir ve köy emekçilerine, kadınlara, gençlere, Kürt halkına, Alevi halkına, bütün ezilen halk kesimlerine, bütün bölge halklarına, bütün dünya halklarına ihanet etmiş olurlar.


Bu zorbalığa razı olacak mıyız?

AKP, halk iradesine yönelik darbesine devam ediyor. BDP ağırlıklı Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku listesinden Şanlıurfa milletvekili seçilen İbrahim Ayhan'ın ve Mardin milletvekili seçilen Gülser Yıldırım'ın tutukluğunu kaldırma talebi de bugün (26 Haziran 2011) reddedildi.

AKP, muhalif milletvekillerini hapiste tutmak için elinden geleni yapıyor. Ülkeyi seçimle, halk oyuyla, demokratik yöntemle değil; sermayenin, devletin ve dinin seçimsiz gücüyle yönettiğini gözümüze sokuyor. Yönetim ilkesi, insanları açlıkla terbiye etmek, baskı ve terörle yıldırmak, beyinlerini dogmalarla uyuşturmak ve yalanlarla yıkamak. AKP, işçi sınıfını, emekçileri, Kürt halkını aşağılıyor, onların oylarını çöpe atıyor; onların seçtiği milletvekillerini, sözcülerini gözünü kırpmadan siyasal ölüme yolluyor.

Ne var ki, halk iradesini katledenler, ne yaparlarsa yapsınlar, koskoca bir ülkeyi halk adına yönetemezler. Dünyanın hiçbir yerinde bu zorbalığa artık kimse razı olmaz. Tunus'tan ve Mısır'dan sonra, neoliberal karşıdevrimler döneminin ölü toprağını üzerinden atan ve hakkını sokaklarda, meydanlarda arayan işçilerin, emekçilerin, ezilen halkların yarattığı yeni devrimci dönemde, kapitalist oligarşilerin despotizmine kimse pabuç bırakmaz.

Sadece sosyalizmin ve devrimci demokrasinin değil, burjuvazinin çıkarlarına göre kötürümleştirilmiş liberal demokrasinin bile en temel kuralını (egemenlik halka aittir; siyasal yönetim halka dayanır; kimse kaynağını halktan almayan bir yönetim yetkisi kullanamaz; seçilenler yönetir, seçilmeyenler yönetemez) paramparça etmekte hiçbir sakınca görmeyen AKP, üstelik, bu gayrimeşru davranışını protesto eden kitleleri, bugün Şişli'de yaptığı gibi, gazlıyor, milletvekillerini yerlerde süründürüyor, apaçık haksızlığa uğradığını söylemek isteyen halkın ağzına kilit vuruyor.

Kısacası, 12 Eylül diktatörlüğünün mirasına konan ve bu mirası din dozunu gittikçe arttırarak geliştiren AKP rejiminde zulüm serbest, zulme uğradığını söylemek yasak. Ama işin tuhafı şu ki, irili ufaklı bütün AKP sözcüleri, bir de ileri demokratlık taslıyorlar.

Kerameti kendinden menkul bu ileri demokratlar, milletvekillerini siyasal ölüme mahkûm ettikleri, zulüm uyguladıkları ve aşağıladıkları bütün partilerin ağzına yalancı meme veriyorlar; onlara, bütün yaptıklarımızı sineye çekin, çünkü yeni anayasa yapacağız ve sizi de bu sürece katacağız diyorlar. AKP, yaptıklarının üstüne tüy dikiyor, herkesi düpedüz aptal yerine koyuyor.

AKP, kayıtsız şartsız halka ait olan egemenliği herkesin gözü önünde zor kullanarak gasbediyor. Dünyanın hiçbir yerinde kimsenin razı olmayacağı bu zorbalığa biz razı olacak mıyız?

1 Ziya Paşa



 
Yazarın Diğer Yazıları
 Füze Kalkanı
 Despotizmden Sayfalar
 ABD, Usame Bin Ladin'i Öldürdü
 Kapitalizme Karşı Mücadele Yükseliyor
 Kapitalizmin Krizinde İkinci Evre
 AKP Üstünlüğü Ele Geçirdi
 Irak İşgalinin 6. Yıldönümü
 Kosova'nın Bağımsızlık İlanı
 Kapitalist Avrupa Anayasası Reddedildi
 SSK Hastanelerinin Gaspına Hayır!